MANİSA SARAYI:Osmanlı sarayıydı; şimdi otopark!
Bu da oldu! Karakter boyutu : Osmanlı sarayıydı; şimdi otopark!
Artık naylon poşetlerimiz var bizim, elektrik tellerinde idam edilmiş. Ve hatırlamıyor hiçbirimiz fileleri. İpten örülmüş fileleri. Çünkü nasıl olsa isteriz kasiyerden. Ne gerek zahmete. Artık pet bardaklarımız var dostlar. Avucumuzda ezdikçe ufalan. Küçülen. Yıkanmak istemeyen. Kullanılıp atılan. Ama özleten kaşığın, ince belliyle tutturduğu lakırdıyı.
(+) |
Artık jetonlarımız da plastik hani. Avucumuzdaki demir şıkırtısı, üzerindeki kubbeli belediye armasıyla Osmanlı akçelerini hatırlatamıyor bize. Fakat ne de sevimli değil mi o plastik jetonlar. Bin bir renk. Hepsi soğuk birer nazi subayı sanki.
Artık plastiğiz dostlar. Çünkü yeni gelen ne varsa götürdü eskiyi. Götürdü o bizden olanı da, yalnız tuzu kuruların para yetirebildiği antika eşya dükkanının baş köşesine koydu. Bizden olan bekler orada şimdi, oryantalist bir tenin cüzdana uzanmasını. Ve üzülerek umut eder ki başka çaresi yoktur, viski-çikolata gecelerini…
Bugünki şehir merkezinin büyük bölümünü kaplıyordu
(+) |
Evet, bizden çalınıp götürülenlerden biri Manisa Sarayı. Eski adıyla Saray-ı Amire. Saruhan Beyliği döneminde Manisa başkenttir ve normal bir saray olarak yapılmıştır Saray-ı Amire. Bugünki şehir merkezinin bile büyük bir bölümünü kaplayacak kadar da büyüktür. Hatuniye Camii, Hükümet Konağı ve Emekliler Parkı gibi yapıları da içine almaktadır. Osmanlı döneminde 2. Murat sarayı yeniden yaptırır, Fatih Sultan Mehmet ise sancak görevinde bulunduğu, onun öncesinde ise burada yetiştiği sarayı genişletir.
Evliya Çelebi nasıl anlatsa yeri
(+) |
Evliya Çelebi de 1671-1672 yıllarında geldiği Manisa’da, bu saraydan söz etmektedir: ”Şehrin aşağı şimal canibinde sahra-yı lâlezarda vâki olmuştur. Canib-i erbaası kal’e gibi tuğladan mebni car köşe bir binayı metindir. Ve canib-i garba nazır bir tahta kapusu vardır. Dairenmedar cürmü 3.300 adımdır. Ve Âsitâne tarafından bostancıbaşı ve 200 sarı külahlı bostancıları vardır. Daima bu bağ-ı iremi tımar idüp anda olan selef mülüklerin halice ve havayice ve altın ve gümüş makulesi envai ve simüzer hüleleri ve fıskiye ve kadehleri ve gayri emanetlerin kurşunların ve mutâlla âlemlerin göz edüp bu bağ irem zatı tamir ve temrinle mukayyet olurlar ve mâhsulâtın bedel mesarif Asıtane’de terkecibaşıya irsal cizyedendir. Bu cavzaı ve hadikai bağı cinan ile hıyaban yeridir. Kim adam maksurelerinde meka ettikte şukufesinin rayihai tayyibesinden âlemin dimağı muattar olur. Ve Cenab-ı Bari ruy-ı arzda sun’un isar için ne kadar kere yüz bin elvan nebatı kiyahat es haratı hoş bu halketmiş ise de cümlesi bu gaytanı iremzatta mevcuttur. Ve selef ukalaların bu bağı sadrenci naksi terhedüp alettertip cırpı ile yüz bin şeceratı müsbiratı ve gayrı dirahtı çınarları ve kavak ve servi ve bıdı ve sernigünları ve gûnagûn şererei Tayyibeleri diküp saf saf alettertip dizülüp duru. Böyle bir sayedar ve koyah hıyaban hadikai sultandır.”
İstanbul’a yakın olduğu için
(+) |
Saray, özellikle Osmanlı’nın yükselme döneminde büyük önem arzeder. Ve bazı kaynaklara göre Topkapı Sarayı’ndan sonra gelir. Çünkü Manisa, imparatorluğun merkezi İstanbul’a en yakın sancaktır aynı zamanda. Ve taht hayaliyle yetişen şehzadelerin, tahttan önceki son durağıdır.
Bir tek kulesi kaldı
Manisa Sarayı, III. Mehmet döneminden sonra eski önemini yitirir. Bunun en büyük nedeniyse şehzadelerin İstanbul dışına çıkışlarının yasaklanması tabii ki. Hal böyle olunca Manisa’nın sancaklığı kalmamış, saray ise bazı hanedan misafirlerinin hanesi haline gelmiştir. Ve giderek harap olmaya başlamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında sarayın ahşap olan bölümleri yanmış. Savaş sonunda İzmir’e yakıp yıkarak kaçan Yunan ordusunun sebep olduğu meşhur Büyük Manisa Yangını’nda ise şehrin çok büyük bölümüyle birlikte Saray-ı Amire’nin yine bir kısmı yanar, bir kısmı ise kaderine terk olunur. Cumhuriyetle birlikte bazı hadsiz çabaların kurbanı olur saray. Temellerinin üzerine “halkevi” inşa edilir. Saraydan bugüne kalan tek yapı ise Fatih Köşkü denen kısımdır. Bir kuleyi andıran Fatih Köşkü bugün Kızılay Manisa Şubesi olarak kullanılıyor.
Geriye kalan ne varsa soluktur şimdi/ titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
Geriye kalanlar -titreyen kandiller gibi- ya sönüyor ya da sönmek üzere. Bir zamanlar Osmanlı’nın birkaç önemli sancağından biri olan Manisa’da Saray-ı Amire’nin yerinde yeller esse keşke. Baksanıza önce halkevini üzerine inşâ etmeyi denemiş de becerememiş kendine benzetmeyi. Bakmış eğitimle olmayacak, şimdi sarayın bulunduğu alanda ne tür yapılar olduğunu Manisalılar’a sorarsınız. Milletim, insanım, halkım, toprağım acaba daha ne kadar cumhuriyetle bir gelen sancıları çekmek zorunda.
Alper Güncan: DÜNYABİZİM
FACEBOOK YORUMLAR