Liselerde Osmanlıca: Eski bir tartışma

HİLMİ YAVUZUN ZAMAN GAZETESİNDEKİ YAZISIDIR...

Liselerde Osmanlıca: Eski bir tartışma
16 Aralık 2012 - 23:39

 

Liselerde Osmanlıca: Eski bir tartışma

 

1976 yılında, o yıllarda haftada bir köşe yazılarımın yayımlandığı  ‘Politika' gazetesinde (gazeteyi, rahmetli İsmail Cem yönetiyordu), ‘Liselerde Osmanlıca Eğitimi' başlıklı bir yazım çıktı. (16 Nisan, 1976) Bu yazıda, özet olarak, ‘geçmişi bir kültür birikimi olarak' kavrayabilmek için Osmanlıcanın lise müfredat programına alınmasını öneriyor ve ‘Çağdaş bilimleri kavrayabilmek için, Batı dillerini öğrenmek ne ölçüde gerekli ise, geçmiş kültürümüzü kavramak için, sadece Osmanlıca bile yetmez; Arapça ve Farsça da öğretilmelidir,' diyordum. Doğrusu, bu son derece masum bir öneriydi. Bu tarihten (1976'dan) çok önce, 1968'de, Yeni Ufuklar dergisine Londra'dan gönderdiğim bir yazıda (‘Yeni Ufuklar', Nisan 1968, sayı: 191), bu görüşlerimi dile getirmiş, şunları yazmıştım: ‘Eski Yunan ve Latin kültürünün Batı düşüncesine kaynaklık etmesinde, bu dillerin öğrenilmesinin payı olduğunu yadsımıyoruz, ama Osmanlıca konusunda bu duyarlılığı göstermiyoruz(...) Bizdeyse Osmanlıca, okullarımızda klasik bir dil olarak okutulmaz.'

1968'de öne sürülen bu düşünceleri, aradan sekiz yıl geçtikten sonra, 1976'da, ‘Politika'da yeniden gündeme getirdiğimde, tıpkı bugün olduğu gibi, ‘bazı yazıları yeniden yazmak gerekir', diye düşünüyordum. Ama bana göre, Türkiye'nin entelektüel tarihiyle örtüşen ‘sahih' bir yaklaşımın gereği olarak dile getirdiğim bu fikirler, hiç ummadığım ve elbette beklemediğim şiddette bir saldırganlığa yol açtı. Hem Doğu'lu hem de Batı'lı olmaya yazgılı bir toplumun, hem Doğu hem de Batı medeniyetini temellük edebilmesinin, Batı dilleri kadar Osmanlıca (ya da, Arapça ve Farsça) öğrenilmesine de bağlı olduğunu, bu ‘sahihlik'in vazgeçilmez ya da ‘olmazsa olmaz' önkoşulu sayıyordum.

Dedim ya, kızılca kıyamet koptu. 14 Mayıs 1976 günü Melih Cevdet Anday, ‘Cumhuriyet' gazetesinde ‘Korktum' başlıklı bir yazı yayımlayarak beni cevaplandırdı. Anday, şunları yazıyordu: 'Sayın Hilmi Yavuz, okullarımıza Arapça, Farsça derslerinin konmasından yana. (...) Geçmiş kültürümüz dedikleri şeyi yapan bu dilin (Osmanlıcanın H.Y.) kalıtına da bir bakalım. Sayın Yavuz da bilimlerin öğrenimi için Batı dillerini doğru bulduğunu söylediğine göre, demek bu açıdan eski kültürümüzden yararlanamayacağız. Ne kalıyor geriye? Şiir. Evet, Yavuz da divan ozanlarının adlarını sıralıyor yazısında, öğretelim bunları çocuklarımıza, bunun için liselere Arapça, Farsça dersleri koyalım, diyor. Düşünün, divan şiirini öğretmek için iki yabancı dil okutacağız ve buna ‘geçmiş kültürümüzü algılamak' adını takacağız.(...) Yazık değil mi çocuklarımıza!'

Görülen oydu ki, Sayın Melih Cevdet Anday, Osmanlı kültürünü küçümsüyor ve  Arapça ve Farsça öğretmek, ona göre, ‘çocuklarımıza yazık olması' anlamına geliyordu! Anday, daha da ileri gidiyor ve Osmanlıca ya da Arapça ve Farsçanın liselerde okutulmasına, seçmeli ders bile olsa, ‘gericilik' gözüyle bakıyordu. Melih Cevdet Anday'a, o yıllarda ‘Cumhuriyet'te popüler bilim yazıları yazan Vehbi Belgil de katıldı. Belgil, Anday'ın yazısının yayımlanmasından hemen bir gün sonra, aynı gazetede (Cumhuriyet, 15 Mayıs, 1976) ad vermeden şunları yazmaktaydı: ‘Dil ve yazı, boş kafalı salon asalaklarının malı değil, bütün bir ulusun malıdır. Yazı, amaç değil, araçtır. Bu nedenle de en kısa zamanda, en sağlam şekilde öğrenilmelidir. Bir haftada öğrenilemeyen yazı, yazı değildir.' Vehbi Belgil de, beni ‘gerici', ‘Osmanlıcı (mazici) solcu', ‘boş kafalı salon asalağı' sayıyordu. Bu yazıya cevap vermedim;- vahim çarpıklıklarla ve kinle doluydu çünkü…

zaman gaz.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum