MERKEZİ AVRUPA'DA BULUNAN AHRAZ YÖNETİM KURULU ÜYESİ DUMAN RADMEHR İLE SÖYLEŞİ

MERKEZİ AVRUPA'DA BULUNAN AHRAZ YÖNETİM KURULU ÜYESİ DUMAN RADMEHR İLE SÖYLEŞİ
08 Ocak 2021 - 20:01

Tebriz Araştırmaları Enstitüsü, Azerbaycan’ın millî aktivistlerinden Sayın Duman Radmehr ile bir söyleşi gerçekleştirmiştir. Öğrenci hareketinin öncü aktivistlerinden olan Sayın Radmehr, İran’da yaşadığı dönemde Güney Azerbaycan Türklerinin millî ve medeni hakları alanında geniş çaplı faaliyetlerde bulunmuştur. Daha sonra İran İslam Cumhuriyeti’nin yargı ve emniyet kurumları tarafından uygulanan baskılar nedeniyle İran’ı terk etmeye mecbur kalmıştır. Şu anda İsveç’te yaşayan Duman Radmehr, “İran’da Azerbaycanlıların İnsan Hakları Derneği”nin (AHRAZ-Association for the Human Rights of the Azerbaijani people in Iran) yönetim kurulu üyesidir. Tebriz Araştırmaları Enstitüsü, Sayın Radmehr’in bu söyleşiyi kabul etmesinden ve sorularımızı yanıtlamasından dolayı teşekkürlerini bildirir.

Sayın Radmehr, öncelikle bizimle röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. İlk soru olarak, millî ve medeni mücadelenin yansıtılmasında uluslararası insan hakları kuruluşlarının görev ve rollerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben de teşekkür ederim. Benim için bir onurdur.  Sorunuza gelince söylemem gerekir ki bugün özellikle antidemokratik ülkelerde hiçbir hareketin, kısmen de olsa uluslararası destek olmaksızın isteklerine ulaşabileceği düşünülemez. Bunun yanında şunu unutmamak gerekir ki günümüz dünyasındaki yaygın söylem; insan hakları, demokrasi ve terörle mücadele gibi üç kavram üzerine kurulmuştur. Bu şu anlama gelmektedir: Bu ilkelerden uzak her bir harekete günümüz dünyasında kuşku ve şüpheyle bakılmaktadır. Uluslararası düzeyde kamuoyunun düşüncesini şekillendirmek ve devletlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve Batı dünyasındaki medyanın desteğini kazanmak büyük ölçüde insan hakları kuruluşlarının her bir hareketin istekleri ile uyumlu olmasına bağlıdır. Bu konu oldukça önemlidir çünkü devletler, kendilerine uygun hareketi desteklediklerine yönelik bir gerekçe olarak bu hareketin söz konusu söylemlerle aynı paralelde olduğunu açıklamaya çalışıyorlar.  Başka bir deyişle uluslararası desteği almayı bekleyen her bir hareket, ister gerçek ister yalan olsun bu söylemler çerçevesinde kendi isteklerini açıklamak zorundadır. Bu arada insan hakları kuruluşları bir hareketi desteklemekle bir şekilde o hareketi onaylamış ve o hareketle ilgili destek için gerekli meşruiyeti (yeterli değil) sağlamış oluyor. Desteklemekten amaç, ilgili devlete hareketin taleplerini dayatmak için siyasi, medya ve hatta mali destektir. Bu uygulamayı ben insan hakları kuruluşlarının “doğrudan etkisi” olarak değerlendiriyorum. Bir etki daha var onu da “dolaylı etki” olarak adlandırabiliriz ve bu kuruluşların etkisi bizzat hareketin iç dinamiğine yöneliktir. Dünyayla irtibatı olmayan izole hareketler, mezhepçilik ve aydınların yok edilmesiyle sonuçlanan çok daha fazla radikal eğilimler göstermeye meyillidirler. Bu arada milliyetçi ve mezhebi hareketler, nispeten tek boyutlu düşünsel yapıları nedeniyle bu bakımdan oldukça zarar görmektedirler. Bu açıdan insan hakları kuruluşları ile iletişim ve onlarla etkileşim, hareketin içindeki ilerici grupların konumunun güçlenmesine neden olur. Hareket içinde hoşgörü ve tolerans çalışmaları yapılmakta ve hareketin talepleri tek boyutlu olmaktan çıkıp çok yönlü isteklere dönüşmektedir. Bu durumda toplumun diğer kesimlerini de hareketin içine çekebilir. Başka bir deyişle millî azınlıkların hakları ile ilgili hareketler hakkında söylemek gerekir ki, hareket içindeki söz konusu söylemleri dolaylı olarak güçlendirip insan hakları kuruluşları ile karşılıklı iletişime geçilirse bu durum hareketi, ırkçılık ve nefret söyleminden daha çok demokrasiye ve daha profesyonel ekiple çalışmaya sevk edecektir.

Söz konusu bu uluslararası kuruluşlar tarafından İran’da Azerbaycan Türklerine yönelik baskıların ve siyasi mahkûmlarla ilgili haberlerin yansıtılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dikkat etmek gerekir ki bir taraftan İran’daki Türk hareketinin ana yapısı tarafından istenilen taleplerin neredeyse tamamı (Azerbaycan Millî demokratik Hareketi) insan hakları kurallarına uygundur diğer taraftan ise hareketin tüm faaliyetleri bugüne kadar barışçıl ve medeni bir zeminde olmuştur. Buna rağmen bu kadar geniş çaplı bir hareket için insan hakları kuruluşlarının desteğinin ve haberlerin yansımasının oldukça az olduğu söylenebilir.

Azerbaycan’ın kültürel ve millî aktivistlerinin bir kısmı, uluslararası insan hakları kuruluşlarının İran’daki Azerbaycan Türkleri ile ilgili haberlere gerekli ilgiyi göstermedikleri inancındadırlar. Eğer siz eleştiriye katılıyorsanız bunun nedenini nasıl açıklarsınız?

Maalesef böyle. Bu durumun sorumlusu başta hareketin pek fazla aktif olmamasıdır. Yani; vizyonsuzluğu, söylemlerden yoksun olması ve insan hakları kuruluşları ile kalıcı iletişim kurmak için profesyonel elemanlarının olmaması. Elbette üzerinde tartışılabilecek başka nedenlerde buna dâhil edilebilir. Ancak söz konusu temel faktörleri, diğer faktörlerin gölgesinde bırakmamak ve manipülasyonla ört bas etmemek gerekir. Ne demek istediğimi daha iyi anlaşılsın diye bir örnek vereceğim. Her yılın başında kendisine bir veya birkaç proje belirleyen diğer kuruluşlarda olduğu gibi uluslararası bir insan hakları kuruluşunu düşünün. Bu kuruluş bünyesinde maaşlı olarak çalışan elemanlar, belirlenen süre içinde projeleri teslim etmek için görevlerini yapmakla meşguller. Şimdi birinin genel e-posta yoluyla bu kuruluşla iletişime geçtiğini ve İran’da bir kişinin tutuklanması ile ilgili email gönderdiğini düşünün. Bu kuruluş yerine kendinizi koyun, siz çalışmalarınızı askıya alıp ve bu konunun peşine mi düşersiniz? O kişiye ve söylediklerine nasıl güvenebilirsiniz? Acaba o kişinin edebiyatı ve haberi rapor etme şekli o konuya değinmeye değer mi? Acaba o kişi ve üyesi olduğu hareketi desteklemek, ilgili kuruluşu eleştirilere maruz bırakır mı? İster iyi ister kötü bunlar, her kuruluşun dikkate aldığı konulardır. Destek bekleyen her hareket, bu tür teknik engelleri aşmak zorundadır.     

Asıl sorun şu ki bizim insan hakları ile ilgili çalışmalarımız, kalıcı ve elbette profesyonel değil. Genellikle, bizim aktivistlerimiz, kendimiz veya arkadaşlarımız tutuklandığında insan haklarını hatırlıyorlar ve uluslararası bürokratik bir kuruluşun, her şeyi bırakıp kesinlikle bizimle ilgili meseleyle ilgilenmesini bekliyorlar. Benim ve “İran’da Azerbaycanlıların İnsan Hakları Derneği”nin deneyimleri, metodolojik faaliyetlerle -yani insan hakları söylemine uyarak zamanında rapor, standart haberler ve faaliyetlerin hazırlanması- varlığımızı söz konusu kuruşlara kanıtlayıp onların güvenini kazandıktan sonra yaşanan her olayda olumlu bir tepki gördüğümüzü kanıtlamıştır.

Güney Azerbaycan Türkleriyle ilişkili olaylar hakkında İran’daki insan hakları kuruluşların görüşlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İran’daki insan hakları kuruluşları yukarıdaki sözü edilen ilkelere bağlı olmanın yanı sıra bu ilkelerin çoğu ile ilgili “tarafsızlık meselesi” de söz konusudur. “Tarafsızlık meselesine” değinmeden önce bir konuya açıklık getirmem gerekiyor.  Şöyle ki İran’daki insan hakları kuruluşlarının birçoğu, İran’daki insan hakları durumu konusunda projeler hazırlayarak millî ve uluslararası kuruluşlardan bütçe alıyorlar. Bu konu onların proje odaklı profesyonelce faaliyet göstermelerine ve nihayetinde başarılı bir performans sergilemelerine neden oluyor. Bu özellikler bu kuruluşların hem uluslararası kuruluşlar hem önemli medya organları hem de halk nezdinde daha fazla itibar sahibi olmalarına yol açıyor. Azerbaycan hareketinde “insan hakları aktivistlerinin” faaliyetleri profesyonelce olmayıp daha çok dönemsel, gönüllü ve nispeten tek (siyasi mahkûmlar hakkında) boyutludur. İran’daki insan hakları kuruluşları, aslında bu aktivistlerle muhatapları arasında bir iletişim köprüsü olarak görev yapmaktalar. Tarafsızlık meselesi de burada kendini göstermektedir. Maalesef İran’daki insan hakları aktivistleri, siyasi bir geçmişe sahip oldukları için genellikle azınlıkların hakları açısından merkeziyetçi bir bakış açısı ortay koyuyorlar. Bu konu ve İran toplumundaki mevcut Türk karşıtı eğitim ki söz konusu aktivistlerin görüşlerinde de ortaya çıkmakta, Azerbaycan insan hakları meseleleri hakkında yeteri kadar ilgilenmemelerine neden oluyor. Bu konu sadece insan hakları kuruşları ile ilgili değil aynı zamanda BBC gibi yabancı medya ve bu medya kuruluşlarında çalışan İranlı elemanları da kapsamaktadır. Yine ifade etmem gerekir ki bizim için “tarafsızlık” olan şey, aslında söz konusu kuruluşların güvenini kazanmak için yeterli iletişimin eksikliğinden kaynaklanan teknik engellerdir. Bununla birlikte, bu kuruluşların çoğunun Azerbaycan hareketinin aktivistlerine ve taleplerine yönelik ayrımcı ve önyargılı bir tavır sergilediklerini de saklayamayız.  

Sizce Azerbaycan millî aktivistleri, uluslararası insan hakları kuruluşları düzeyinde Azerbaycan insan hakları ile ilgili haberlerin yansıtılmasında hangi yöntemleri kullanarak olumlu etki bırakabilirler?

Yukarıda da ifade ettiğim gibi vizyonsuzluk, söylem eksikliği, profesyonel kadroların olmayışı ve Azerbaycan insan hakları odaklı profesyonel faaliyetlerin olmayışı, insan hakları kuruluşlarının bu harekete daha az dikkate etmelerine neden oluyor, bu da uluslararası alanda hareketin mevcudiyetini zayıflatıyor. Bu sorunun asıl kilit noktası, aktivistler arasında insan hakları vizyonunu yaymaktır.  Vizyondan kastım, meselenin önemine yönelik uygun bir bakış açısına sahip olunması ve bunun nasıl yapılacağıdır.  Tanınmış Türk aktivistlerin birçoğu, insan hakları çalışmalarını ciddiye almıyorlar hatta bazen bu çalışmalara karşı çıktıkları bile oluyor. İnsan haklarının ne olduğuna dair bilgisizlik ve bunun hareketin talepleri ile bağlantısı ayrıca Azerbaycan meselesine tek boyutlu ve dogmatik bakış açısı, insan hakları faaliyetlerinin fazla önemsenmemesine neden oluyor. Bu konu bir taraftan hareketin aktivistleri arasındaki insan hakları söylemlerini zayıflatıyor bir taraftan da insan hakları ile ilgilenen aktivistlerin sayısını azaltıyor. Bence, hareketin aktivistleri arasındaki profesyonel elemanların eksikliğini bu çerçevede araştırmak gerekir. Faaliyetlerin nasıl gerçekleşeceği de önemlidir. İfade ettiğim gibi İran’da insan hakları kuruluşları profesyonel iş yaptıkları için başarılıdırlar. Bu çalışmaları yapmak için yabancı kuruluşların maddi desteğini almak gerekir bunun da kendine özgü birtakım prosedürleri var. Böylesi bir vizyonun olmayışı Azerbaycan ile ilgili insan hakları faaliyetlerini parmakla sayılacak kadar aktivistin zayıf, dönemsel ve düzensiz faaliyeti ile sınırlı kılmaktadır.

Tebriz Araştırmaları Enstitüsü
http://tebaren.org

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum