Sait Faik'te aşk Ahmet Hamdi'de abes

Sait Faik’te aşk Ahmet Hamdi’de abes İki büyük edebiyatçı Sait Faik ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ı dostları ve doktorları Fikret Ürgüp’ün kaleminden okumak ayrı bir zevk. Kitabın büyük bölümü tatlı hatıralardan oluşuyor.

Sait Faik'te aşk Ahmet Hamdi'de abes
30 Haziran 2019 - 01:07

Çivili Sandıklar’ın büyüsü üzerimden çekilmemişken Everest Yayınları tarafından yayımlanan yeni eserinin iki sevdiğim yazarı anlattığını duyunca heyecanlanmadan edemedim. İki büyük edebiyatçı Sait Faik ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ı onun kaleminden okumak ayrı bir zevk. Fikret Ürgüp, kendi hikâyeciliğini bir kenara koyup dostlarını övme asaletiyle beni bir kez daha kendisine hayran etti doğrusu.

Selim İleri kitabın sunum yazısında, “Fikret Ürgüp o iki yakın dostunu hem okurları olarak, hem ruh çözümleyici kimliğiyle değerlendiriyor. Zamana göğüs germiş, ince, duygun saptamalarıyla! Estetik yaklaşımın yanı sıra, iç dünyalarında yaşatılmış Sait Faik’le Tanpınar; acıları, kaygıları, huzursuzluklarıyla, az sevinçleri ve bol mutsuzluklarıyla, yıllar öncesinden bugüne çıkageliyorlar. Ancak Ürgüp gibi sanat duyuşu çok yüksek bir yazarın sonsuz şefkatiyle…” diyor. Aynı sunum yazısında kitabın yayına hazırlanmasında iki kişiye edebiyat dünyasının gönül borcu olduğunu ifade ederek şu cümlelere yer veriyor: “Şimdi baş başa olduğumuz ‘yepyeni’ Fikret Ürgüp kitabı Sevengül Sönmez ve Haldun Soygür’ün değerbilirlikleri sayesinde okura kazandırıldı. Gönül borcumuz sonsuz. Dergilerde, gazetelerde unutulmuş yazılar, denemeler, gözlem ve tahliller… İki büyük edebiyatçımızın, Sait Faik’le Tanpınar’ın dolaylarında…”

Eserin tümü büyük bir lezzetle okunuyor, 96 sayfalık eserin her bir cümlesi bitmesin istiyoruz. İlk bölüm Sait Faik Abasıyanık’a ayrılmış. 

KİM BİLİR NEYE GÜLÜYORUZ?

1 Temmuz 1952 tarihli ilk yazı Yeditepe’de yayınlanmış ve “Sait Faik’e Açık Mektup” başlığını taşıyor: “Kırışıklı yüzü soluktur. Burnunun kenarındaki ve göz kapaklarındaki kızartılara rağmen soluktur. Halbuki dudakları, bilhassa ortadan ayrık olan alt dudağı kıpkırmızıdır.” cümlesiyle başlayan yazı “Bir Hikâyeci: Sait Faik” başlığını taşıyor. “Beyoğlu’nda ileri geri dolaşır. Hissi içinde, her şeyi dişler… Sonra rahatlar, kahvelerde söylenenleri dinler, onlardan nem kapar, hisse çıkarır, söylenenlerin daha ötesini anlamaya çalışır.” diye anlatmaya devam eden yazı ayrı bir hikâyenin içine sürükler. 15 Ekim 1953 tarihini taşıyan yazı Dünya, Sanat ilavesinde yayınlanmış. 

“Sait Faik’in Realitesi” başlıklı Haziran 1954 tarihinde Varlık’ta yayınlanan yazı  bizi meraktan meraka sürüklüyor: “Sait Faik’in bütün hikâyeleri yaşanmış, kendi biyografisidir. Fakat bu kış yazdığı on sekiz, yirmi hikâyeden evvel yazmış olduğu hikâyeler yine de basbayağı hikâye idi, yani onun hakiki hayatının ancak bir veya iki planında geçen olayları zapt ediyordu.”

Haziran 1954 tarihli bir başka yazı da Yeditepe’de yayınlanmış, başlığı da, “Yaşamanın Büyüsünü Yakalamıştı”. Aynı zamanda doktoru olan Fikret Ürgüp’ün onunla yaşam savaşı verdiğini şu satırlardan anlıyoruz: “Yaşamayı seven, bazen de yaşamaktan bıkan ve yorulan Sait’in ölümünü ben ancak Sait hayatta iken hissederdim. Onun namına üzülürdüm, heyecanlanırdım, onun ölümünü düşünürdüm. Birlikte gayretler sarf ederdik o yaşasın diye. Şimdi o gitti, ben kaldım.” 

Haziran 1954 tarihli bir başka yazı da Yenilik’de Fikret Ürgüp’ün doktoru ve yakın arkadaşı olma vasfı belirtilerek yayınlanmış: “Doktoru ve Yakın Arkadaşı Fikret Ürgüp Anlatıyor” Haziran 1954 tarihli birkaç yazı var. Biri, “Hatırla; Duyma Sakın”, diğeri de Türk Düşüncesi’nde yayınlanan “Sait Faik İçin Bir Anket” isimli kısa bir röportaj. 

Mayıs 1957’de yayınlanan yazı, “Hayatının son aylarında beraber çekilmiş birkaç sokak fotoğrafı kaldı yanıma. Birisi Anadolu Pasajı’nda, Özdemir Asaf ve bir genç şairle beraber. Üçümüzün ağzı bir karış açık. Kim bilir neye gülüyoruz.” özlemin göstergesi.

Ağustos 1962’de Yeditepe’de yayınlanan “Sait Faik’te Aşk” yazısında gülümsemeden edemiyor insan: “Sait İstanbul’da aşk içinde yaşardı. Âşık olmadığı zamanlar takvimdeki eksik yapraklar gibi idi. … Sait için ancak aşk içinde yaşadığı günlerin üstü çizilmişti. Geri kalanı boş ve yaşanmamış zamanlardı.”

HAMDİ’NİN ÖLÜMÜ

Sait Faik’e dair yazıların bittiği noktada edebiyat dünyamızın diğer büyük ismiyle tanışmaya başlıyoruz: Tanpınar. 

“Şair” isimli ilk yazı Temmuz 1961’de Yeditepe’de yayınlanmış, ona hayranlığı ve takdiri satırlar arasına yayılmış: “İnsanlığı merak ettiği için, araştırmış, okumuş, kendini yapmıştır. … pis dünyanın bin bir çelmesini yiyerek duymak ve düşünmek sizin için güç gelen bir duruma düşmüşseniz, kapısını çalın. Şöyle bir insanlığa dönersiniz ve sevinirsiniz.”

Mayıs 1962 tarihli yazı “Tanpınar’ın Bir Sözü” o günlerin edebiyat dünyasından ilginç bir anıyı aktarıyor. Ocak 1963 tarihli Yeditepe’de yayınlanan “Tanpınar’da Abes Duygusu” onun edebi kimliğinin analizi: “Saatleri Ayarlama Enstitüsü absürde’ün romanıdır ve bunu, çevremize ve kurtulamadığımız bir zihniyete aksettirmiştir. ‘Abdullah Efendi’nin Rüyaları’ absürde’ün gerçekle karıştığı sürrealist hikâyelerdir.”

Şubat 1964 tarihli son yazıysa “Tanpınar’ı Anış”. Bir yazarın bir yazara, bir dostun bir dosta sevgisini öyle samimi anlatıyor ki insan içten içe bu samimiyete imrenmeden edemiyor: “23 Ocak Hamdi’nin ölümü diye yazmışım cep defterime. Telefon numarası 491039’dan aranacak ve pijamasının üzerine eski bir ceket atıp alt kata inecektir. Yarı güler hissini veren kısık ve tatlı insan sesiyle sigarayı kesmek üzere olduğunu söyleyecek, herkese sevgilerini yollayacaktır, diye yazmışım ölümünden sonra. Düşünmeden, hesaplamadan yazdığım bu şeylere matem denir ve ölen sevgili bir insanı sanki yok olmamış gibi her zaman hatırlamak ihtiyacından doğar.”

Üstadlara saygıyla…

 

https://www.star.com.tr/kitap/sait-faikte-ask-ahmet-hamdide-abes-haber-1460546/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum