M. Ç.AĞATAY ULUÇAY'IN "MANİSA'YI İDARE EDEN ŞEHZADELER" KİTABINI HAZIRLAYAN PROF. DR. NEJDET BİLGİ'NİN YAZDIĞI 'ÖN SÖZ' YAZISI
Eldeki bilgiler, Uluçay’ın “Saruhan’ı İdare Eden Şehzadeler, Maiyetleri ve Devirlerinde Yapılan Eserlere Dair Bir Araştırma” başlıklı bu eserini 1945 yılında tamamlayıp Türk Tarih Kurumu’na gönderdiği, kurumun da uzman görüşü üzerine basma kararı alarak telif ödediğini gösteriyor.

M. Ç.AĞATAY ULUÇAY’IN “MANİSA’YI İDARE EDEN ŞEHZADELER” KİTABINI HAZIRLAYAN PROF. DR. NEJDET BİLGİ’NİN YAZDIĞI ‘ÖN SÖZ’ YAZISI
Mustafa Çağatay Uluçay, 1930’lu yıllarda tarih üzerine makaleler ve kitap yazmaya başladığında Manisa Ortaokulu’nda tarih öğretmeniydi. Aynı okulda kendisi gibi okumaya ve yazmaya meraklı bir tarih öğretmeni daha vardı: İbrahim Gökçen. Bu iki tarih öğretmeninin araştırma merakı Manisa tarih ve kültürüyle ilgili çok sayıda yayına dönüştü. Özellikle Manisa Halkevi tarafından çıkarılan Gediz mecmuası ve Halkevi yayınları olarak basılan kitaplar, Manisa tarih ve kültürünü inceleyenler için vazgeçilmez başvuru kaynakları arasında yer aldılar.
Uluçay ve Gökçen’i Manisa tarihi üzerine çalışmaya yönlendiren temel faktör, Manisa şer’iyye sicilleridir. İstiklal Şavaşı döneminde üç buçuk yıla yakın işgal altında kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştı. Fakat işgal alanlarından hızla İzmir’e doğru çekilen Yunan birlikleri, geçtikleri birçok yerde yaptıkları gibi Manisa’yı da yakarak terketmişlerdi. Büyük ölçüde yanarak yok olan şehirde şer’iyye sicil defterlerinin kurtulmuş olması mucize gibiydi. Defterler, yangından çok etkilenmeyen büyük yapılardan biri olan Muradiye külliyesinin camiinde bulunuyorlardı. Yangınla harabeye dönen şehri yeniden ayağa kaldırma çabaları da muhtemelen bu iki çalışkan öğretmen için ayrı bir teşvik kaynağı oldu. Bu tarihlere kadar ihmal edilen önemli bir kaynak yığını ellerinin altında bulunuyordu. Bunu iyi değerlendirerek, hâlâ araştırmacılar için vazgeçilmezler arasında yer alan yazılar, kitaplar yayımladılar.
Uluçay ve Gökçen, Manisa tarihine ilişkin yayımlanmış ilk kitabın yazarlarıdır. Manisa Tarihi (1939) adını taşıyan bu kitap, her iki tarih öğretmeninin aynı zamanda Manisa hakkında yayımladıkları ilk kitaplarıdır. Uluçay bu kitaptan sonra Manisa tarihiyle ilgili olarak 1940 yılında Saruhan Oğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar’ı, 1941 yılında Manisa’daki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi’ni, 1942’de XVII’nci Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı’nı, 1943’te Yunus Emre’nin Mezarı’nı ve 1944’te XVII. Asırda Saruhan’da Eşkiyalık ve Halk Hareketleri’ni yayımladı. Uluçay’ın yayın listesinde 1945 yılında yayımlanmış Manisa hakkında müstakil bir eser yer almamaktıdır. Sadece, Turist Gözü ile Manisa kitabının dört yazarından birisidir. 1946 yılında Saruhanoğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar, II ile Manisa Ünlüleri kitaplarını çıkarır. 1947 yılında Manisa’dan ayrılsa da sonraki yıllarda yine Manisa hakkında önemli eserler yayımlayacaktır.
Bu noktada, müstakil kitabının yayımlanmadığı 1945 yılına dönerek, Uluçay’ın 1945 yılını bu anlamda boş geçirmediğini söyleyebiliriz. Eldeki bilgiler, Uluçay’ın “Saruhan’ı İdare Eden Şehzadeler, Maiyetleri ve Devirlerinde Yapılan Eserlere Dair Bir Araştırma” başlıklı bu eserini 1945 yılında tamamlayıp Türk Tarih Kurumu’na gönderdiği, kurumun da uzman görüşü üzerine basma kararı alarak telif ödediğini gösteriyor. Ancak kitabın basımı 1945 yılından günümüze kadar gerçekleşmiyor. Dolayısıyla Uluçay’ın 1945 yılında basılmış değil, basıma hazır müstakil bir kitabı vardır.
1945 yılında basılmak üzere Türk Tarih Kurumu’na gönderilen eser, TTK Kütüphanesi Yazma Eserler Koleksiyonu Y/0816 numarada kayıtlıdır. Eldeki yazışmalarda kitabın neden basılmadığı sorusunun cevabı bulunmuyor. Ancak Türk Tarih Kurumu’nun yakın zamanda uzman görüşü almak için kitap dosyasını Feridun M. Emecen’e incelettiği görülüyor. Hem dönem hem de Manisa tarihi üzerine çok kıymetli çalışmaları bulunan Emecen, eserle ilgili bir rapor hazırlayıp gönderiyor. Raporda, “eserin o zamanın ‘ruhunu’ yansıtması bakımından nostaljik bir değeri” ve “iyi bir editöryal çalışma ile yayımlanması”nın uygun olabileceği belirtiliyor. Kurum yetkilileri, bu rapora istinaden kitabı yayına hazırlayıp hazırlayamayacağımı sordular. Uluçay’ın on yıl kadar önce bana emanet edilen Manisa şehri tarihiyle ilgili basılmamış ve tamamlanmamış el yazısı eserinin üstesinden gelememiştim. Üstelik Millî Mücadele ve Cumhuriyet’in yüzüncü yılı ile ilgili çalışmalara yoğunlaşmışken, bu eseri yayıma hazırlamakla uğraşmakta tereddüt ettim. Manisa tarihiyle uğraşmakla beraber dönem uzmanı değilim. Kitabın daktilo metin halindeki son şeklinden cesaret alarak yayıma hazırlamayı kabul ettim. Diğer çalışmalarım dolayısıyla, bana verilen sürenin bir kısmını bu çalışmaya ayırabildim.
Kitabın yayıma hazırlanması sırasında, özellikle üzerinde durulması gereken hususlardan bazıları için, uzun süreli mesai gerektiği yönünde bende bir kanaat oluştuğunu belirtmek isterim. Bu kanaatimi, eserle ilgili Emecen tarafından tespit edilen temel problemler bağlamında belirtmeye çalışacağım. Emecen raporunda şöyle diyor:
“Daha öncesinde de aşina olduğum bu eser ne yazık ki hayli eskimiş bilgilerle dolu olduğu gibi zaten Ç. Uluçay sonraki muhtelif kitap ve makalelerinde hatta maddelerinde buradaki bilgilerin bazılarını hem genişletmiş hem de kullanmıştır. Bu bakımdan öncelikle kitabın orijinalitesi zayıflamış görünmektedir. Uslup açısından da problemli olduğunu belirtmeliyim. Bazı bilgilerin ise tashihi gerekmektedir. Mesela biyografilerde kullanılan Sicill-i Osmani bilgileri bu bakımdan problemlidir. Eserde özellikle Manisa Şeriyye Sicillerinden ve Mühimme defterlerinden çıkarılmış belgelerin de eklenmiş olduğu görülmektedir. Eserin ağırlığını da bunlar oluşturmaktadır. Ancak bunların bazılarının künyeleri verilmemiştir. Bunların hem tesbiti hem de metinlerinin dikkatlice kontrolü elzemdir.”
Bu tespitlerden ilki, eserde bir hayli eskimiş bilgi olduğu yönündedir. Nitekim eserin ilk bölümünde Manisa’da görev yapan şehzadelerle ilgili verilen bilgiler, Emecen’in Manisa Kazası kitabındaki bilgilerle karşılaştırıldığında kendini göstermektedir. Fakat biz bunları metin üzerinde karşılaştırma veya düzeltme yoluna gitmedik. Birkaç dipnotla ve bazı dipnotlara not ekleyerek, şehzadelerin görev tarihleri hakkında daha sağlıklı bilgiler için referans vermekle yetindik. İkinci tespit Uluçay’ın buradaki bilgi ve belgelerin bazılarını sonraki yayınlarında kullanmış olmasıdır. Nitekim bunlardan bazıları dipnotlarda Yay. haz. notu olarak belirtilmiştir.
Üçüncü tespit, eserin uslup açısından problemli olmasıdır. Gerçekten metin hem cümle yapıları hem imla ve hem de yazım şekilleri açısından problemlidir ve anlaşılması zor bir metindir. Eserin orijinalliğini bozmadan bu problem asgariye indirilmeye çalışılmıştır. Uluçay metnini büyük ölçüde noktalı virgüller kullanarak uzun cümlelerle inşa etmiştir. Biz cümle yapısını değiştirmeden bu noktalı virgüllerin bazılarını noktaya dönüştürerek cümleleri kısaltma yoluna gittik. Bazılarını da virgüle tahvil ettik. Uluçay, tarih bilgisi vererek oluşturduğu cümlelerde, hicri tarih kullanmış, miladi karşılığını parantez içinde vermiştir. Metnin anlaşılmasını zorlaştıran bu durumu, miladi tarihle hicri tarihlerin yerlerini değiştirerek gidermeye çalıştık. Uluçay bazı kelimeleri bitişik yazmayı (tetkikettikten, yoketmeye, tanzimettirdiği gibi) tercih etmekle beraber, bu kelimeleri ayrı da yazmıştır. Bu bitişik kelimelerden bir kısmını ayırma yoluna gittik. Metni gözden geçirirken yazımla ilgili küçük düzeltmeler de yapılarak (tamlamalara tire ilave etmek veya tamlamalarda u ve ü yerine ı ve i kullanmak gibi) daha anlaşılır hale getirilmeye çalışılmıştır.
Emecen’in dördüncü tespiti, bazı bilgilerin tashihinin gerektiği, özellikle Sicill-i Osmani’den alınan bilgilerin problemli olduğu şeklindedir. Bu hususta birkaç doğru bilgiye işaret etmekle beraber, hepsinin referanslarını değiştirmeyi, maksadı aşan ve adeta yeni bir çalışma yapmayı gerektirdiği için tercih etmedik. Eserin orjinalliğinin korunması görüşünü benimsedik. Bu çerçevede belirtilmesi gereken bir husus da eserdeki hicri tarihlerin önemli bir kısmının miladi tarihe hatalı aktarılmış olmasıdır. Bu tarihlerin hemen tamamı TTK internet sitesindeki tarih çevirme kılavuzu kullanılarak düzeltilmiş ve bir kısmı notlarla veya notlara ilave yapılarak belirtilmiştir. Ayrıca atıflardaki hicri tarihlere miladi karşılıklar ilave edilmiştir.
Beşinci tespit eserin büyük ölçüde Manisa Şeriyye Sicilleri ve Mühimme defterlerinden çıkarılan belgelere dayanmış olmasıyla ilgilidir. Problem bu belgelere yapılan atıflar ve belgelerden yapılan aktarmalardadır. Uluçay ilginç bir şekilde, bu eserinde ve diğer eserlerinde, şer’iye sicilleri kaynaklı belge referanslarını çoğunlukla denetlememizi zorlaştıran ve hatta bazen imkânsızlaştıran bir tarzı tercih etmiştir. Uluçay sicillere atıf yaparken nadiren defter numarasını kullanmış, daha çok yılları esas almıştır. Bununla yetinmemiş, bazan genel bir künye verme yoluna gitmiştir. Mesela üzerinde tarih bulunan belgeler için “Aynı yıl sicilleri”, “Aynı yıl Manisa sicilleri” ifadelerini; tarih bulunan veya bulunmayan bazı belgeler için “982 yılı M. Mh. Şr. Sc.”, “958 yılı Manisa Mahkeme-i Şer’iyye sicilleri”, “951 yılı sicilleri”, “1544 yılı. Aynı yıl sicilleri”, “958 yılı Manisa sicilleri”, “1566. Aynı yıl Manisa sicilleri” gibi ifadeleri ve üzerinde tarih bulunan veya bulunmayan bazı belgeler için ise sadece “Ma. Mh. Şr. Sc.” kısaltmasını referans olarak kullanmıştır. Emecen, bu künyelerin tespit edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki bu göründüğünden çok zor bir iştir. Biz MŞS’nin ilkinden başlayarak bunu yapmaya çalıştık. 1 numaralı sicil atıflarının bir kısmı zaten verilmişti, verilmeyenlerin çoğunu tespit ettik. Verilenlerin de doğruluğunu denetledik. Fakat bu ilk defterin işin en kolayı olduğunu, sıra diğer defterlere gelince, altından kısa süre zarfında kalkılamayacak boyutta olduğunu farkettik.
Eserde kullanılan belgelerin defterlerden tespiti için ilk karşılaşılan zorluk, belgelerin hangi defterlerde aranacağı konusunda oldu. Mesela H. 958, 960, 967, 973, 1004 vb. tarihli belgeler için ikişer defter, 959, 970, 983, 1017, 1034 vb. tarihli belgeler için üçer defter, 1013, 1041, 1045 vb. tarihli belgeler için dörder defter, 1053 vb. tarihli belgeler için altışar defter ve 1052 vb. tarihli belgeler için yedişer defterin taranması gerektiğini farkettik. Eserde yıl referanslı yüzlerce atıf var ve bunlar 50 civarında yıla ilişkindir. Bir belgenin yüzlerce sayfalık bir defterdeki yerinin tespiti ile ilgili zorluklara hiç değinmeyeceğim. Dolayısıyla böyle bir tespit çabasının, bu kapsamda bir editöryal çalışmanın sınırlarını çok aşmakta olduğu kanaatiyle bundan vazgeçilmiştir. Ancak belirtmek isterim ki, Uluçay’ın denetleyebildiğimiz atıfları, -hatalar istisna- güvenilirliğinden şüphe duyulmasına imkân vermemektedir.
Uluçay’ın kullandığı defter türü kaynaklardan birisi de Mühimme defterleridir. Yirmi civarında deftere yapılan atıflar kontrol edilmiş, bazılarına ulaşılamamıştır. Muhtemelen künye yazımıyla ilgili bir hata söz konusudur. Uluçay atıfların çoğunu defterin varaklarına yaptığı için, bunların bazıları belgelerin bulundukları sayfayla örtüşmemektedir. Bu nedenle atıf kısaltmasını değiştirirken, atıftaki varak numarasını künyelere parantez içinde ilave ettik. Eserde üç tane de Tahrir defteri kullanılmış olup, bunlara yapılan atıflar ve aktarılan metinler kontrol edilmiştir. Ancak metinler yeniden transkribe edilmemiştir.
Emecen, son olarak eserde önemli yer tutan ve bu defterlerden aktarılan belge metinlerinin kontrolü gerektiğini vurgulamıştır. Bu çerçevede orijinal kaynağına ulaşılan belgeler kontrol edilebilmiştir. Fakat özellikle şer’iyye sicillerinden aktarılan ve yukarıda belirtilen nedenlerle orijinaliyle karşılaştıramadığımız belgeler okunarak tashih edilmişlerdir. Uluçay’ın belge aktarma usulüne ve diline ilişilmemiştir. Uluçay, okunmasında güçlük çekilen bazı eski yazı metinleri kendi el yazısıyla kopyalayarak metne yerleştirmiştir. Biz de bunları kopyalayarak metin içinde muhafaza ettik.
Emecen “unutulmuşluk içinde kalan ama bilenler açısından değeri olduğu düşünülen bu eserin iyi bir editöryal çalışma ile yayımlanması uygun olabilir” dedikten sonra şu sonuca varıyor:
“Netice olarak eserin basılması, her türlü problemlere ve eskimiş olmasına rağmen uygun olacaktır, fakat eser üzerinde çok iyi ve yorucu bir mesainin gerektiğini de belirtmeliyim. Zira bütün belgelerin kontrol edilmesi üslubunun, yazım şekillerinin düzenlenmesi, metindeki belgelerin asıllarıyla karşılaştırılarak yeniden kontrolü ve düzgün bir transkripsiyonunun gerçekleştirilmesi elzemdir.”
Yapabildiğim çalışmanın, Emecen’in gerekli gördüğü seviyede olmadığını ve olmasının da –en azından benim için- mümkün görünmediğini verdiğim örneklerle izah etmeye çalıştım. Eserin bu haliyle basılmasının orijinal metne sadık kalma açısından yanlış olmayacağı kanaatindeyim.
Eserin daktilo metninde içindekiler kısmı bulunmakla beraber, ana başlıklar hariç çoğu, metin içine tarafımızdan yerleştirilmiştir. İçindekiler kısmında Uluçay’ın diğer eserlerinde olduğu gibi, eserin önemli bir kısmını oluşturan vesikaları da gösterdik. Uluçay kitapta kullanılan eserlerin tam künyelerini vermediği gibi bibliyografya da hazırlamamıştır. Biz kullanılan eserlere atıfları denetledikten sonra, tam künyelerini tespit ederek verdik ve bibliyografya hazırlayarak ekledik. Eserin kullanışını kolaylaştırmak için bir de dizin hazırladık.
Eserin raportörlerinin tavsiyesi doğrultusunda bazı küçük düzeltmeler yapılmıştır. Kitabın sonundaki belge resimlerinin temizlenmesi tavsiyesi teknik bir konu ve beni aşıyor. Ancak aynı belgelerin yer aldığı defterin arşivdeki dijital nüshasından kopyalarını aldım ve her belgenin ardındaki sayfaya ekledim. Bazıları silik olsa da belgelerin bu haliyle daha okunabilir duruma getirildiği söylenebilir.
Daha olumlu sonuçlar alacağımı ümit ederek üstlendiğim yayına hazırlama çabam, tahminimden fazla zorluklarla karşılaşmama engel olamadı. Yine de “eserin o zamanın ‘ruhunu’ yansıtması bakımından nostaljik bir değeri”nin yanında, bu haliyle hala ayrıntıda başka yayınlarda bulunamayacak birçok bilgiyi içerdiğini de söyleyebilirim.
Kaynak: M. Çağatay Uluçay, Saruhan’ı İdare Eden Şehzadeler ve Yapılan Eserlere Dair Bir Araştırma, Hazırlayan: Nejdet Bilgi, TTK Yayınları, Ankara, 2024, 179.sh.
FACEBOOK YORUMLAR