KISA TÜRKİYE TARİHİ – 1800-2012 (KİTAP ÖZETİ) - Rıdvan KOCA

KISA TÜRKİYE TARİHİ – 1800-2012 (KİTAP ÖZETİ) - Rıdvan KOCA
29 Eylül 2020 - 23:08

Kemal Karpat’ın kaleme aldığı “Kısa Türkiye Tarihi” isimli kitap, Timaş Yayınlarından basılmıştır. 19. yüzyıl itibariyle değişen dünyayla beraber Osmanlı Devleti de askeri başarısızlık, ekonomik ve sosyal sorunlar ve gelişen milliyetçilik akımları nedeniyle yeni arayışlar içine girmiş ve köklü değişimler yaşamıştır. Bu köklü değişimler, adım adım Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır. Karpat, kitabında 1800’de başlayan bu süreci, Cumhuriyetin kuruluşu ve sonrasında günümüze kadar uzanacak şekilde Türkiye’nin modernleşmesi, devamlılık ve değişimlerini kısa bir şekilde anlatmıştır.

Kitap 3 ana bölüm ve ekler kısmından oluşmaktadır. “Osmanlı Modernleşmesi ve İmparatorluğun Çöküşü” (1800-1918) adlı birinci bölümde Karpat; bu dönemde yapılan ıslahat ve reform hareketlerini, Tanzimat, 2. Abdülhamid ve İttihat Terakki dönemlerini ele almıştır.

Milliyetçilik anlayışının yayılmasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nde yaşayan azınlıklar isyan etmeye ve bağımsızlık istemeye başlamıştır. Bunun ilk kıvılcımı, 1804 yılında Sırp isyanıyla başlamış, daha sonra Yunanistan’ın bağımsız olmasıyla beraber Avrupa devletlerinin özellikle Hıristiyan halk için yaptıkları baskı neticesiyle çoğunluğu Hristiyan olan Osmanlı Devleti’ndeki azınlıklar art arda isyan hareketlerine katılmışlardır. Osmanlı’dan bu ayrılıkları ve kopuşları önlemek için Müslüman ve gayrimüslim arasında eşitliği sağlamak için reformlar yapılmıştır. Ayrıca bu dönemde idari yapıların da bozulduğuna ve vazifelerini yerine getiremediklerine değinen Karpat, bürokrasi ve merkezi sistemin “modernleşme” sürecindeki değişimleri de ele alır.

Diğer yandan 3. Selim ve 2. Mahmud döneminde askeri açıdan köklü değişimler yaşanmış, yeniçeri ocağı kaldırılmış ve modern ordu sistemine geçilmiştir. Gülhane Hatt-ı Hümayununun ilan edildiği Tanzimat döneminde, Avrupa Osmanlı’nın idari ve mali yapılarını etkilemiş ve ayan ve ulema gibi sınıfların gücü azalırken, gayrimüslim tüccarlar burjuva sınıfını oluşturmuştur. Kırım Savaşı’ndan sonra, kötü olan Osmanlı ekonomisi daha da kötüleşmiş ve Osmanlı Devleti ilk defa yabancı devletlere borçlanmıştır. Osmanlı’nın bu borçları ödeyecek güçlü bir ekonomisi olmadığı için Avrupalı Devletlerinin baskıları sonucunda İstanbul’da Duyun-i Umumiyye kurulmuştur.

1876 yılında tahta geçen 2. Abdülhamid, Kanun-i Esasi’yi tanımış ve Meclis-i Mebusan açılmıştır. Ancak 93 harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşında alınan ağır mağlubiyetten sonra 2.Abdülhamid, Meclisi ve Kanun-i Esasi’yi süresiz olarak lağvetmiştir. Abdülhamid döneminde modern müesseseler kurulmuş ve bu müesseseler modern Türkiye’nin altyapısını oluşturmuştur. Bu modern müesseselerde yetişen İttihat ve Terakki Partisi mensupları, 1908’de Abdülhamid’i tahttan indirerek 2. Meşrutiyeti ilan etmişlerdir.

Bu köklü değişikliklerden sonra Osmanlı, siyasi olarak çalkantılı bir döneme girmiştir. İsyanlar artarken İtalya, Libya’yı işgal etmiş hemen ardından Balkan savaşları patlak vermiş ve özellikle balkan bölgelerinden daha önce bu bölgelere iskan edilmiş Türk kökenli aileler Anadolu’ya göç etmiş ve Osmanlı’nın demografik yapısını değiştirmiştir. Bu demografik değişim, Türkiye’nin kimliğini oluşturmasındaki en büyük etkenlerden biri olmuştur. 1914 yılında patlak veren Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı, Almanya’yla müttefik olmuş ve Arap bölgeleri başta olmak üzere birçok yeri kaybetmiştir.

Kitabın “Cumhuriyet’in Kuruluşu ve Çok Partili Hayata Geçiş” (1918-1960)) adlı ikinci bölümünde ise Birinci Dünya Savaşı sonrası Milli Kurtuluş Hareketi, İnkılaplar Devri, İnönü Devri ve Demokrat Parti İktidarından 1961 darbesine kadar olan süreç anlatılmaktadır.

Mondros Mütarekesi’nden sonra işgal edilen topraklarda halk direniş göstermiş ve böylece Milli Mücadele dönemi başlamıştır. Milli Mücadele sonrası Cumhuriyet kurulmuş, hilafet ve saltanat kaldırılmıştır. Karpat, yenilikler ve devrimlerden bahsederken, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın en önemli ideolojisinin laiklik olduğunu belirtir ve zamanla Fırka ve halkın arasının açılmasını; “Bundan sonra yapılan inkılaplar, doğrudan insanların hayatının bir parçası haline getirilmeye çalışılarak topluma zorla empoze edilmeye çalışılmıştır” diyerek eleştirir. Buna örnek olarak da soyadı kanunu, kıyafet devrimini ve kadın haklarını örnek verir.

Karpat, bu dönemdeki olayları eleştirirken Fırka’yı ve Atatürk’’ü ayrı tutmuştur. İnönü döneminde ise İkinci Dünya Savaşı başlamış ve Türkiye ekonomisi, adeta savaşa giren ülkeler gibi perişan duruma gelmişti. Batılı müttefikler Türkiye’ye yüz çevirmiş ve Sovyetler Birliği’nin baskısı iyice artmıştı. Türkiye ise Sovyetler’in baskısından kurtulmak için Amerika’nın desteğini kazanmaya çalışmıştır. Amerika, gereken desteği Truman Doktrini ile sağlamış ve Türkiye Batı bloğuna yanaşmıştır. Karpat,  Türkiye’nin batı bloğuna yaklaşması sonucunda totaliter rejimden demokratik düşünceye geçtiğini belirtir.

1950 seçimlerinden sonra iktidara geçen Demokrat Parti (DP), özel teşebbüse ve dini özgürlüğe önem vermiştir. 1952 yılında Amerika’nın desteğiyle Türkiye’nin NATO’ya girmesinin kısmen de olsa dış güvenliğini sağladığını savunan Karpat, bu sayede iç meselelerinin üzerine rahatça eğilme imkanını bulduğunu belirtir. DP, devlet ve toplumu birbirine yakınlaştırmak ve tek yönlü laikliğin aşırı uygulanmasının önüne geçmek için; Ezanı tekrar Arapça okutmuş, türbeleri halka açmış ve İmam Hatip okullarını açmıştır. Ancak DP iktidarının son yıllarına doğru daha önce tarım politikalarıyla şekillenen ekonomi, kentleşmenin artması ve değişen toplum sonrasında yeni sorunlara cevap veremez hale gelir. Kemalizm’i korumak bahanesiyle ordu, 27 Mayıs 1960’da yönetimi ele geçirir ve Adnan Menderes’i idam eder.

Kitabın “Gerçek Demokrasi ve Öz Kimlik Arayışı” (1961-2012) adlı son bölümü ise, 27 Mayıs darbesinden Ak Parti iktidarına kadar olan dönemi kapsamaktadır.

1961 Anayasası’nın getirdiği liberal siyaset ve hürriyet, o zamana kadar baskılanmış olan sosyalist ve İslamcı fikirlerin yayılmasını sağlamış, muhafazakar orta sınıfın gelişmesine yol açmış ve sonuçta yeni partiler ortaya çıkmıştır. İslamcı, milliyetçi ve sosyalist grupların ortaya çıkmasıyla beraber ideolojik çatışmalar yaşanmış, ayrıca istikrarsız koalisyon hükümetleri bu yapıları kontrol edememiş ve bu durum 1980 darbesine kadar süregelmiştir.

Bu kaos ortamı nedeniyle darbe, halk gözünde meşrulaşmıştı. 12 Eylül 1980’de darbe gerçekleşmiş ve tüm siyasi partiler kapatılmıştır. Daha sonra düzenlenen Anayasayla beraber Devlet Güvenlik Mahkemeleri güçlenmiş, eğitimi kontrol altına almak için YÖK kurulmuştur. Askeri düzenin uzun sürmesi nedeniyle halk tepki göstermeye başlamış ve 24 Nisan 1983’te siyasi faaliyetlere izin verilmiş, fakat yüzde 10 barajı konulmuştur.

Darbe sonrası yapılan ilk seçimlerde Turgut Özal’ın başına bulunduğu ANAP, Türkiye’deki mevcut tüm görüşleri temsil eden bir parti olarak meydana çıkarak iktidara gelmiştir. Turgut Özal, Türkiye için yeni bir çığır açarak her alanda liberalleşmek istemiştir. Bunun için döviz alım-satımlarını serbest bırakmış, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasını kurdurmuş, kamu işletmelerini özelleştirmiş ve yabancı sermayenin girişleri kolaylaşmıştır.

Karpat, Özal Hükümetinin en büyük devrimini; mal-mülk edinme ve ekonomik faaliyetlerin önemini savunması olarak görür. Bu sayede köyden kente göç eden vatandaşların mülk edinmesiyle orta sınıf sayısı ve belediyelerin gelirleri artmıştır. Ancak bu olumlu gelişmelerin yanında, tüketimin artmasıyla beraber borçlar artmış ve faizle geçinen rantçı bir sınıf türemiştir.

Kemal Karpat, Özal’ın birçok tabuyu yıktığını, bir Türk “homoeconomicus”un doğmasını sağladığını ve AK Parti’nin gelişmesine yarayacak ortamı sağladığını vurgular. Karpat, özüne ve gerçek kimliğine karşı duyulan özlemin Türkiye’nin siyasi ve kültürel hayatının en büyük itici gücü olduğunu savunur.

1996 yılında Necmeddin Erbakan ve Tansu Çiller, koalisyon oluşturmuşlar ve REFAH-YOL hükümeti kurulmuştur. Erbakan’ın İslam Birliğini kurmak istemesi ve bunun için Arap ülkelerine ziyareti ve güçlenen İslami Hareketten rahatsız olan ordu, 28 Şubat 1997’de bir muhtıra yayınlayarak Erbakan’ı istifaya zorlamıştır.

Siyasi istikrarsızlık ve yaşanan ekonomik kriz sonrası AK Parti, Karpat’ın deyimiyle “Milli görüşün dar ideolojik çerçevesini kesin bir şekilde kenara atan; her anlamda geniş, demokratik maddi ve maneviyatı dengelemek isteyen ve laikliği Türkiye gerçeklerine göre tanımlamış” bir siyasi parti olarak ortaya çıkmıştı. AK Parti, kendi elit zümresini oluşturmuş ve liberalleşmeye önem vererek orta sınıfa ekonomik güç sağlamıştır.

Kitabın ‘’Son Söz’’ kısmında Atatürk’e yer veren Karpat, Atatürk’ün Türkiye’nin birleştirici bir simgesi olduğunu ve yaptıklarının zaman ve koşullar çerçevesinde incelenmesi gerektiğini vurgulamıştır.

“Kısa Türkiye Tarihi”, toplumdaki değişimleri sosyolojik açıdan ve derinlemesine inceleyen bir kitap olmamasına rağmen, Türk siyasi tarihi hakkında kısaca bilgi edinmek için ideal bir kitaptır. Karpat, Cumhuriyetin temellerinin Osmanlı Modernleşmesiyle başladığını belirterek, olayları ve köklü değişimleri birbirine bağlayarak günümüze getirmiştir. Ancak Karpat, bazı olayları açıklamadan yüzeysel bir şekilde anlatmıştır. Örneğin Osmanlı ve Türkiye’de yaşanan köklü değişimleri ve siyasi olayları anlatırken, bu değişim ve olayları etkileyen uluslararası olaylara değinmemiştir.

Sonuç olarak şu söylenebilir; Karpat’ın “Kısa Türkiye Tarihi” kitabı, Türkiye siyasi tarihini okumak ve öğrenmek isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir kitaptır.

Rıdvan KOCA– SASAM Stajyeri
ODTÜ Tarih Öğrencisi
http://sahipkiran.org/2018/12/24/kisa-turkiye-tarihi/
 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum