SANATÇI SORUNU - Prof. Dr. Nurullah Çetin

SANATÇI SORUNU - Prof. Dr. Nurullah Çetin
21 Eylül 2020 - 17:32
Bugün şarkıcı, sinemacı gibi sanatçılar, hatta futbolcular salt teknik anlamda sanatlarını icra eden kişiler olmaktan öte bir anlam ve işlev kazanmıştır. O da özellikle gençler için her halleri örnek alınan rol model, idol kişilikler haline gelmiş olmalarıdır. Bugün gençlerimizin en fazla etkilendikleri kişiler, hayat ve dünya görüşlerini şekillendiren başlıca öğretmenler, şarkılarını dinledikleri, filmlerini izledikleri, oyunlarını seyrettikleri sanatçılar ve futbolculardır.

Gençlerimiz giyim kuşamdan konuşmaya, oturup kalkmaktan düşünce ve inanç biçimlerine, saçı sakalından eğlenme tarzlarına kadar hemen her alanda sanatçıları örnek alıyorlar, onlara benzemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla sanatçılar yeni nesillerimizin her anlamda şekillenmesinde, kişilik ve kimliklerinin inşaında büyük bir işleve sahipler. Bu yüzden sanatçılar, bireysel ve özel bir kişilikten öte kamuya mal olmuş kimlikleriyle ön plandadırlar.

Bu boyutuyla sanatçıların millî, manevi ve insani değerlerimizle donanmış, zarif, medeni, ahlaklı ve erdemli olmaları, eğitimli ve kültürlü olarak her zaman ve her yerde tam bir Müslüman Türk kimlik ve kişiliğini sergileyip olumlu anlamda örnek olmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur. Çünkü Müslüman Türk milletine hitap ediyorlar, bu milletin parasını, teveccühünü, alkışını, saygısını, sevgisini alıyorlar.

Ancak özellikle son dönemlerde “sanatçı” ünvanıyla piyasaya sürülen kişilerin çok büyük bir kısmının ortak özellikleri şunlar:

*Türklük ve Müslümanlıkla alakaları yok. Tamamen batılı bir yüzle dolaşıyorlar, Amerikalı ve Avrupalı sanatçıların kötü birer kopyası halindeler.

*Kadın ve erkek cinsiyet kimliklerini reddediyorlar, bunların bir kısmının erkek mi kadın mı oldukları belirsiz. Bu kanalla gençlerimizin cinsiyet kimlik ve değerlerini yok ediyorlar.

*Şarkı sözlerinde, filmlerinde ya da değişik gösteri sanatlarında gençlerimize ümitsizlik, karamsarlık, sorumsuzluk, boşvermişlik, serserilik, bohemlik aşılayan, ahlaksızlık telkin eden, içkiye, uyuşturucuya, insanlık dışı eğlence türlerine teşvik eden, salt bireysel menfaat, eğlence ve fuhşa sevkeden, vatan, millet, bayrak, devlet, Türklük ve Müslümanlık değerlerine hiç yer vermeyen; hatta çoğu zaman bunlara ters olan içerikler yer alıyor.

*Evlilik hayatları berbat. Günlük, gecelik, aylık, haftalık gayr-i meşru ilişkilerle gazete ve televizyonlarda matah bir şey gibi haber oluyorlar. Dolayısıyla gençlere kötü örnek oluyorlar, gençler onlara özeniyor.

*İsrafa dayalı çok lüks, pahalı harcamalarla, eğlencelerle, pahalı, cafcaflı eşyalarla fakirlerin gıpta ve haset damarlarını tahrik ediyorlar. İmkanı olmayan gençleri kendileri gibi yaşamaya özendiriyorlar, mümkün olmayınca da yasal olmayan ve haram para elde etme yollarına tevessül ediyorlar.

O yüzden bunların şarkılarını dinleyen, filmlerini izleyen yeni nesil gençlerimiz yoz, yavan, boş, anlamsız, sıradan, basit, değersiz, maneviyatsız, ruhsuz, kişiliksiz, kimliksiz, İslam’dan, Türklükten; hatta kadın ve erkek kimliğinden uzak bir ucube varlık, bir zombi yaratık haline dönüşüyorlar. Bu durum geleceğimiz adına büyük bir kâbustur, millî bir felakettir. Türk devleti ve milleti bu konuda acilen milli bir sanat politikası geliştirip uygulamaya sokmalıdır. Yoksa geleceğimiz elimizin altından kayıp gidiyor.

Bu girişi bu günlerde çok konuşulan bir sanatçı faciası üzerine yaptım. Son zamanlarda basında yer alan haberlere göre bir sanatçı müsveddesinin 67 yaşındaki yaşlı, hasta ve güçsüz bir vatandaşımızı öldüresiye dövmesi baskın bir gündem oluşturdu. Halbuki hem İslam dininde hem kadim Türk kültüründe ve töresinde yaşlı insanlara saygı esastır, hele el kaldırmak, dövmek çok büyük günah, utanç verici bir ayıp ve suçtur.
Kişi haklı bile olsa yaşlıya, kadına, hastaya ve çocuğa hatta hiç kimseye el kaldıramaz, dövemez; bir yolunu bulup usuletle ve suhuletle savuşturur. Bir şekilde güç, şöhret, siyasi ve sosyal nüfuz, zenginlik, kaba kuvvet sahibi olan herkes, zayıf gördüğü insanlara karşı şiddet kullanmayı bir hak, bir iktidar tatmini, bir kişilik ispatı olarak görüyor ki bu haydutluğun son aşamasıdır.

Ayrıca bu kişi, yaşlı adama ağza alınmayacak küfürler etmiş. Sanatçı dediğin, küfürlü, argolu konuşmaz, ayıp sözler söylemez; tam tersine zarif, güzel, edebî, etkili, yapıcı, faydalı, doğru ve olumlu bir dil ve üslup kullanır. Zira sanat zarafet, ahlak, edep, güzellik, hoşluk, merhamet, medenilik, insanlık demektir. Sanatçı denilen kişi, ruhu sanatla terbiye edilmiş, incelmiş, arınmış, olgunlaşmış, yumuşamış, güzelleşmiş, edebîleşmiş bilgin ve bilge demektir.

Diğer yandan bu sanatçı etiketli vandal, öldüresiye dövdüğü yaşlı adamın öleceğini anlayınca kelime-i şehadet getirmeye başlaması üzerine, 'Ezan mı okuyorsun lan sen?' diye daha çok dövmüş. Bu da bir başka felaket. Her şeyden önce sanatçı denilen kişi, inanmasa ve yaşamasa bile hitap ettiği milletinin dinini, kültürünü iyi bilmeli ve saygı duymalıdır. Kelime-i şehadetle ezanı ayıramayacak kadar İslam cahili olan bir kişinin Müslüman Türk milletine vereceği bir sanatı olamaz.

Ayrıca sanatçı gibi toplum karşısında sorumluluk taşıyan kamusal nitelikli bir kişi, milletinin kutsallarına, dinine, değerlerine, inancına saygı duymak zorundadır. Vatandaşın dininin bir gereğini yerine getirmesine tahammülü olmayan kişi sanatçı olamaz; hatta insan bile olamaz.

Böyle kişiler lafa gelince Müslümanları kaba, hoyrat, cahil, medeniyetsiz, ilkel, geri; ama kendilerini de uygar, çağdaş, modern, ileri, hümanist olarak öne sürerler. Çağdaşlık kişiye saygı, hümanizm insan sevgisi ise bu kişinin yaptığı barbarlıktan başka bir şey değildir. Milletinin dinine tahammülü olmayan bu aygırların uygarlık taslamaları da bir başka garabet.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum