OSMANLI TIP TARİHİNDE REAYA HASTANELERİ VE İMTİYAZLARI
25 Mayıs 2023 - 10:49
OSMANLI TIP TARİHİNDE REAYA HASTANELERİ VE İMTİYAZLARI
Dr. Osman Şevki Uludağ/Konya Saylavı
On dokuzuncu yüzyılın başlangıcı Osmanlı İmparatorluğunun çok düşkün zamanlarıdır. Hükümdarlık makamında Osmanoğullarının meşhur delilerinden olan Dördüncü Mustafa bulunuyordu. Onun kendine bakacak hali dahi yoktu. Bu yüzden memlekette her şey ve bu arada soysal yardım teşkilâtı da felce uğramıştı. Sokaklar dilenci ile dolmuştu. Sakatlıklarım, körlüklerini, vücutlerindeki cerahatli yaraları meydana çıkararak veya sahte sefalet levhaları icadederek gelenlerin geçenlerin acıma hislerini uyandırmakla geçinmek ve kazanmak istiyenler sayılamıyacak kadar çoğalmıştı. Memleketin dört bir tarafından kalkan işsizler dilenmek üzere büyük şehirlere ve en ziyade İstanbula koşuyorlardı. Dilencilik yanlız çalışmak kudretinden mahrum insanların geçinebilmeleri için mecburen yaptıkları işlerden değil, hattâ sağlamlarm dahi tuttukları bir san'at olmuştu
Halk bunlara aldanıyordu. Onlara sadaka diye para veriyordu. Hele Türkler, dilencileri yardıma lâyık fakir diye bildikleri için, onlara bol bol yardımlar ediyorlardi. Bu yüzden rumlardan pek çoğu kendilerini sakat göstererek dilenmek üzere Türk mahallelerine yayılıyorlardı ve büyüklerin kapılarından ayrılmıyorlardı III.
Durum o derece çirkin idi ki İstanbula baştan başa sefâlet yeri denebilirdi. Çalışandan ve alınteri ile kazanandan çok dilenen ve avuç açan vardı.
Saray, durumu düzeltmek istedi, dilencileri ortadan kaldırmağı düşündü. Derya Kaptanı Kara Hafız İsmail Paşaya, İstanbul Kadışına, Galata Kadısına, Yeniçeri Ağasına, Hassa Bostancıbaşısına, Topçubaşıya, Galata Voyvodasına hükümler çıkardı (Muharrem— 1220-1806). Dilencilerden sakat ve kör olanların taphanelere ve hastanelere alınmasını, eli ayağı tutanların da vilâyetlerine yollanarak çarşı ve pazar yerlerini dolduran sefillerin teşkil ettik leri çirkinliklerin önüne geçilmesini istedi [II.
Mevcut taphanelerle hastaneler alabildikleri kadar hasta ve sakat dilenci aldılar, sağlamlar İstanbuldan uzaklaştırıldılar. Ayrıca Rum ve Ermeni Patrikhanelerine de fermanlar gönderilerek onların da kendi milletlerine mensup olan dilenci hastaları kendi hastanelerine almaları, çalışıp kazanabilecek kudrette olanların da toplattırılıp memleketlerine gönderilmeleri istendi. Verilen emirlerin tesiri gevşedikçe tekrar olundu. Fakat patrikhaneler işi ciddi tutmuyorlardı, hastanelerinin bu işe kifayet edemiyeceğini söylüyorlardı.
Rumların ve Ermenilerin Galata. Beyoğlu, Yedikule ve Narlıkapı taraflarında ayrı hastaneleri vardı. Buralar şüphesiz devletin kontrolü altında bulunuyordu ve bazı kayitlerle bağlı idiler. Patrikhaneler biribiri ardınca gelen fermanları görünce bunlardan istifade ederek hastanelerini büyültmek, her türlü kontrolden kurtararak serbest bulundurmak ve bunun için de bazı imtiyazlar almak düşüncelerini takibe koyuldular. Saray verdiği emirlerde [2] Esvak ve pazarda o makule illeti müzmine eshabamn müşahedesi şer'an ve tab'an trası nefret etmekte olduğunu söyliiyordu. Patrikhaneler işe giriştiler, bunun sonu hastanelerini devlet kontrolünden kurtarıp onlara tam bir istiklâl ve hürriyet imtiyazı temin etmek oldu ve reaya hastaneleri yakın yıllara kadar ellerinde bulundurdukları imtiyazları bu vesile ile aldılar.
Yıllarca tanınmış olan bu imtiyazların verilmesinde Hekimbaşmın çok tesiri olduğunu görüyoruz. Hekimbaşılık mevkiinde, o vakit, Mustafa Behçet Efendi bulunuyordu. Bu onun ilk Hekimbaşıllğl idi. Sonradan pek çok hareketlerinden de anlaşılacağı üzere Mustafa Behçet Efendi tıp medreselerimizin durumundan memnun değildi. Bu medreseler çok gerilemişti. Ortaçağ sonlarında meydan alan ve o zamana kadar pek çok ilerlemiş olan tıbbi cedit bu medreselere girememişti. Teşrih ilmi ancak çok eski bilgilerle yazılmış olan kitaplardan okunuyordu. Halbuki yeni tababet teşrihe dayanıyordu. Tatbikl ameliyat ve tecarip için gerek mürazadan ve gerek maslahatı teşrih gibi bazı avarızın hülulü cihetile Asitanede mevcut olan medarisi tıbbiye bu maslahata elvermiyeceği [I] ni anlamıştı.
Avrupadan gelen tabiplere de inanç gösterilmiyordu. Bunların tehalüfü emzaç ve keyfiyeti iklim ve mevki hasebile kati çok mevadta hata ettikleri bittecrübe anlaşılmıştı. Bu kanaatler dolayısile Rum hastanelerine verilen imtiyazlarla beraber onlara ayrıca tıp teallümhanesi açmak gibi bir imtiyaz da bahş ve ihsan buyruldu.
Rumların temin ettiği bu geniş hürriyet üzerine onların vÜcuh ve müteneffizlerinden sadakat ve kabiliyet cihetile ehliyet ve dirayetkûr ve bu misillu fünun ve maarife heveskâr bir nazır nasbının [I] işleri kolaylaştıracağı düşünülerek böyle bir adam arandı. O zamanlarda Buğdan Voyvodasının kardeşl olan Dimitraşko Meroz' un bu makule fünun ve maarife heveskâr olduğu öğrenildi. Onun bu hususa müdir ve nazır tayin kılındığı surette müddeti katile zarfında fenni tıpta esbabı hüner ve marifetin teksiri emrine dikkat edeceği anlaşıldı ve rumların hastaneleri ve tabip teallümhaneleri ıçin Dimitraşko nazır ve müdür olarak tayin olundu.
Bu işlerin reaya hastanelerine temin ettiği faydaları, yine Başvekâlet Hazinei Evrakından aldığımız ayni vesikaya güre sıralıyoruz:
I. Talimhane ve bundan böyle tertip ve tanzimi lüzımgelen hasta ve tabiphanelerde maslahat tekaddümeleıine dair hususlarm cüz'i ve küllî nizamları maddesinde milletçe memur bulunan beyzadei mumaileyhin reyine mutavaat edilecek.
Dr. Osman Şevki Uludağ/Konya Saylavı
On dokuzuncu yüzyılın başlangıcı Osmanlı İmparatorluğunun çok düşkün zamanlarıdır. Hükümdarlık makamında Osmanoğullarının meşhur delilerinden olan Dördüncü Mustafa bulunuyordu. Onun kendine bakacak hali dahi yoktu. Bu yüzden memlekette her şey ve bu arada soysal yardım teşkilâtı da felce uğramıştı. Sokaklar dilenci ile dolmuştu. Sakatlıklarım, körlüklerini, vücutlerindeki cerahatli yaraları meydana çıkararak veya sahte sefalet levhaları icadederek gelenlerin geçenlerin acıma hislerini uyandırmakla geçinmek ve kazanmak istiyenler sayılamıyacak kadar çoğalmıştı. Memleketin dört bir tarafından kalkan işsizler dilenmek üzere büyük şehirlere ve en ziyade İstanbula koşuyorlardı. Dilencilik yanlız çalışmak kudretinden mahrum insanların geçinebilmeleri için mecburen yaptıkları işlerden değil, hattâ sağlamlarm dahi tuttukları bir san'at olmuştu
Halk bunlara aldanıyordu. Onlara sadaka diye para veriyordu. Hele Türkler, dilencileri yardıma lâyık fakir diye bildikleri için, onlara bol bol yardımlar ediyorlardi. Bu yüzden rumlardan pek çoğu kendilerini sakat göstererek dilenmek üzere Türk mahallelerine yayılıyorlardı ve büyüklerin kapılarından ayrılmıyorlardı III.
Durum o derece çirkin idi ki İstanbula baştan başa sefâlet yeri denebilirdi. Çalışandan ve alınteri ile kazanandan çok dilenen ve avuç açan vardı.
Saray, durumu düzeltmek istedi, dilencileri ortadan kaldırmağı düşündü. Derya Kaptanı Kara Hafız İsmail Paşaya, İstanbul Kadışına, Galata Kadısına, Yeniçeri Ağasına, Hassa Bostancıbaşısına, Topçubaşıya, Galata Voyvodasına hükümler çıkardı (Muharrem— 1220-1806). Dilencilerden sakat ve kör olanların taphanelere ve hastanelere alınmasını, eli ayağı tutanların da vilâyetlerine yollanarak çarşı ve pazar yerlerini dolduran sefillerin teşkil ettik leri çirkinliklerin önüne geçilmesini istedi [II.
Mevcut taphanelerle hastaneler alabildikleri kadar hasta ve sakat dilenci aldılar, sağlamlar İstanbuldan uzaklaştırıldılar. Ayrıca Rum ve Ermeni Patrikhanelerine de fermanlar gönderilerek onların da kendi milletlerine mensup olan dilenci hastaları kendi hastanelerine almaları, çalışıp kazanabilecek kudrette olanların da toplattırılıp memleketlerine gönderilmeleri istendi. Verilen emirlerin tesiri gevşedikçe tekrar olundu. Fakat patrikhaneler işi ciddi tutmuyorlardı, hastanelerinin bu işe kifayet edemiyeceğini söylüyorlardı.
Rumların ve Ermenilerin Galata. Beyoğlu, Yedikule ve Narlıkapı taraflarında ayrı hastaneleri vardı. Buralar şüphesiz devletin kontrolü altında bulunuyordu ve bazı kayitlerle bağlı idiler. Patrikhaneler biribiri ardınca gelen fermanları görünce bunlardan istifade ederek hastanelerini büyültmek, her türlü kontrolden kurtararak serbest bulundurmak ve bunun için de bazı imtiyazlar almak düşüncelerini takibe koyuldular. Saray verdiği emirlerde [2] Esvak ve pazarda o makule illeti müzmine eshabamn müşahedesi şer'an ve tab'an trası nefret etmekte olduğunu söyliiyordu. Patrikhaneler işe giriştiler, bunun sonu hastanelerini devlet kontrolünden kurtarıp onlara tam bir istiklâl ve hürriyet imtiyazı temin etmek oldu ve reaya hastaneleri yakın yıllara kadar ellerinde bulundurdukları imtiyazları bu vesile ile aldılar.
Yıllarca tanınmış olan bu imtiyazların verilmesinde Hekimbaşmın çok tesiri olduğunu görüyoruz. Hekimbaşılık mevkiinde, o vakit, Mustafa Behçet Efendi bulunuyordu. Bu onun ilk Hekimbaşıllğl idi. Sonradan pek çok hareketlerinden de anlaşılacağı üzere Mustafa Behçet Efendi tıp medreselerimizin durumundan memnun değildi. Bu medreseler çok gerilemişti. Ortaçağ sonlarında meydan alan ve o zamana kadar pek çok ilerlemiş olan tıbbi cedit bu medreselere girememişti. Teşrih ilmi ancak çok eski bilgilerle yazılmış olan kitaplardan okunuyordu. Halbuki yeni tababet teşrihe dayanıyordu. Tatbikl ameliyat ve tecarip için gerek mürazadan ve gerek maslahatı teşrih gibi bazı avarızın hülulü cihetile Asitanede mevcut olan medarisi tıbbiye bu maslahata elvermiyeceği [I] ni anlamıştı.
Avrupadan gelen tabiplere de inanç gösterilmiyordu. Bunların tehalüfü emzaç ve keyfiyeti iklim ve mevki hasebile kati çok mevadta hata ettikleri bittecrübe anlaşılmıştı. Bu kanaatler dolayısile Rum hastanelerine verilen imtiyazlarla beraber onlara ayrıca tıp teallümhanesi açmak gibi bir imtiyaz da bahş ve ihsan buyruldu.
Rumların temin ettiği bu geniş hürriyet üzerine onların vÜcuh ve müteneffizlerinden sadakat ve kabiliyet cihetile ehliyet ve dirayetkûr ve bu misillu fünun ve maarife heveskâr bir nazır nasbının [I] işleri kolaylaştıracağı düşünülerek böyle bir adam arandı. O zamanlarda Buğdan Voyvodasının kardeşl olan Dimitraşko Meroz' un bu makule fünun ve maarife heveskâr olduğu öğrenildi. Onun bu hususa müdir ve nazır tayin kılındığı surette müddeti katile zarfında fenni tıpta esbabı hüner ve marifetin teksiri emrine dikkat edeceği anlaşıldı ve rumların hastaneleri ve tabip teallümhaneleri ıçin Dimitraşko nazır ve müdür olarak tayin olundu.
Bu işlerin reaya hastanelerine temin ettiği faydaları, yine Başvekâlet Hazinei Evrakından aldığımız ayni vesikaya güre sıralıyoruz:
I. Talimhane ve bundan böyle tertip ve tanzimi lüzımgelen hasta ve tabiphanelerde maslahat tekaddümeleıine dair hususlarm cüz'i ve küllî nizamları maddesinde milletçe memur bulunan beyzadei mumaileyhin reyine mutavaat edilecek.
- Mesakini reaya olan kangi mahalde olursa olsun kezûlik müceddeden hastane ve tünunu maarif talimhaneleri inşasına ve gerek kadimden bulunan hastanelerin tevsi ve tamir ve termimi maddelerine civarda bulunanların davası ve behanesi sair bu misillu vesayil ile wechen minelviicuh zabitan taraflanndan tawrruz ve mümanaat ve akça ve aidat talebile rencide kılınmıyacak.
- Her ne bahasına olursa olsun zabitandan hiçbir fert hastaneler derununa duhul etmiyecek.
- Marizlerden resim ve aidat namile bir akça ve bir habbe alınmıyacak.
- Siz filânın helâkine kasdettiniz diye bu tabiplere iftiıu ile zecir sevdasında olanlar tedip olunacak.
- Hastanelerin bulundukları mahalle nazaran birer nefer zabit kapasında bekleyip balâda münderiç şaraiti icra ile naaran reyinden taşra hareket edilmiyecek.
- Hastaneler derununda mürd olanlarm mallarına beytülmal tarafından vazıyed ve müdahale olunmıyacak.. Evrak hazinesinden aldığımız vesikalardan çıkarılıp yukarda aynile yazdığımız maddelerle reaya, yalnız hastaneleri için değil, tabip teallümleri ve sair maarif tedris eden yerleri için de imtiyazlar elde etmiş oluyorlardı. Dimitraşko' ya memuriyeti hakkında balâsı hattı hümayun ile müveşşah olarak ayrıca da emri şerif verilmişti. Bu imtiyazlar senelerce devam etti. Devlet memurları buralara uğrıyamazlardl. İmtiyazların verildiği 1806 senesinden 31 yıl sonra dahi Osmanlı devletinin ayni imtiyazlara hürmet ettiği görülmüştür: 1837 de Hassa Müşiri Fevzi Ahmet Paşa'ya Galata Mollası'na ve Ebniyei Hassa Müdürü Abdülhalim'e verilen bir emirde katolik patriği Karabet tarafından Beyoğlu haricinde bir hastane yapılıyorken, bu hastanenin müteşebbisleri rahatsız edilmiş olmalı ki, milleti mersume tarafından akça ahzma cür'et olunmak lâzmıgelirse mütecasirlerin bittahkilc haklarından gelineceği bildirilmişti.
Ve görülüyor ki Osmanlı saltanatı memleketin asıl halkı aleyhine olarak yalmz ecnebilere değil, tebaasından bir kısmına da imtiyazlar bahş ve ihsan ediyordu.
Not. Makale ilk olarak Belleten dergisinde Ocak 1937 C.I, Sayı:1, 279-282 sayfalar arasında yayınlanmıştır.
Dipnotlar için: https://belleten.gov.tr/sayi/52 (26 Mayıs 2023,11.12)
Not. Makale ilk olarak Belleten dergisinde Ocak 1937 C.I, Sayı:1, 279-282 sayfalar arasında yayınlanmıştır.
Dipnotlar için: https://belleten.gov.tr/sayi/52 (26 Mayıs 2023,11.12)
FACEBOOK YORUMLAR