MALAZGİRT ZAFERİNDEN SONRA ANADOLU'NUN TÜRKİYE OLMA SÜRECİ - Prof. Dr. Tülay METİN

Malazgirt, Türkiye Cumhuriyeti için kalıcı bağımsızlık, egemenlik ve sağlam bir askerî gücün sembolü olarak önem kazanmış büyük bir zaferdir.

MALAZGİRT ZAFERİNDEN SONRA ANADOLU'NUN TÜRKİYE OLMA SÜRECİ - Prof. Dr. Tülay METİN
29 Ağustos 2019 - 22:15 - Güncelleme: 26 Ağustos 2021 - 08:25

MALAZGİRT ZAFERİNDEN SONRA ANADOLU’NUN TÜRKİYE OLMA SÜRECİ

26 Ağustos 1071’de vuku bulan Malazgirt savaşı, mekânı vatanlaştıran zafer olarak Türk tarihine damgasını vurmuş en önemli hadisedir. Sultan Alp Arslan’ın askerî galibiyeti ve aynı zamanda siyasî başarısı olan bu zafer ile Anadolu kapıları ardına kadar Türklere açılmıştır. Savaşı takip eden yıllarda Türkmenler, Alp Arslan tarafından kendilerine yurt olarak hediye edilen Anadolu’ya baştan başta yerleşmişledir. Malazgirt Zaferi Türk ve dünya tarihinde yeni bir devrin başlangıcı ve dönüm noktası olarak vasıflandırılır. Türk tarihinde köklü değişikliklere yol açan zafer Anadolu’nun Türkiyeleşme sürecini başlatmış, Doğu Roma İmparatorluğunun sonunu getiren İstanbul’un fethini hazırlamıştır.

İslâm dini ve medeniyeti sayesinde yükselişe geçen Türk milletinin fetihçilik duygusu cihad ve gaza anlayışıyla kaynaşarak daha anlamlı hale gelmiştir. Müslüman Türklerin bilhassa Malazgirt’ten sonra güney yolu ile Anadolu ve Yakınşark’a yaptıkları göçler sonuçları itibariyle Türk tarihi bakımından önemli bir sürecin başlangıcı olmuştur. Türkler bu coğrafyaya geldikten sonra büyük devletler kurup yüksek bir medeniyetin temsilcisi olmuşlardır. İslamiyet de cihan hâkimiyeti davası güden Türklerin eliyle Anadolu’ya yerleşmiş, muhteşem zaferlerle Avrupa içlerine ve Akdeniz havzasına kadar ulaşarak, ilelebet fetih ruhunun canlı kalması sağlanmıştır. İşte bu zaferlerin temeli Malazgirt’te atılmıştır.

Peki Türkler Anadolu’ya ilk defa Malazgirt zaferinden sonra mı geldi?

Malazgirt savaşından öncesine baktığımızda Türkmenlerin Anadolu’nun içlerine kadar geldikleri görülmektedir. 1017-1018 yıllarında Çağrı Bey liderliğinde başlayan ve Büyük Selçuklu sultanı Tuğrul Bey döneminde devlet kontrolünde gerçekleşen Türk akınları, Doğu Anadolu’da etkili olmaya başlamıştır. Tuğrul Bey, batıya yönelik fetih hareketlerinde Selçuklu melikleri Kutalmış, Hasan, İbrahim Yinal, Alp Sungur ve Yakuti’yi görevlendirmiştir.

Selçukluların Anadolu’ya doğru ilerleyişlerinin önünü açan ilk ciddi kazanım Hasankale (Pasinler) Ovasında olmuştur. 18 Eylül 1049’da meydana gelen savaşta Türkler, Bizans kuvvetlerini büyük bir mağlubiyete uğrattılar. Türk-İslam dünyasında Türklere prestij kazandıran bu zafer neredeyse Malazgirt kadar önemli ve değerlidir. Hasankale zaferi ile Bizans mukavemetinin kırılabileceğini gören Türkler Anadolu’yu fethetme cesareti ve kudretini kendilerinde bulmuşlardır.

Hasankale Zaferi sayesinde Anadolu’da yayılma imkânı bulan Türkmenler 1058 yılında Orta Anadolu’ya kadar ilerlemişlerdir. 1058 yılında Sivas ve ardından Malatya’ya girdilerse de buralarda her hangi bir Türk yerleşmesi görülmemiştir.

Babası Tuğrul Bey’den aldığı emaneti zirveye taşıyan Alparslan, 1064’te önemli bir sınır şehri olan Ani’yi fethetti. 1065-1067’de Urfa, Adıyaman, Antakya, Malatya üzerinden devam eden akınlar neticesinde 1067’ye gelindiğinde Kayseri, Niksar ve Konya fethedilmişti. Anadolu’da akın ve fetih harekâtında bulunan Afşin Bey’in 1068’de Anadolu’yu boydan boya geçerek Kadıköy’e kadar gelerek İstanbul Boğazı’na dayandığı görülmektedir.

Akınlar neticesinde Türkmenler Anadolu’nun doğu ve orta kısımlarına yayılmışlarsa da, tam bir hâkimiyet sağlanamadığı için Anadolu henüz yerleşmeye müsait bir yer olarak görülmüyordu.

Anlaşıldığı gibi Malazgirtten önce Bizansın varlığından dolayı, Anadolu Türkler için emin bir yurt ve vatan olur mu endişesi vardı. İşte bu tereddüt Malazgirt ile ortadan kalktı.

Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’da Türk iskânını üç aşamada değerlendirmek mümkündür.

1. Mekânı Vatanlaştıran (Yurt Yapan) Zafer

Oğuznâmelerde (Oğuz Kağan Destanı) görüldüğü gibi Türkler için asıl hedef mekânı ele geçirmekti; rakibi öldürmek ise son çaredir. Düşman ise Oğuzların toprağını ele geçirmekten ziyade Oğuz erenlerini (alperenleri) zindana atmak veya öldürmekle etkisiz hale getirmeyi amaçlardı.

Türk akınlarının, Malazgirt zaferinin ardından mahiyetinin ve maksadının değiştiği görülmektedir. Bundan böyle Türkler, geçici ve kesin yerleşmekten uzak hareketlerin aksine Anadolu’yu yurt edinme amacıyla fethetmeye yönelik uygulamalarda bulunmuşlardır. Bu akınlar başıboş, amaçsız akınlar değillerdi. Gaza ve fetih bilinci ile yapılmıştı.

Türkler (motabilem-moving) bir millet olduğu için Batıya doğru ilerlemeyi kafaya koymuşlardı. Anadolu bulunduğu konum nedeniyle her dönem cazibe merkezi olmuştur. Siyasî, coğrafî, dinî ve kültürel nedenler toplumları Anadoluya yöneltmiştir. Türk hâkimiyeti ve egemenliği tesis edilene kadar Anadolu’nun tarihî geçmişine baktığımızda bir bütünlük olmadığı anlaşılmaktadır. Konumundan da kaynaklandığı gibi Doğu-Batı arasında köprü vazifesi gören, birçok milletin gelip geçtiği, geçici veya kısa yerleşmelerin yaşandığı bir yer olmuştur.

Muhaceret selinin Anadolu’ya akmasının sebebi Anadolu’nun yoğun bir nüfusa sahip olmaması ve Türklere mukavemet edecek kuvvetli bir askerî organizasyonun bulunmamasıydı. Elbette Türklerin yaşantısına uygun Anadolu’nun geniş otlakları ve iklimi Türklerin buraya gelmelerini teşvik eden en önemli unsurlardı. Zira Türkler daha önce Suriye ve Irak'a da gidip, yerleşmişlerse de, bu ülkelerde yoğun bir şekilde yayılmamışlardır. İklimin kendileri ve hayvanları için uygun olmaması ve kalabalık nüfus Türklerin bu bölgelere yerleşmelerini engellemiştir. Ancak Türkler bu bölgelerde yönetici sınıf olarak bulunmuşlardır.

İşte bu sebeplerden, Ortaçağda doğudan Moğolların, batıdan haçlıların istilacı hareketlerinden önce Anadolu, Türklerin hedefinde olmuştur. Türkler için Anadolu’nun vatan olma sürecinde kırılma noktası Malazgirt Zaferidir. Malazgirt Zaferi, Anadolu’nun, Bizans’tan alınışının başlangıcını teşkil ederken bundan sonra ortaya çıkan siyasî, sosyal ve kültürel gelişmelerin özellik ve mahiyetini anlayabilmemizi sağlayan büyük dönüşümün öncüsüdür.

Türkler için dünyanın ve mekânın sınırı yoktur. Nehirler, denizler ve dağlar sınırları belirleyen unsurlardır. Bu nedenle duvarlar, kaleler ve diğer savunma yapıları Türklerin ilerleyişine engel değildi. Bunun en güzel ifadesi Malazgirt zaferidir. Zaferden hemen sonra Anadolu’ya yol açılmış ve 10 yıl boyunca Türkmenlerin başlattıkları hızlı göç akışı sonucunda Anadolu’nun neredeyse tamamına sahip olunmuştur. Türkler hızla Batı Anadolu sahillerine kadar ilerlerken bir taraftan da Kutalmışoğuları liderliğindeki Türkler Marmara sahillerine dayanmışlardır. Malazgirt zaferinden 10 yıl sonra İzmir’de hükümdarlığını ilan eden Çaka Bey’in etrafında birleşen Türklere şahit oluyoruz. Anadolu’nun fethi ve Türk denizcilik tarihinde önemli bir rol oynayan Çaka Beyin Malazgirt’ten sonra Anadolu’ya yapılan akınlarda yer aldığı ve Bizans’a esir düştüğü bilinmektedir. Bizans yönetimi ile sorunlar yaşayan Çaka Bey kendi liderliğinin peşinden gitmeyi tercih etmiş ve İstanbul’dan ayrılarak İzmir’e gitmişti. İşte onu burada karşılayan Türkmenler Malazgirt zaferinin sonucudur.

Anadolu’ya yapılan Türkmen akınlarında daha sistemli ve şuurlu bir şekilde fetih siyaseti takip edildiği görülmektedir. İzlenen söz konusu siyasetteki amaç, Anadolu topraklarına sahip olma ve burayı vatan edinme arzusu idi. Göçlerin sonrasında XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’da önemli ölçüde Türkleşen ve İslâmlaşan bir çehre hâkim olmaya başladı. Bu bağlamda bir taraftan Selçukluların sürdürdükleri göç ve iskân hareketlerine karşın diğer taraftan da Anadolu topraklarındaki hâkimiyetini devam ettirme çabası içerisinde olan Bizans’ın mücadelesi göz ardı edilemez. Ancak Bizans’ın içinde bulunduğu iç karışıklık ve meydana gelen ekonomik çöküntüden dolayı başvurduğu düzenlemeler sonuçsuz kalıyordu. Nitekim Türklerin düzenli bir şekilde uyguladıkları fetih hareketleri Anadolu’da oldukça etkili oldu.

Bizans için Türklerin ilerleyişi ve başarıları engellenmesi mümkün olmayan bir durum idi. Anadolu’da yıllardır Bizans’ın baskıcı dinî ve iktisadî idaresinden bunalan birçok şehir ve kasaba halkı da devletlerine destek vermek şöyle dursun Türklere karşı hiçbir direniş göstermeyerek onlara kapılarını açmışlardı.

2. Vatanın Türkiyeleşme Süreci

Türk Kağanının en önemli vazifesi, halkı doyurmak, giydirmek, müreffeh kılmak, Türk halkını yerleştirip düzene sokmak, dirlik ve düzeni sağlamaktı. Türkler için El kurmak-Devlet kurmak Tanrı emri niteliğindedir. Oğuz Kağan destanında (Oğuznâme) Oğuz Kağan verdiği ilk toyda “ben dünyanın dört bir tarafını tutmalıyım” derken ve ikinci toyda “Gök Tanrıya ben borcumu ödedim” der. Bu ifadeler Türklerde “el tutmanın” yani “vatan tutmanın/devlet kurmanın” Tanrı ve millet karşısında kutsal bir vazife olduğunu göstermektedir. Dünyayı almak, fetihler yapmak, halkı yerleştirmek, nizam ve kanunu tesis etmek Türk devlet düşüncesinin temel kaidelerindendi. Nitekim Türkler, fetihlerle elde ettikleri Anadolu topraklarında kalıcı hâkimiyet sağlamak, burayı Türk yurdu haline getirmek amacıyla plânlı ve düzenli olarak iskân ve imar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Anadolu’nun Türk iskânı ile Türkiye olma süreci böylece başlamış ve devam etmiştir.

Bu bağlamda Malazgirt savaşı, Türk tarihinde yeni bir safhaya geçişin başlangıcıdır. Malazgirt zaferi ile Selçuklular, Bizans gibi kendi hâkimiyetinin biraz üstünde hatta yakınında diyebileceğimiz bir gücü kırmışlardır. Böylece Türklerin Anadolu’ya gelerek yerleşmeleri ve beraberinde yaşanan siyasî ve kültürel dönüşüm ile bu coğrafya Türkiye haline gelmiştir.

Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya yapılan Türk akınları kıymetli ve yetenekli beylerin liderliğinde yapılıyordu. Çoğunluğu Oğuz boyuna mensup Türkmenler, beylerine bağlı olarak onunla birlikte hareket etmekteydiler. Zaferin akabinde Anadolu’nun fethi ile görevlendirilen bu beyler Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bağımsız beyliklerini kurmuşlardır.

Bayrağı Büyük Selçuklulardan devralan, Anadolu’da yükselen güç Türkiye Selçukluları Türk devlet geleneğine uygun bir şekilde hareket etmiştir. Selçuk Bey’in torunu Kutalmış’ın oğulları Süleymanşah ve Mansur kardeşlerin beraberlerindeki Türkmenler ile İznik’e kadar gelerek buraya yerleşmeleri, bağımsız devletin temelini atmaları ve hatta Bizans ile anlaşma yaparak Dragon (Kırkgeçit) çayını iki devlet arasında sınır kabul etmeleri Bizans’ın Anadolu’daki varlığını bitiren ve Anadolu’nun Türkiyeleşme sürecindeki en önemli gelişmedir.

Selçuklular öncelikle, kendilerine bağlı Türkmen gruplarını genellikle sınır kabul edilen uç bölgelere yerleştirmişlerdi. Başlangıçta Türkler, çoğunlukla kırsal alanlara ve Bizans döneminin kalelerine yerleşmişlerdir. Orta ve Doğu Anadolu’da Bizans şehirleri, şehir niteliğinden uzaklaşarak küçülmüş, gerilemiş, fakirleşmiş ve adeta köyleşmeye yüz tutmuştu. Bizans kalelerinin çoğu sarp ve alanları küçük ve kasaba görünümündeydiler.

Malazgirt zaferi ile nizama bağlanan yerleşim neticesinde şehirler, Türk toplum yapısı ile yeniden oluşturulmuşlardır. Bazı şehirler eski yerleşim yerlerine bazıları ise oraya yakın başka bir mekânda kurulmuşlardır. Böylece Roma veya Bizans izlerinin neredeyse tamamen ortadan kalktığı Türk şehirleri ortaya çıkmıştır.

Selçuklu ve Türkmen beyleri Türk hâkimiyetinin kalıcı ve kuvvetli olması için Bizans döneminde silik olan ancak ulaşım imkânlarının ve rahat yaşama şartlarının elverişli olduğu iskân yerlerini canlandırmışlardır. Hayatın devam ettiği mevcut Bizans şehirlerinin adı Türkçeleştirilmiştir. Aynı zamanda yeni oluşturulan iskân yerlerine ise yeni Türkçe isimler verilmiştir.

Selçuklu hâkimiyeti ile birlikte Anadolu’nun Türkleşme sürecinde önemli adımlar atılmıştır. Anadolu’da bir müddet hâkim gibi görünen kargaşa manzarası bilhassa yöneticiler tarafından izlenen sistemli iskân siyaseti, sağlanan sosyal adalet ve dini hürriyet neticesinde yerini huzur ve güvene bırakmıştır.

3. Vatanda Yer Tutmak

Türklerde Oğuznâmelerde görüldüğü gibi, mekânda daha çok yer tutmak, mekânı açık yapmak, kendilerine tabii etmekle düşmanı/kâfirleri alt etme düşüncesi hâkimdi. Oysa kâfirler kapalı mekân şuuruna göre rakibi yalnız mahvetmekle zafer kazanmanın mümkün olacağını düşünüyorlardı. Türkler aynı düşünceyi Anadolu’da uygulamışlardır. Yerli halkı kendilerine tabii kılmışlar, hatta bazı şehirlerde yerli halktan yönetici tayin etmişlerdir.

Fetihten sonra yerleşim biriminin elde tutulmasını sağlamak amacıyla muhafız askerler yerleştirilmiştir. Bu muhafız askerler, şehrin ilk Türk nüfusunu oluşturmaktaydılar. Bunların evladı da şehrin en eski ve yerli sâkinleri olmuşlardır. Bu tarihten itibaren Türk nüfusu gittikçe artmıştır.

Karşılarına çıkan yeni toprakları benimseme, kendileştirme, iklime coğrafyaya uyum sağlama, eski halkla ilişkiler, sürecin belli başlı müşkilatı gibi görünmektedir. Ayrıca, Haçlı seferleri gibi bizzat Anadolu üzerinde derin etkiler bırakan dış saldırılar da göz ardı edilemez meselelerdendir. Elbette bütün bu yaşananların beraberinde getirdiği sıkıntıların oluşturduğu karışıklıklar Türklerin Anadolu’da kalıcı olmalarına mani olmamıştır. Mevcut ve yeni oluşturulacak yerleşim birimlerinde bilinçli bir şekilde başlatılan ve sürdürülen iskân ile Türk yerleşimi daimi olmuştur.

Anadolu şehirlerinde camilerin, mescidlerin, medreselerin ve zâviyelerin etrafında zamanla Türklerin yaşadıkları mahalleler oluşmuştur. Türk iskân politikasının doğal sonucu olarak ortaya çıkan bu mahalleler gittikçe büyüyerek şehrin hemen hemen bütününe yayılmışlardır.

Türklerin Anadolu’da hâkimiyet kurup idarelerini oluşturmalarından sonra eserleri ve izleri bugüne gelebilen iskân ve şehirleşme sürecinde İznik, Konya, İzmir, Çankırı, Sivas, Kayseri, Niksar, Tokat, Divriği Erzincan, Şebinkarahisar, Bayburt, Malatya, Erzurum, Ahlat, Harput, Bitlis, Mardin, Hasankeyf, Diyarbakır, Silvan gibi çok sayıda Anadolu şehrinde ilk beylik ve devletlerini kurarak sistemli bir şekilde yerleşmişlerdir.

Anadolu’yu Türk yurdu haline getiren Selçuklular, Bizans ve haçlılara karşı vermiş olduğu başarılı mücadelelerle birlikte devlet yönetimi, sosyal yaşam, şehir hayatı, dil, din, kültür ve medeniyet alanında Türk ve İslâm tarihine büyük katkılar sağlamış, Osmanlı’nın doğuşuna giden yolu açmışlardır.

Sonuç olarak Malazgirt Zaferi akabinde Anadolu’ya sel halinde akan Türk göç hareketi, fetihlerin büyük ölçüde tamamlandığı XIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etmiştir. Bizans için yıkıcı bir askerî yenilgi olmaktan ziyade siyasî bir bozulma olan Malazgirtin kalıcı mirası; Anadolu’nun Türkiyeleşmesi ile Türk-İslâm dünyasının kalp bölgesi haline dönüşümü olmuştur.

Edward Gibbon’un belirttiği gibi; “Bu ölümcül günde Roma’nın Asya şehirleri (Anadolu) geri alınamayacak şekilde kurban edilmiştir”.

Bizanslı yazarların “değer biçilemez inci” dedikleri Anadolu’yu vatan edinmeye karar veren Türkler, bilinçli, nizamlı ve planlı bir şekilde yerleşerek yurt tutmuşlardır.

Malazgirt, Türkiye Cumhuriyeti için kalıcı bağımsızlık, egemenlik ve sağlam bir askerî gücün sembolü olarak önem kazanmış büyük bir zaferdir.

Doç. Dr. Tülay METİN

 

KAYNAKÇA

Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, İstanbul, 1994.

A. Zeki Velidî Togan, Oğuz Destanı, Reşideddin Oğuznâmesi, Tercüme ve Tahlili, İstanbul, 1972.

Fuzuli Bayat, Dede Korkut Oğuznameleri, İstanbul, 2016.

Tülay Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, 2013.

Tülay Metin, “Selçuklular Zamanında Anadoluda Türk İskânına Dair Bir İnceleme: Malatya Örneği”, Karatekin Ü. Sosyal Bilimler Ens. Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, Kasım 2013.

Gibbon, The Decline And Fall of The Roman Empire, 1952.

Aristakes Lastivertc, History, İng. çev. R. Bedrosian, New York, 1985.

Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor Zeyli (1136-1162), Çev. Hrant Andreasyan, TTK, Ankara, 2000.

Köymen, M. Altay (1961), “Anadolu’nun Fethi”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, II, s. 94-95.

Georgios Nakracas, Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni, Çev. İbram Onsunoğlu, İstanbul, 2005.

D. Kuban, “Anadolu-Türk Şehri Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, VII (1968), İstanbul.

H. Pirene, Ortaçağ Kentleri, Çev. Şadan Karadeniz, İstanbul: İletişim Yayınları, 2005.

T. Baykara, “Selçuklu Devri Türk Şehrinin Temel Özellikleri”, I. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler, I. Cilt, Konya, 2001.

Salim Koca, ““Diyâr-ı Rûm”un (Roma Ülkesi=Anadolu) “Türkiye” Hâline Gelmesinde Türk Kültürünün Rolü”, SÜ. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 23 (2007), s. 23.

Mehmet Şeker, Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması, Ankara, 2007.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum