Kırk yıllık hasret: Erol Güngör
Bundan tam 40 yıl önce genç yaşta aramızdan ayrılan akademisyen, yazar, fikir adamı Erol Güngör eserlerinin yanında anma programlarıyla da yeni okurlarına ulaşıyor. Bugüne kadar pek çok akademisyen onun düşüncesi üzerine akademik çalışmaya imza attı.

Geçtiğimiz 24 Nisan, Erol Güngör’ün vefatının 40. yıl dönümü idi. 45 yıllık kısa ömrüne iz bırakan eserler ve dostluklar sığdıran Erol Güngör, hem eserlerine yeni kuşaklar tarafından gösterilen ilgi hem hakkında yapılan yayınlar bakımından 1983’ten günümüze kadar geçen yıllarda unutulmadı. Türkiye üniversitelerinde 1986’dan bugüne Erol Güngör’ü ve düşüncelerini merkeze alan 5 doktora ile 40 yüksek lisans tezi hazırlandı. Son yirmi yıl içinde Mehmet Akgül, Cafer Vayni, Metin Özarslan, Adil Çiftçi ve Beşir Ayvazoğlu gibi isimler Erol Güngör’ü çeşitli açılardan değerlendiren çalışmaları kaleme aldı. Yine yıllar içinde bazı üniversitelerde Erol Güngör için sempozyumlar düzenlendi. Bu yıl Selçuk Üniversitesi tarafından vefat yıl dönümü haftası için planlanan sempozyum ise 6 Şubat depreminden sonra önümüzdeki ekim ayına ertelendi. Şüphesiz böylesine anılmak, Türkiye şartlarında kolay gerçekleşecek bir şey değildir. Erol Güngör’ün İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi koridorlarını, Marmara Kıraathanesi ve Babıali basın-yayın çevreleri ile birleştiren ufku ve yaşama üslubunun, onun tanıyanları ve okuyanları tarafından bugün de yaşatılmasında mühim rol oynadığı söylenebilir.
SIKI BİR GAZETE OKURU
Erol Güngör’ün 1938’de Kırşehir’de başlayan hayat hikâyesine yakından baktığımızda merakı, arayışları, çalışkanlığı ile sahip olduğu imkânlar ve çevre arasında kurduğu güçlü bağların onun başlıca dayanağı olduğu görülür. Dedesi Osman Hamdi Efendi, dayısı Osman Demirsoy ve Lütfi İkiz’in yetişme çağlarında Erol Güngör’e varlıkları, sohbetleri, kitap yardımları ve tavsiyeleriyle ışık tutar. Bunun yanında Erol Güngör, 1950’lerin ortalarına denk gelen lise yıllarında sıkı bir gazete okuyucusu haline gelir. Erol Güngör deyince hemen akıllara gelen “Refi Cevat Ulunay’a gönderdiği isimsiz mektup” böyle bir hayat akışı içinde ortaya çıkar. 1956’da üniversite eğitimi için geldiği İstanbul’da ise bir yandan okumalarında derinleşmeyi sağlar diğer yandan ülkenin en büyük şehrine ait kültürel imkânlardan faydalanmayı bilir. 1956’dan Selçuk Üniversitesi rektörlüğüne atandığı 1982’ye kadar geçen 26 yıl, 2 yıllık A.B.D. arası dışında İstanbul’da geçer. 1 yıllık Hukuk öğrenciliği sırasında dostlarının da tavsiyesiyle Psikoloji bölümünde okumaya karar verir. Böylece düşünce dünyasında önemli izler bırakacak hocası Mümtaz Turhan’ın önce talebesi, sonra da çalışma arkadaşı oluş süreci başlar. 1957-61 yıllarındaki psikoloji öğrenciliği dönemi aynı zamanda Erol Güngör’ün İstanbul’daki milliyetçi-muhafazakâr çevre ile ilişkilerinin geliştiği yıllardır.
DOSTLUKLAR FİLİZLENİR
Çemberlitaş’taki Kervan Kıraathanesi, Beyazıt’taki Bahar Pastanesi ve Marmara Kıraathanesi bu dostlukların filizlendiği başlıca mekânlardır. Güngör’ün kitaplar, dergiler ve gazetelere hayatında verdiği değer bu yıllarda onu önce -müstear isimlerle yazdığı yazılarla- dergilerle sonra da Babıali gazeteciliği atmosferi ile tanıştırır. 1960 sonrasında, Marmara Kıraathanesi’nde tanıştığı gazeteci arkadaşları Ömer Öztürkmen, Ahmet Güner Elgin ve Yücel Hacaloğlu’nun teşvikleriyle bir süre Yeni İstanbul gazetesinde –akademisyen arkadaşı Mehmet Çavuşoğlu ile birlikte- tashih servisinde çalışır, gazeteye yazı dizileriyle katkı verir. 1963’te Bedir Yayınları arasından “E. Kırşehirlioğlu” müstear ismiyle yazdığı “Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri” adlı kitabını “M. Lütfi İkiz’e hürmet ve minnetle” ithafıyla yayınlar. 1966 yılında Mümtaz Turhan ve Tarık Buğra’nın ortak bir girişimi sayılabilecek Yol dergisinin ikinci dönemine 32 yazıyla katılır. Yine 1966 yılında hocası Hilmi Ziya Ülken’in derslerinde eski yazı hızıyla yıllar boyunca tuttuğu notlarla, Ülken’in “Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi” kitabının oluşum sürecinde pay sahibi olur. 1969-71 arasında Sezai Karakoç’un Diriliş dergisine çevirileriyle katkı sunar. 1970’ler artık Erol Güngör’ün kendi adıyla önce dergilerde sonra gazetelerde boy gösterdiği yıllar olacaktır. 1971’den itibaren Töre dergisinde, 1972’den itibaren Türk Edebiyatı dergisinde yazmaya başlar. Özellikle Töre dergisinde, Osmanlı-Türk modernleşmesi üzerine değerlendirmeler biçiminde yazdığı yazılar dönemin milliyetçi-muhafazakâr çevrelerinde ciddi yankılar meydana getirir. Töre’nin ilk dört yılında yazdığı yazılar Erol Güngör’ün 1975 yılında kendi adıyla çıkardığı ilk kitap olan “Türk Kültürü ve Milliyetçilik”i oluşturur. Bu arada 1973 yılının sonlarında eski dostları Ömer Öztürkmen, Ahmet Güner Elgin ve İrfan Atagün, Ortadoğu gazetesini kurmaya karar verirler ve Erol Güngör’e bu gazetenin başyazarlığını teklif ederler. Sütunlarında Mehmet Kaplan, Vecdi Bürün, Cemil Meriç, Necmettin Hacıeminoğlu gibi isimlerin buluştuğu Ortadoğu gazetesinin birinci sayfasında 1974-77 arasında Erol Güngör’ün 700’ün üzerinde yazısı yayınlanır. Ortadoğu yılları Erol Güngör’ün hayatında artık üniversite ile Babıali’nin kolkola yürüyüşünü belirginleştirir. 1975’te “Türk Kültürü ve Milliyetçilik” kitabıyla merhaba dediği Ötüken Neşriyat’ın adeta yayın danışmanı haline gelir. Bunun yanında en yakın dostu Mehmet Genç ile birlikte 1975’ten itibaren “Ötüken cumartesi buluşmaları”nın öncüsü olur. Tarık Buğra, Mehmet Eröz, Mehmet Çavuşoğlu gibi isimlerin de katıldığı bu buluşmalar -ne yazık ki- Erol Güngör’ün 1983’teki vefatıyla “Çarşamba buluşmaları”na dönüşür. Erol Güngör gazete yazarlığına 1979 ve 80 yıllarında Ayrıntılı Haber ve Yeni İstanbul’da devam edecektir ancak Ortadoğu gazetesinde yazılar Anadolu’nun her yerinde birer-ikişer Erol Güngör tiryakilerinin oluşmasını sağlar. Türk kültürü ve tarihi okumaları çerçevesinde oluşturduğu geniş cepheli yorumların bulduğu karşılık Erol Güngör’ü daha o yıllarda farklı bir yere koyar. “Sosyal olayların sosyal ilim metoduyla tahlilini vermek” ilkesiyle akademik alandaki birikimini Türk milletinin tarihsel hikâyesine ait bilgisi ve günümüzdeki gerçeklikleriyle buluşturan ufku Erol Güngör’ün unutulmayışının arkasında yatan temel dinamik olarak görünmektedir.
Erol Güngör, kısa ömrünün son üç yılı içinde 1980’de “Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik”, 1981’de “İslam’ın Bugünkü Meseleleri” ve 1982 yılı içinde “Dünden Bugünden Tarih Kültür Milliyetçilik” ile “İslam Tasavvufunun Meseleleri” adlı dört telif eserini daha okuyucunun ilgisine sunar. Erol Güngör’ün vefatından sonra Ötüken Neşriyat, 1988’de “Tarihte Türkler”, 1993’te “Sosyal Meseleler ve Aydınlar”, 1995’te Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak”, 1998’de ayrı basımlar olarak doktora, doçentlik ve profesörlük tezlerini ve 1999’da “Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri” kitaplarını neşreder. Erol Güngör’ün eserleri 1980’lerin sonu/1990’ların başlarından itibaren her geçen yıl daha fazla biçimde okuyucunun ilgisini çeker. Bu çerçevede, yazının başında özetlemeye çalıştığım “Erol Güngör çalışmaları”nın 1983’lerden 2023’e hiç kesilmeyen bir canlılıkla geliş sebebi belki daha iyi anlamlandırılabilir: Erol Güngör’ün merakları, arayışları, çalışkanlığı, onun çalışma yöntemini, yazdıklarını, hayat felsefesini ve hayat üslubunu merak edenlere bir biçimde geçiyor ve Erol Güngör yaşamaya devam ediyor…
Not: Yazı ilk olarak 15/05/2023 Pazartesi günü Yeni Şafak gazetesi Kitap ekinde yayınlanmıştır.https://www.yenisafak.com/hayat/kirk-yillik-hasret-erol-gungor-4531025
FACEBOOK YORUMLAR