ŞAİR, ŞİİR VE MUSİKÎ

ŞAİR, ŞİİR VE MUSİKÎ
18 Ocak 2023 - 10:36 - Güncelleme: 18 Ocak 2023 - 11:06
ŞAİR, ŞİİR VE MUSİKÎ

Yahya Kemal BEYATLI*

— Şiir doğrudan doğruya fikri söyler. Demek ki san’atların en beşerisi. İnsanı dile getiren san’at şiirdir,
— Musikinin notası vardır. Muganni notaya bakar, okur, falso belli olur. Şiiri okuyanın falsosu fark edile­mez, ince1er fark eder.
— Musikinin notası vardır, fakat şiirin yok. Şiire nota yapmak imkân haricindedir.
— Kelimeleri fertler değil, cemiyetler yapar. Şair cemiyetin kelimesini söyler,
— Ne kadar şair varsa o kadar şiir vardır,
— Şiir beşerîdir, hayvan söyleyemez. Yıldırımdan çıkmaz. Deniz gürültüsü onu ifade etmez. Kelimeyi yal­ nız insan söyler.
— Bir mısranın, denildiği gibi okunması elzemdir.
— Bestesi yapılmış bir şiiri nesir okuyoruz. O zaman şiir kayboluyor.
— Şiir, manâsı güzel olduğu için değil, kelimelerin dizilmesi ile güzel oluyor. Nice manâlar var şiir değil, istif sürüklerse olur,
— Mallarme, Degas’a demiş ki: — Azizim, doğan fi­kirlerle şiir yazılmaz, kelimelerle yazılır. Mallarme de­ mek istiyor ki, bir mısranın kelimeleri şi’iri ifade eder,
— Şiir musikisinin başka türlü bir nağmesidir.
Şiir okumak gençlerin arzusudur ve bizim memleket­te bu meseledir. Şiir okumak Avrupa lisanlarında müesses bir san’attır.
— Sadası güzel olmayan, şi’iri bilse de okuyamaz. Okumak bir Allah vergisi’dir.
— 'Şiir olmayan mısra şiirleştirilemez. Kötü bir mu­ganni şiir olan bir mısraı bozabilir. Bizde ekseriya oku­yanlar bozmaktadır.
— inşad eden şi’iri söylemiyor. Kendi aklından birşey söylüyor, şüphesiz ki her mısra şiir değildir. Yani ak­tör, şiir olmayan bir mısraı güzel okursa da şiirleştiremez. Zira mısra şiir değildir ki.
— Şiiri şairin yazdığı gibi okumak. İşte muganniler, bize şairin yazdığı gibi okumaz. Bir şey ilâve, falso yap­mak demektir.
— 19 uncu asırda şairlerimiz meşhur da, bestekâr­larımız değil. Bizim bestekârlar şairlere, nazaran bin defa yüksek. îsmaii dede Efendi, bestesinde Hamid’in şi’rinden yüksek.
— Musiki’yi anlayan var ki şi’iri anlamaz.
-Bütün filozofların ittifak ettiği bir nokta: Şiir, bir duyuşu deyiş haline getirmektir.
— Musiki sada ile, şiir kelime ile ifade edilir.
— Racine Fransızlığın ifadesidir. Fransız’ı anlamak isteyen onu okumalı. Bütün Fransızlar Racine’i anlamı­ yor. Şeftâli ağacı şeftali vermeğe yarar, şeftalinin lezze­ tini vermez. Onun gövdesinde, dallarında, yaprakların­ da şeftali kokusu, lezzeti yoktur, tşte Racine odur, şeftali değildir. Belki şeftalinin lezzetidir. Verdiği meyva, şef­ talidir.
Bir şiir, okuyucusunu kendisine hayran bırakma­lı, hayretlere sokmamalı. Yeniler hayret uyandırıcı. Hal­buki hayret çabuk geçer, hayranlık ise uzun müddet de­vam eder. Genç şairler hayret ettirmek yolunu tutma­ malıdır, Zira şiirin gayesi hayret ettirmek değildir.
— Gençler şiirin nasıl yazılacağını bilmiyorlar. Me­selâ bir Boks maçı tasavvur edin. Boks, eldivenle ve muayyen kaidelerle yapılır. Halbuki bir taraf boks eldiveni yerine tabanca kullanırsa bu, bokstan başka bir şey olur. Gençlerin şiirleri de böyle. Çünkü gençlere üslûpsuz yaz­mak ve vezin bilmemek meziyettir, dediler. Gençler de meğer biz ne meziyetli insanlarmışız da haberimiz yok­muş diye sarıldılar kaleme.
— Makale eskir ama, hakiki şiir her zaman yeni ola­rak kalır.
— Gençler, eski yazılar eskidir, diyorlar. O halde bu­gün yazdıkları üç asır sonra eskiyecek. Hiç böyle şey olurmu?
— Şüphesiz ki her dilin kendine göre bir şiriyeti var­dır. Fakat onu ifade etmek hünerdir,
— Dil bir realitedir, kural değildir. Ben realiteyi ka­bul ederim. Ben evvelâ dili arayıp buldum, sonra şiir yaz­dım.
— Şi’irin mevzuu herşey olabilir. Hatta bir şiir ce­miyetin aleyhinde de olabilir. Yeter ki şiir olsun.
— Frenk şi’irinin kuvveti fikri kanunlaştırmasıdır, ifadesi matematik kurallara tabidir.
—(Şiir, lisan demektir. Sultan Velet Farsça şiir Ha­fız gibi söylüyor. Türkçe söylemiyor. Çünkü Türkceyi ifa­de etmek istediği şey için kâfi görmüyor.)
— Ahmed Paşa’dan sonra bakmışlar Necâti bir adım atmış. Bayezid’in oğlu Şehzade Mahmud Kastamonu Va­lisi iken hocasıdır. Genç yaşında ölünce bu talebesine mersiye yazmış. Bu beyit o zaman ifade mükemmeliyeti addedilmiş;
Yanında bunca kulundan bir ademi bile yok.
Beyim bu nice seferdir ki ihtiyar ettin.
Yani Şehzade ahirette yalnız gidiyor. Yanında kimse yok. Şiir manzumla değil, her şeyden önce; edasıyla, tavrıyla ifade etmektedir.
— Bizim, musikimiz yazılmamıştır. Musiki edebiya­tımız da yok. Esad Efendi’nin «Etrabul-Âsar» eseri de yeterli değildir. 74 kişinin 601 Sultan IV. Mehmed zama­nında Sultan I. Ahmed’e kadar, daha eski zamanlara ka­dar gitmiyor.
— Fatih’in şiirlerini okumuşumdur, ama hatırımda değil. Dikkat edilecek bir beytini görmedim. Şu beyit il­ginçtir:
Benimle saltanat lâfın edermiş ol Karamanî
Hûda fırsat verirse ger kara yire karam anı.
Sonra o kara yere koydu. Karamanoğlunun bize ihaneti ağırdır. Etrafımızı kışkırttı.
— Naili-i Kadim 1650-1660 da Türkçeyi şiir lisanına hakim etmiş. Türkçe lisanını (Vilâyat-ı Şarkiye) ağzıy­la söyler. Ahmed Paşa’da böyle şark şivesine hakim. Nai­li Kadimden sonra ise İstanbul lehçesi hakim oldu.
— Ziya Paşa diyor ki: Kültür merkezi İstanbul iken, Türkçenin güzelliğini iki taşralı yaptı. Biri Nef’i, diğeri Nabi. Urfa’lı Nabi’de İstanbul şivesi nazara çarpar. Nailî Istanbul’lu. Bunun hizmeti çok. Şeyhülislâm Yahya da böyle. Gittikçe İstanbul Türkçesi hâkim oluyor. Nâbi İs­tanbul Türkçesini, hanımların vay efendim, sadalanm beğeniyor. Kendini ona kaptırmış. İstanbul Türkçe ve şi­vesi zamanla şi’ire hâkim oldu.
—[Her dil diğer bir dilden tahrif edilmiştir. Meselâ İspanyolca ve İtalyanca, Lâtinceden muharreftir. Arapca, İbraniceden muharreftir. Fransızca hakeza Lâtince­ den, Lâtince Yunancadan, Y unanca kimden muharref?
— Şiir okumak gençlerin arzusu. Bu bizim memle­kette bir mesele. Şiir okumak Avrupa lisanlarında mües­ses bir sanattır. Şiir nasıl okunur? Bütün şartlarıyla bel­lidir. Bizde medeniyet ikiye ayrılmıştır. Birisi 7-8 yüzyıl Doğu’ya. Son yüzyıllarda ise Batı’ya. Bizde şiir okumak değişti. Eski şairler fazla mevzun okurlardı. Güzel oku­yuştu. Yeni şiirde o değişti. Hatta (fâilâtün) bile çirkin­leşti. Yeni şiir esasları Avrupa’dan geliyor.
Şi’irin okunma şartı hakikatte bir maddelik pedago­ji. Şiirin tam kendi tarifi bir maddelik bir derstir. Onu da basitleştirir ve ilmileştirirsek, şiir şairin yazdığı gibi okunmalı. Okuyanın rolü şairin yazdığı gibi okunmak ol­ malı.
Şair, denebilir ki şi’irin bestesini yapmıştır. Nasıl ki musiki’de de Mozart, Bethoven aynı şeyi yapmıştır. Okur­ken kılucu kadar söylediğinden ayrılmak olamaz. Aksi halde böyle okumağa falso derler. Bu ne demektir? Bu demektir ki, şiir bir nağmedir, cümle değil. Musikinin başka türlü bir nağmesidir. O nağmeyi, inşad eden Ba­kînin, Nafi’nin, Ruhî’nin, Nailîi Kadim’in yaptığı beste­ de okumalı.
Demek ki şiir bir bestedir. Bir cümledir. Şiir arasına konmuş nesir parçaları vardır. Bunlar şiir addedilmez. Ancak bir beste gibi olan şiirdir. Beste nasıl olur?
Şiiri bir çok kimseler tarif etmek istemiş. Çok kimse tarafından pek çok tarif edilmiş de, tam tarif edileme­ miş. Bence en güzel tarifi Mallarme yapmış. Bunun bir arkadaşı, sevdiği bir ressam vardı: Degas. Kibarlık âle­mi resimlerini yapar. Birgün demiş ki: Bir şair yapmak istedim, olmadı. (Niye olmadı bu?) demiş’ Mallarm de­miş ki, Azizim doğan fikirle şiir yazılmaz, kelimelerle yazılır. Niçin kelimelerle yazılır? Mallarme demek isti­yor ki: bir mısraın kelimeleri şiiri ifade eder, istif halin­ de okursa, İstif teşekkül ederse, ritm içinde olursa, şiir olur. Meselâ çoğumuz biliriz. Nedim’in:
(Dökülen mey, kırılan şişe-i rinden olsun) mısraını ele alalım. Şiiri anlamayan bazı acemiler mânası güzel zannederler.
Varsın dökülen şampanya, kırılan şampanya şişesi olsun.
Varsın dökülen şarap, kırılan şarap şişesi olsun.
Bu şiir oldu mu? Olmadı. Yani, yalnız bunun manâsı gü­zel olduğu için değil, her şeyden evvel kelimelerin dizil­ mesi ile güzel oluyor,
Nedim bile her zaman şiir söylemeye kabiliyetli ol­ maz.
Demek şiir kelimelerle, istifle. Nice mânalar var, şiir değil; istif sürüklerse şiir var.
Büyük şair Bâki bir sonbahar halini anlatıyor. Bakî çekmende hayli perişan imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var ruzigârdan
Ton üzerinden bir ütü geçiriyor. Manâ kayboluyor. (Hay­ li) koymazsanız manâ ta:m olmaz. Demek o bestesini yap­ mış. Bestesi yapılmış bir şiiri okuyoruz. O zaman şiir kay­ boluyor. Hem toplayarak, hem de yayılarak anlamak ve anlatmak istiyor. Şairin söylediğini aynen söylemek., Ya­ yılarak anlattığımızda ton, tavır, eda tesiri vardır.
Şiir, bir duyuşu deyiş haline getirmektir. Bazı şair­ leri bu duyuşu deyiş haline getirebiliyor;
Gönüldendir şikâyet kimseden feryadımız yoktur) Ne geliyorsa ondan (gönül’den) geliyor. Şiir kelime ile ifade edilir. Musiki ile ne kadar ayrı­lıyor; Şiir beşeridir. Hayvan söyleyemez. Yıldırımdan çık­maz. Denizin gürültüsü ifade etmez. Kelimeyi yalnız ih­san söyler. Daha derin bir bahse girdik.
İnsanlar aynı lisanla mı konuşur? Lâtince, Arapça, İngilizce söyler. Lisan ayrıdır. Ne kadar millet varsa o kadar lisan ve o kadar şiir vardır.

*Kaynak: Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, Yahya Kemal’in Dünyası, Tercüman Tarih ve Kültür Yay. 2b., İstanbul, 1980, (ss. 44-48 arası).











 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum