KORONA VİRÜSÜ İLE BİYOLOJİK SAVAŞ - Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

KORONA VİRÜSÜ İLE BİYOLOJİK SAVAŞ - Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
19 Mayıs 2020 - 05:03 - Güncelleme: 19 Mayıs 2020 - 05:22

2019-20 kış aylarından başlayarak dünya hiç beklenmedik bir biçimde  virüs görünümlü bir biyolojik savaşa doğru sürüklendi . Medya ile dünya halklarını istedikleri doğrultuda yönlendirerek  çıkarcı  senaryolara dünya kamuoyunu önceden hazırlayan egemen güçler ve görünmeyen gizli dünya devleti yapılanmaları, halk kitlelerinin hiç beklemediği bir anda  yeni bir virüs belası çıkartarak ve dünya gündemini beş  gramlık mikrobun  insafına terk ederek  bütün insanlığı ve canlılar dünyasını  ölümcül bir tehdit ile karşı karşıya bırakmışlardır . Dünya kamuoyu  özel çıkar merkezlerinin  kendileri için gerçekleştirmeye çalıştıkları senaryolarla sürekli olarak işgal edilirken, uzun zamandır hazırlanmakta olan bir alternatif savaş türü olarak yeni biyolojik savaşın adımları da birbiri ardı sıra atılıyordu. Halk kitleleri merkezi coğrafyada yıllardır sürüp giden savaş tehlikesinden kendisini  kurtarmaya çalışırken , bu bölgede istedikleri gibi normal bir askeri savaş senaryosunu uygulama alanına getiremeyenlerin , bunun yerine bir alternatif çatışma türü olarak, biyolojik savaşı yavaş yavaş dünya gündeminin tam ortasına oturtmaya başladıkları görülüyordu . Geçmişten bu yana dünyayı  yönlendiren  kapitalist emperyalizmin, gelecek dönemlerde de yola devam edebilmek için  savaş senaryolarını birbiri ardı sıra öne çıkardıkları ve askeri savaşlarla hegemonyalarını  devam ettiremedikleri   aşamada, bu kez  kimyasal ya da  biyolojik  savaşları B ya da C planları olarak devreye soktukları zaman içinde  göze çarpıyordu .Halk kitleleri medya ile uyutularak başka yönlere doğru çekilirken, aslında güç merkezlerinde yer alan ve dünyayı yönlendiren merkezler de, savaş yolu ile dünyayı değiştirmek  üzere bir üçüncü dünya savaşını merkezi coğrafya da çıkartamayınca, değişim çizgisinde yeni dünya düzeni kurmak üzere  olayları yönlendiren merkezler bu kez   yıllardır  iyi hazırlanmış bir biyolojik savaş ile insanlığın kaderini çiziyorlardı.

Dünyanın doğu bölgelerinde başlayan uygarlık öncesi gelişmelerin zamanla batıya doğru kaymasıyla ,bugünkü dünyayı yaratan uygarlık birikiminin önce Avrupa kıtasında  başladığı ve daha sonra da Amerika kıtasında devam ettiği  bilinmektedir. Dünya  Ortaçağ’dan  çıkarken  icatlarla yaratılan uygarlığın arkasından keşifler gelmiş ve ulaşım araçlarının gelişmesi üzerine, insanlık dünya kıtalarına yayılarak hep  bir   küresel egemenliğin arayışı içinde olmuştur. Sömürgeciliğin tarihi incelendiği zaman emperyalist saldırı ve işgal girişimleri ile bunların sonucunda ortaya çıkan savaş dönemlerinde askeri savaşların yanı sıra ,kimyasal ya da biyolojik savaşların da zaman zaman gündeme geldiği ve dünya konjonktürüne göre  sırayla devreye girdikleri , dünya tarihi incelendiği zaman anlaşılmaktadır . Bugün de yaşanan süreçte birbirini izleyen savaş konjonktürlerinde, askeri saldırı ve savaşların  tam anlamıyla başarılı olamadığı aşamada kimyasal ve biyolojik savaş türlerinin yedekten çıkartılarak uygulama alanına aktarıldığı görülmektedir. İnsanlık tarihi her türlü savaşın ve sıcak çatışmaların örnekleri ile dolu  olduğu için,  günümüzde yaşanan olayları  anlayabilecek bilgi birikimi insanlığın elinde vardır . Geçmişin olayları  birbiri ardı sıra belirli bir bağlantı ya da konjonktür içinde  ele alınırsa, bazı gelişmelerin yeni olayları tetiklediği ya da başka olayların da yeni süreçleri başlattığı ortaya çıkmaktadır. 2020 yılında küresel çapta yaygınlık kazandırılan virüs savaşının da tarihteki benzerlerine  uygun olarak, yeryüzünde yaşayan bütün insanlığı bir  biyolojik savaşın içine doğru çektiği  gözler önüne çıkmıştır. Bu durumda dünya halkları bir oldu bitti ile karşılaşırken, güç merkezleri arasındaki hegemonya çekişmesi gene aynı doğrultuda devam etmiştir.

Bugün yaşanmakta olan biyolojik savaş öncesinde  emperyalistlerin küresel egemenlik amacıyla merkezi coğrafya ya yöneldikleri, bu bölgedeki ülkeleri işgal ederek ya da saldırarak bir otorite boşluğu alanı yarattıktan sonra, burada  yerleşmeye çaba gösterdikleri, uzunca bir süredir gözlemlenmektedir. Ne var ki, Yirminci yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı çıkararak İsrail’i kuran Siyonizm’in,  yeni dönemde Büyük İsrail ütopyasını gerçekleştirmek üzere  ve bunun için  üçüncü bir dünya savaşı gerçekleştirmek amacıyla  her türlü siyasi ,ekonomik ve askeri senaryoyu  devreye sokmasına rağmen, bunun bir türlü gerçekleştirilemediği görülmüştür. Dışarıdan tezgahlanarak kimyasal bomba ve silahlar yardımı ile kimyasal savaş girişimleri sıcak çatışma  ortamında B planı  olarak  çıkartılması senaryoları ile de sonuca varılamayınca, askeri ve kimyasal savaşların devre dışı kaldığı bir aşamada  laboratuvarlarda uzun süredir hazırlanan yeni virüs yapılanmaları üzerinden biyolojik savaş çıkartılması yoluna gidilmiştir. Bugün yaşanmakta olan virüs saldırısı süreci her türlü çabaya rağmen çıkartılamayan üçüncü dünya savaşının, biyolojik koşulların zorlanmasıyla geliştirilen C planının  uygulamaya getirilmesinin bir sonucudur. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ortaya çıkan küreselleşme döneminde, kapitalist sermaye ve egemen güçler yeni dünya düzeni adı altında süper bir dünya imparatorluğu kurmaya çalışmış ama  köşe başlarını işgal etmiş olan Siyonist yapılanma, bu süreci İsrail’in çıkarları doğrultusunda   başka yönlere doğru çekerek değiştirdiği için, Amerika ile İngiltere’nin arası açılmış ve böylece batı emperyalizmi bölünme içine  sürüklenince,  var olan askeri güçleri ile  üçüncü dünya savaşı çıkartamayanların, zaman içerisinde C planı olarak hazırladıkları biyolojik savaş senaryosunu, bir kıyamet senaryosu gerçekleştirmek üzere , son çare olarak  bir laboratuvar virüsü aracılığı ile  meydana  çıkartmışlardır.

Ortaçağ sonrasında insanlığın yaşadığı yeni ve yakın çağlar dönemlerinde Avrupa merkezli batı emperyalizmi ,bütün dünya kıtalarına saldırarak ve buraları işgal ederek  kendilerine bağımlı sömürge imparatorlukları kurmuşlar ve bunlar üzerinden bütün dünyayı  Avrupa merkezli bir yönetim düzeni çatısı altında yirminci yüzyıla kadar yönlendirmişlerdir . Yirminci yüzyılda Amerika’nın yeni dünya olarak ön plana geçmesiyle birlikte, eski emperyalist Avrupa’nın geride kaldığını ve bunun yerini  Amerikan  emperyalizminin aldığını tarih kitapları yazmaktadır . Tarih öncesi dönemlerde sıklıkla görülen biyolojik savaş türlerine, Ortaçağ ve sonrası dönemlerde de rastlanmış ve insanlık yaşam  yoluna devam ederken, her aşamada otoriter yönetim  oluşturmak  ya da geniş alanlara yayılan imparatorluk kurmak isteyen güçlerin kozlarından biriside biyolojik savaşlar olmuştur . Bakteri ve virüslerin tarihte biyolojik silah olarak kullanılması  tarih öncesi dönemlerden başlayarak, daha sonraki dönemlerde de yeni  örneklerinin  öne çıktıkları görülmüştür . Avrupa merkezli dünya tarihi incelendiği zaman  o dönemin insanlarını tehdit eden  biyolojik savaşlarda kullanılan mikropların, Çin, Hint  ve Kırım gibi doğu ülkelerinden elde edilmiş  ve buralardan sağlanan bakteri ve virüslerin belirli gruplar tarafından dünyanın çeşitli bölgelerine dağıtılarak , küresel bir afet ya da kaos ortamının yaratılmak istenmiştir. Hasta ya da ölmüş insanların bedenlerinden elde edilen parçacıklar mikrop yaymak üzere kullanılmış, bunların üzerine sürülen  bakteri ve mikropların diğer insanların bulunduğu yerlere taşınmasıyla birlikte, binlerce insanı tehdit eden  çeşitli biyolojik  savaşlara doğru insan topluluklarının  sürüklenmesi  senaryo  sahipleri tarafından  gerçekleştirilmeye çalışılmıştır .  Mikroplu hastalıklar  yüzünden zehirlenerek  ölmüş insanların bedenleri çeşitli bölgelere ve ülkelere yayılmış, bazan da  kasıtlı olarak belirli toplulukların içine atılarak biyolojik savaşın yayılmasına aracı olacak  vahşi  saldırılar ile sonuç alınmaya çalışılmıştır . Ölü bedenlerin biyolojik silaha dönüştürülmesi  ile hegemonya savaşlarında hedefe ulaşılmaya çalışılmıştır .Veba mikrobundan ölen insanların  bedenlerinin mancınıklar aracılığı ile  toplulukların üzerine atılmasıyla binlerce insan öldürülmüştür .İnsanlığın uygarlık yolunda yürümesi ancak  bu tür engellerin aşılmasıyla mümkün olabilmiştir .

İnsanlığın  dinin egemenlik kurduğu Orta çağ döneminde , ciddi bir din savaşları süreciyle karşılaşması  üzerine ,Avrupa kıtasında  bin yıllık bir dönem içinde  önce   İberik  yarımadasında  Yahudi –Hırıstıyan ,sonra  Müslüman-Hırıstıyan  ve daha sonra da  Katolik-Protestan kimliklerine dayanan din ve mezhep savaşları yüzyıllarca  cereyan etmiştir . Hırıstıyanlığın hızla yayılması üzerine  Vatikan merkezli bir Avrupa yapılanması öne çıkmıştır . Hrıstıyanlar  herkesi kendi dinlerine  bir haç işareti yaptırarak çekmeye çalışırlarken  ,aynı zamanda  din mahkemelerinde Hrıstıyan olmayanları yargılayarak mahkum etmişler ve daha çok da Yahudileri  din mahkemelerinde  cezalandırarak giyotin aracılığı ile ölüme sürüklemişlerdir . Irki kimlikleri yüzünden azınlıkta kalan Yahudiler de ,özellikle Kırım’dan getirdikleri mikropları Avrupa’nın çeşitli ülkelerine yayarak, bütün Avrupa kıtasını yok etme senaryosu çizgisinde bir biyolojik savaş ortamında silah olarak kullanmışlar ve böylece  Hrıstıyan fanatizmine karşı durarak ,giyotinin karşısına  doğu bölgelerinden getirdikleri  mikropları çıkarmışlardır . Vatikan’ın giyotin   imparatorluğuna karşı doğulu mikropları biyolojik silah olarak kullanan Yahudiler, Avrupa kıtasında yok edilmekten kurtulmuşlardır . Batı Avrupa’daki Endülüs devleti yok edilirken, Doğu Avrupa’da yeni bir Müslüman devlet olarak Osmanlı İmparatorluğu kurulunca, Hrıstıyan fanatizmine karşı  İslam gücünün yeniden  örgütlenerek devreye girdiği ve böylece geçmişten gelen, Hrıstıyan-Yahudi çatışmalarının önü kesildiği  görülmüştür . Osmanlılar Avrupa içlerine geldikleri zaman önce Protestanlığı –Katolikliğe karşı desteklemiş ve daha sonra da tırmanan Hrıstıyan-Yahudi çekişmesinin  büyük kanlı savaşlara dönüşmesine izin vermemişlerdir . Osmanlı adaletinin Avrupa topraklarına taşınmasıyla birlikte, Vatikan’ın hedefi olan bir Hrıstıyan Avrupa yaratma senaryosu gerçeklik kazanamamıştır. Veba salgını sonunda milyonlarca Avrupalı ölünce  giyotin dönemi sona ermiştir . Daha sonraki dönemlerde bir Müslüman  devlet olarak Osmanlı İmparatorluğu Vatikan’ın Hrıstıyan fanatizmini dengeleyerek  Avrupa da yeni bir barış kurmuştur.

Dünya tarihinin yazdığı üzere  biyolojik ve kimyasal silah ve savaşların tıpkı askeri silah ve savaşlar gibi  saldırı ve yok etme amaçlı kullanılabilmesi  sayesinde,  mikroplar ve bakteriler de en öldürücü  silah  olarak  her zaman gündeme gelebilmiştir . Biyolojik silahların da bir başka kategori olarak savaş literatüründe  yer alması yüzünden, sonraki dönemlerde de benzeri biyolojik savaş senaryoları gündeme getirilerek uygulanmıştır . Bir anlamda normal silahlardan daha kolay kullanılan bu  malzemeler günümüze kadar her türlü savaş senaryosu içinde yerlerini almışlardır . Devletlerin büyüyerek güçlenmeleri sonucunda silah alanında da yenilikler yapılmış ve  bakteri, virüs  ya da  parazitlerin yaşam yeri olarak büyük laboratuvarlar,  zamanla biyolojik ve kimyasal silah üretim merkezleri konumuna gelmişlerdir. Şarbon, çiçek ve  sıtma gibi hastalıkların mikroplardan bulaşması yüzünden  laboratuvarlar hem silah hem de mikrop üretim merkezleri olarak devreye girerek bugüne kadar emperyalistlerin güdümünde  etkinliklerini sürdürebilmişlerdir . Hastanelerin ötesinde Tıp Fakültelerinin ve Üniversitelerin gelişmesiyle mikrop alanındaki bilimsel  çalışmalar  son yıllarda hızla artmış ve  güçlü mikrobiyoloji enstitülerinde   insan toplumlarına yönelik mikrobik tehditlerin ortadan kaldırılması doğrultusunda  önemli  bilimsel  gelişmeler elde edilmiştir. Çağdaş dünyanın en  ileri alanlarından birisi olarak ortaya çıkan  ilaç sektörü, bugünün dünyasını ayakta tutan önemli alanlardan birisi konumuna gelmiştir. Laboratuvar çalışmaları  hastalıkları önleyecek güçlü ilaçlar üretebildiği gibi , yeni hastalıklara yol açacak güçlü zehirler ve bakterileri de  biyolojik silah olarak  mikrobiyoloji biliminin verileri doğrultusunda  devreye sokabilmişlerdir .Bilimsel devrimler sayesinde biyoloji alanında yeni  keşifler gerçekleştirilmiş ve dünya kıtalarında ortaya çıkmış olan bir çok   virüs ya da biyolojik hastalıklar için çeşitli ilaçlar ya da aşılar üretilebilmiştir . Bu sayede kitleleri kırıma uğratan  mikrop salgınlarının  önü kesilince ,son yıllarda  dünya nüfusunda  bir  patlama yaşanmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatının Birleşmiş Milletler’deki  bu tür çalışmaları da  olumlu sonuçlar vermiştir .

Mikroplar, bakteriler ve virüsler fen bilimlerinin ve tıp dünyasının konuları olmasına rağmen , toplumsal yansımaları  nedeniyle  siyasal amaçlı olarak da  kullanılmışlardır .Bu doğrultuda  biyolojik savaşlar, insanlığın geleceği açısından  sosyal ve siyasal bilimlerin de farklı yönlerden inceleme alanına girmektedir. Bu açıdan örnek gösterilebilecek çeşitli kitaplar  arasından bir tanesi son olarak yaşanmakta olan Korana virüs sorunu açısından örnek gösterilebilir . 2009 yılında New York’ta yayınlanarak dünyanın geleceği ile ilgili olarak gündeme gelen “Yedi ölümcül senaryo“ isimli kitabın içinde yer alan senaryolardan birisi olarak kitabın üçüncü bölümünde incelenen  konu “PANDEMİC”tir .Bu bölümde dünyanın geleceği için tehlike arz eden  ve tehdit yaratan  7  konu ayrı bölümler  biçiminde  ele alınmakta ve yakın bir gelecekte ortaya çıkacak bir virüs aracılığı ile dünya nüfusunun azaltılmasının planlandığı  açıkça dile getirilmektedir . Gelecekte dünyayı yok edebilecek senaryoları ele alan bu kitapta ,Pakistan’ın çöküşü ,Çin’in dünyaya  saldırısı ,ekonominin iflası ,küresel bir savaşın çıkması ,Amerika’ya büyük bir iç savaşın gelmesi, İsrail’in  kıyamet senaryosu olarak Armegeddon savaşının  gerçekleşmesi ile birlikte, bir de PANDEMİC  başlığı altında ,  bir virüs örgütlenmesi ile dünyanın başına yeni bir biyolojik savaş belasının örülmesi anlatılmaktadır. On iki yıl önce yazılmış olan bu kitabın üçüncü bölümünde  virüs saldırısı üzerinden insanlığın  büyük bir biyolojik savaşa doğru sürüklendiği  anlatılırken, böyle bir durumun çok yakın bir zaman dilimi içinde  gerçekleşeceği belirtilmektedir. Böylesine bir bilimsel  çalışma aracılığı ile biyolojik tehdidin dünya  kamuoyuna açıklanmasına rağmen , hiçbir devletin ya da uluslararası kurumun harekete geçerek önlem almaması yüzünden ,dünya  bugün çok büyük bir biyolojik savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. ANDREW KREPİNEVİCH  isimli  araştırmacı tarafından kaleme alınan  ilgili kitabın adı “7 ÖLÜMCÜL  SENARYO “dur. New York’ta  basılan kitap bütün dünyaya dağıtılmış ama büyük virüs  tehditi  bu kitapta  açıklanmasına  rağmen gerekli önlemler alınmamıştır. Son olaylarda uluslararası görev sahibi olan Dünya Sağlık  Örgütü’nün de geride kalarak  gereken önlemleri alamadığı  hayretle izlenmiştir.

Kitabın ilgili üçüncü  bölümü incelediğinde çok yakın bir zaman dilimi içinde dünyayı büyük bir PANDEMİC tehlikesinin beklediği kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. Güney sınırı üzerinden  alttaki komşu Meksika’nın ülkesine girildiğinde, milyonlarca işsiz ve yoksul insanın  ABD’yi çevrelediği ve bu geri kalmışlık yüzünden Meksika toplumunun  çok kolay bir biçimde virüs saldırısı karşısında yok olabileceği ve bu salgının Amerikan sınırlarını da aşarak dünyanın süper gücü olan bu ülkeyi de tehdit edeceği kitapta vurgulanmaktadır . Her türlü virüsün  kolaylıkla yerleşebileceği ve yayılacağı bir ortam olan Meksika’nın virüs merkezi olarak ABD’yi yakından tehdit ettiği bu kitapta dile getirilmektedir . ABD ile Meksika arasında gidip gelerek her iki ülkede birlikte yaşayan işçi ve emekçi yoksul kitle her türlü mikrobu barındırmada merkezi rol oynayabileceği gibi, Amerikan kıtasının  hem kuzeyini hem de güney bölgesini Pandemi olarak tehdit etmektedir . Zengin bir ülkede yaşayan Amerikalılar lüks bir yaşam düzeyinde varlıklarını sürdürdükleri  için , mikrop ve bakteriler üzerinden gelişecek bir biyolojik savaşın hedefi olarak çok hızlı bir biçimde çöküşe  doğru kayabileceği kitapta dile getirilirken , dünyanın en güçlü ülkesi olarak ABD’nin son virüs saldırısı karşısında nasıl aciz  ve yetersiz kaldığı  açıkça ortaya çıkmıştır . ABD yönetimi bu durumun farkına vardığı noktada, güneyden gelecek yoksulların saldırılarına karşı Amerika ve Meksika sınırına duvar örmeye başlamıştır . ABD gibi çok büyük bir ülkenin, hem kamu düzenini hem de halk sağlığını tehdit  edebilecek böylesine bir tehdide karşı çıkarken , çoktan sınırlarını güvence altına alarak yoksulların dünyasından gelen virüslerin ülkesinde  cirit atmasına izin vermemesi gerekirdi .Şu an Corona saldırısında en çok insan kaybını ABD’nin vermesi üzerinde bütün dünya ülkelerinin  artık bir düşünmesi gerektiği açıktır . Normal olarak  Amerikan yaşam biçimini tümüyle ortadan kaldırabilecek böylesine bir virüs salgını karşısında süper güç olarak ABD’nin daha hazırlıklı olması ve  fazla insan kaybını kesinlikle önlemesi gerekirdi .

Virüs saldırısı ya da Pandemi  tehlikesi denilince akla gelen İspanyol gribi gibi  olumsuz deneyler  insanın  önüne çok önemli  olumsuz sonuçları getirmektedir .Birinci dünya savaşı döneminde ortaya çıkan bu salgının üç aşamada geliştiği , birinci dalganın bittiği aşamada ikinci , ikinci dalganın bittiği aşamada da üçüncü dalganın öne çıkarak  elli milyondan fazla insanın  hastalanarak ölmesine yol açtığı görülmektedir . Bütün virüs salgınlarında bu tür aşamalar yaşandığı  için  Corona olayında da benzeri ihtimaller akla gelmekte ve bu konuda sorumlu durumunda olan merkezlerin  geçmişten dersler alarak buna göre hareket etmesi  zorunluluk kazanmaktadır . Kitabın yazarı  hızla artan dünya nüfusunun getirmiş olduğu kalabalık kitlelerin   her bölgede patlamaya hazır oluşumlar olduğu gibi , Amerikanın güneyinde yer alan yoksul halk kitlelerini de  ABD’yi yıkacak bir kapı önü kaos oluşumu olarak görmektedir . Güneyden gelebilecek böylesine yıkıcı bir oluşumun ülkeyi tehdit etmemesi için , genç  Amerikalılar’ın  kuzey bölgesine doğru yürüyerek bu boş alanlarda yeni  ülkeler ve de devletler oluşturmaları bir alternatif oluşum olarak gündeme getirilmektedir . Şimdiye kadar hep batıya yönelerek hareket eden Amerikan toplumunun yeni dönemde artık kuzeye doğru yönlendirilmeye çalışılması da eskisinden çok farklı bir yeni dönemi öne çıkarmaktadır . Meksika sınırından ABD’nin güney eyaletlerine yönelik olarak gelişebilecek bir büyük göç hareketi  virüs üzerinden gelişecek Pandemi’yi Amerikan toplumunun göbeğine taşıyabilecektir . Bu gibi olumsuz bir durumda Amerikan devleti uluslararası bir sağlık krizi ile karşılaşabilecektir . Bu gibi durumlarda  güney eyaletlerinin bir acil durum yapılanmasına yönelmesi sorunu çözmeyecek, aksine gecikme ve hazırlıksızlık üzerinden büyük bir toplumsal kaosa meydan verebilecektir . On iki yıl önce yazılmış olan bir kitabın içindeki bilgilerin günümüzde doğrulanması karşısında ,bu durumdan  ders almak ve gerekli önlemleri yerine getirmek gibi bir  kamu görevi  ilgilileri ve yetkilileri beklemektedir .

Corona virüsü üzerinden gündeme gelen son Pandemi  olayında her yönü ile bir laboratuvar  üretimi mikrop yapılanması ile insanlık karşı karşıya gelmiştir . Önce Paris’teki Pastör Enstitüsü daha sonra Almanya’daki Robert Koch enstitülerinde ön çalışmalar yapılmış ve daha hazırlanan yeni virüs  ABD’ye götürülerek bu ülkenin laboratuvarlarında güçlendirilmeye çalışılmıştır . Daha sonra da bir askeri ekip bu virüsü uçakla Çin’e götürerek bu ülkenin Vuan eyaletinde güçlendirmeye devam edildikten sonra yeni virüs burada bırakılarak , dünyaya dağıtım operasyonu Çin devletinin sırtına yüklenmiştir . Son yıllardaki olağanüstü yapılanmalarıyla  ABD’nin yerini almaya çalışan  süper güç konumu ile Çin Halk Cumhuriyeti tam dünyanın ekonomik merkezi olmaya doğru adım atarken , bir virüs komplosu ile karşı karşıya kalarak bütün dünya ülkeleri için sakınılması gereken bir emperyalist güç konumuna düşürülmüştür . Veba ve çeşitli virüs saldırıları ile önceki dönemlerde boğuşmuş olan dünya halkları yeni dönemde beklenmedik bir biçimde güçlendirilmiş ve zenginleştirilmiş bir mikrop demeti olarak Corana saldırısına karşı kendisini korumak zorunluluğu ile karşılaşmıştır . Beş kıtaya yayılmış olan sekiz milyarlık nüfusu ile dünya ülkeleri bir araya gelerek biyolojik saldırıya karşı bir dayanışma önlemi  alma şansını elde edememişler , uçaklar ve diğer araçlar kullanılarak yapılan virüs dağıtımları sonucunda bütün ülkelerin halkları çok ciddi bir tehdit saldırısı ile yüz yüze getirilmiştir .Corona  19 ismi virilen yeni virüs  2019 yılında ortaya çıktığı için adına 19 rakamı eklenmiştir . Hal böyle olmasına rağmen 2019 yılında virüs salgını öne çıkarılmamış , gereken hazırlıklar yapıldıktan sonra 2020 yılının kış ayları itibarıyla virüs açığa çıkartılarak  görevli ekipler tarafından dünyanın çeşitli ülkelerine uçak seyahatları aracılığı ile yayılmaya çalışılmıştır . İnsanlığın ve dünya düzeninin  sona ermesi doğrultusunda bir kıyamet senaryosu peşinde koşan siyasal merkezler , Corona adı verilen biyolojik silah saldırısına karşı zamanında harekete geçememişler ve bu yılın başından itibaren bütün dünyaya dağıtılan mikroba karşı  gerekli olan önlemleri alamamışlardır . Batı ile işbirliği içinde olan ülkelerde bu hazırlıklar bilinmesine rağmen dünya alanında bu küresel saldırıya karşı çıkılmamıştır.

Yirmibirinci yüzyılda dünya düzenini tepeden tırnağa değiştirmek isteyen  emperyal merkezlerin  devrede olmaları nedeniyle ,  virüs üzerinden biyolojik saldırı kısa zamanda küresel bir saldırı niteliği kazanarak bütün dünyayı ayağa kaldırmıştır .Ne var ki , bu son olarak ortaya çıkarılan Corona  virüsünün eskilerinden çok farklı bir yapıda hazırlandığı kısa bir süre sonra anlaşılmıştır . Eski virüsler bir  salgın olarak dünyaya dağıtılırken , belirli kesimlerin hastalanarak çaptan düşmeleri ya da bir sağlık sorunu ile halk kitlelerinin çökertilmek ya da yok edilmek üzere yönlendirilmeye çalışıldıkları görülmüştür . Bu kez insanlığın karşısına ABD ve Çin gibi iki süper gücün ortak organizasyonu olarak  uzaysal bir durum çıkartılmak üzere  Corona  virüsü düzenlemesine gidildiği gibi bir yeni durumla karşılaşılmıştır .  Özellikle tam bu aşamada  Microsoft’un kurucusu ve dünya bilgisayar ya da internet yapılanmasının kilit adamlarından birisi olarak  Bill Gates’in kurucusu olduğu şirketi bırakarak yeni bir vakıf kurması ve bu vakıf aracılığı ile de bütün dünyayı elektronik kontrol altına almak için harekete geçmesi çeşitli söylentilere ve tartışmalara zemin hazırlamıştır . Çeyrek yüzyıldır bütün dünyaya yayılan internet sisteminin gelinen yeni aşamada elektronik yapılanmasının güçlendirilmesi  ve bu doğrultuda 5-G ismini taşıyan yeni yapılanmanın internet sistemine monte edilmesi gibi yeni bir durum ilgili çevreler tarafından empoze edilmeye başlanmıştır .Ortaya çıkışı itibarıyla bir uzay teknolojisi olan internet ve cep telefonları, insanlığın ve dünyanın geleceğinde uzaysal kaynaklı yeni bir yapılanma dönemini de beraberinde gündeme getirmiştir . Bu çerçevede internet sisteminin 5-G sistemi ile yeniden düzenlenmesi ve bu doğrultuda  internet kullanıcısı olan insanlara cip takılması gibi yeni bir durum yaratılmıştır .İnsanlara cip takılabilmesi için  insan bedenine ilgili maddelerin  önceden zerkedilmesini  sağlayacak bir aşının yapılması zorunlu  olarak dayatılmıştır .

İnsanlara durduk yerde aşı yapılması mümkün olmadığı için , cip takılması için gerekli olan maddelerin bir aşı aracılığı ile insan bedenine  sokulmasına karar verilmiştir . İnsanların robotlar ile birlikte yeni elektronik düzene bir kukla olarak bağlanması doğrultusunda gerekli olan  5-G sisteminin monte edilmesine  yarayacak biçimde  aşıların yapılabilmesi için  , Corona mikrobuna karşı aşılanmak zorunluluğu tamamlanacak ve ondan sonraki yeni aşamada  insan bedenlerine mikro cipler monte edilerek, insanlar da tıpkı robotlar gibi  5-G sistemine  bağlanacaklar ve bu doğrultuda kurulacak olan  elektronik sisteme bağlanarak , bir anlamda yeni elektronik düzenin  monte edilmiş parçaları biçiminde diğer robotlar ile birlikte yeni kuklalar durumuna  getirileceklerdir . İnsanlık böylesine bir zoraki yapılanma ile insanlıktan çıkacağı için, bu duruma açıktan karşı çıkacak ve hiçbir biçimde ciplenmeyi  kabül etmeyecektir .  İşte böylesine bir büyük dönüşümün yapılabilmesi için insanların aşı ile cip takılmasına uygun hale getirilmeleri  gerekmektedir . Bu amaçla da insanların aşı üzerinden ciplenmeye yönlendirilmeleri sürecinde, ilk aşama olarak bir virüs mikrobu ile insanlık karşı karşıya getirilmektedir . Tıbbın bir çok alanında kullanılan cip sistemi  ile insan bedeninin çeşitli bölümlerinde bir çok yenilenme yapılabilmektedir . Ciplenme sonucunda internet üzerinden elektronik sisteme bir kukla olarak bağlanacak insanoğlunun  bir aşı ile ciplenmeye hazırlanabilmesi için, Corona virüsü çıkartılmış  ve yayılan mikroplara karşı aşı zorunluluğu getirilmeye çalışılmıştır . Tam virüs sorunu ile insanlığın karşılaştığı aşamada  mikroptan kurtulmak üzere aşılanma konusu tartışılırken , ABD bilgisayar teknolojisinin kilit adamının şirketinden istifa ederek  vakfının başına geçmesi ve aşılanma sonrasında insanlığın ciplenmesi ile ilgili projeler doğrultusunda çeşitli hazırlıklara kalkıştığı görülmüştür . Virüsü kaldırmak için önerilen aşının ciplenmeye  giden yolun ikinci adımı olması bu iki gelişmenin aynı aşamada ortaya çıkması üzerine  tartışılmaya başlanmıştır .  Bir uzay teknolojisi  olan internet  sistemine gene uzaysal boyutlu bir dünya yapılanmasının gerçekleştirilebilmesi için ciplenme projesi öne çıkarılınca ,bunun için aşılanmanın gerektiği ve insanların da aşıya ikna edilebilmeleri için Corona isimli bir virüsün laboratuvarlarda  hazırlanarak biyolojik savaş teknikleri aracılığı ile insanın başına bela edildiği anlaşılmaktadır . Virüs’ün bir yıl önce hazırlanmasına rağmen bir yıl boyunca  beklemede tutulması da,  ciplenme projesi ile virüs salgınının birlikte yürütüldüğünü açıkça gözler önüne sermiştir .Bu arada İsveç’te  örnek olarak elli bin kişinin beyinlerine cip bağlantısı takılmıştır .

Dünyasal bir varlık olan insanların yeni dünya düzeni görünümü altında  elektronik sistemle bütünleşmeye yönlendirilmesi  ile başlayan bugünün  insanlığının  bütünüyle cep telefonları ve bilgisayarlar üzerinden elektronik sistemin bir parçası konumuna getirildiği yeni aşamada ,bu gelinen yeni durum ile yetinilmeyerek daha da ileri aşamada bir yapılanma doğrultusunda  insanların robotlarla birlikte ciplenerek  elektronik sistemin bir parçası haline getirilmesiyle, artık insanın insan olmaktan çıktığı bir yeni dünyada yaşama mücadelesinin yapılabileceği  anlaşılmaktadır . Çok gelişmiş robotların  fabrika müdürü ya da kamu kuruluşlarında üst düzeyde yönetici konumlarına  getirilebileceği  ve   böylesine yapılanmalarda insanların kendi yaptıkları robotların emrinde onların esiri olmalarına giden yol kendiliğinden açılmaktadır .Böylece insan dünyasal bir varlık olarak insanlıktan uzaklaştırıldığı bir aşamada , elektronik sistem üzerinden  uzaysal bir varlık olmaya doğru yönlendirilmektedir .  İkinci dünya savaşı sonrasında iki atom bombasının patlatılmasından sonra  dünyaya gelerek  incelemeler yapan ve bu arada  sahip oldukları  teknikleri n insanlar tarafından  öğrenilmesini sağlayan uzay  gemileri , I947 yılında Rosswell olayı ile   uzay teknolojisini  bu dünyaya getirerek  insanlığa aktarmışlardır . ABD’de 51. Bölge çalışmalarında bu teknolojiler geliştirilerek ve dünya koşullarına uyumlu hale getirilerek , yirminci yüzyılın ikinci yarısında dünyada geniş biçimde kullanılması sağlanmıştır . 5 G teknolojisi ile  elektronik sisteme bağlanmak istenen bir grup Avrupalı Corana virüs sorunu ilk patladığı aşamada, Londra’da 5-G teknolojisinin  bazı merkezlerine saldırarak  buraları ciplenmeye tepki çizgisinde yakmışlardır. İnsanlığın  robotlaşmasına ya da makineleşmesıne karşı çıkan insancıl birikim, bu yeni düzen zorlamasına  karşı tepki olarak patlama noktasına gelmiştir.

Teknik uzmanların açıklamalarına göre 5-G teknolojisi bulunduğu ya da kullanıldığı yerde oksijeni yok ederek insan için nefes alamaz bir ortam yaratmaktadır . Ayrıca  cep telefonları ve bilgisayarlar üzerinden  maruz kalınan elektronik ışınlar, insan bedenindeki hücre yapısını bütünüyle sarsmakta ve insan bedeninde çok ciddi hücresel  hastalıklara ve beyin kanamalarına meydan vermektedir . İnsan bedeni bütünüyle elektronik sistemden kaynaklanan bir çok sağlık sorunu ile uğraşırken , var olan tehlikeleri birkaç misli artırarak insanlığı havasızlığa ve bedensel hastalıklara  sürükleyen  5-G ya da 6-G gibi çok güçlü elektronik sistemlerle  insanlığı karşı karşıya getiren  yeni tür yapılanmaların neler olduğu ve bu doğrultuda yapılacak aşıların içinde ne gibi maddeler bulunduğu  ,ciplenme ile birlikte insanları nasıl bir düzenin beklediği öncelikle  bilinmelidir . 5-G ya da 6-G gibi elektronik sistemlerin güçlenmesine yol açacak  yeni yapılanmaların sonucunda, insanların nasıl bir sağlık düzeni içinde yaşamaya zorunlu kılınacağının açıkça ortaya konulması ve her yönü ile insanların bilgilendirilerek kendilerinin  hak ve özgürlüklerinin sağlık açısından korunmaları gerekmektedir . Elektronik sisteme monte edilme aşamasında insanlığın aşılanmaya yönlendirilmesi için çıkartılan Corono  isimli virüs biyolojik savaşının  bir sorun olarak öncelikle ortadan kaldırılması gerekmektedir . Dünyanın bütün devletleri ve uluslararası kuruluşlarının  bir araya gelerek  insanlığın bu  ortak biyolojik saldırıdan  kurtulmasını sağlayacak bir acil  kurtuluş planını  öncelikle uygulama  alanına getirmeleri gerekmektedir . Bu sorun çözüldükten sonra  uzay teknolojileri üzerinden yepyeni bir düzene doğru sürüklenmek istenen dünyanın ve insanlığın geleceğini  güvenli bir çizgiye getirecek yeni  yaklaşımlarla , uzay teknolojileri üzerinden insanlığın rahatsız edilmesinin önlenmesi gerekmektedir . Aya ve uzaya gitmiş olan insanlığın dünyanın güvenliğini uzay istasyonları ve uzay komutanlıkları aracılığı ile  kesin olarak gerçekleştirmesi gerekmektedir . ABD’nin artık fotoğraflarla oynamayı bırakarak elindeki bilgileri  açıklaması  dünya ve insanlığın geleceği için zorunludur.

 

Kaynak: Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi – SASAM

http://sahipkiran.org/category/bilimsanayi/

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum