Keyfinizin kâhyası olun, yoksa başkası olur

İnsan ömrünün bir parçası olarak “boş zaman” kavramı çok değişim geçirmiş. Bazen sınıflı toplumun bir sonucu olarak üst sınıftaki insanların; Antikçağ’da felsefecilerin, Ortaçağ’da din adamlarının sahip olduğu bir zaman dilimi olarak değerlendirilmiş. Kapitalizmle birlikte insanın kendisini gerçekleştirdiği bir özgürlük bir alanı olmaktan çıkmış. Peki, boş zaman şart mı? Hayatın tadı nasıl çıkarılır? Keyfin kâhyası nasıl olunur? Çağdaş düşünür Wilhelm Schmid’in görüşleri…

Keyfinizin kâhyası olun, yoksa başkası olur
24 Mayıs 2022 - 16:12

Her pazartesi yorgunluk, bıkkınlık ve stresle başlayan hafta, her cuma dinsel çağrışımlarının ötesinde, haftasonu tatili sebebiyle “bayram” olarak karşılanırken, bir an durup, yemek-içmek, üreyip çoğalmak dışında “Hayatın anlamı nedir?” diye sorarken buldunuz mu kendinizi?

Hayatın anlamını aramayan düşünür yok gibi… Platon’a göre “daha çok öğrenmek” asıl amaç. Aristoteles’e göre “iyi olmak”, Hegel’e göre “hakikati bilmek”…

Buna mukabil, Nietzsche hayatın nesnel bir anlamı olmadığını söyler. Onun için sonsuz tekrar edilen bir hiçliktir. Schopenhauer hayatı “boş bir şey” olarak görür. Buda ise hayatı bir “katlanma” sayar. Acılarla doludur ve mümkün olan en hafif şekilde geçmesi gerekir.

Hemen hemen her filozof, hayatın anlamını sorgulamış, yanıtlar bulmaya çalışmış, ne ki “mutlak” ve her çağa, her şahsa uygun bir “yanıt” bulunabilmiş değil henüz.

Gelgelelim, öyle derin bir kuyu ve öyle muazzam bir çekim gücü var ki bu konunun, hâlâ arayıştan vazgeçmiş değil bugünün düşünürleri de… Nitekim Wilhelm Schmid, “boş zaman” üzerinden bir hayatı anlama ve onu anlamlı değerlendirme çabasına girişmiş “Zor Zamanlarda Boş Zaman Kullanımı” başlıklı makalesinde:

“Yaşadığımız an hakkında aslında çok fazla şey söylenebilir, ancak en azından sıkıcı olduğu iddia edilemez. Gerçek anlamda biraz olsun dinlenebilmek için, etrafımızı saran tüm gergin durumlardan elimizi ayağımızı çekerek, biraz huzur adına boş zamanlarımızı değerlendirmek çok önemli. Aslında boş zaman, uzun zaman geçirmek anlamına gelmektedir. Burada bahsi geçen can sıkıntısı değildir, aksine hiçlik içinde bile bir şeyler üzerinde uzun süre oyalanabilmek, bir düşünce üzerinde uzun süre durabilmek demektir boş zaman. Boş zamanın içindeki derin boşluk, bilgi çöplüğü, anlamsız kelimeler ve gereksiz izlenimlerle dolu istenmeyen doygunluğun tam tersidir. Aslında boşluğun içinde bile insan eğer katlanabilirse, verimli bir şekilde kullanabilirse ve tadını çıkarabilirse başka bir doygunluk bulabilir.”

Boş zaman şart mı?

Katlanma… Verim… Ve tadını çıkarma… Üç sihirli ve kilit kavram. Ünlü Romalı düşünür Seneca, tahammülü iç huzura uzanan bir yol olarak görmüş. Verim, daha çok günümüze, Sanayi Devrimi sonrasına ait bir kavram. “Tadını çıkarma” ise Latin edebiyatının ünlü ozanı Horatius’un bir dizesinde geçen “carpe diem” ile akraba sanki: Gününü gün etme, ânı yaşama… Tüm bunlar için “boş zaman” şart mı?

Schmid, bunun üzerinde de düşünüyor: “Boş zaman, tamamen vakit öldürülen hareketsiz bir süreci değil, daha ziyade ilgimizi çeken, hatta ve hatta bizi büyülediği için zevkli ve kendimizi şımartmayı sevdiğimiz bir faaliyete adanmayı ifade eden huzurlu bir zaman aralığı anlamını taşıyabilir. Aslında geçirilen boş zamana, dostlarla yapılan hoş sohbetler, keyifle okunan kitaplar, huzur içinde yapılan yürüyüşler ve büyük bir rahatlama sağlayan sauna ziyaretleri çok da güzel eşlik edebilir. Kimi zaman masamızın üzerindeki birkaç belgeyi toparlamak, çekmecelerimizi düzenlemek bile bize keyif verebilir. Geçirdiğimiz işte böylesi küçük anlar, bizler için sonsuz değere sahip altın saatlerdir ve bu tatlı molalar sayesinde ruhumuzun yeniden güçlenmesini sağlayabilir, zihnimizi arındırabiliriz.

Farklı düşünce biçiminin yayılabileceği bir süreç anlamını bile taşıyabilir boş zaman. Farklı düşünme, yeniden düşünme, geçmişe dair görüler, öngörüler, yeni fikirlere dair düşünceler… Bu tükenmez kaynak olmadan sanat ve kültür dahi düşünülemez. Yeni fikirler her zaman boş alanlara akar, böylece unutulan şeylerin yeniden gün yüzüne çıkmasını sağlar. Bu sayede bir iş akışı insanın zihninde çok daha net hale gelir ve farklı şekilde organize edilebilir. Tam da böyle anlarda insan bir dostunu, bir arkadaşını ne kadar ihmal ettiğini hatırlayabilir. Kişinin gerçek anlamda iç sesi, işte bu boş zaman anlarında onunla konuşmaya başlar. Boş zamanlarda ortaya çıkan düşünceler, olası acil görünen şeyleri geri iter ve kişinin istemsizce anın ve günün ötesine bakış açışını genişletmesini sağlar.”

Boş zamanları ehlileştirmek

“Boş zaman”, köken olarak Latince uygun, özgür, serbest, izinli olmak anlamına gelen “Licere”den türeme… Yunanca boş zaman ve bu zaman boyunca karşılıklı konuşularak kazanılan bilgi, bu konuşmaların yapıldığı yer anlamına gelen “scholē” kelimesine dayanmakta… Scholē, hiçbir şey yapmamayı değil, yaratıcı bir derin düşünme ve barış durumunu ifade eder. Bu yüzden boş zaman sadece çalışma alanının bir konusu olmayıp, aristokrat sınıf ile ilişkili bir durum olarak kişiyi bedensel çalışmadan kurtaran, estetik ve entelektüel bir uğraşı özgürlüğü olarak değerlendirilir.

Schmid, “boş zaman”ın mutlak suretle öğrenilmesi gereken bir şey olduğunu düşünüyor: “İdeali bir saat olmak üzere, her gün en azından çeyrek saat buna vakit ayırmak yeterli olacaktır. Özellikle pazar günleri ve resmî tatiller bu konuda en iyi fırsatı sunmakta. Tatiller, boş zamanları yeniden keşfetmek için eşi bulunmaz nimetlerdir. Kültürel tarih açısından bakıldığında, tatil aslında yılın geri kalanını hiç boş vakit geçirmeden kendini feda edeceğini bile bile, boş zamanları yılın ücra bir köşesine itmek için yapılan büyük ölçekli bir girişimdir. Ah, yine de ne olursa olsun, yeter ki boş zaman olsun!”

Çağdaş Alman düşünüre göre “boş zamanları ehlileştirerek işlemek”, kişinin kendisiyle baş etmesinin en iyi yolu: “Kişi bu boş zamanlar sayesinde kendisiyle dost olmayı, barışık olmayı öğrenir. Bu zamanlar kişinin içsel olarak bağlantı kurduğu ve benliğini yeniden canlandırabildiği için aslında kendini bulduğu zamanlardır. İşte bu zamanlarda kişi varlığının ve genel anlamda yaşamının gözlemcisi olarak tamamen varoluşuna odaklanır. O anlarda sadece kendisi için var olur ve bu sayede sonrasında temel olarak yeniden başkalarına karşı verici olmaktan mutluluk duymaya başlar. Boş zaman, başkalarına yönelmek için kaynakların ilk kez elde edildiği ve aynı zamanda daha yakın ve daha geniş sosyal, kültürel ve doğal çevreyi daha kesin olarak algılama ve keşfetme zamanıdır.

Boş zaman tek kelimeyle, her anlamda varoluş bilinci sorusunu sorgulamayla ilgili düşünme zamanıdır. Bilinç, tüm bağlantıların olduğu yerdir. Sadece düşünceler yoluyla dokunulabilen dolaylı, yansıtıcı duyulara ilave olarak, boş zaman kişilere aynı zamanda anlık keyfi duygusal hislere kapılma avantajını da sunar: Bu süre zarfında; görme, duyma, koklama, tatma, dokunma, hareket etme ve içgüdüsel hislerin tüm duyularının yanı sıra, duygusal doyum da tamamen gelişebilir. Bu şekilde de, en azından o an için hayattan duygusal ve düşünsel olarak çifte zevk alınabilir.”

Boş zamanınız yoksa hayat anlamını yitirir

Daha önce, hayatın anlamı üzerine türlü fikirler ileri süren filozoflara, Schmid, “boş zaman” kavramıyla katkıda bulunuyor. Diyor ki: “Boş zaman, yaşamın ötesinde olası bir anlam üzerine düşüncelerle birlikte kişinin hayatına çok fazla anlam katabilir. Bu süre kesin cevapların meselesi değil, hayatı kapatmak yerine açık tutan düşünceler meselesidir. Şayet hayatınızda keyfe keder geçireceğiniz boş zamana ayıracak vaktiniz yoksa hayat anlamını yitirebilir. Bence kimsenin böyle bir risk almasına gerek yoktur. Haydi, şimdi keyfinizin kâhyası olun, kendinizi bu keyifli altın saatlerden biriyle ödüllendirin.”

Bu yazı ilk kez 28 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

Kaynak: Fikir Turu: https://fikirturu.com/psikoloji/keyfinizin-kahyasi-olun-yoksa-baskasi-olur/ 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum