Putin Rusya'nın geleceğini riske mi atıyor?

Fikir Turunda yayınlanan yazı: "Saplantı Savaşı: Putin neden Rusya’nın geleceğini riske atıyor?"

Putin Rusya'nın geleceğini riske mi atıyor?
01 Mart 2022 - 09:32
Putin’in içerideki ve dışarıdaki dengeleri gözeterek, Ukrayna’yı işgal etmeyeceğini düşünenler nerede yanıldı? Bundan sonra Rusya içinde ve Rus dış siyasetinde neler olacak?

Rus ordusu Ukrayna’yı istila ederken Rusya’da çok sayıda kentte barış yanlısı eylemler düzenlendi ve işgal kınandı. Rusya genelinde Putin’in bu girişiminin zaten ekonomik sıkıntılar yaşanan ülkenin sorunlarını daha da ağırlaştıracağı endişesi hâkim. Gerçekten de siyasi, ekonomik, kültürel alanlarda yaptırım ve izolasyon kararları ile Rusya dünya sahnesinde giderek daha fazla yalnızlaşıyor. Peki, içte ve dışta bunca risk varken Putin bu kumarı neden göze aldı? Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin Rusya ve Baltık ülkeleri uzmanı Kadri Liik, konseyin sitesi için bu sorunun yanıtını arayan bir makale kaleme aldı. Yazıdan bölümler aktarıyoruz.

“Rusya’nın Ukrayna’yı işgali önündeki en büyük engel, ne Batı’nın yaptırım tehdidi ne de Rusya’nın işgal hazırlıklarının Batılı istihbarat servisleri tarafından ifşa edilmiş olmasıydı. Zaten, geriye dönüp bakıldığında, Rusya ile Batı arasındaki müzakereler tiyatro gibi görünüyor. Gerçek sorun, Rusya’nın iç istikrarının durumuna ve gelecekte küresel düzendeki konumuna ilişkin belirsizlikti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya olan takıntısına rağmen söz konusu belirsizleri göz önünde tutmayı sürdüreceği tahmin ediliyordu. Ama o böyle bir şey yapmadı, Ukrayna takıntısını her şeyden üstün tuttu. Bu kumar, Rusya’nın iç kalkınmasında ve jeopolitik beklentilerinde büyük bir değişime neden olacak.

Putin Ukrayna konusunda neden takıntılı?

Başkan Vladimir Putin’in Ukrayna karşı giderek artan takıntısı yıllar içinde gelişti. 2005’te Kırım’ın geri alınması çağrılarını gülünç bir fikir olarak nitelendirdi. Ama dokuz yıl sonra, tam olarak bunu yaptı. 2021 yazına gelindiğinde, Ukraynalıların Ruslardan ayrı bir halk olduğunu inkâr etti. Bu hafta başlarında da Ukrayna devletini gayri meşru ilan etti.

Artan bu saplantı, kısmen Putin’in Batı’ya yönelik hayal kırıklığından kaynaklanıyor olabilir. Ama her şeyden önce bu kişisel bir mesele: Yaşlanmayla bir ilgisi olabilir, bu da uzun zaman önce olan olayları yeniymiş hissettirebilir, misyon duygusunu daha güçlü hale getirebilir ve eyleme geçme zamanını erkene çekebilir. Putin’in bu tutkusu, bir bütün olarak Rus toplumu şöyle dursun, Rusya’nın siyasetçileri veya iş dünyası seçkinleri tarafından da paylaşılmıyor.

Geçen sonbahardan bu yana Avrupa güvenliğinin temel sorununun Putin’in zihnindeki bu saplantı ile Rus ulusal çıkarları arasındaki dengeyle ilgili olduğu söylenebilir. Hangisi kazanır? Çıkarlar mı denge arayışı mı? Putin, Batı ile müzakereler yoluyla Ukrayna’yı kontrol etmeye mi çalışacak? Yoksa Ukrayna’nın Rusya’ya bağımlılığının kalıcı ve geri döndürülemez olmasını sağlayacak gerekçeler yaratmaya mı çalışacak? İkincisi olursa Batı’nın elinde diplomatik bir çözüm seçeneği kalmaz.

Bu noktaya herkese rağmen geldi

Rusya’nın jeopolitik çıkarlarının diplomatik çözüm çağrısında bulunmasını gerektirdiği düşünülüyordu. Rusya, Ukrayna’yı tümüyle işgal ederek Batı ile ilişkisini alt üst ettiği için kaçınılmaz olarak Çin’in yörüngesine doğru sürüklenecekti. Bu sürüklenmenin Moskova’nın çıkarına olmaması gerekiyordu. Aksine, Moskova’nın hem Washington hem de Pekin ile koşulları müzakere etmekten hoşlandığı açıktı. Bu sayede her ikisi üzerinde de etkisini artırıyordu, risklerden korunmak için alan yaratıyordu ve Ortadoğu veya Afrika ülkeleri arasında arabuluculuk üstlenebiliyordu. Rusya’nın dış politika seçkinleri, tam olarak Çin’in Tayvan’ı ele geçirme olasılığından korkuyordu çünkü bu olursa, Rusya’nın Batı ile Çin arasında denge kurma politikasını sürdürmesi imkansız hale gelirdi.

Dahası, Rusya’nın Batı’yı, tartışmak istemediği konuları tartışmaya zorlamak için askerî tehditleri kullanan “ağır metal” diplomasisi işe yarıyordu. ABD Başkanı Joe Biden, Putin ile bazı silahların sınırlandırılması önlemlerini tartışmayı teklif etmişti, Minsk Anlaşması etrafında yeni bir diplomatik enerji vardı ve Ukrayna’nın NATO’ya katılmamasını sağlamak için bu tür bir zımni anlaşma makul görünüyordu. Elbette başvurduğu yollar çirkindi: Rusya Ukrayna’yı rehin almış, kafasına bir silah dayamış ve Ukrayna’yı savunmak için başka bir yolu olmayan Batı’ya şartlarını dikte etmişti.

Rusya içinde bıkkınlık

Ayrıca, Rusya içinde yorgunluk hissi baskın hale gelmişti. Rus toplumu, onu değiştirecek araç ve enerjiden yoksun olmasına rağmen, siyasi statükodan bıktı. 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana, zirvede bir yenilenme bekleyen Rus seçkinleri de aynı derecede yorgundu ve moralleri bozuktu. Ukrayna ile topyekûn bir savaş Rusya’da halktan destek bulmayacaktı. Böyle bir girişim, 2014’te Kırım’ın ilhakında olduğu gibi Putin’in halk desteğini artırmak yerine, tüm siyasi sistem ve Putin’in çok değer verdiği iç istikrar üzerinde baskı yaratacaktı.

Batılı liderlerle müzakerelerin, Rus ordusu savaşa hazır olana kadar zaman kazanmak için bir sis perdesi oluşturup oluşturmadığı veya diplomasi yoluyla ne kazanılabileceğini görme girişiminin bir parçası olup olmadığı tartışılabilir. İkinci durumda, Putin’in sonunda diplomatik yolun dışına çıkmaya karar vermesine neyin sebep olduğunu da bilmiyoruz. Şimdilik net olan tek bir şey var: Putin, kişisel saplantısını Rusya’nın çıkarlarının üzerinde tuttu. Ve muhtemelen bunu neredeyse tek başına yaptı. Güvenlik Konseyi’nin bu hafta başındaki bir toplantısının canlı yayınında, kendisine dikte edilen konuşmaları yapan besbelli korkmuş bir dizi yetkili görüldü. Hiçbiri, birçoğuna önceden danışıldığını öne sürmedi.

İşgal, Rus halkını vuracak

İşgal, sadece Avrupa güvenlik düzeni için değil, aynı zamanda Rus toplumu için de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Ülke içindeki sistem daha da otoriter hale gelecek. Rus devlet aygıtı, kamuoyundaki tartışmaları giderek daha fazla bastıracak. Daha bağımsız ve yaratıcı Rus, seçkin çevrelerden ayrılacak veya ülkeyi terk edecek. Devletin iyi yönetişim kapasitesi azalırken yorgunluk ve gizli protesto artacak. Bu sürecin Rusya’nın yaşamında yaratacağı değişikliklerin kendini göstermesi uzun zaman alacak ancak Putin’in kişiselleştirilmiş yönetim sistemine bir bomba yerleştirdiğini söylemek mümkün.

Bu arada, Avrupa güvenlik düzeni bir kez daha açık çatışma ile şekillenecek. Belki bir ümit ışığı olabilir. ‘Lizbon’dan Vladivostok’a Avrupa’ ya da ‘her ülkenin kendi ittifaklarını seçme hakkı vardır’ gibi geçmiş bir dönemin kavramlarına bağlı kalma girişimleri, Avrupalıların çıkarlarını olması gerektiği savunmasını engelledi. Ancak bu rekabetin sonucu kesin olmaktan uzak. Yakın zamanda bir meslektaşımın söylediği gibi, Batı Rusya’yı nasıl izole edeceğini tartışıyor olabilir ama Rusya da Batı’yı izole etmek için çalışıyor – ve bunun başarılı olduğuna inanabilir. Rusya’nın bu konuda yanıldığını kanıtlamak için akıllıca bir önceliklendirme, kaynak yatırımı ve diplomasi gerekecek.”

Bu yazı ilk kez 28 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.

Kadri Liik’in Avrupa Dış İlişkiler Konseyi sitesinde yayınlanan “Saplantı savaşı: Putin neden Rusya’nın geleceğini riske atıyor” başlıkla yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://ecfr.eu/article/war-of-obsession-why-putin-is-risking-russias-future/
İlk yayın yeri kaynak:https://fikirturu.com/jeo-strateji/saplanti-savasi-putin-neden-rusyanin-gelecegini-riske-atiyor/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum