"Örnek Uygur" olmanın kahredici gerçekliği

10 yıl önce eğitim amacıyla İsveç’e göç eden Uygur kökenli Nyrola Elimä’nın ve ailesinin hikâyesi… Otellere neden alınmadı? Annesi nelere zorlandı, nasıl içi kan ağlayarak Çin Komünist Partisi’nin örnek “Uygur işçi”si oldu?

"Örnek Uygur" olmanın kahredici gerçekliği
10 Şubat 2022 - 09:35

BM’nin 2018 yılında açıkladığı rakamlara göre Çin’in Uygur bölgesinde toplam 1 ila 2 milyon Uygur, Kazak, Kırgız ve Özbek endoktrinasyon amaçlı “yeniden-eğitim kampları”nda alıkonuldu, bölge dev bir toplama kampına dönüştürüldü. Çin Komünist Partisi (ÇKP) hükümetinin Sincan1 Uygur Özerk Bölgesi’nde başta Uygurlar olmak üzere Türk asıllı Müslüman halkları hedef alan ayrımcı politikaları son yıllarda yaygın ve sistematik bir hal aldı ve insanlığa karşı işlenen suçlar boyutuna ulaştı. 2011 yılında eğitim amacıyla Gulca’dan İsveç’e göç eden veri analizi uzmanı Nyrola Elimä, İngiltere’de çıkan ve siyaset, kültür ve güncel olaylar üzerine haber ve yazılara yer veren haftalık dergi The Spectator’da yayımlanan yazısında, ailesi ve yakın akrabalarının yaşadıklarına değinerek, parti politikalarının Uygur aileler üzerinde tesis ettiği muazzam gücü ve kontrolü tasvir ediyor:

“Çin’den, 10 yıl önce, artık Uygur olmanın fazlasıyla zorlaştığı bir zamanda ayrıldım. İnsanlar bugün Uygurlara yönelik bir soykırımın sürdürüldüğünü biliyorlar, ama bu soykırım bir anda hiç yoktan başlamadı. Uzun yıllar benim de hemen her gün tecrübe ettiğim türlü eziyetlerin ardından geldi.

Yaşananların ne kadar kötü olduğunu ilk defa 2009 yılında, Çin’in iç kesimlerindeki şehirlerinden birinde, seyahat etmemi gerektiren bir iş bulduğumda fark ettim. Oteller konaklamama izin vermiyor, resepsiyon görevlileri etnik kökenimin yazılı olduğu kimlik kartımı gördüklerinde boş oda olmadığını söyleyip başlarından savıyorlardı. Bir defasında, resepsiyon görevlisi bir kadın nazikçe gülümsedi ve lobide beklememi söyledi. 10 dakika sonra polis geldi, görevli kadın beni işaret ederek, “İşte Uygur olan bu, orada oturuyor.” dedi. O geceyi polis karakolunda, bir bankın üzerinde geçirdim.

Uygurlar, işverenler ve mülk sahipleri için zahmetli bir yükümlülük demek. Benim işverenim, hakkımda rapor vermek üzere her hafta polis karakoluna çağrılıyordu ve nihayet bir gün işten ayrılmamı istedi. Bu olaydan sonra, annem ve babam bana, “Hâlâ küçük de olsa bir şansın varken buradan gitmelisin.” dediler. İşte bu yüzden öğrenci vizesi ile İsveç’e gitme kararı aldım ve ardından İsveç vatandaşlığına geçtim. Tüm bu yaşadıklarım, anavatanımda geride bıraktığım ailemin dayanmak zorunda kaldıklarının yanında hiç kalıyor.

“Buraya geri gelme”

2017 itibarıyla ailemden herhangi bir haber almak artık çok güç hale gelmişti. Annemi defalarca arıyordum, ama ne zaman onları ziyaret etmek istediğime lafı getirsem, ya kaçamak cevap veriyor ya da sessiz kalıyordu. Sonunda bir gün, görüntülü görüşme yaparken elinde tuttuğu bir parça kâğıdı bana gösterdi; üzerinde “Buraya geri gelme.” yazıyordu.

Aynı yılın Ekim ayında, parti teşkilatından görevliler tarafından anneme telefonundaki -WhatsApp’ın Çin versiyonu olan- WeChat uygulamasından beni silmesi söylendi. Annem kamplara gönderileceği korkusuyla söylenene boyun eğdi. Sonraki aylarda bana sadece, “Güvendeyiz, bizi merak etme” yazılı anlık mesajlar gönderebildi. Bu süre boyunca ikimiz de aşırı dikkatli davrandık. Düzenli olarak görüşmeye bir yıl kadar önce başlayabildik.

“Henüz doğmamış bebeklerin ölümünde payım olsun istemem”

Benim annem dirayetlidir. Kültür Devrimi sırasında kırsal kesime sürgüne gönderilen grupların arasında o da vardı. Mao’nun ölümünden sonra, memleketi Gulca’ya dönmüş ve bir termal enerji santralinde görevlendirilmişti. 1999 yılında annemden, enerji santrali işçilerinin eşlerinden hamile olanları rapor etmesi istendi, böylece etnik kökenli işçiler devletin koyduğu doğum kotasını aşmayacaklardı. Annem amirlerinin bu isteğini reddetti ve bunun sonucunda kıdemi düşürülerek emekliliğine kadar sürdürdüğü temizlik işlerine verildi.

Çalışma şartlarına dayanmak çok güçtü. Hiçbir zaman sağlığı ve güvenliği için gerekli ekipmanları temin etmediler, bazı geceler öylesine şiddetli öksürürdü ki nefes alamadığı zamanlar olurdu.

Yıllar sonra, neden ona verdikleri emre uymadığını sordum. Bana “Sen benim tek evladım, kalbim ve hayatımsın. Bu dünyaya daha gelmemiş o çocuklar da anne babaları için aynı şeyleri ifade ediyor. Onların ölümünde payım olmasını istemem.” dedi.

Kan ağlayarak söylenen şarkılar

Ama bazen annemin Komünist Parti’nin emirlerine boyun eğmekten başka seçeneği olmuyordu. Şarkı söylemeyi çok severdi (Santral çalışanları arasında düzenlenen yöresel yarışmaları kazanmıştı), şarkı söylerken cıvıl cıvıl ve çekici bir hale bürünürdü. Bölgenin propaganda bürosu onu sevmişti ve ne zaman ihtiyaçları olsa, annem onların örnek “Uygur işçi”si olurdu. Sincan’ın etnik gruplarının birliğine dair söylevler verir, kendisinin ve halkının Parti’ye ne çok şey borçlu olduğuna dair şarkılar söylerdi.

Bundan üç buçuk yıl önce, özgür basının Çin’in Uygurlara yönelik muamelelerini ortaya çıkaran çabaları sayesinde dünya yaşananların farkına vardı ve uluslararası tepkiler hızla büyüdü. Çin hükümeti kendisine yöneltilen suçlamaları inkâr etmek için canhıraş bir çaba gösterdi. Yerel haber kanallarından, uluslararası kablolu kanalı CGTN’ye kadar tüm yayın organları neşe içinde dans eden ve Komünist Parti’yi yücelten şarkılar söyleyen Uygurların video görüntülerini gösteriyorlardı, böylece annem bir kez daha kıymete bindi.

2018 yılında Dünya Kadınlar Günü’nde, Komünist Parti’nin Gulca şehrindeki propaganda bürosu kuzenim Mayila’nın evinde bir tören düzenledi. Gazeteciler, yerel parti teşkilatı üyeleri ve komşular eve akın etmişler, oturma odasında devlet medyasından bir yayın ekibinin önünde şarkı söylüyor, dans ediyor ve oyunlar oynuyorlardı. Parti görevlilerinin çevresini sardığı annem kameralara ikna edici bir şekilde gülümsüyor, partiye ve devlet başkanı Xi Jinping’e olan sevgisine dair şarkılar söylüyordu. Bir parti görevlisi ile karşılıklı hediyeleşirken fotoğrafları çekilmiş ve devletin “üç şer güç” olarak tabir ettiği terörizm, ayrılıkçılık ve dini aşırılıkçılıkla mücadelede Komünist Parti’nin Uygur halkına müsamahakâr yaklaşımı için minnettarlığını dile getirmişti. Evin sahibi kuzenim Mayila ise orada değildi. Beş gün önce, “üç şer güce” yardım ve yataklık ettiği suçlaması ile yeniden-eğitim kampına alınmıştı.

Kameralardan uzaktaki gözü yaşlı çocuklar

Tören sırasında, Mayila’nın çocukları, kameralardan uzakta, yatak odasında sessizce oturdular. Tek ebeveynleri olan anneleri gözaltına alınıp götürüldüğü sırada onlar okullarındalardı. Annem onlara neler düşündüklerini kimseyle paylaşmamalarını öğütlemiş, herhangi bir tepki göstermeleri halinde Parti’nin bunu terörist eğilim olarak değerlendirebileceğine dair onları uyarmıştı. Mayila’nın çocukları, herkesten sakladıkları gözyaşlarını içlerine akıttılar.

Mayila’nın tutukluluk hayatı “üç şer gücün” “temizleneceği”, ülkenin adli sisteminin dışında kalan bir endoktrinasyon kampında başladı, ardından yargılama öncesi tutukluluk merkezine transfer edildi, nihayetinde hapse gönderildi. Çin Komünist Partisi, onu hapse, Avustralya’daki anne babasıyla irtibata geçtiği ve onlara ev almaları için para gönderdiği gerekçesiyle mahkûm etmişti.

Mayila’nın gözaltına alınıp götürülmesinin ardından annem ve babam da ev hapsine çarptırıldı. Savcı onları “yasaya aykırı aşırılıkçı nitelikli belge bulundurmakla” itham etti. Bunlardan kasıt, 2015 yılında Mayila ile birlikte seyahat ettikleri Malezya’da çekilen 66 fotoğraftı.

Tek değil, 11 milyon insanın hikâyesi

Örnek bir Uygur olmak hiç de kolay değil. Geçtiğimiz yıl 1 Temmuz’da, ki Çin Komünist Partisi’nin kuruluş yıldönümü idi, anneme ulaşabilmek için saatlerce uğraştım, ama cevap alamadım. Sonradan öğrendim ki, annem altı saat boyunca kızgın güneşin altında “kızıl şarkılar” söyleyen bir koroyu yönetmekle meşgulmüş. Akşam olduğunda, annem eve geri geldiğinde, yasadışı bir platform üzerinden, kısa bir görüntülü görüşme yaptık ama o kadar yorgundu ki, tek bir cümle kuramadı. Sonunda o kapatana kadar sessizlik içinde oturduk. Ertesi gün tekrar şarkı söyleme görevi vardı.

Benim ailemin hikâyesi, Çin’de 11.62 milyon nüfuslu Uygur halkının karşı karşıya olduğu korkunç durumun sadece bir örneği. Yaşananlar, ayrımcılıktan çok çok fazlası. Bu sistemli, Uygur topluluklarını, halkını ve kültürünü yok etmek için ince hesaplanarak tasarlanmış bir program ve ben bunun soykırıma denk olduğuna katiyetle inanıyorum. Yeni bir yıla girerken, dünyanın artık ayağa kalkmasının ve söylenenlere kulak vermesinin zamanı geldi.”

Bu yazı ilk kez 10 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.

Nyrola Elimä’nın The Spectator sitesinde yayınlanan “The Grim Reality of Being a Model Uyghur” başlıklı yazısından bölümler Amine Ertürk tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişilebilir: https://www.spectator.co.uk/article/being-a-model-uighur-is-hard-work
  1. Sincan, akademik literatürde Sinjang olarak geçiyor.
  2. İlk yayın yeri:https://fikirturu.com/jeo-strateji/ornek-uygur-olmanin-kahredici-gercekligi/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum