Organizmacı Görüş Açısından: Namık Kemal'in Hasta Adam Makalesi ve Tanzimat - YAZAN: Prof. Dr. Nurettin ÖZTÜRK

Organizmacı Görüş Açısından: Namık Kemal'in Hasta Adam Makalesi ve Tanzimat - YAZAN: Prof. Dr. Nurettin ÖZTÜRK
02 Aralık 2020 - 01:02 - Güncelleme: 02 Aralık 2020 - 15:42

Organizmacı Görüş Açısından:
Namık Kemal’in Hasta Adam Makalesi ve Tanzimat

YAZAN : Prof. Dr. Nurettin ÖZTÜRK

İbn Haldun Arap Amerikan Ulusal Müzesi’ndeki koleksiyonun bir parçası olan İbn Haldun’un yaşam boyu bronz büst heykeli

“Organizmacılık” çok eski bir sosyal görüştür. Hint, Çin, Grek ve Roma felsefelerinde, Orta Çağ ve Rönesans çağı düşünürlerinde de organizmacı görüşlere rastlanır. Organizmacı görüş XIX. yüzyılda daha da yaygınlaşmıştır. Farabî, İbn Sina ve Gazali organizmacıdır. Islâm dünyasında organizmacılığın en büyük sözcüsü İbn Haldun ‘dur. Osmanlı tarihçilerinin çoğu İbn Haldunisttir. Nâmık Kemâl de “Hasta Adam” makâlesinde karamsar organizmacılığı eleştirir. iyimser organizmacılığı savunur. Bu düşünce Jön-Tiirklerde de sürer. Bu makalede Nâmık Kemâl’in anılan makalesi organizmacılık açısından çözümlenmektedir.

Toplumun veya siyasî bir varlığın, insana ya da genel deyişle bir organizmaya benzetiliş düşüncesi oldukça eskidir Eski Yunan tarihçisi Thukydides [1], filozof Platon [2] ve Aristoteles, devleti ve toplumu organizmaya benzetirler. Hint kast düzeni bütünüyle sosyal mobiliteye kapalı, katı bir organizmacılık üzerine kurulmuştur. Çin ve Roma felsefelerinde de organizmacı görüşlere rastlanır. Orta Çağ düşünürlerinin de pek çoğu doğu toplumlarım organizmaya benzeterek anlatırlar. İki büyük Hıristiyan düşünüründen biri olan Saint Augustinus (diğeri Saint Thomas); evrenin genesis/yaratılıştan eskaton/kıyamete kadar sürecek tarihini bir yandan İbranî geleneğindeki peygamberlere göre dönemlere ayırırken bir yandan da bu dönemleri;

1.infantia (Âdem’den Nuh’a dek süren çocukluk:0-6 yaş),
2.Puartia (Nuh’tan İbrahim’e dek süren ergenlik öncesi: 7-13 yaş),
3 .adolescentia (İbrahim’den Davud’a dek süren ergenlik: 14-17 yaş),
4.juventus (Davud’dan Bâbil sürgününe dek süren gençlik: 17-24 yaş),
5.aetas senior (Bâbil sürgününden İsa’nın doğuşuna dek süren olgunluk25-34 yaş),
6.senectus (İsa’nın doğuşundan kıyamete dek sürecek olan ihtiyarlık:35 ve sonrası)

biçiminde insan hayatının biyo-psiko-fizyo-organik evrelerine benzeterek sıralar. [3] Bu düşünüş Niccolo Macciavelli, Tommaso Campanella gibi Rönesans çağı düşünürlerince de benimsenerek sürdürülmüştür.

Her türlü politik birime beden metaforu aracılığıyla yaklaşan ve toplum kurumlan arasındaki bağları canlılardaki duruma benzeten iki ayrı kolu bulunan organizmacı görüşün, XIX. yüzyılda daha geniş bir kabul gördüğü söylenebilir. J. D. Bluntschli, Bonald, de Maistre, Burke, Adam Müller, Herder, Lessing, Fichte, Kant, Schelling, Hegel, Krause, Saint-Simon, Comte, Durkheim, Espinas, Spencer, Lilienfeld, Schâffle, Rene Worms, Noviçov, Bogardus ve Parsons gibi adlar, XIX. yüzyıldan bu güne toplumu biyo-organik bir bünye gibi görüp değerlendirenlerin başında gelmektedir. [4]

Farabi

Türk ve İslâm düşüncesinde de toplumu bedene benzeten görüşlere daha ilk dönemlerden itibaren rastlanmaktadır. Bu kültür dairesinde Farabî, sosyopolitik düşüncelerini yoğun olarak sergilediği “Fusûlü’l-Medenî” ve “Medînetü’l-Fâzıla” adlı eserlerinde kenti/devleti vücuda ve kalbi de devlet başkanma benzetir ve bu görüşüyle kronolojik açıdan organizmacılığın önemli temsilcilerinin başında gelir. [5] İbn Sina, “Ruh ve Nefs Arasındaki Fark” başlıklı risâlesinde organizmacılık açısından bir yandan Platon, Aristo ve Farabî’nin izinden giderken bir yandan da onlardan daha ayrıntılı çözümlemeler yapar. [6] “Kimyâ-yı Saâdet” inde Farabî’den hareketle kalbi padişaha, aklı da vezire benzeten Gazalî de organizmacıdır. [7] Bununla birlikte, Türk ve İslâm dünyasında organizmacılığın en büyük temsilcisi, toplumların da insanlar gibi doğup yaşayarak öldüklerini söyleyen tavırlar nazariyesi sahibi İbn Haldun’dur. [8] Hippocrates’in mizaçlar sınıflamasından ve İbn Haldun’un görüşlerinden yararlanan Kâtip Çelebi, Düstûr’unda, Osmanlı Devleti’nin kurumlarındaki bozulmayı organizmacı yöntemle çözümler. [9] Zaten Osmanlı tarihçilerinin çoğu İbn Haldunisttir. [10] Gelibolulu Âli [11], Taşköprîzâdeİsâmeddin Ahmed[12], Naîmâ[13], Müneccimbaşı Ahmed Dede bin Lütfullah [14], Mansûrîzâde Mustafa Nûrî Paşa [15], Hayrullah Efendi [16], Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi [17], Abdüllâtif Subhî Paşa [18], Ahmed Cevdet Paşa [19] ve hatta eğitimci Satı Bey [20] ile yine İbn Haldun gibi Tunuslu olup Cumhuriyet döneminde Türkiye’ye gelerek İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsünde Mezhepler Tarihi dersleri veren Tunuslu Prof. Muhammed b. Tâvit et-Tancî (Öİ.29.12.1974) bunlardandır. [21] Fakat şu da  söylenmelidir ki İbn Haldun teorik soyutlamalarını (abstraction) oluştururken Yıldırım ve Timur dönemi Anadolusu ve Türkler üzerinde yaptığı gözlemlerden de yararlanmıştı. Dolayısıyla Türk tarihçi ve düşünürleri İbn Haldun’un söylediklerine pratik olarak yabancı değildiler. Onlar zaten Mukaddime yazarının anlattığı fikrî çerçeveyi hayatlarının içinde bulmaktaydılar.

Toplum ve devleti bir organizmaya benzetmekle birlikte, Osmanlı-Türk tarihçi ve düşünürleri toplumun/içtimaî uzviyetin/sosyal organizmanın ölümü konusunda karamsar değildiler. Avrupa’da Rönesans döneminde yeniden canlanan “Altın çağın yeniden geleceği inancı” gibi, Türk siyâsetnâme ve tarih yazarlarında da eski üstün günlerin yeniden diriltilebileceği inancı vardı. Bu, kaderci (fatalistfinalist) organizmacılıktan irâdeci (volontariste) organizmacılığa geçiş bakımından Türk düşünce tarihinde önemli bir ilerlemedir.

Namık Kemal

“Yeni Osmanlılar ile Bab-ı Alî” adlı makalesinde geçen;

“Devlet bir vücûd farzolımdukta, biz dahî anın erkân-ı âzâsındanız. Hey’et-i vücûda ârız olan fenâlıktan hissemizce biz dahî müteessir oluruz.” [22]  şeklindeki sözleriyle, önemli bir Osmanlı-Türk tarihçisi ve düşünürü olarak organizmacı geleneğin içinde olduğu görülen Nâmık Kemâl [23] de “Hasta Adam” makâlesinde karamsar organizmacılığı eleştirir; toplumun tabiî ve mukadder ölümü görüşüne karşı çıkar. Hürriyet’te (Nu:24, 23 Şaban 1285/7 Kanûn-ı evvel-7 Aralık 1868 Pazartesi günü) yayınlanan makâlesine klasik organizmacılığı yansıtan şu sözlerle başlar:

“Hasta adam ta’bîri Fransızlar beyninde öyle bir vücûd-ı ma’nevîye ‘alem olmuştur ki başı Avrupa dediğimiz devlethâne-i medeniyetin en güzel bir noktasına yaslanmış ve kendi üç kıt ‘anın en mühim mevkilerine uzanmış genç, dinç, güzel dünya durdukça yaşamaya müsta ‘idd bir koçak yiğit iken can çekişip yatıyor  [24] Bî-çârenin nâmı ise Devlet-i ‘âliyedir.

Ağlamaz mı bakıp ahvâl-iperîşânm ıza
Dil ü can ile seven devletini, milletini.
Nice zâr olmayalım saltanatın hâline kim
Ne zamandır çekiyor, sadr u fu ’âd illetini.” [25]

Ya biz bu müzmin ‘illetleri düşünelim de hastamızın hayâtından kat’-ı ümîd mi edelim? Hayır, devlet bir şahıstır, ama şahs-ı ma’nevîdir. İbn. Haldun’un dediği gibi özyle  ömr-i tabi’îsi filanı yoktur. Hatta sadr u fu’âd dediğimiz’illetler de hakikat değil, bir kuru ‘ünvâv ve nâmdan ‘ibârettir….Hastalığının hakikati kıllet-i ricâl, kıllet-i mâl, kıllet-i ‘askeri kıllet-i esbâb, ve’l-hâsıl kıllet, kıllet, kıllet, herşeyde kıllet. Onun menşe’i ise istibdâd-ı hükümettir.

Namık Kemal’in sürgünde yazdığı mektuplar

Şâir makalesinin bu sözlerden sonraki bölümünde Rusya gibi komşuları yılana benzetir, ve Fransız Devrimi sırasında Jakobenlerce benimsenen “Vatan tehlikede!” (La Patrie est en danger!) kuramını andırır bir tutumla devletin şifa bulması için alınması gereken önlemlere geçer. Yazarın bir İslam Tarihi ve bir de Askerî Tarih’ten genişlettiği Osmanlı tarihi kaleme aldığı, Evrak-ı Perişan’ı ve Cezmî, Celâl gibi tarihî-edebî eserleri hatırlanacak olursa, onda tarihilik bilincinin kapsamı daha berrak görünür. Nâmık Kemâl, işte bu tarihilik bilinci ile yurtseverce duygularını birleştirerek, baskıya karşı hukukun üstünlüğünü çıkarır ve ilerleyen satırlarda Molla Güranî ile Fatih arasında geçen kazâ gücünün icrâya üstünlüğüne ilişkin öyküyü aktarır. Devletin büyüklüğü ona göre işte bu şeriat/hukuk üstünlüğüdür. Eski büyüklüğe ulaşmanın yolu da halka özgürlüğünün geri verilmesi ve hukukun üstünlüğünün yeniden sağlanmasıdır. Tek yasal egemen ahali/halk olmalıdır. Görüldüğü gibi Nâmık Kemâl tıpkı Renan ve Şinasi gibi yeni düşüncelerini eski kalıplar içinde dile getirmeye özel önem vermektedir. Bu onun anlam sorunundan önce dil ve anlatım sorununa önem verilmesi gerektiğine ilişkin tutumu ile de örtüşmektedir. Üslup ve düşüncedeki pervâsızlığının nedeni, yerli söylemin içinden konuşmasındandır.

Yurtsever şair yukarıya alınan beyitlerde devlet, millet ve saltanatın perişanlığına ağlıyor; çünkü bunlar, epeyden beri göğüs ve kalp hastalığı çekmektedir. Anlaşılacağı gibi, XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’na verilen “Hasta Adam ” ünvam şâirce de benimsenmiştir.

Bilindiği gibi bu ünvam Çar Nikola bulmuştu. 1853 yılında, Grandüşes Helena Petersburg’daki sarayında bir gece düzenler. Geceye bürokrat, aristokrat ve diplomatlarla birlikte Çar Nikola da çağırılır. Davette Çar bir ara İngiliz elçisi Sir Hamilton Seymour’a Türkiye’yi paylaşmak planını açıklarken şöyle der:

“Bakınız ! Kollarımızın arasında hasta, çok ağır hasta bir adam var. ”

Bundan sonra Avrupalılar Osmanlı Devleti’nden söz ederken, hep bu “Hasta Adam” benzetmesini kullanırlar. [26] Ne var ki, yabancıların Hasta Adam ‘dan umutsuz olmalarına karşılık, Nâmık Kemâl umutlu ve iyimserdir. Ona göre hastalık atlatılabilir, bünye eski sağlığına kavuşabilir.

Hastalığın atlatılması için, diğer Tanzimat dönemi devlet adamları ve aydınları gibi Nâmık Kemâl de Osmanlı birliği (Pan Osmanizm) düşüncesini öneriyor ve savunuyordu. Bu konuda iyimserdi. Osmanlı bütünlüğünün korunması durumunda iyileşme sağlanacaktı. Bunun için şöyle yazıyordu:

“(Pan-Osmanizm sayesinde) Osmanlı Devleti, her uzviyete nâtıkıyet gelmiş bir vücuda benzeyecek; ihtilâfımız bir çalgı takımının mukaddemâtında görülen ihtilâflar gibi dâimâ bir hüsn-i âhenge hizmet edecektir. “ [27]

Bu sözlerde geçen çalgı takımı ve hüsn-i ahenk tamamlamaları, organizmacılığın daha da gelişmiş bir biçimi olan Geştalt görüşünü hatırlatmaktadır. Bu görüşe göre “bütün” ün özel ve derin bir anlamı vardır. Parçalar ancak “bütün” ün içinde kıymet taşırlar. Anlam bütünlüktedir. [28] Nâmık Kemâl’in düşüncesinde parçalar Osmanlı kavimleridir ve yukarıdaki benzetmede, tek tek çalgılara karşılık gelmektedirler. Hüsn-i ahenk, Pan-Osmanizme ve Geştalt görüşündeki “bütün” e karşılık olarak kullanılmıştır

Mustafa Reşit Paşa

Tanzimat’ın üç büyük paşası Mustafa Reşid, Âli ve Fuad Paşalar, Osmanlı birlik ve bütünlüğünün korunmasıyla zorlukların geçeceğini, siyasî hastalığın iyileşeceğini düşünüyorlardı. Bu konuda, muhalifleri olan Yeni Osmanlılar ile hem-fıkirdiler ve onlar gibi iyimserdiler. Diğerlerinden biraz daha iyimser olan Fuad Paşa, Çar Nikola’nın “Hasta Adam” nitelemesine karşı şunları söylüyordu:

“Ben Türkiye’yi Çar Hazretlerinden daha iyi tanırım. Her tarafını vurdum, dinledim, içli dışlı muayene ettim, şu hakikate vardım ki, Türklerin naturası gayet sağlam olduktan maâdâ, uzvî hiçbir hastalıkla da ma’Iûl değildir. Türkiye cild hastalığına yakalanmıştır. Fakat çabuk iyileşmesi için vücûduna süreceği kükürdü yoktur. ” [29]

Bazı kaynaklar, Fuad Paşa’nın iyimserliğinin, kaygısızlık, vurdumduymazlık ve aldırmazlığa kadar vardığını söylerler. [30] Cevdet Paşa’nın belirttiğine göre bu aldırmazlık o derecedeydi ki eşinin ırz ve nâmus yönünden lâubâlî davranışını bildiği halde buna aldırmazdı. Çünkü yine Cevdet Paşa’nın anlattığına göre eşinin babası Ahmed Efendi Nusayri olup, “bunlarda ırz ve hamiyet kaygısı yoktur .” Eşine bu davranış babasından kalmıştı. Eşinin kardeşi de öyleydi. Fuad Paşa iç güveyisi girdiği için, ailenin yapısına uymak zorunda kalmıştı. Ne var ki asıl sebep bu değildi. Cevdet Paşa’nın da bildirdiği gibi, Fuad Paşa kalp hastası idi. 1868’de kalp tedavisi için gittiği Fransa’nın Nice kentinde ölmüştü. [31] Kalp hastalığı babasından kalmaydı. Hasta oğulları Nâzım ve Kâzım da, babalan Fuad Paşa’nın sağlığında aşırı kilo ve kalpten ölmüşlerdi. [32]

Nâmık Kemâl’in başta andığımız beyitlerdeki “sadr” ve “fit’âd” sözleri, göğüs ve kalp anlamlarına gelmektedir. “Ağlamak”“ahvâl-i perişan”“zâr olmak’’, “illet” sözleri ile “sadr” ve “fu’âd” kelimeleri arasında tenâsüb vardır. Öte yandan şairin “Hatta sadrufu’âd dediğimiz’illetler de hakikat değil, bir kuru ’ünvân ve nâmdan ‘ibârettir ” sözlerinden hareketle, “sadr”ın bakanlık ve “fu’âd”ın da Fuad Paşa demek olabileceği düşünülürse, bu iki kelimede tevriye olduğu anlaşılır. Gerçekten Fuad Paşa, 1861-1863 ve 1863-1866 arasında iki defa sadrazam olmuş [33], 1852, 1855- 1856, 1858-1860, 1867-1869 arasında da dört defa Dışişleri Bakanlığı yapmıştı [34] Tevriye sanatını kabul ettiğimizde, Nâmık Kemâl’in “fu’âd” sözüyle aynı zamanda telmih de yaptığını görürüz. Çünkü Fuad Paşa yukarıda da belirttiğimiz gibi kalp hastasıydı ve hiçbir işinde tedirgin ve kaygılı davranmaz; devlet işinde de heyecandan kaçınırdı. Zaten Fuad Paşa Tıphane’nin ilk mezunlarındandı ve mezuniyetinin ardından Tophane doktoru olmuştu. [35] Cevdet Paşa’nın işaret ettiği gibi, Fuad Paşa Tıphane’den diploma almış olduğundan, kendinden kalp hastalığının bulunduğunu ve bu illetin baş ilacının da hiçbir iş için telaş etmemek, kaygıdan uzak yaşamak olduğunu bilirdi. [36] Fuad Paşa yalnız iyimser bir organizmacı değil, aynı zamanda kendini “İçtimaî tabib” sayan bir elitisttir. Tıphane mezunu bir devlet adamının böyle düşünmesi de olağandır. Sonradan bu tavır Jön-Türklerde de sürer. Osmanlı gazetesinde 1 Şubat 1898’de yayınlanan “Kıyam” adlı bir makalede, adını vermeyen bir yazar, toplumun kişi vücûdunun aynı olduğunu anlatıyor ve “heyet-i içtimaiye de tabiblere ihtiyaç duyar” görüşünü ileri sürüyordu. [37] Doktor Abdullah Cevdet, 1 Ocak 1905 tarihli İçtihad’da, Gustave Le Bon’un Les Lois Psychologiques de L’Evolution des Peuples adlı eserini niçin Türkçe’ye çevirdiğini şöyle açıklar:

“Bir kavmin İçtimaî tabibi olmak isteyenlere kavimlerin organlarının teşrih ve fizyolojisini göstermek için, bu kitabı çevirdim. ” [38]

DİPNOTLAR 

  1. Mc Neill, 1985, s. 125;

  2. Akarsu, 1982, s.92-93

  3. Schilling, 1971, s. 148; Schilling 2. dönemi anmaz. Diğerlerini beş dönem olarak verir. Augustinus’un Türk düşüncesine etkisinin olup olmadığı sorulduğunda, şu açıklama bir ipucu olabilir: “II. Beyazıt ’ın emriyle Bitlisli İdris tarafından yazılıp sekiz padişahtan bahsettiği için Sekiz Cennet demek olan Heşt Bihişt adını taşıyan Osmanlı tarihinde Augustinus ’un Tanrı ve Şeytan Devleti motifleri aynen işlenir. ” Şükrü Akkaya, Tarihin Tarihine Kuşbakış, Ank. 1938, s .l8 ’den aktaran: Elibol, 1989, s. 15; Kendisinden sonraki Osmanlı tarihçileri için kaynak teşkil eden ve onlara büyük etkisi olan bu Farsça eser üzerine daha geniş bilgi, şuradadır: Bayrakdar, 1991, s.41-47

  4. Kösemihal, 1982, s.54-57; Bayraklı, 1983, s.37-44

  5. Bayraklı, 1983, s.37-44; Olguner, 1987, s.61; “Filozofun siyaset görüşü her şeyden önce Eflatun ’un Devlet diyaloguna dayanıyor. Onun gibi ideal sitenin bariz vasıflarını arıyor. Onu uzviyete benzetiyor. ” Ülken, 1983, s.65; Kendi sözleriyle: “Erdemli, mükemmel şehir bütün organları canlı varlığın hayatını tam kılmak ve onu bu durumda tutmak için birbiriyle yardımlaşan tam ve sağlıklı bir bedene benzer. ” bkz. Fârâbî, 1990, s.70

  6. Bayraklı, 1983, s.41

  7. Bayraklı, 1983, s.43

  8. Yurdaydın, 1971, s. 132; Organizmacı toplum teorisi Mukaddime’nin ikinci bölümündedir. Genel organizmacılık için: Kongar, 1981, s.61-84 ve Kurtkan, 1980, s.25

  9. Kâtip Çelebi, 1982, s. 16-17,22; Gökyay, 1986, s.55; Ülken, 1985, s.181

  10. Fındıkoğlu, 1953, s. 153-163; Fındıkoğlu, 1961, s.104- 105, ve Köprülü Armağanı’ndaki yazının tıpkıbasımı: s. 116-131

  11. Fleischer, 1996, s.316

  12. Oğlu Kemâleddin Mehmed tarafından Mevzûâtii’lUlûm adıyla ve eklerle Türkçeye çevrilen Miftâhü’sSa’âde ve M isbâhü’s-Siyâde ve ilk on Osmanlı hakanı döneminde yaşamış 521 bilgini ve sanatkârı anlatan Şakâ’iku’n-Nu’mâniye fî Ulemâi’dDevleti’l-Osmâniye adlı iki büyük ve ünlü Arapça eserin yazarı (1495-1561) dır.

  13. Arslantürk, 1997, s.36-47, 67-71

  14. Müneccimbaşı (1631-1702): M üneccimbaşı Tarihi, (çev. İsmail Erünsal), İst. Tercüman 1001 Temel Eser: 37; C.I-II

  15. Netâyicü’l-Vuküât yazarı (1824-1890), bkz. Cemâleddin, 1314, s.143-144; Eser Neşet Çağatay Tarafından sadeleştirilip notlar ve eklerle yayınlanmıştır: Ank. TTK Yayınlan, 1987, C.I-II ve C.III-IV, bkz. s.xvı; ayrıca bkz. Çağatay, 1983, s.405- 423

  16. Tarihçi (7-1866), Re’îsüT-Ulemâ Abdülhak Molla’nın oğlu, Şâir Abdülhak Hâmid (Tahran)’in babasıdır, bkz. Cemâledin, 1314, s. 125-126

  17. Şeyhülislam (1674-1748), bitmemiş bir Mukaddime çevirisi vardır. Cevdet Paşa çeviriyi tamamlamıştır. 

  18. Sâmî Paşa’nın oğlu, Sâmîpaşazâde Sezâî’nin kardeşi, Hamdullah Subhî (Tanrıöver)’nin babası (1818-1886), Mukaddime’nin bir bölümünü M iftâhü’l-‘İber adıyla 1859’da Türkçeye çevirmiştir. Bkz. Seraslan, 1994, s.7-11

  19. “Devlet dahi bir cism-i insânî mesâbesindedir. ” Tarih-i Cevdet, C.I, s.432’den aktaran: Sözen, 1998, s. 102

  20. bkz. Kuran, 1991, s.170-172; Ergün, 1996, s.124-136; Satı, 2001; Şanal, 2002, Sayı 153-154

  21. Fındıkoğlu, 1961, s. 104-105; Togan, 1981, s.158-159; Ülken, İst. 1993 s.262-273; Ülken, îst. 1995 s.253-259

  22. ”Politikaca iki muarız” olarak tanıtılan Yeni Osmanlılar ile Bâb-ı Âli arasındaki “ihtilaf” Hürriyet’in 13 Temmuz 1868 tarihli 3. sayısında “Yeni Osmanlılar ile Bâb-ı Â li’’ başlığıyla, “suallicevaplı ” bir “muhâvere ” de ortaya konmuştur. Metin, Tütengil tarafından yeni harflerle şurada yeniden yayınlanmıştır: Tütengil, 1985, s.62-65; Yukarıya alman cümleleri aktaran Karal’ın metinde verdiği  makale adı doğru olmakla birlikte, dipnotta verdiği “Namık Kemal, Hürriyet Mahkemeleri, s. 20” biçimindeki referans yanlıştır. “Makaleleri”kelimesi “Mahkemeleri”diye okunmuş, yazılmış veya dizilmiş olabilir. Her iki durumda da Nâmık Kemâl’in böyle bir eseri veya makalesi yoktur. Bkz. Karal, 1983, C.VII, s.310

  23. Nâmık Kemâl’in organizmacılık doğrultusundaki görüşlerine değişik eserlerinde rastlamak mümkündür. Örneğin Vâveylâ şiirinin 3. Nevha’sında temsilî istiare sanatı sayesinde vatanı insan bedenine benzetirken, aynı zamanda organizmacı görüşünü de dile getirmektedir. Bu şiir Hasta Adam makalesi ile karşılaştırmalı çözümlenirse daha iyi anlaşılabilir. Vâveylâ şiiri için bkz. Göçgün, 1987, s.90 ve Göçgün, 1999, s.401-403

  24. Ali Suavi de Namık Kemal gibi “Türkiye kocamıştır ve can çekişmektedir… Türkiye kocamıştır fikri Avrupa’ya girdiğinden beri, buna karşı bu memlekette, Türkiye gençtir fikri doğmuştur… Bu gençlik fikrinde olanların bizce en tanınmışı Köprülüzade Fazıl Paşa’dır ki … Gülhane Hattı esaslarım 1792’de Nizam-ı Cedid namı ile ilan etmiştir. Doğup da hala bir ehliyetli dâye eline düşmeyen bî-kes Tanzimat ise Fazıl Paşa’nın ana karnına düşürdüğü Nizam-ı Ceditten ibarettir. ” der. Bkz. Atay, 1997, s.5-6

  25. Makale metni Donbay, 1992, s.206-210’da bulunur.

  26. Ünal, 1978, s.252; Sarıca, 1983, s.135; Ateş, 1982, Cilt I, s.358; Erdül, 2000, s. 107

  27. Baykal, 1942, s. 197

  28. Bu yazıda organizmacılık ile Geştalt görüşü arasındaki ilişki, benzerlik ve aynlıklan geniş bir biçimde anlatmak imkânı yoktur. Bu konu ve structuralisme, fonctionalisme gibi akımlarla ilgisi bulunan Geştalt görüşü üzerinde özellikle şu doyurucu bilgi veren kaynaklara bakmak yararlı olacaktır: Ülkemizde Geştalt görüşünü ilk tanıtan bilgin, Mehmet İzzet’tir: “Geştalt Nazariyesi ve İçtimaiyat”, Hayat Mecmuası, Eylül 1927, C.II, S:43, s.6; bu yazı şurada da “Geştalt Nazariyesi” adıyla yeniden yayınlanmış ve açıklamalar eklenmiştir: Mehmet İzzet, 1989, s.158-163; Mümtaz Turhan’ın konuyla ilgili iki makalesi vardır: “Geştalt Nazariyesi I ”, Çığır Mecmuası, Mayıs 1938, C.VI, S:65, s.73 ve aynı yazı: Kültür Haftası Dergisi, 1936, C.I, S:2, s.29-30; “Geştalt Nazariyesi II”, Çığır Mecmuası, Mayıs 1938, C.VI, S:66, s.84 ve aynı yazı: Kültür Haftası Dergisi, 1936, C.l, S:8, s. 150-151; Orhan Sadettin, Mustafa Şekip Tunç ve Ziyaettin Fahri Fındıkolu ve Amiran Kurtkan Bilgiseven gibi felsefeci, psikolog ve sosyologların Geştalt görüşü ile ilgili düşünce ve çalışmaları için bkz. Güngör, 1991, s.32-45; Ayrıca bkz. Kurtkan, 1980, s.40-41 ve Erdem, 1986, s. 14-15

  29. Karal, 1983, C.VII, s. 129 Abdurrahman Şeref, 1980, s.93;

  30. Abdurrahman Şeref, 1985, s.94; Cevdet Paşa, 1980, s.2

  31. Cevdet Paşa, 1980, s. 2; Şeref, 1980, s.84; Şeref, 1985, s.84, Danişmend, 1971, C.IV, s.84; Karal, 1983, C. VII, s.128

  32. Cevdet Paşa, 1980, s.2; Şeref, 1980, s.93; Şeref, 1985 s.95; Fuad Paşa’nın babası, Mihnet-Keşan yazarı Keçecizade İzzet Molla idi. İzzet Molla’da da kalp rahatsızlığı vardı ve o da organizmacı idi. II. Mahmud’a sunduğu bir lâyihada şöyle demişti: “Cemi nizâmât-ı düvel birbirine bağlıdır, sıhhat ’ül-beden ve tenâsüb-i ten cümle âzânın selâmetiyle olur, bir uzuvdaki araz cemi uzva sirayet eder. ” Ünal, 1978, s.231

  33. Şeref, 1985, s.215; Shaw, 1983, C. II. s.95

  34. Shavv, 1983, C.II, s. 95

  35. Berkes, 1978, s. 230

  36. Cevdet Paşa, 1980, s. 2

  37. Mardin, 1983, s. 123

  38. Mardin, 1983, s. 176

  39. Nâmık Kemâl, 1298, C.l, S:9, s.267-272; Nâmık Kemâl, 1327, s.27-33; Ebüzziya Tevfık, 1329, s.329- 336 ) makalesinin sonunda şu Arap atasözünü anar: “Tabibim yüdâvi vet-tabibü marîzün. ” Yani: “Tedâvî eden tabibin kendisi hasta. ” Bu söz şâirin Abdülhak Hâmid’e Midilli’den yazdığı bir mektupta da “ve” den önce herkesi anlamında “en-nâse” eklenerek tekrar edilir. Bkz. Tansel (haz.), 1969, C.II, s.449; “Hasta Adam” makalesinin sonunda yer alan ve yukarıya iktibas edilen cümle, bu atasözünün anlamca çevirisidir. Hürriyet (nu.9, 6 Cemâziye’l-evvel 1285/24 Ağustos 1868)’te yayınlanan “DevletAliye ‘yi Bulunduğu Hâl-i Hatarnâkten Halâsın Esbâbı” başlıklı makale de organizmacı görüşle yazılmıştır. Bu yönüyle “Hasta A dam ” makalesine benzeyen, fakat ondan önce yazılmış bulunan bu makalenin, Ziya Paşa’nın kaleminden çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir. Hürriyet’teki yazıların çoğu Yeni Osmanlılar Cemiyeti üyelerinin tartışma ve katkıları ile hazırlanmıştır. Ancak yazıya dökülürken genellikle Nâmık Kemâl’in kalemiyle görüşler belirli bir üslûba bürünür. Bazen de bu işi Ziya Paşa yapar. Nispeten ağırbaşlı ve istihzadan uzak medreseli havasını andıran cümleler, uzun Arapça, Farsça veya karışık tamlamalar, Arapçadan çok Farsçaya ünsiyet, Anadolu köy hayatı, “tuz inhisarı ”, çocukluk dönemi ve çocuğun eğitimle ilgisi, aile-köy-şehir-devlethükümet ve bunların tarihî gelişimi ile ilgili bilgiler, genel ve soyut kavramlaştırmalardan çok indî ve şer’î perspektife yakın yorumlar, Ziya Paşa’nın düşünce dünyasının ve yazılarının öz nitelikleri (karakteristiği) dir. Bunların var olması durumunda bile Mehmet, Reşat, Nuri ve özellikle Kemâl beyin katkıları yazıya serpiştirilmiştir. Sonuçta, çoğu imzasız yazılarla çıkan Hürriyet, hiç olmazsa 64. sayıya değin, kişilerin değil Cemiyet’in kamuoyuna açıkladığı bir bildiriler dergisi olarak kabul edilmelidir. Hürriyet’teki makalelerin aidiyeti konusunda Sungu, Kaplan, Akün ve Tütengil’in çabalan ne yazık ki kesin sonuçlara ulaştırıcı olamamıştır. Bu çetin sorun bir yana, “Devlet- Aliye ’yi Bulunduğu Hâl-i Hatarnâkten Halâsın Esbâbı ” adlı yazıda “Bir müddetlerden berü da’vâ-yı hazâkatle Devlet-i Aliye’nin tedâvîsini deruhde edenler gerek ye’s ü füturlarından ve gerek cehâlet ii noksan-ı himmet ve hıfz-ı menfaat ve adem-i kabiliyet gibi bazı sebeplerden dolayı daima sûret-i evveliye üzre müdâvâtla meşgûl olduklarından hastaya ber’ü’s-sâ’ diyerek verdikleri ilaçlar zehr-i kâtil oldu. ” dendikten sonra, yukarıda anılan Arap atasözüne benzeyen bir Farsça dize geçmektedir: “Dârû sebeb-i derd-şod inrâ çi ilâcest” yani “nedense, ilacın kendisi hastalığa yol açtı. ” Yazının ilerisinde “Hasta Adam ” makalesini hazırlayan sözler görülüyor: “Ey hastanın sıhhatini der-uhde eden ve onun sâye-i lûtfundan miitena ‘im olan etibbâ! Allah içün ayak teri menfaatini muvakkaten olsun bir tarafa birakıp hastanın bulunduğu hâl-i hatarnâki düşününüz… ve Allah için söyleyiniz ki bu hasta öyle muvakkat ilaçlar ile döşekten kalkar mı? ” bkz. Nâmık Kemâl, “Hasta Adam ” Hürriyet, nu.24, 23 Şaban 1285/7 Kanûn-ı evvel 1868; Nâmık Kemâl, 1327, s.97-101

KAYNAKÇA 

  • Abdurrahman Şeref, Tarih Söyleşileri (Müsahabe-i Tarihiye), (sad. Mübeccel Nami Duru), İst. Sucuoğlu
    Matb. 1980

  • Abdurrahman Şeref, Tarih Musahabeleri, (haz. E. Koray), Ank. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan, 1985

  • Akarsu Bedia, Ahlâk Öğretileri, İst. Remzi Kitabevi, 1982

  • Arslantürk Zeki, Naîma’ya Göre Osmanlı Toplum Yapısı, İst. Ayışığı Kitapları, 1997

  • Ateş Toktamış, Siyasal Tarih, İst. İ.Ü. İkt. Fak. Yayını, 1982, C iltl

  • Baykal Bekir Sıtkı, “Namık K em al’e Göre Avrupa ve Biz”, Namık Kemal Hakkında içinde, İst. DTCF Türk Dili ve Ed. Enst. Neşriyatı:2, Vakit Matbaası, 1942

  • Bayraklı Bayraktar, Fârâbî’de Devlet Felsefesi, İst. Doğuş Yayınlan, 1983,

  • Bayrakdar Mehmet, Bitlisli İdris, Ank. KB Yayınlan, 1991

  • Berkes Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İst. Doğu-Batı Yayınları, 1978

  • Cemâledin, Osmanlı Tarih ve Müverrihleri, Dersasadet, İkdam Matbaası, 1314

  • Cevdet Paşa, Cevdet Paşa Tarihi’nden Seçmeler, (haz. S.

  • Irmak, B. K. Çağlar), İst. Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı

  • Kültür Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, 1973, C.I-I1 Cevdet Paşa, Ma’rûzât, (haz. Y. Halaçoğlu), İst. Çağrı Yayınları, 1980

  • Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, Üçdal Neşriyat, İst. Üçdal Neşriyat, 1983, C.I-VI

  • Cevdet Paşa, Tezakir, (haz. C. Baysun), Ank. TTK Yayınları, 1986, C.I-IV

  • Çağatay Neşet, “Mustafa Nuri Paşa ve EserC’, Makaleler ve İncelemeler içinde, Konya, Selçuk Üniv. Yayınları, 1983, s.405-423 (TTK Belleten, S.167’den)

  • Danişmend İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İst. Türkiye Yayınevi, 1971, C. IV

  • Donbay Ali, Namık Kemal’in Hürriyet Gazetesindeki Makaleleri, Konya, Selçuk Üniv. SBE Basılmamış Yük. Lis.Tezi,1992

  • Ebüzziya Tevfık, Nümûne-i Edebiyat-ı Osmaniye, Matbaa-i Ebüzziya, (Temsîl-i Sâdis), Kostantiniye, 1329

  • Elibol Sadettin, İnsanlığın Tarihi Üzerine, İst. Akçağ Yayınları, 1989

  • Erdem Selman, Psikoloji, İst. Fil Yayınevi, 1986

  • Erdül Mehmet, Başveren İnkılapçı Ali Suavi, İst.

  • Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2000

  • Fârâbî, El-Medînetü’l-Fâzıla, (çev. A. Arslan), Ank. KTB Yayınları, 1990

  • Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri, “Türkiye ’de İbn-i Haldunizm”,

  • Fuad Köprülü Armağanı içinde İst. Osman Yalçın Matbaası, 1953

  • Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri, İçtimaiyat İkinci Cilt: Metodoloji Nazariyeleri, İst. İÜİF Yayınları, 1961

  • Fleischer Comell H., Tarihçi Mustafa Âli, İst. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996

  • Göçgün Önder, Nâmık Kemâl, Ank. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987

  • Göçgün Önder, Namık Kemal’in Şairliği ve Bütün Şiirleri, Ank. AKM Yayınları, 1999

  • Gökyay Orhan Şaik, Kâtip Çelebi, Ank. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan, 1986

  • Güngör Nevin, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Ank. Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991

  • Karal Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Ank. TTK Yayınları, 1983, C.VII

  • Kâtip Çelebi, Düstûrü’l-Amel, (haz. Ali Can), Ank. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1982

  • Kongar Emre, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, İst. Remzi Kitabevi, 1981

  • Kösemihal Nurettin Şazi, Sosyoloji Tarihi, İst. Remzi Kitabevi, 1982

  • Kuran Ercüment,.”Bir Osmanlı Aydını, Sâtı El-Husri (1880-1868)”, Türkiye Günlüğü, Yaz 1991, S: 15

  • Kurtkan Anıiran, Sosyoloji, İst. Devlet Kitapları, 1980 Mardin Şerif, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, İst. İletişim Yayılan, 1983

  • Mc Neill William, Dünya Tarihi, (çev. A. Şenel), İst. Kaynak Yayınlan, 1985

  • Mehmet İzzet, Makaleler, (haz.C. Değirmencioğlu), Ank.

  • Kültür Bakanlığı Yayınlan, 1989

  • Nâmık Kemâl, “Hasta Adam” Hürriyet, nu.24, 23 Şaban 1285/7 Kanûn-ı evvel 1868

  • Nâmık Kemâl, “Sa’y”, Mecmûa-i Ebüzziya, 15 Muharrem 1298, C.I, S:9, s.267-272

  • Nâmık Kemâl, Makalât-ı Siyâsiye ve Edebiye (Külliyât-ı Kemâl, 1. tertib: 3. kitap), İst. Selânik Matb., 1327

  • Olguner Fahrettin, Farabi, Ank. KTB Yayınları, 1987

  • Sarıca Murat, Siyasal Tarih, İst. Ar Yayın-Dağıtım, 1983

  • Satı el-Husri, İbn-i Haldun Üzerine Araştırmalar, (çev.

  • Süleyman Uludağ) Dergah Yayınları, İst., 2001

  • Schilling Kurt, Toplumsal Düşünce Tarihi, (çev. N. Önol), İst. Varlık Yayınlan, 1971 Seraslan Halim,

  • Hamdullah Subhi Tanrıöver, Ankara, TKAE yayınları, 1995

  • Shaw Stanford-Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, (çev. M. Harmancı), İst. e Yayınevi, 1983, C. II

  • Sözen Kemal, Ahmet Cevdet Paşa’nın Felsefi Düşüncesi, İst. MÜ İlh. Fak. Yayınları, 1998

  • Şanal Mustafa, “Mustafa Sâtı Bey (Sâtı-El-Husri) (1880- 1968), Hayatı ve Türk Eğitim Tarihi İçerisindeki Yeri”,

  • Milli Eğitim Dergisi, Kış-Bahar 2002, S: 153-154

  • Tansel Fevziye Abdullah (haz.), Nâmık Kemâl’in Husûsî Mektupları: İstanbul ve Midilli Mektupları-I, Ank. TTK Yayınları. Ank. 1969, C.II

  • Togan Zeki Velidi, Tarihte Usûl, İst. Enderun Kitabevi, 1981

  • Tütengil Cavit O., “Yeni Osmanlılar” dan Bu Yana İngiltere’de Türk Gazeteciliği (1867-1967), İst. Belge Yayınları, 1985

  • Ülken Hilmi Ziya, İslâm Felsefesi, Ülken Yayınları, İst. 1983

  • Ülken Hilmi Ziya, “Kâtip Çelebi ve Fikir Hayatımız”, Kâtip Çelebi, Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler içinde, Ank. TTK Yayınları, 1985

  • Ünal Tahsin, Türk Siyasî Tarihi, İst. Emel Yayınları, 1978

  • Yurdaydın Hüseyin Gazi, İslâm Tarihi Dersleri, İst. 1971

  • Ergün Mustafa, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, Ank. Ocak Yayınları, 1996

Namık Kemal'in Hasta Adam Makalesi ve Tanzimat - BilgiPedia

www.bilgipedia.org › organizmaci-gorus-acisindan-na...


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum