KEMAL SAYAR, PSİKİYATRİSTLER VE MUTLULUK / İbrahim Maraş

KEMAL SAYAR, PSİKİYATRİSTLER VE MUTLULUK / İbrahim Maraş
24 Kasım 2019 - 01:27

KEMAL SAYAR, PSİKİYATRİSTLER VE MUTLULUK


Bu akşam Ankara Palas Buluşmaları’nda Kemal Sayar’ı dinledik. Mutluluk konusunu ele aldı ve hayatta mutlu olmak için ne yapmamız gerektiğini güzel bir şekilde açıkladı. Giderek haz toplumuna, benliğin nesneleşmesine, anestezi, yani bir uyuşma ve bağımlılık toplumuna, hatta sürüleşmeye (küresel insan) doğru gidişin mutsuzluk getirdiğini belirtti. Önemli uyarılarda bulundu. Ancak Sayın Sayar’ın, diğer bazı muhafazakar psikiyatristlerde de görülen, temel bir çelişkisi vardı. O, mutluluğun tek başına bir hedef olmadığını iddia etti. Bu yaklaşım, ilk bakışta hayatta acıların ve sıkıntıların da olduğunu ve bu gerçeğin kabul edilmesi gerektiğini anlatmak için kullanılsa da problemli bir yaklaşımdır. Nitekim bu, yakın zamanda, Nevzat Tarhan’ın 21 yaşında vefat eden Neslihan Tay’ın mücadelesine atfen kullandığı “seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılmak” olarak ifade ettiği problemli yaklaşıma benzedi. Bunun arkasında biraz İslam düşüncesini hüzün medeniyeti gibi görmek ve dünyayı, tam olmasa da, dışlamak gibi bir yaklaşım görülüyor. Bu yaklaşıma göre, hayatta karşılaştığımız sorunlar ve acılar bir nimet olarak görülmeli.

Hâlbuki İslam düşüncesine göre insan, zorlukları ve acıları gidermek için mücadele etmelidir. Var olmak, varlık şuuru bizatihi mutluluktur veya mutlu olma bilincini getirmesi gerekir. Elbette her mutluluk, içerisinde mutlaka belirli bir oranda haz, fayda ve iyilik barındırır. Önemli olan haz ve faydanın iyiliğe oranının daha az olmasıdır. Çünkü iyilik, daha çok aklî mutlulukla ilgilidir. Haz ve faydanın sıfırlanması insan tabiatına aykırıdır. İşte mutsuzluk, bu bakımdan ahlaksızlıktır. Kur’an’da Adem’in, yani insanın cennette yaratılmasının temel sebebi budur. Elbette dünyada acılar çekilecektir, ama bu acılar mutluluğu hissetmeye götüren arızi unsurlardır ve dünya ya da madde kötü değildir. Kötülükler arızidir. Adem’in/insanın yaratıldığı yer ahiretteki cennet değil, bu dünyadır. Çünkü insan dünyada mutlu olmak ve dünyayı cennete çevirmek için yaratılmıştır. Dünya, bu yönden Cennetle ve mutlulukla aynı manada kullanılmıştır. Bu dünyada cenneti benliğinde ve toplumda kuramayanlar, ahiretteki cenneti hem algılayamazlar hem de ona ulaşamazlar. Buna ulaşmanın yolu ise teorik ve pratik erdemlerden geçer ki, bilhassa pratik erdemlerin önemli bir kısmı, Sayın Sayar’ın konuşmasında sıralanmıştır. Bizim burada ilave edebileceğimiz diğer çok önemli bir husus, Grek ve İslam ahlak felsefesi tarihinde sadece Farabi’nin Mutluluğu Kazanmanın Yolları adlı eserinde yer alan, pratik erdemleri çevreleyen şartlar konusudur. Burada Farabi’nin yaptığı şey, hakiki mutluluğa ulaşmak için erdemleri yerine getirme konusunda önce ifrat ve tefritin, yani erdemler ile erdem olmayanların ve erdem gibi gözükenlerin bilgisini bilme şartını getirmesi, hemen ardından da erdemleri tam anlamıyla uygulamada; neyin, nerede, ne zaman, kime, nasıl ve hangi gaye ile yapılacağının belirlenmesine çalışmasıdır. Başta Kindi, Farabi ve İbn Sina olmak üzere Müslüman filozoflar, bu açıdan mutluluğu/saadeti, kendisine ulaşıldığında daha üstü istenmeyen en üstün ülkü ve ilke olarak görürler. Düşünürlerimiz bunu söylerken, var olmanın aklî ve maddi boyutuna işaretle, yaşanılan hayatta tabii olarak görülecek acıların ve elemlerin, ancak teorik erdemleri elde etmekle başlayan bir süreçle üstesinden gelinebileceğini kastetmektedirler.

Son olarak eleştireceğimiz bir husus da, başta psikiyatri olmak üzere, bazı alanlardaki muhafazakar aydınların, akademisyenlerin, ara sıra Mevlana’ya ve irfan geleneğine atıfta bulunsalar da, birtakım anonim hale gelmiş sufilikle ilgili bilgiler dışında, maalesef kendi düşünce geleneğimizden haberdar olmamalarıdır. Bu da onların bazı yaklaşımlarının yüzeysel olmasını sağlamakta veya dini bilime alet etmeye zorlamaktadır.

İbrahim Maraş

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum