Savaş sonrası Anadolu'nun röntgenini çeken mektuplar

Türkiye’nin ilk radyoloji profesörünün Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa ve Anadolu’nun röntgenini çeken mektupları ve kartpostalları torunu Cem Kozlu tarafından ‘Bir Tıp Şehidi: Salahattin Mehmet Erk’ adıyla okura sunuldu.

Savaş sonrası Anadolu'nun röntgenini çeken mektuplar
11 Nisan 2022 - 08:35

SALİHA SULTAN

Türkiye’nin ilk radyoloji profesörü Salâhattin Mehmet Erk’in eşi Sabahat Hanım’a yazdığı mektuplar ve kartpostallar Remzi Kitabevi tarafından ‘Bir Tıp Şehidi: Salahattin Mehmet Erk’ adıyla okura sunuldu. Erk’in torunu olan, ekonomi, siyaset ve iş dünyasının tanınmış ismi Cem Kozlu’nun yayıma hazırladığı kitapta, Erk’in Trakya, Balkanlar ve Filistin Cephesi’nden ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında eğitim amacıyla gittiği Viyana ve Almanya’nın çeşitli kentlerinden gönderdiği mektuplar dönemin Anadolu ve Avrupa’sının röntgenini çekiyor. 58 yıllık yaşamında bilim dünyamıza yaptığı önemli katkıları radyoloji dünyasında bugün hala takdirle anılan Selahattin Mehmet Erk’in torunu Kozlu ile KARAR okurları için konuştuk.

İlk röntgen filmi 1895’te ortaya çıkıyor. Dedenizin döneminde radyolojiyi çok yeni bir bilim. Neden radyoloji ihtisası yapmayı tercih etmiş sizce? Bizde bu konuda eğitim var mı o dönem?

Yakın tarihte ilk açık kalp ameliyatı veya karaciğer nakli nasıl ses getirmişse, röntgenin keşfi de en az o kadar ilgi uyandırmıştı 19’ncu yüzyılın sonunda. Devrim niteliğindeki bu icadın gelecekteki potansiyelinden heyecan duymuş olsa gerek, bu dalda ihtisasa karar verdiğinde.

Röntgen Osmanlı İmparatorluğu’na çok çabuk geldi. Öncüsü Dr. Yüzbaşı Esad Feyzi 1897’de Askeri Tıbbiye’de derslerini vermeye başladı. Başka muallimler onu izledi. Ancak, ayrı bir bölüm olarak kuruluşu Cumhuriyet’in ilk yılında gerçekleşti ve o kürsüye ilk atanan da dedem Salâhattin Mehmet Erk idi.

Henüz tıp öğrencisi olduğu sırada Çanakkale Savaşı’na gidiyor. Bu savaşı birçok eğitimli insanımızı şehit vermemizle de hatırlıyoruz. Hangi cephede görev alıyor dedeniz bu savaşta? Yolu kimlerle kesişiyor?

Dedem iki kez Çanakkale Cephesi’nde, sonra da Filistin Cephesi’nde görev yapıyor. Arada da kısa bir süre Trakya’ya gönderiliyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra iki yılda bir Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan Milli Türk Tıp Kongrelerine Atatürk’ün geldiğini ve hekimlerle selamlaşıp sohbet ettiğini dedemin mektuplarından okuyoruz.

Yakın hekim dostları arasında Verem Savaş Derneği’nin kurucusu Prof. Tevfik Sağlam’ı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın hekimlerinden İstanbul Tıp Fakültesi’nde Gastroenteroloji bölümünün kurucusu Prof. Müfide Küley’i ve daha sonra siyasete girip bakanlık yapmış olan Fazıl Şerafettin Bürge’yi sayabiliriz.

Kitapta eşine yolladığı birçok kartpostal ve mektubu okuyoruz. Bir nevi Avrupa basınının, ekonomisinin, sosyal yaşamının röntgenini de çekiyor bu yazdığı mektuplarda. Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşananlara bakış açısı nasıl size göre?

Evet, eşine gönderdiği kartpostal ve mektuplardan görüyoruz ki Avusturya ve Almanya’da radyoloji ihtisası yaparken Kurtuluş Savaşı’nı gün be gün heyecanla izlemeye çalışıyor; yerel gazetelerin ilgili haberlerini eşine yazıyor, ona bunların gerçekleri yansıtıp yansıtmadığını soruyor, “Gazi Mustafa Kemal Paşa ve muzaffer ordularımızın muvaffakiyeti için devamlı duacı olduğunu” tekrarlıyor.

Dedeniz vefat ettiğinde henüz beş yaşındasınız. Çocukluğunuzda nasıl bir dede anlatıldı size?

Dedemin çalışkan, ciddi, sessiz sakin, mütevazı bir kişi olduğu konuşulurdu. Öldüğünde beş yaşındaydım. Benimle ilgilenen beni çok seven bir dede olarak hatırlıyorum. Daha ayrıntılı anılarımı kitapta paylaştım. Ben doğduktan bir yıl sonra çıkan son kitabında bana ithaf yazısı olarak şunu yazmıştı: “Güler yüzlü ve şirin evlâdım, mini minicik torunum Mehmet Cem Kozlu’ya en iyi dileklerim ve büyük adam olması temennisi ile. – 24.4.1947”

Dedenizin vefatından 50 yıl sonra bu mektupları yayınlama kararınız ardında ne var?

Sonuçları hala yaşamımızı etkileyen bir tıp devrimi ile Birinci Dünya Savaşı, ülkemizin işgali ve Kurtuluş Savaşı kesişiyor. Dedem bu mükemmel fırtınanın göbeğinde. Hemen her gün neneme bir mektup veya kartpostal yazmış. Bunlar yok olmadan, Cumhuriyetimizin kuruluşundaki fedakârlıklar unutulmadan, mesleğinde bir ilki gerçekleştirmiş bu mütevazı bilim insanının hayatı kayda geçsin istedim. Tarih boyunca hekimlerimiz yeniliklerin, aydınlanmanın, devrimlerim öncüsü olmuşlardır. Dedem de onlardan biri.

'ŞİKAYET YERİNE GAYRET VARDI'

Türkiye’nin en zor dönemlerinde mesleği adına zorlu bir mücadele veren bir hekim olan dedeniz sizce bugüne ne söylüyor?

Günümüzde en ufak bir siyasi tehdit beka olayı olarak adlandırılıyor. Tabir ucuzlatılıyor. Beka tehdidini anlamak için 20’nci yüzyılın başlarına gitmek lazım. Gün be gün kişisel ve ulusal mücadelenin boyutunu ve iç içe nasıl geçtiğini bir kişinin hayatında bile görebiliyorsunuz. Dedem o günlerde postalayıp sanki bugün açmamızı istediği mektuplarında “Çok çalış, güven, inan, sabret, üstesinden gelirsin” diyor. Şikayet yerine gayret ediyor. Karamsarlık yerine umutla geleceğe bakıyor. İşgal altındaki İstanbul’da doğan çocuklarına verdikleri isimler ise Emel ve Ümit.
Kaynak:https://www.karar.com/kultur-sanat-haberleri/savas-sonrasi-anadolunun-rontgenini-ceken-mektuplar-1660324

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum