Revzet Yaren ÇELİK yazdı: BALIN

Genç yazarlarımızdan Revzet Yaren Çelik'in sitemizde yayınlanan ilk yazısı: "Balın"

Revzet Yaren ÇELİK yazdı: BALIN
28 Eylül 2021 - 15:50 - Güncelleme: 28 Eylül 2021 - 15:57

BALIN

Revzet Yaren ÇELİK

Alarmın sesiyle uyandı ama gözlerini açmıyordu. Siyah beyaz dünyasına dönmeden önce biraz düşünmesi gerekiyordu adamın. Aslında şaşkındı. Sevmezdi biri hakkında düşünmeyi. Düşünülecek bir davaysa 2-3 gece uyumadan bile düşünürdü ama birinin onun aklında yer edinmesi huzursuz ederdi onu. Biraz da sevdiği kadın tarafından terk edilmenin verdiği bir şeydi bu düşünce telaşesi...

Kapalı gözlerinin önüne geldi siyah paltolu kadın. Öfkeli bakışları aklına gelince istemsiz bir kahkaha attı. Yerinden doğruldu gülümseyerek. Elini yüzünü yıkadı, kahvaltı yaptı, dosyalarını hazırladı ve bunların hepsini, en yakın arkadaşı Renat’ın deyimiyle ‘sırıtarak’ yaptı. Mutluydu bir bakıma, gördükleri gibi hayatı da renksizdi. Yalnız yaşıyor arada bir annesini ziyarete gidiyordu. Ailesi sadece annesiydi. Babasını 19 yaşındayken trafik kazasında kaybetmişlerdi. Üzerinden 4 yıl geçmişti, annesine bunu ne kadar zor kabullendirse de hayat devam ediyordu. O da zor atlatmıştı bu dönemi ama çabuk toparladı, bakması gereken bir annesi vardı.

Dosyalarını son kez kontrol ettikten sonra apartmandan çıkıp arabasına doğru ilerledi. Maske almayı unutmuştu. Tam apartmana tekrar girecekken arabasında olduğu aklına geldi. Aklı başında değildi, kadındaydı. Bu onu ne kadar huzursuz etse de durum böyleydi. O da bundan hoşlanıyordu ama tekrar güvenmek ya da sevmek istemiyordu. Arabasına biner binemez gazı kökledi. Son hız adliye yoluna sürdü. 14.00’ da duruşma vardı. Duruşmanın başlamasına daha 2 saat olmasına rağmen acele ediyordu kadını tekrar görebilme umuduyla.

Onu gördüğü durağa geldi, arabasını sağa yanaştırıp beklemeye başladı. Avukat, Kuvars Korel Asya, adını dahi bilmediği bir kadını bekliyordu. Tam yaptığının ne kadar doğru olduğunu sorgularken koşarak gelen güzel kadını gördü, saçları rüzgara meydan okurcasına savruluyordu, maskesi yüzünün yarısını kapatıyor, beyaz olduğunu tahmin ettiği ayakkabılarının bağcıkları ise bağımsızlıklarını ilan edercesine bir o yana bir bu yana düşüyordu. Bakışları tekrar yüzüne çıktığında telaşla etrafı taradığını fark etti. Dudaklarını örten maskeye bir küfür savurdu içinden, zaten pandemi yüzünden pek dava bakmıyordu, adliyeye de eskisi kadar fazla gitmiyordu dolayısıyla, daha önce çarpmaya ramak kaldığı kadını her zaman göremiyordu. Öyle ya, otobüse yetişmek için etrafına kısa bir bakış atıp karşıya geçecek olan kadını görememiş, çarpmasına iki adım kala durabilmişti. Şaşkınlıkla, korkmuş kadının yanına gitmiş onu sakinleştirmişti, kadınsa kızgın gözlerle Kuvars’a bakmıştı, durması için işaret yaptığını söylemiş ışıkların bozuk olduğunu ve yayaları düşünmediği için kızmıştı ona. Kuvars hiçbir şey söyleyememiş, güzel kadının hızla otobüse binişini izlemişti. Daha sonra her oradan geçişinde göz ucuyla kadın durakta mı diye kontrol etmişti, saçmaydı ona göre bu ama kadına ilk görüşte aşık olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bunun yerine gidip tanışmaması da kendini bir ilişkiye hazır hissetmemesindendi çünkü daha önce sevgisi harcanmıştı. Ama şimdi emindi o kadına her gün bakması, düşünmesi boşa değildi bir şeyler hissediyordu.

Hala telaşla etrafına bakıp duraktakilere bir şeyler soran kadının yanına gitmeye karar verdi. Arabasından inip karşıya geçti durağa yaklaştığında kadın onu gördü, bir süre inceledi, ardından telefonunu çıkardı cebinden, Kuvars kendinden emin adımlarla durağa vardı telefonuyla ilgilenen kadına döndü, ne diyeceğini bilemedi ve bir ‘Selam.’ firar etti dudaklarından. Kadın onu hatırlamıştı sezgilerine güveniyordu, hatta emindi. Güzel kadın kısılan gözlerle ‘Günaydın.’ dedi. Gülümsemişti! Kuvars o an kadının ona her gün baktığını bildiğini düşündü, bu konuda şüpheliydi, kadın ona baktığını fark ediyor muydu bir türlü kestirememişti. Kadın; ‘Otobüsün kalkma saatinden sadece bir dakika geç geldim umarım henüz gitmemiştir.’ dedi. Kuvars; ‘Nereye gideceksiniz?’ diye sordu. Kadınsa adliyeye yakın bir okulu tarif etti ve ilkokul öğretmeni olduğunu söyledi. Kuvars’ın gözleri parladı. ‘Ben de avukatım, yakındaki adliyede, okulu biliyorum isterseniz bırakayım sizi? Arabam şurada.’ Kadın afalladı ‘Peki neden durakta bekliyorsunuz?’ diye sordu. Kuvars arkadaşı burada mı diye baktığını söyledi, kadın ikna olmasa da irdelemedi, derse yetişmesi gerekiyordu. Ona her gün bakan adamı araştırmıştı elbette, ortak arkadaşları bile vardı, adliyeye girerken görmüştü Kuvars’ı. Adliyede çocukluk arkadaşı da çalışıyordu ona sormuş, onun da Kuvars’la arkadaş olduğunu öğrenmişti. Ne Aleda tanımadığı bir adamla konuşup arabasına binecek biriydi ne de Kuvars kadının bir şeyleri anlamadığını düşünecek kadar aptaldı. Arabada, Kuvars; ‘Ben Kuvars Korel Asya. Ya siz hanımefendi?’ Aleda, Kuvars’ı kaçamak bakışlarla incelerken duydukları üzerine gözlerini akıp giden yola dikti. Kuvars ona döndüğünde o da yine Kuvars’a döndü ve ‘Ben de Aleda Yılmaz’ dedi. Uzatılan eli sıktı. Yolun devamı ikisinin de spora gittiğini öğrenip üzerine sohbet etmeleriyle devam etti. Aleda gittiği yerin sorunlarından bahsetti, memnun olmadığını ve bırakmayı düşündüğünü söyledi. Kuvars avını bekleyen bir kaplan misali kendi salonunu önerdi hatta bugün beraber kayıt yaptırabileceklerini söyledi. Böylece iş çıkışı spora gidip Aleda’ya kayıt yaptırmak üzere anlaştılar.

Kuvars duruşmadan çıkmış, Aleda son dersini işlemiş, okul çıkışına doğru yürüyordu, çıkışta Kuvars’ın hayranlıkla izlediği bakışlarıyla etrafına bakarken, telefon numaralarını almadıklarını hatırladı o sırada önünde her şeyin başladığı araba durdu, arabasının içinden Aleda’ya kapıyı açan zümrüt gözlü adam; ‘Binmeye ne dersin?’ diyerek gülümsemesini sundu kadına. Aleda kızarmış yüzünü saklamaya çalışarak bindi arabaya, resmen durup izlemişti Kuvars’ı. İlk konuşan Kuvars oldu; ‘Sanırım bunu bilmen gerek.’ dedi. Aleda ‘Neyi?’ diye sorarak Kuvars’a döndü. Kuvars sıktığı dudaklarında, tuttuğu küçük kahkahayı dışarı saldı. ‘Öncelikle yüzün fazla kırmızı, iyi misin?’ diye sordu sırıtarak, Aleda daha da kızarırken kafasını camdan tarafa çevirdi; ‘Hava soğuk ondandır’ dedi. Kuvars; ‘Peki.’ diyerek dişlerini örtmeyi başardı. ‘Başka bir şey daha var.’ dedi, ‘Küçükken bir kaza geçirdim, kazadan sonra renkleri görememeye başladım. Yani şu an gördüğüm her şey, siyah ve beyaz bunu bilmen gerektiğini düşündüm.’ dedi. Bunları söylerken biraz önceki hali aksine ciddiydi, yoldaydı gözü. Aleda şaşırmıştı, konuştuğu adam gayet normaldi. Sonra üzerinden yıllar geçtiğini ve alıştığını düşündü. ‘Anladım, peki gözlerinin rengini biliyor musun?’ diye sordu, utanarak. Kuvars gülümseyerek Aleda’ya döndü, bakmamaya çalışıyordu Aleda, resmen aklını başından alıyordu bu gülüş. Kuvars; ‘Evet, kızlar çok beğenir.’ dedi. Aleda yüzünü Kuvars’a döndü, zeki bir kadındı, bu gerçeği onunla paylaşmasının nedeni onu ölçmekti biraz da, anlamıştı. Kuvars gibi gülümseyerek ona döndü. Onu izlediğini fark etti ama bozuntuya vermedi, bu onun düşüncesini destekler nitelikteydi, ‘Anladım.’ dedi.

O gün; Kuvars ve Aleda’nın hikâyelerini başlatmaya cesaret buldukları gündü. Evlendiler, bir sene sonra güzeller güzeli zümrüt gözlü, güzel yüzlü bir kızları oldu. Kuvars, Aleda’yı gördüğü gün kalbine aşk bitkisinin tohumunu ekmişti. Aleda’ysa Kuvars’a her geçen gün aşık oldu. Umut her zaman var sadece birkaç adım atmamız gerek ya da sadece karşıdan karşıya geçmemiz.
                                                                                                                                                 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum