RUSYA'NIN EMELLERİ

Özgür KARAHAN'IN Emel Kırım Dergisinde yayınlanan yazısı: "Rusya'nın Emelleri"

RUSYA'NIN EMELLERİ
26 Şubat 2022 - 16:25

RUSYA’NIN EMELLERİ
                                                                      Yazar: Özgür KARAHAN
 

 

1783’te Kırım’ın Ruslar tarafından ilk kez işgal edilmesi onun “sıcak denizlere inme” politikası için en önemli kilometre taşlarından biriydi.

Küçük bir prenslik iken topraklarını Türk ülkesinin aleyhine büyütüp genişleten Rusya Kazan’ın düşmesinden 231 yıl sonra bir diğer büyük Türk hanlığını da ortadan kaldırmış oluyordu.

Bir yandan Kıpçak bozkırlarından Asya içlerine ilerleyerek Türkistan coğrafyasını zapt etmiş, öte yandan Kafkasya’ya sarkıp bölgenin yerel halklarını soykırıma tabi tutmak suretiyle Osmanlı sınırlarına dayanmıştı.

Balkanlardaki gayrimüslimleri Ortodoks kardeşliği ve bilhassa Slav unsurları da etnik akrabalık ilişkileri gerekçesiyle himayesine alarak Rumeli’deki Osmanlı topraklarında adım adım mevziler kazanmaya başlamıştı.

Kırım’ın işgali Ruslara Karadeniz’de büyük bir askerî üstünlük kazandırdı. Rus devletinin bekası için Osmanlının ortadan kalkması, özellikle de İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünün Ruslara geçmesi gerekiyordu. Böylece öncelikle hayatî ticaret yollarının hâkimi olmak, ilerleyen yüzyıllarda da kıymetli yeraltı zenginlikleri ve enerji kaynaklarına ulaşmak mümkün olacaktı.

Bu nedenle İstanbul Rusya için bir “kutsal kâse”, yahut kendi kültürümüzden hareketle tarif edecek olursak, “Ayasofya” bir “kızıl elma”ydı. Tek başına ele geçirilemeyecekse eğer, Osmanlı’nın Rusya’dan yardım istemeye muhtaç olacak şekilde zayıf düşmesi ve öyle kalması sağlanmalıydı. Ancak Osmanlı imparatorluğu gibi devasa bir lokmayı tek başına yutamayacağını bilen Rusya Avrupa’nın diğer büyük güçleri ile Osmanlı arasındaki dengeyi de gözetmek durumundaydı. Türk imparatorluğunun olası bir yıkımı bu toprakların İngiltere, Fransa gibi sırtlanların hücumuna ve büyük bir paylaşım kavgasına yol açacağından dikkatli bir siyaset ve hareket gerekliydi.

İçinde bulunduğumuz 21. asırda da kendi “yaşam alanı”, için tüm komşu devletleri işgal etmeyi en tabiî hakkı olarak gören tarihî Rus politikası Putin tarafından devam ettiriliyor.

Putin’e göre Sovyetler Birliği’nin yıkılması tarihin en büyük trajedilerinden biridir. [1] Rusya’nın sınırlarının sonu yoktur.[2] Venüs bile Rus toprağıdır. Rusya Federal Uzay Ajansı (Roscosmos) Başkanı Dmitriy Rogozin, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Venüs’ü araştırmaya yönelik Rusya’ya ait projeyi duyururken, Venüs’ü ‘Rus gezegeni’ diye tanımlamıştı. [3] 2014’te Kırım’ın yeniden işgali sadece Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne bir saldırı değil, aynı zamanda Karadeniz ülkeleri başta olmak üzere, Doğu Avrupa’daki eski Demirperde Ülkeleri ve kuzeyi, güneyi, doğusu, batısı ile tüm Avrupa için bir güvenlik tehdididir.

Suriye’deki iç savaşta askerleri, silahları, ekonomik desteği ile birinci dereceden taraf olan Rusya yıllardır aşikâr bir biçimde bölgedeki terör örgütlerine desteğini sürdürmektedir.

Türkiye kuzeyden Kırım’daki, güneyden Suriye’deki ve doğudan da Ermenistan’daki Rus askerî mevcudiyetiyle çevrelenmiştir. Dolayısıyla tehdit altındaki en büyük ülke Türkiye’dir.

Azerbaycan’ın Türkiye’nin desteğiyle Karabağ’da kazandığı zaferin hemen ardından bu bölgeye de Rus askerleri konuşlanmıştır.

Rusya’nın sıcak denizlere inme hevesi Antalya sahillerinde Rus turistlerin denize girmesi demek değildir.  230 milyon dolarlık domates satışı karşılığında milyarlarca dolarlık enerji ve silah alışverişi şeklinde seyreden ve neticesinde Türkiye aleyhine büyük bir ticaret açığı ile yürüyen ikili ilişkilerin ötesinde anlam taşımaktadır.

1853-1856 Kırım Savaşındaki başarısızlığı Rusya’yı İstanbul ve Boğazlar hedefini gözden geçirip daha temkinli hareket etmeye sevk etse de gündeminden hiç düşürmemiştir. Peki, bunu nereden biliyoruz?

Çarlık Rusyası’nın devrimlerle yıkılıp yerine Sovyetler Birliği’nin kurulmasından hemen sonra Çarlık yönetimine duyulan kin saikiyle Çarlığın emperyalist hedeflerini, kirli pazarlıklarını ifşa edecek arşiv belgeleri yayınlanmıştır. Dışişleri Bakanlığının gizli arşivi 1922-1941 yılları arasında Krasnıy Arhiv (Kızıl Arşiv) adlı tarih dergisinde bizzat devlet eliyle ortalığa saçılmıştır.

Azad Ağaoğlu “Kızıl Arşiv” dergisinde Türkiye’yi ilgilendiren arşiv belgelerinin tercümelerine bir dönemin ünlü Rusya Maliye Bakanı Sergey Vitte’nin (1849-1915) hatıratından bazı bölümleri de ekleyerek bizleri yakından ilgilendiren bu resmî belgeleri Türkçeye kazandırmış.

Cihan Harbi’nin Eşiğinde Rusya’nın Doğu’daki Hedefleri


Çeviren ve Hazırlayan: Azad Ağaoğlu
ISBN: 9786254080098
Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2020
128 sayfa, 13,5 cm x 21 cm

Rusya’nın İstanbul büyükelçisi Aleksandr İvanoviç Nelidov’un 6 (18) Aralık 1882 tarihli tezkeresinde şöyle diyor:

“Türkiye İmparatorluğu’nun çöküş sürecinin Bizans İmparatorluğu’nun çöküşüyle aynı olacağı, ta başkentin işgal edileceği ve can çekişen ülkeden arta kalanların son demlerini yaşamak üzere Asya’ya taşınacağı güne değin devam edeceği, kolayca kestirilebilir.

Başkentin fatihi olma rolünü kader ve tarih galiba Rusya’ya biçmiştir, nitekim Rusya’nın siyasî, ticarî ve askerî tüm çıkarları mutlaka Boğazlara sahip olmayı gerektirmektedir. Bu olgunun kaçınılmazlığı herkesçe öylesine açık seçik malumdur ki, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarına hükmetmenin Rusya açısından yararını ve gerekliliğini tümüyle izaha kalkışmak abes görülebilir. Burada söz konusu olan, zaten uçsuz bucaksız vatanımızı genişletmek ve ona yeni parçalar eklemek değil, açık denizlere ve okyanusa güneyden çıkış yolumuz üzerinde Rus egemenliğini temin etmektir.”

Orijinal belge üzerinde Rusya İmparatoru III. Aleksandr kendi el yazısıyla şu notu dipnot olarak düşmüş:

“Çok doğru ve makul. Tanrı bize o sevinçli ve kutlu dakikayı görecek kadar ömür nasip etsin. Er ya da geç bunun olacağına, olması gerektiğine inancımı yitirmiyorum. Önemli olan zaman kaybetmemek ve uygun anı kaçırmamaktır.”

İlerleyen sayfalarda işgalin 3 farklı senaryosu anlatılıyor:

  1. Türkiye ile savaşa girerek açıkça güç kullanmak suretiyle.
  2. Türkiye’nin iç zorluklarının ya da dış tehlikelerinin yardımıyla ani saldırı yapmak suretiyle.
  3. Barışçı yoldan yani kendiliğinden yardımımızı isteyecek duruma zorlanması sonucunda Babıali ile yakın ilişki veya ittifak içine girmek suretiyle.

Nelidov bu üç senaryoyu enine boyuna değerlendirdikten, askerî müdahalenin hangi yollarla, hangi noktalardan yapılabileceğini naklettikten sonra kendince en makul olanının 3. seçenek olduğuna işaret ediyor.

Çar Aleksandr da aynı fikirde olacak ki şu satırların altını çizerek el yazısıyla “Gayet mümkün, Çok makul“ ibaresini düşmüş:

“Bu şartlar altında Osmanlı İmparatorluğunun ve İstanbul Boğazındaki Türk başkentinin varlığının, bizim İstanbul Boğazı kıyılarında konumumuzu pekiştirmemizle, illa da ortadan kalması gerekmez. Bilakis Türkiye İmparatorluğunun yarı bağımsız kalıntılarını himayemiz altında bulundurmamız ve imparatorluğu oluşturan halklara kendi kaderini tayin hakkını azar azar vermemiz pek çok açıdan bizim için faydalı olur.”

İstanbul’dan Çargrad olarak bahseden elçi Nelidov şu tespitte de bulunuyor:

“İstanbul boğazına ayağımızı sağlamca basarsak, tüm güney sınırımızı korumaya almış olur ve bu sayede olanca gücümüzü batıda kullanabiliriz.”

III. Aleksandr’ın General Obruçev’e yazdığı 12 (24) Eylül 1885 tarihli mektubunda çar şöyle diyor:

“Bana göre bizim bir tek ve başlıca hedefimiz olmalı: Bu da Boğazlara ilelebet yerleşmek ve bunların her zaman bizim elimizde bulunacağını bilmek için İstanbul’u tutmaktan ibarettir. Bu Rusya’nın çıkarıdır ve bizim çalışmalarımız bu yönde olmalı. Balkan Yarımadasında olan biten başka şeylerin tamamı bizim açımızdan tali meseledir.

Kitabın ilerleyen sayfalarında Nelidov’un 1896 tarihli tezkeresi ve Boğaz’ı işgal planı müzakereleri; Rusya Maliye Bakanı Vitte’nin Hatıratı’nda İstanbul Boğazı’nın İşgali projesi; İstanbul Boğazı’nın işgaline ait proje; 1898-1911 yıllarında Çarlık Hükümeti’nin Boğazlar meselesine dair görüşleri ve Rusya’nın Doğu’daki hedefleri başlıklarıyla tasnif edilmiş onlarca belgeye yer verilmekte.  Son bölümdeki belgelerde de Rusya’nın Afrika, İran, Afganistan ve Uzakdoğu’daki hedeflerine dair ipuçlarını okuyoruz. Örneğin gelecekte Hindistan’a yapılacak bir taarruzdan önce Afganistan’ın ele geçirilmesi planlarına vakıf oluyoruz.

*

Burada ancak birkaç paragrafını naklettiğimiz belgelerin her bir satırı ibret vesikasıdır. Tafsilatlı bir biçimde dikkatlice okumalı ve bugünkü Rus politikasının temelindeki fikirler göz ardı edilmemelidir.

Nitekim 1944 Kırım Tatar sürgün ve soykırımı ile tüm Kafkasya’daki Türk ve Müslüman halkların yok edilmeye teşebbüs edilmesi veya sürgünü ile sonuçlanan olaylar zincirinin ucunun 2. Dünya Savaşı devamında Türkiye’ye bağlandığını görmek gerekir. Sovyetler Birliği’nin insanlık dışı etnik temizlik uygulamalarının arkasında Türkiye’ye karşı açılacak bir savaşın cephe arkasını “sağlama almak” yatmaktadır.

Günümüzde Türkiye’nin çıkarları Kırım, Suriye, Libya gibi kritik coğrafyalarda Rusya Federasyonu ile karşı karşıya gelmektedir. Rusya’nın etki alanının genişlemesi Türkiye’nin nefes borusunun sıkılması demektir. Rusya Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov’un 2016 Eylülünde ülkemizi ziyarete gelmeden sadece bir gün önce söylediği “Karadeniz’in efendisi artık Türkler değil, Rusya’dır” sözünü unutmamak gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti Kırım’ın işgalini ilk gününden itibaren tanımadı, kabul etmedi. Bu görüşünü her fırsatta açık ve kesin bir diplomatik dille ifade etmekten kaçınmadı. Batının uyguladığı ekonomik yaptırımlara katılmasa da Kırım Tatarlarına ve Ukrayna’ya desteğini sürdürdü. Bu destek Rusya’yı rahatsız etmeye devam ediyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mariya Zaharova Türkiye’yi etnik ve dinî sorunlarıyla ilgilenmekle (!), terör örgütlerine destek vermekle tehdit ediyor. Sanki yıllardır hiç bu örgütlere maddî manevî destek vermemiş, Moskova’da temsilcilik açmalarına müsaade etmemiş, hamiliğini yapmamışlar gibi….

Kuşkusuz Türk Dışişlerinin köklü hafızası bunları unutmamakta, devlet politikası Türkiye’nin kendi menfaatleri doğrultusunda yürütülmektedir. Ancak Rusya’nın tüm dünyada milyarlarca dolar harcayarak sürdürdüğü hibrit savaşın bir cephesi de Türkiye’dir. Televizyon, radyo, internet siteleri aracılığıyla resmî düzeyde sürdürülen mücadeleye sosyal medya trolleri ve bilgisayar korsanları da eşlik etmekte. Türkiye’de benimsenme oranı % 0,22ler seviyesinde kalan Rusya muhiplerinin sesi de giderek daha çok çıkmakta, Rusya kendilerine daha çok sahne, daha çok vitrin oluşturmaya gayret etmekte.

Rus Dışişleri Arşivi’nin Gizli Belgelerinde Osmanlı’nın Cihan Harbi’ne Girişi

Çeviren ve Hazırlayan: Azad Ağaoğlu

Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2018

ISBN: 9786051557571

224 sayfa, 13,5 cm x 21 cm

Bu önemli kitabın konusunu tamamlayıcı nitelikte olan ve yine Azad Ağaoğlu tarafından tercüme edilip yayına hazırlanan Rus Dışişleri Arşivi’nin Gizli Belgelerinde Osmanlı’nın Cihan Harbi’ne Girişi adlı eser Bolşevik iktidar tarafından Cihan Harbinde Çarlık Rusyası (Tsarskaya Rossiya v Mirovoy Voyne) adıyla 1926’ta 325 sayfa halinde neşredilen ve İmparatorluk Rusyası’nın emperyalist paylaşım planlarını deşifre eden 488 adet belge içindeki Türkiye’yi ilgilendiren 202 belgeden oluşuyor. Kitap yine Ötüken Neşriyat tarafından 2018’de, yani Birinci Dünya Savaşı’nın bitişinin 100. yılında yayınlandı. Azad Ağaoğlu belgelerdeki isim ve olaylara dair düştüğü dipnotlar ve fotoğraflarla konunun takibini kolaylaştırmış. Dışişleri bakanlığı ve elçilikler arasındaki tamamı gizli olarak tasnif edilmiş telgraf ve mektuplardan Osmanlı’nın savaşa nasıl adım adım gittiği istihbarat bilgileri ışığında gün be gün takip edilebiliyor. Öte yandan Rusya’nın bilhassa Balkanlarda ülkeleri Türklere ve birbirlerine karşı nasıl kışkırttığına, sinsi planlar işlettiğine de tanık oluyoruz.

*

Her devletin kendi menfaatleri mucibince plan ve politikaları olacağı muhakkaktır. Asırlarca savaştığımız komşumuzun hiç de gizlemeden uyguladığı planlarının farkına varmak ve buna göre tedbirler almak da kendi devletimizin en doğal hakkı ve vazifesidir. Türk kamuoyu boş tenekelerin gürültüsüne aldırmadan gündemi takip etmeli, Türkiye Cumhuriyeti devleti de Kırım Tatarlarının haklı ve barışçı mücadelesinin dünyadaki sözcüsü olmayı sürdürmelidir.


[1] Eski bir KGB ajanı olan Putin, 21 senedir devam eden “hükümdarlığı” boyunca Sovyetlere duyduğu özlemi hiç gizlemedi. Kremlin’de 2005’te yaptığı ulusa sesleniş konuşmasındaki şu sözler, bunun en büyük delilidir:

“Her şeyin ötesinde, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün yüzyılın çok büyük bir jeopolitik felaketi olduğunu kabul etmeliyiz. Rus milleti için bu samimi bir dram oldu. On milyonlarca vatandaşımız ve vatanseverimiz kendisini Rus toprakları dışında buldu. Daha da ötesinde, dağılma salgını Rusya’nın kendisine bulaştı.”

[2] https://tr.sputniknews.com/20161124/putin-rusyanin-siniri-hicbir-yerde-bitmez-1025974429.html

[3] https://tr.sputniknews.com/20200915/roscosmos-baskani-rogozin-venusu-rus-gezegeni-olarak-tanimladi-1042852991.html

Emel Dergisi 277, Ekim-Kasım-Aralık 2021, İnternet erişimi:https://emelvakfi.org/emeldergisi/rusyanin-emelleri/


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum