Mustafa Özçelik'in Yunus Emre üzerine yaptığı çalışmalar

Yunus Emre, dilimizin ve edebiyatımızın ana kaynaklarının başında gelir. Bu sebeple de hemen her dönem halk arasında bir ozan ve âşık sıfatıyla dillerden/gönüllerden eksik olmamıştır.

Mustafa Özçelik'in Yunus Emre üzerine yaptığı çalışmalar
30 Temmuz 2020 - 19:10 - Güncelleme: 30 Temmuz 2020 - 19:18

                                   Mustafa Özçelik’in Yunus Emre üzerine yaptığı çalışmalar

                                                                                                                            Yunus Emre Altuntaş
                                                                                                                           Yunus Emre Altuntaş yazdı

Yunus Emre, dilimizin ve edebiyatımızın ana kaynaklarının başında gelir. Bu sebeple de hemen her dönem halk arasında bir ozan ve âşık sıfatıyla dillerden/gönüllerden eksik olmamıştır. Her biri atasözü haline gelen mısraları halkın gündelik dilinde sağlam bir yer edinmiştir. Son yüz yıldır bu ilgi ve alaka daha akademik bir düzeyde ele alınmaya başlandı. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarından itibaren yapılan Yunus Emre çalışmaları farklı amaçlara matuf olarak gerçekleştirildi. Yeni alfabe ve dilde sadeleştirme çalışmalarının bu yönelişi tetiklediğinde şüphe yok. Henüz Milli edebiyat döneminde başlayan bu ilgi 1950’li yıllarda zirveye çıkmıştır.

Gelin görün ki farklı isimler tarafından hazırlanan çalışmalar daha çok parçalı yapısı sebebiyle Yunus’u eksik tanımlayan, bir düşüncenin yedeğinde konumlandıran veya tamamen dışlayan bir manzara ortaya çıkardı. Bu durumdan rahatsızlık duyan kimi şair ve yazarlar Yunus’a dair yazılar ve kitaplar neşrederek bu yanılgıları düzeltmeye, Bizim Yunus’u olduğu haliyle tanıtmayı amaçlayan çalışmalara imza attılar. Mehmed Fuad Köprülü, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Abdulbaki Gölpınarlı, Nurettin Topçu, Faruk Kadri Timurtaş bu isimlerden birkaçıdır. Son 20 yılda Yunus Emre üzerine yoğun çalışmalarıyla dikkat çeken isimler ise Mustafa Tatcı ve Mustafa Özçelik’tir.

Mustafa Özçelik Eskişehir’in Günyüzü ilçesinde doğmuştur. Üzerinde yaşadığı bu toprakların bir diğer misafiri de Yunus Emre’dir. Özçelik’in doğduğu ilçe eski ismiyle Sarıköy yeni ismiyle Yunus Emre olan köye kuş uçuşu 40 km mesafededir. Dolayısıyla Mustafa Özçelik pek çok bakımdan Yunus Emre ile aynı havayı soluyan, aynı dili konuşan, aynı buğday başaklarını harmanlayan, aynı suyu içen bir Yunus aşığıdır. O’nu diğer Yunus Emre araştırmacılarından ayıran en önemli yönü de budur. Çünkü Mustafa Özçelik yaptığı çalışmalarda Yunus Emre’nin haleti ruhiyesini, hissiyatını, çilesini, düşüncesini, aşkını ve samimiyetini en derinden yaşamaya çalışarak ve kendisini Yunus’un yerine koyarak eserlerini kaleme almaya çalışmıştır. Bu sebeple olsa gerek Özçelik’in Yunus Emre üzerine yaptığı çalışmalarda daha çok duygu, aşk ve bağlılık temrinleri dikkat çeker. Kısa, öz ve herkesin anlayabileceği tespitlerdir bunlar. Kendisini Yunus Emre ile aynileştirdiği ve sürekli Yunus ile halleştiği süreç lise yıllarında başlamıştır. İlk yazısı henüz lise öğrencisiyken Eskişehir Sakarya Gazetesi'nin 19-24 Haziran 1972 tarihli nüshalarında beş bölüm olarak yayımlanan "Yunus Emre'nin Türk Edebiyatı'ndaki Yeri" başlıklı yazısıdır. Bu durum Özçelik’in hem şair olarak hem de yazar olarak doğduğu toprakların en önemli değeri olan Yunus’a olan vefa borcunun da bir göstergesidir. Çünkü Yunus sadece ülkemizin değil tüm coğrafyamızın ve hatta dünyanın önde gelen gönül erlerinden biridir. Elli yıla yakın bir süredir Yunus Emre üzerine yaptığı çalışmaların temel heyecanı Yunus’u anlamak ve O’nun yolundan gitmek kararlılığıdır. Her nefeste Yunus’u hissetmek, şiirlerindeki derin manayı teneffüs etmek, ayağını bastığı topraklarda tefekküre dalmak her anlamda Özçelik’in yaşamına, hayata bakışına, imanına ve şiirine damgasını vurmuştur. Her insanın hayatında olduğu gibi dalganın yükseldiği zamanlarda Yunus’un gönlüne tutunarak sükûnet bulmuştur. Kimi dönüm noktalarında verdiği kararlarda da Yunus’un doğrudan etkisi vardır. İşte bu durum Özçelik’in hayatında Yunus’u sadece bir araştırma öznesi değil daha çok bir mürşit, bir yol gösterici ve bir gönül dostu olarak kabullenmesine vesile olmuştur. Özçelik’in Yunus üzerine yaptığı çalışmaları diğerlerinden ayıran önemli bir yönü de budur. Hüsamettin Çelebi misali Yunus’u her okuyuşunda yeni ufuklar keşfeden ve bunu gönül kalemiyle bizlere ulaştıran bir dertli dolaptır Mustafa Özçelik.

1970’lerde başlayan ve 80’li yıllarda zirveye çıkan Yunus Emre’yi hümanist bir kimlik olarak tanımlama çabalarına en net karşı çıkanlardan biri de Mustafa Özçelik’tir. O’na göre Yunus Emre’yi bu şekilde parçalı şekilde değerlendirmek bir yanılgıdır. Bu sebeple de Yunus’u tüm yönleriyle ele almak elzemdir. Yunus için hümanist/insancıl tanımlaması yapılacaksa da bu ancak ve ancak Kuran’ın çerçevesini çizdiği varlık anlayışına dayalı olarak yapılabilir. Yunus’un tevhid inancından taviz vermeyen vahdet-i vücutçu yaklaşımı sadece tasavvufi bir neşve olarak değil aynı zamanda dönemin öne çıkan tasavvufi İslam anlayışının bir yorumu olarak değerlendirilmelidir. İbn Arabi ve Hallac’ın dönemi dediğimiz o yıllar bugünün şartlarıyla değerlendirildiğinde anakronik yorumlara sebebiyet vermektedir. Yunus’un temel mesajı TEK olana işaret etmek ve tüm varlığın O’na yönelmesini teşvik etmektir. Yunus’un tüm deyişleri de bunun farklı söyleyişlerinden ibarettir. Yunus bu sayede Türkçe’nin halk dili haline gelmesine, ortak bir kavram haritası oluşmasına, milletin ortak endişelerde ve neşelerde birleşmesine vesile olmuştur. Temel olarak bunu amaçlamamış olsa da dönemin karışık yapısında Türk Milletine tutunacak bir dal uzatmış; hem ruhen hem bedenen hem de dil olarak bugün halen Anadolu’da yaşayan milletin birliğini gerçekleştirmiştir. Mustafa Özçelik’in yaptığı çalışmalar Yunus’un bu farklı yönlerini de kapsayacak şekilde tasarlanmıştır. Yunus’un sadece ilahiyat alanında değil aynı zamanda tasavvuf, sosyoloji, psikoloji, antropoloji, tarih, edebiyat, lengüistik, felsefe,  hermenötik gibi pek çok alanda da araştırılması ve anlaşılması gerektiğini vurgular. Özçelik’in ifadeleriyle söyleyecek olursak: “Yunus Emre, şeyhi Tabduk Emre’nin kendisine verdiği isimle ‘Bizim Yunus’ Türkçe’yi bir medeniyet ve şiir diline çeviren, İslâm’ı bu dille bütün bir Anadolu coğrafyasına en geniş zenginliği ve güzelliği ile yansıtan bir ulu şairdir. 13. asrın karanlığında iman ve gönül coğrafyamızı aydınlatan en parlak yıldızlardan biridir. Yûnus bir yıkım asrında yaşadı. Doğudan gelen Moğollar ve Batıdan gelen Haçlılar bir anlamda aynı gayede birleştiler ve Selçuklu’nun kurduğu o muhteşem insan ve cemiyet yapısını çökerttiler. Ama ilahi lütuf imdada yetişti ve bu çağ aynı zamanda bir inşa asrı oldu. Peş peşe öncüler, önderler, manevi mimarlar ortaya çıktı. Hacı Bektaş, Mevlâna, Yûnus Emre, Nasreddin Hoca gibi isimler her biri kendi tarzlarıyla bu inşa faaliyetinin mimarları oldular. Yûnus Emre, kaynağı hak ve halk sevgisine dayalı anlayışıyla bu karanlık çağın ortamında bunalan, umudunu yitiren, kavga ve entrikalar yüzünden birlik ve dirliği kaybolan insanlara yeni bir ışık oldu. Onların hakikat ikliminde birlik ve dirlik düzenlerini kurmalarında bir öncü görevi yaptı. Hakikati çok yalın bir dille ve evrensel bir anlayışla insanlara tebliğ etti. Çağımızın görüntüsü de o zamankinden çok farklı değil. Dünyada fitne ve inkâr ateşleri yine yanıyor. İnsanlık sevgiye, barışa, kardeşliğe son derece muhtaç bir durumda… Zaten Yûnus ve Mevlâna gibi sevgi önderlerinin bütün dünyada bu denli ilgi uyandırması bu yüzdendir. Ama burada önemli olan bu isimleri insanlığın idrakine sahih portreleriyle sunmaktır. Yûnus, şiirimizden musikimize; tiyatromuzdan sinemamıza her sahanın önemli bir ilham kaynağı olarak ele alınmalıdır. Yine Yûnus’la ilgili her seviyedeki okura hitap edebilecek yayınlar yapılmalıdır. Yediden yetmişe herkesin okuyabildiği kitaplarla Yûnus, yeniden birleştirici bir isim, ortak kabul gören bir isme dönüşebilir. Yûnus’un eseri ortadadır ve tanıtmaktan çok tanımaya; anlatmaktan çok anlamaya ihtiyacımız vardır. Çünkü o; hem meşhur hem de sahih portresi tam olarak ortaya konulmadığı için meçhul bir şairdir. Meşhurluğunu meçhullüğünü açığa çıkararak anlamlı hale getirebiliriz. Yine Yûnus hakkındaki çalışmalar, farklı dillere çevrilerek farklı kültür coğrafyalarının onunla tanışması son derece elzem bir meseledir. Biz teknik ve bilim alanında dünyaya çok fazla bir söz söyleyemez ve katkı yapamayız. Ama onlarda olmayan bir değer/değerler bizde var. Biz, bu değerlerle insanlığın da umudu olabiliriz. Dünyayı yeniden barış ve esenlik yurduna çevirebiliriz. Bu bizim sadece dileğimiz değil mecburiyetimizdir. Kısacası Yunus Emre, Anadolu’da gerçekleştirdiğimiz medeniyetin kurucu ismidir. Yunus’u tanıdığımızda, din ve dil olarak özetleyeceğimiz iki varoluş sebebimizi anlama imkânı bulmaktayız. O, hepimizin birleşebileceği bir isimdir, ortak değerdir.”

Mustafa Özçelik’in Yunus üzerine yazdığı eserler

Mustafa Özçelik’in 1972 yılında henüz lise öğrencisiyken yazdığı ilk makalenin ardından ilk şiirleri de 1975 yılından itibaren dergilerde görülmeye başlanır. Mavera dergisinde Cahit Zarifoğlu ile yaptığı mektuplaşmalar Özçelik’in hem şiirinde hem de gönül dünyasında Yunusca bir derdin izlerini derinleştirmiştir. Üslup olarak kendisini Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’a daha yakın görse de şiirin sesinde ve ruhunda Yunus’un etkisini görebiliriz. Özçelik’in bu alanda ilk yayınlandığı eser tespit edebildiğimiz kadarıyla 1984 yılında yayınladığı Yunus Emre Biyografisi’dir. Yunus Emre’yi daha çok İslami bir temelde ele alan bu çalışma önceki birçok çalışmaya da bir zeyl bir şerh olarak düşünülebilir. Bu eserinden daha kapsamlı hali 1991 yılında Yunus Emre ismiyle yayınlanmıştır. Daha sonra sırasıyla Yunus Emre Divanı'ından Seçmeler(1997), Bizim Yunus(2007), Nasihatler Kitabı(2013), Dilimiz Yunus Söyler/Yunus Emre’ye Adanmış Şiirler(2012), Yunus Emre'nin Dostları(2014), Yunus Emre Menkıbeleri(2016) isimli çalışmaları yayınlanmıştır. Özçelik’in yayına hazırladığı Yunus Emre’nin Şehirleri, Yunus Emre Şiir Değerlendirmeleri gibi pek çok çalışması da bulunmaktadır. Pekçok kurum ve kuruluş tarafından eserlerinin farklı isimlerle basıldığını da eklememiz gerekiyor. Mustafa Özçelik tüm bu çalışmalarından dolayı Eskişehir Sanat Derneği Yunus Emre Araştırma ödüllerini (2008) almıştır.

Yayınladığı bu eserler arasında özellikle Yunus Emre’nin Dostları ve Yunus Emre Menkıbeleri alanında ilk sayılabilecek çalışmalardandır. Yunus Emre’nin Dostları isimli çalışması bu alanda çalışan aydınlardan en çok öne çıkanların Yunus Emre ile buluşma hikâyelerini anlatıyor. M. Fuat Köprülü’den Sezai Karakoç’a, Rıza Tevfik’ten Mehmet Kaplan’a, Burhan Toprak’tan Nezihe Araz’a çok sayıda ilim erbabı, şair ve yazarın Yunus’u keşfetme, anlama ve ardından onu anlatma hikâyeleri bu kitabın asıl konusunu oluşturuyor. Yunus’un Batılı şarkiyatçılar üzerinde de çok etkili olduğu bilinmektedir. Bu yüzden kitaba Yunus sevdalısı iki şarkiyatçı isme “Annemaria Schimmel” ve “Anna Masala”ya de yer verilmiştir. Yunus Emre Menkıbeleri isimli çalışma Yunus’un dâhil olduğu menkıbeleri ele alıyor. Halk, pek çok büyük şahsiyet gibi Yûnus etrafında da menkıbeler oluşturmuştur. Menkıbeler, son derece önemli metinlerdir. Bu metinler, konu olarak alınan kişiye halkın bakış tarzını yansıtırlar. Ama dilleri sembolik olduğu için onları dış anlamlarıyla ele almak eksik bir tutum olur. Mecazın hakikatine ulaşmak gerekir. Menkıbeler, üstü örtülü gerçeklerdir. Üzerlerindeki perde aralandığında ortaya hakikatin kendisi çıkar büyük ölçüde… Üstelik her çağda yeniden üretilerek ve yeniden yorumlanarak öznesi durumundaki kişileri her dem diri ve taze tutarlar. Tarih kitaplarının sayfaları arasında unutulan nice büyük insan, menkıbelerde bu anlamda yaşamaya devam ederler. Yûnus menkıbeleri, onun bir anlamda biyografisidir. Bunları dikkatle incelediğimizde Yûnus Emre’nin hayat seyrine ilişkin hemen bütün bilgilere ulaşmak mümkündür. Ben de öyle yaptım ve onlardan hareketle oluşturdum kitabımı… Çünkü Yûnus konusunda bilhassa son yüzyılda çok değişik isimlendirmeler ve yaklaşımlar söz konusu olmuştur. Yûnus, aydınların, bilim adamlarının çalışmalarıyla hayatı büyük ölçüde aydınlatılmış bir insandır ama bu durum bir kafa karışıklığına da yol açmıştır. Halkın anlatımında ise böyle bir karmaşa ve tutarsızlık yoktur. Dilimiz Yunus Söyler/Yunus Emre’ye Adanmış Şiirler isimli çalışma ise divan edebiyatından günümüz modern Türk edebiyatına kadar Yunus Emre’ye ithaf edilmiş şiirleri, Yunus’u konu alan mısraları ve şairleri ele alıyor. Yunus Emre, Türk şiiri boyunca hemen bütün şairlerimizin ilgi ve bilgi alanında oldu. Tezkirelerde yer almadığı için yaygın kanaat Yunus Emre’nin Divan şairlerince hiç anılmadığı şeklindeyken, aslında durumun böyle olmadığı da bilinmektedir. Yani Yunus Emre, Divan şairlerini de etkilemiştir.  Bu konuda Vehbi’nin bir kasidesindeki şu ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Buna göre şair Vehbi, Nahîfî’yi sırf Yunus Emre’ye benziyor diye övmektedir.  “Nahîfî kim ilâhiyât-ı Yunus’tan müessirdir/Usûl-ı sûfiyanda beste eşâr-ı firâvânı/Kemâlâtıyla şimdi câ-nişîn-i arif olmuştur/Müsellemdir hakikat nam u nesre fazl-ı irfânı”. Yine Fuzuli’de, Necati Bey’de ve Şeyh Galip’te derinden derine bir Yunus algısı ve tarzı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ahmet Fakih, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhani ve onlardan sonra gelen Gülşehri ve Aşık Paşa gibi şairlerimiz benzer bir dil anlayışıyla eserler verdiler. Yunus, en çok ilgiyi ise Tekke şairleri arasında gördü. Âşıklar da ona ilgisiz kalmadılar. Hem onun etkisinde şiirler yazdılar hem de ona şiirler ithaf ettiler. Yunus’u bir pîr olarak şiirinde adını anan en önemli isim Niyazi Mısri oldu. Onun “Niyâzî’nin dilinden Yunus durur söyleyen/Herkese çü can gerek Yunus durur cân bana” ifadesi hem kendindeki hem de tekke şiirindeki Yunus etkisini çok açık biçimde gösterir. Hacı Bayram Veli’den Eşrefoğlu Rumi’ye, Abdülehad Nuri’den Sun’ullah Gaybi’ye bütün Tekke şairleri kendilerini Yunus’un birer talebesi bilirler. Tekke şairleri gibi Halk şairleri için de Yunus, “şairlerin piri”dir. Malum, âşık edebiyatı şairleri, şiire bir kutsiyet atfederek bir pir elinden bade içen kişinin şair olabileceğine inanırlar. İşte Yunus Emre, onlara bade veren bir isim olarak görülür. Bu anlamda Karacaoğlan, Emrah, Bayburtlu Zihni, Dertli, Âşık Veysel gibi isimler, metinler arası bir okumayla Yunus tarzı bir söyleyişe akraba isimler olarak anılabilir. Yunus’a ithaf şiirlerinin sayıca artması ise Milli edebiyat dönemine rastlar. Bunun en önemli sebebi o dönemde kimlik arayışı içinde olan şairlerin yolu geriye doğru gittiklerinde tabii olarak Yunus Emre’ye çıkmıştır. Bu yüzden hem dil hem din algısı bakımından Yunus’u kendilerine çok yakın hissetmişlerdir. Mesela “Ben görmedim, sensin bakan/Bir nur olup kalbe akan/Yanıyorsam sensin yakan” diyen Ziya Gökalp, bize taklidi de olsa tıpkı Yunus Emre gibi sade Türkçe şiirler yazarak sonraki şairlere bir yol açar. Bu yoldan daha sonra Halide Nusret, Necip Fazıl, Rıza Tevfik, Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ziya Osman Saba, Hasan Ali Yücel, Rıza Ümit, Arif Nihat Asya, Bekir Sıtkı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek, Bahattin Karakoç, Abdurrahim Karakoç,  Talat Sait Hamlan, Hüsrev Hatemi, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Bestami Yazgan gibi onlarca isim yürür ve şiirlerinde Yunus’un nefesini ve şiir özelliklerini kendi zamanlarına taşırlarken bir taraftan da ona ithaf ettikleri şiirler yazmışlardır. Bu bağlamda daha yüzlerce mısra, beyit, dörtlük örnek olarak gösterilebilir. Hepsinde de karşımıza bir Yunus Emre portresi/fotoğrafı çıkar. Özetle söyleyecek olursak şairlerimiz onu bir mürşid, bir derviş, bir Hak dostu, gönül eri, hakikat rehberi olarak görmektedirler. Yine onun gerek Anadolu’da gerekse dünya insanlığına verdiği mesajlar itibariyle etkisine dikkat çekmektedirler. Buna göre Yunus Emre, bir birlik, dirlik, sevgi, hoşgörü, barış, kardeşlik sesini kendine ses kılan bir şairdir. Bunu da zengin anlatımlı bir dile dönüştürdüğü Türkçe ile yapmıştır. Bu başarısıyla hem kendi çapını etkilemiştir hem de bugünlere de söyleyecek sözü olan bir şairdir.

Mustafa Özçelik dinmeyen bir heyecanla şehir şehir, kasaba kasaba dolaşarak Yunus Emre’yi anlatıyor; Yunus üzerine yeni çalışmalar kaleme alıyor. Çünkü “Bizim Yunus” diyorsak bunun hakkını da vermeliyiz. Mustafa Özçelik doğduğu toprakların bir zenginliği olan ve milletimizin mihenk taşı kabul edilen Yunus’u bir vefa duygusuyla, bir şair sorumluluğuyla milletimize yine yeniden tanıtmaya devam ediyor.

 

Not: Bu yazı Ihlamur Dergisi Temmuz 2020 sayısında yayınlanmıştır.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum