MUSTAFA MİYASOĞLU:Ahmet Midhat Efendi’nin Kültür Mirası

Ölümünün 100. Yıldönümünde Ahmet Midhat Efendi’nin Kültür Mirası

MUSTAFA MİYASOĞLU:Ahmet Midhat Efendi’nin Kültür Mirası
18 Aralık 2012 - 12:45

 

Ahmet Midhat Efendi’nin edebi, tarihi, dini ve fikri eserlerinin kültürümüzle sosyal tarihimiz açısından önemini anlamak için kronolojik bibliyografyaya bakmak bile yeterlidir. Toplam olarak 250 civarındaki bu külliyatın arasında, telif-tercüme-adapte-fıkra olarak yüze yakın anlatı metnine imza atmış bir yazarla karşı karşıyayız. Henüz kitaplarının tamamına yakını ortaya çıkarılıp doğru bir tasnif bile yapılamamıştır. Bazı eserleri hâlâ yayınlanmamış, bazıları da başkalarının sanıldığı gibi, başka yazarlarınki de ona ait sanılmış!

Bütün bunlar, gerçekten büyük bir kültür mirasına toplum olarak nasıl duyarsız kaldığımızın göstergesi sayılsa yeridir. Buna rağmen, son yıllarda Ahmet Midhat Efendi ile ilgili çalışmalarda gözle görülür bir artışın olduğu söylenebilir. Bunda pek çok etken yanında en önemli sebep, kitapların artık bulunup okunabilir hale gelmesidir. Özel yayınevleri yanında, Türk Dil Kurumu’nun da yazarın edebî eserlerinin önemli bir kısmını Latin harflerine çevirerek basımını gerçekleştirmiş olmasıdır. Böylece eserden yazara giden yol açılmış oldu.

A. Midhat Efendi ile ilgili çalışmaların artışının ikinci önemli sebebi, postmodern edebiyat tarzının popüler edebiyatla ilişki kurabilmesi ve bunun da yüz yıl öncesinden örneği olmasıdır. Son yıllarda yoğunlaşan bu çalışmalar, A. Midhat Efendi’yi daha iyi anlamaya ve önceki yıllarda edebiyat çevrelerinde ona ait olduğu söylenen portrenin sorgulanmasına yol açmıştır. Böylece romanımızın kurucusu Efendi Baba üzerindeki ilmi araştırmalar çoğaldı.

 

BİR KÜLTÜR MİRASININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Bir bibliyografya çalışması ilk kez 1940’ta, Mustafa Nihat’ın Türkçede Roman kitabında yapılır ve Yeniçeriler yayınında yenilenir. Daha sonra bunun 70’li yılların sonuna doğru bir kitap ilavesinde tekrarlandığını görürüz. Bunu Nükhet Esen 90’lı yıllarda tekrar ele alır ve son olarak da M. Sabri Koz, kitapları bütün yeni basımlarıyla gösteren en geniş listeyi yapar.

Ahmet Midhat Efendi etrafında yapılan çalışmalar aslında kimseyi tatmin etmemektedir, çünkü herkes onun eserleri karşısında şaşkındır. Fakat yine de müşfik babanın şımarık çocukları gibi davranmaktan kendini alamayanlar var. Böyle bir psikolojiyle Âşiyan’dan İstanbul’a bakan Tevfik Fikret’in onu eleştirerek anlatırken kullandığı şu mısralar da -garip, ama gerçek- bir listede epigraf olarak kullanıldı: “Yalnız koca bir fem / Bir dağ gibi âdem”…

Bu iri cüsseli, “dağ gibi âdem” romanımızın ana ekseni olan alaturka-alafranga çatışmasının romanını bir zihniyet hikâyesi olarak pek çok eserinde anlattığı gibi, Osmanlı toplumunun bütün “medeni” olduğunu iddia eden Hıristiyan Batı dünyasından farklı olarak, çeşitli din ve kültürlerin bir arada yaşadığını da romanlarında ortaya koyar. Letaif-i Rivayat bu toplumun kendine özgü hikâye ve romanını anlatırken, bize özgü Osmanlı hayatını da anlatır.

Sözünü ettiğimiz külliyat sırf bu gerçeği ortaya koymak için bile değerlendirilmeye değer. Çeşitli inanç ve etnik kökenden insanların bir arada yaşaması rüyasının Osmanlı topraklarında gerçekleştiğinin ortaya konması gerçekten önemlidir. Bunlar sosyal tarihimiz için de önemlidir. 19. yüzyıl Osmanlı toplumunun günlük hayatına ait Efendi’nin tanıklığı önemli.

Avrupa’da Bir Cevelan adlı seyahatnamesi gibi yabancı yer adlarının yazılması meselesi türünden sıkıntıların Ahmet Metin ve Şirzad gibi tarihi romanlarında da yaşanacağını belirtmemiz gerekir. Dolayısıyla doğru yayın meselesi sadece tarihi veya Avrupai konuların ele alındığı metinlerde değil, 19. yüzyıl dönemini anlatan aktüel romanlarında da görülebilir. Önemli olan bu kültür mirasının ortaya çıkabilmesi için bir yerden başlamak ve geliştirmektir.

Ahmet Midhat Efendi’nin kültür mirası doğru değerlendirilmeden ne bize özgü bir hayatın şartları ve ne de bize özgü bir edebiyatın temelleri ortaya konabilir. Bütün bunların bizim için ne derece önemli olduğunu anlatmaya gerek yok. Bu kültür mirası yeterince anlaşılmadan ne kendinden önceki Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa ve ne de kendisinden sonra gelen Mehmet Âkif, Yahya Kemal ve Necip Fazıl gibi kültür mirasımızın yakın çağ sözcüleri yeterince anlaşılabilir. Ömer Seyfeddin ve Genç Kalemler gibi değerler de yeterince bilinmez.

Bu konuda artık pek çok çalışma yapılıyor. Bu çalışmaların bir kısmı, Ahmet Midhat Efendi’nin daha önce kitaplaşmamış yazı ve mektuplarıdır:

Hakkı Tarık Us’un yayına hazırladığı Ahmet Midhat Efendi ile Şair Fitnat Hanım, İnci Enginün’ün yayına hazırladığı Bütün Oyunları, Fazlı Arslan’ın yayına hazırladığı Başmuharririn Musikişinaslığı / Ahmet Midhat ve Müzik, Fatma Samime İnceoğlu ve Zeynep Süslü Berktaş’ın yayına hazırladığı Fâzıl ve Feylesof Kızım / Fatma Aliye’ye Mektuplar…

İkinci tür kitaplar da Ahmet Midhat Efendi’nin eserleri üzerine araştırmalar: Orhan Okay’ın Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Midhat Efendi, Fazıl Gökçek’in Küllerinden Doğan Anka adıyla bir kitapta topladığı Ahmet Midhat Efendi Üzerine Yazılar ve Demir Yavuz’un Zaman Zaman İçinde Roman Roman İçinde Müşâhedât / Bir Üst Kurmaca Olarak Müşâhedât…

 

GÜLER YÜZLÜ OSMANLI’NIN DÜNYAYA İKİNCİ GELİŞİ

Giderek artan ilgiyle yayınlara konu olan Ahmet Midhat Efendi’nin ilk romanlarından biri olan Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul’da Neler Olmuş (1874) adlı eserinin iki ismi de ilginç. Efendi Baba’nın bu kitabı yazdıktan 100 yıl sonra ikinci defa gündeme geleceğini ve o dönemde İstanbul’da neler olduğunu anlatacağını sezmiş hissi veriyor. Bunun yanında Fazıl Gökçek’in onunla ilgili yazılarını topladığı kitabın adı da benzer bir intiba veriyor: Küllerinden Doğan Anka… Bütün bunlar güler yüzlü bir Osmanlı’nın dünyaya ikinci gelişini gösterir!

Behçet Necatigil’in Süleyman Muslî sadeleştirmesinden bu yana 40 yıl oldu. Ondan sonra pek çok uzman Ahmet Midhat Efendi’nin romanlarını ya orijinal metni yayınlama veya sadeleştirme şeklinde ele almaya başladı. Bu romanlar arasında en çok sadeleştirilen veya aslı yayınlanan Felatun Beyle Rakım Efendi oldu. Daha sonra Dürdane Hanım ve Müşahedat…

Orhan Okay’ın Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Midhat Efendi (1974) adlı kitabı, belki de Efendi Baba konusundaki çalışmalar için dönüm noktası olmuştur. Sonraki yıllarda Ahmet Midhat Efendi üzerinde çalışan herkes Orhan Okay’ın bu kitabıyla öteki yazılarına bakmadan edemedi. Çünkü Hâce-i Evvel’i baştan sona ilk okuyan uzman belki de odur.

Müşahedat üzerinde iki kere sadeleştirme yaparak çalışan Necmettin Turinay’dan başka Necat Birinci ile Osman Gündüz’ün inceleme ve yayın çalışmaları önemli. Demir Yavuz’un bu romanla ilgili monografisi ise, başlı başına dikkate değer.

İnci Enginün’ün Ahmet Midhat Efendi'nin Tiyatroları (1990) adıyla yayınladığı kitabı yeni baskılarında Bütün Oyunları adıyla yayınlanması ve ciddi araştırmalara konu edinmesi önemlidir. İnci Enginün, ayrıca Ahmet Midhat Efendi’nin romanlarını inceleme konusu yaptı.

Karı Koca Masalı hakkında Nüket Esen ile Müge Canpolat’ın postmodern teknikler ve üstkurmaca açısından yaptıkları çalışma da önemli. Bu yaklaşımlar Efendi’ye ilgili artırdı.

Bazı özel yayınevlerinden sonra, Edebiyat Fakültesi hocalarının TDK ile işbirliği sayesinde Ahmet Midhat Efendi'nin pek çok romanı Latin harflerine çevrilerek yayınlandı. Böylece A. M. Efendi, son 15 yılda kitapları en çok yayınlanan ve okunan Osmanlı yazarı oldu.

Bu arada Behçet Necatigil’in sadeleştirmesinden cesaret alarak, gelenekten yararlanmaya yeni bir örnek olsun diye ilgi çekici bir romanını sadeleştirmek istedim. Ahmet Midhat Efendi'nin Ölüm Allah’ın Emri letâifini severek çalıştım. Çengi adlı romanını gelenekten ya-rarlanma tartışmaları için farklı örnekler olduğu için sadeleştirdim. Kendisinin de bu romanını sahneye Çengi Yahut Dâniş Çelebi adıyla müzikli oyun şeklinde uyarlamasından cesaret alarak oyunlaştırdığımız eser üzerinde, daha çok müzikli oyun şeklinde çalışıldı. Kendisi dört bö-lümlük romanın ilk bölümünü oyunlaştırmış, Muallim Naci de bu müzikli oyunun şarkı sözlerini yazmıştı. Biz bu romanın tamamını oyunlaştırdık ve Muallim Naci’ninkilere ilave yaptık.

Don Kişot gibi boş inançlar ve yanlış eğitimle büyütülmüş kişilerin uğradıkları âkıbeti ortaya koyan bu eserde A. M. Efendi'nin anlattıkları, her çağda olduğu kadar günümüzde de görülebilecek nitelikte hurafe yanılgısıdır. Eser, Çengi adıyla sahnelendi ve Osmanlı’nın 19. yüzyıl İstanbul’undaki hayatını, kış ve yaz eğlenceleri çerçevesinde müzikli bir anlatımla sundu. Çengi’deki Dâniş Çelebi, annesinin anlattığı cin-peri hikâyeleriyle zihni bulanmış, Binbir Gece Masalları’ndan sonra Muhayyelât’ta okuduklarını gerçek hayatta yaşamanın peşine düşmüş bir eski zaman delisidir. Cinlerle perilere fena halde kafayı takmış olan Dâniş Çelebi'ye çevresindekiler türlü oyunlar oynarlar. Zihnindeki kurguyu hayatın gerçekleri arasında arayan Dâniş'in hikâyesi Don Kişot'unkinden pek farklı değil. Oğlu Cemal de iyi yetiştirilemediği için bir mirasyediye dönüştüğünden, babası gibi tuhaf bir mirasyedi hayatıyla herkesin maskarası olmasın diye annesi Çengi Sümbül tarafından burnu sürtülüp eğitilir.

Çengi Yahut Dâniş Çelebi, Lüküs Hayat ve Kanlı Nigar gibi oyunların da öncüsü durumundadır. Onlar nasıl güler yüzlü bir bakış açısı ortaya koyarak yakın geçmişi canlandırıyorlarsa, Çengi de öyle güler yüzlü bir Osmanlı portresi çiziyor. Romanın havasını sahneye taşımak için İstanbul Şehir Tiyatroları’nda büyük çaba gösteren -Büyük Naşit Özcan’ın torunu- yönetmen Naşit Özcan farklı ve güler yüzlü bir Osmanlı portresi ortaya koydu. Bu da belki Efendi’ye gösterilen alakayı daha çok artırdı. Böylece çok yönlü şahsiyet gün ışığına çıkıyor...

Ahmet Midhat Efendi’nin eserlerini yayınlayan yayıncılarla kitapları üzerinde incelemeler ve tezler hazırlayan veya bunları yöneten akademisyenlere, bir kültür mirasını değerlendirerek sahip çıktıkları için kültürümüz adına şükranlarımızı, Efendi Baba’ya da rahmet ve minnetlerimizi sunuyoruz.

Mustafa MİYASOĞLU.İnceleme | 141. Sayı / Kasım - Aralık 2012. AYVAKTİ.COM

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum