Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu`nun Sunumuyla Altın Elbiseli Adam

Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu`nun Sunumuyla Altın Elbiseli Adam
07 Aralık 2019 - 18:03 - Güncelleme: 07 Aralık 2019 - 18:09

Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu`nun Sunumuyla Altın Elbiseli Adam

Kemal Akişev ve başında bulunduğu arkeolojik kazı ekibinin, 1969 - 1970 yıllarında Kazakistan’ın Alma Ata kentinin yakınlarındaki Issık kasabasında, kazarak ortaya çıkardıkları Issık Kurganı, daha sonra, defin odası içerisindeki cesedin, tören giysisinin altınlı olmasından yola çıkılarak “Altın Adam” diye anılacak insan kalıntılarının bulunduğu önemli mezar yapılarından ilkidir (K.A. Akişev, Kurgan Issık, İskusstvo Sakov Kazahstana, Moskova 1978). 1986-1993 seneleri arasında, şimdi adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan üniversitenin Sanat Tarihi bölümünde, asistan olarak görev yaptığım yıllarda, en merak ettiğim konulardan biri de Issık Kurganı ve içerisinden çıkarılan paha biçilemez değerdeki sanat eserleri ve arkeolojik malzeme idi. Ayrıca bu kurganda bulunan bir gümüş çanak üzerinde,  hala okuma denemeleri yapılan ve çeşitli önerilerin ileri sürüldüğü, iki satırlık bir yazı,  Türkoloji aleminin olduğu kadar, benim de ilgimi çekiyordu. Çünkü Türk runik yazısının erken ( genel kabul gören tarihlendirmeye göre M.Ö.5-4.yüzyıl) bir şeklini oluşturan bu yazılar, birdenbire Türk yazısının kanıtlanabilir tarihini M.Ö.ki devirlere kadar indirmişti. Issık yazısındaki harf şekillerinin ve cümle yapısının aslında kendi dönemi için gelişmiş olduğu göz önüne alındığında, kaya resimlerinde net olarak neolitik dönemlere kadar indiğini gördüğümüz, Türklerin atalarının yaşadıkları alanlarda bulunan; tamga, işaret ve kozmik simge şekillerinden harflerin oluşumuna kadar geçmesi gereken, en azından 3000 yıllık bir süreyi de üzerine ekleme durumunda, Türk yazısının  kanıtlanmamış ama çıkarsanabilir yaşı da aşağı yukarı belli olur görünmektedir.

Dolayısıyla, o zamanlar Orta ve İç Asya’nın erken devirleri, Türk Mitolojisi ve Sembolleri üzerine çalışan,  çiçeği burnunda bir Türk Sanat Tarihçisi olan bendeniz için,  Issık Kurganı son derece önemli idi ve bu kurganın yerini ve müzelerdeki buluntularını görmek için de yanıp tutuşuyordum. 1998 Yılının Temmuz-Ağustos aylarında bir süreliğine kendi alanımda incelemelerde bulunmak üzere Kazakistan’a gittiğimde bu fırsat doğmuştu. Hemen (Sanat Tarihçisi Tülin Çoruhlu ile birlikte) Alma Ata yakınındaki Issık Yerleşimine gittik. Yanımızdaki yerel halktan (Kanglı boyundan olduğunu söyleyen) Ahmet Kazbayoğlu’nun rehberliği ile birlikte bütün kasabayı dolaştık, açılmamış ve artık bir bölümü evlerin arasında kalmış kurganları ziyaret ettik. Zorlukla da olsa, kendisinden kayde değer birşey kalmamış olan Issık Kurganı’nın yerini de bulduk. (Yaşar Çoruhlu, “Kazakistan Sanat Tarihi İnceleme Seyahati”, Tarih ve Medeniyet, S.63, Haziran 1999,s.70; Issık kurganı ve diğer kurganlar için bkz. Yaşar Çoruhlu, Eski Türklerin Kutsal Mezarları Kurganlar, İstanbul, 2016). Herhalde o zamanlar kazısı yapılan kurganların kazısı bittikten sonar rekonstrüksiyonları yapılıp bırakılmıyordu.

“Altın Elbiseli Adam” ifadesi o kadar meşhur olmuştu ki daha sonra kazılan kurganların defin odalarında, giyiminde altın, altın yaldız veya altınlı süslemeler  bulunan bütün insan cesedleri de numaralandırılarak “Altın Adam” (2,3,4..) şeklinde adlandırılmaya devam edilmiştir. Hatta bunları birbiri ile ilişkili kabul edip, kendine özgü bir bilimsel sınıflandırma da yapılmak istenmiştir ancak bu bizce bilimsel olmaktan ziyade duygusal ve biraz da turizm ile ilgili bir yaklaşımdır. Bütün bunların ilki olan Issık Kurganı’ndaki genç insanın in situ durumundan faydalanılarak rekonstrüksiyonunun yapılması da ayrı bir hikayedir. Kazakistan’ın bir çok yerinde bu rekonstrüksiyonlar sergilenmektedir. 2012 yılının 11. ayında sözü edilen “Altın Elbiseli Adam Rekonstrüksiyonu” yine kurgandan çıkarılan bir kısım sanat eserlerinin de röprodüksiyonlarıyla birlikte, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde de sergilenmiştir.

Hal böyle olmakla birlikte hem “Altın Elbiseli Adam”ın kendisi hem de bulunan runik karakterdeki yazı ve kurgandaki sanat eserleri üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. O derece ki Jeannine Davis Kimball gibi bazı  Sanat Tarihçisi ve Arkeologlar, kemiklerin özellikle de bel bölgesinin incelenmesi sonucunda “Altın Elbiseli Adam”ın genç bir erkek Tegin (=Prens)’in cesedi değil de genç bir kadının (prenses veya yüksek din görevlisi) cesedi olabileceği üzerinde bile durmaktadırlar (Bkz. Kimball, Savaşçı Kadınlar Amazonlar (Çev. Mert Çağdaş), İstanbul, 2013).

“Altın Elbiseli Adam”ın günümüze yakın zamanlarda yapılan kimi rekonstrüksiyonlarında, özellikle başlığı üzerine yapılan bazı ilaveler dikkati çeker. Akişev’in kazısında ortaya çıkmamış bir “dört ana yön” şekli de bunlardan biridir. Bu ilave altın aplike şekil, Papa 2. Ioannes Paulus’un 2001 yılındaki Kazakistan’a ziyaretinden hemen sonra ilk defa görücüye çıktığı için ve haç şeklinde olması nedeniyle Türkiye’deki bir tarih dergisinde (Türk Dünyası Tarih Dergisi, S.204, İstanbul, 2003) “Altın Elbiseli Adam” Ne zaman Vaftiz Edildi? “ şeklindeki bir yazı ile sorgulanmıştı. Bu nedenle “Altın Elbiseli Adam”’ı ifade eden rekonstrüksiyonların da kısmen tartışılabilir olduğunu ifade etmek durumundayız. Rekonstrüksiyon üzerine yapılan bu tür yeni değerlendirmeler, Kazakistan’ın bağımsızlığını kazandığı tarihten ve Mirali Seyidov’un makale ve kitabını yazmasından  sonra günümüze yakın zamanlarda olmuştur. Seyidov’un değerlendirmeleri kazı buluntuları ve yapılan ilk rekonstrüksiyona dayanmaktadır.

Mirali Seyidov ile yüzyüze görüşüp tanışmak mümkün olmadı ama Kazakistan İnceleme seyahatimden Türkiye’ye döndükten bir süre sonra, onunla  gıyabında tanıştım. Bu da “Gızıl Dövüşçü” (Kızıl yani Altın Dövüşçü) olarak andığı “Altın Elbiseli Adam” konulu  (Kızıl Dövüşçünün Talihi) kitabını  görmekle olmuştu.

Bir zamanlar, sıklıkla yaptığım üzere, İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü’nde Lisans öğrencisi iken  “Türk Dili” hocam olan Halil Açıkgöz’ün İstanbul, Aksaray’daki evinde, kitaplarla tıkış tıkış dolmuş olan baş odasında, Issık Kurganı üzerine sohbet ederken, hocanın birden bire küçük boy ve ince bir kitap çıkarması ile Seyidov (Azerbaycanlı Türklerin söylemiyle “muallim”) ile tanışmış oldum. Kapağında “Altın Elbiseli Adam” ‘ın rekonstrüksiyonlarından biri  ve Mirali Seyidov ismi ile “Gızıl Dövüşçü” ’nün adı yer alıyordu. Akabinde  Türkiye Türkçesine Yavuz Akpınar’ın aktardığı  ve Kardaş Edebiyatlar dergisinde yayınlanan “Kızıl Dövüşçü” ‘nün Soy-Etnik Talihi” makalesini okudum. Daha sonra ise “Gam-Şaman ve Onun Gaynaklarına Umumi Bahış” (Bakü, 1994) kitabıyla tanışıklığımız ilerlemiş oldu. Kendisini hiç görmedim ama değerli çalışmalarından faydalanmayı da ihmal etmedim.

Günümüzde bazı genç Azerbaycan Türkü mitoloji araştırmacıları, onun konulara bir parça da olsa duygusal yaklaşımını eleştirseler de Mireli Seyidov’un çalışmalarının Türkoloji alanının her şubesinde çalışan bilim insanları için önemli görüşleri ve  bilgileri aktarmakta olduğunu düşünüyorum.

Bu nedenle sevgili genç arkadaşım, Türklük sevdalısı, Oder Alizade’nin Mirali Seyidov’un bu küçük kitabını, Türkçeye aktarıp yayınlama fikrini öğrendiğimde çok memnun oldum ve bunun güzel ve faydalı bir iş olacağını kendisine ifade ettim. Böylece bu elinizdeki küçük kitap ortaya çıktı.

Esasında Türkiye’de ve Azerbaycan’da, Sosyal Bilimler alanında yayınlanmış pek çok kitap veya makalenin Türkçenin her iki şivesine de aktarılmasının, her iki Türk halkının kültürel bütünleşmesi yönünde, önemli ve gerekli bir aracı olduğunu düşünüyorum. Bu iki Türk halkının “Vatanseverleri” tarafından dillendirilen “Bir millet iki Devlet” felsefesinin tam anlamıyla hayata geçmesinin,  ancak kültürel olarak da bütünleşmeyle gerçek olabileceği ortadadır. Hatta bunu daha da ileriye götürecek olursak, Avrasya’daki bütün Türk halklarının kültürel olarak bütünleşmesi, bu tür çabaların artması ve yaygınlaşması ile daha kolaylaşacak ve sağlam bir zemine oturacaktır.

 Oder Alizade’nin, gözlerinize muhtemelen  küçük görünecek bu  çabası, hem bilimin ilgili alanlarına hem de bahsettiğimiz konulara, mütevazi de olsa bir katkı olarak kabul edilebilir. Benzeri çabalarının devam edeceğini de düşündüğüm Alizade’yi, daha nice başarılı çalışmalar gerçekleştireceğine olan inancımla ve  içtenlikle tebrik ediyorum.

Her nerede, hangi ülkede, hangi ulustan, hangi dinden  olursa olsun; Türkoloji bilimi ve Türklerle ilgili araştırmalar, incelemeler ve keşifler yapan, çeşitli bilim alanlarında çalışan tüm  bilim insanlarına selam olsun.

Prof. Dr. Yaşar ÇORUHLU

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniv.

Fen-Edebiyat Fak., Sanat Tarihi

Bölümü (Emekli) Öğretim Üyesi.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum