Kastamonulu Ülkücü Bir Gönül İnsanı: Mehmet Feyzi Efendi Mehmet Çarıkçıoğlu

Mehmet Feyzi Efendi ile ilgili Bilim Uzmanı Mehmet Çarıkçıoğlu'nun kaleme aldığı makale ektedir.

Kastamonulu Ülkücü Bir Gönül İnsanı: Mehmet Feyzi Efendi Mehmet Çarıkçıoğlu
02 Haziran 2025 - 15:45 - Güncelleme: 02 Haziran 2025 - 16:01

 

Kastamonulu Ülkücü Bir Gönül İnsanı: Mehmet Feyzi Efendi

                                                                                       Mehmet Çarıkçıoğlu*

 

 

“Burada yatan Âdem bir zaman hubbî idi. Bir zaman cübbî idi. Bir zaman sükûti idi. Şimdi ise turâbi oldu” **

Kastamonu Hisarardı Mahallesinde Şeyh Şâban-ı Veli Caddesinden biraz yukarı doğru gittiğimizde Gümüşlüce Kabristanı olarak bilinen mezarlıkta, giriş bölümünde bulunan camiinin hemen arkasında sade bir mezar karşımıza çıkar. Burada Evliyalar Diyarı olarak anılan Kastamonu’nun son dönem velilerinden biri olan Mehmet Feyzi Efendi yatmaktadır. Mezar şahidesinde yeşil zemin üzerine sarı renkte Divani Osmanlıca ile girişte verdiğimiz yazı yazmaktadır. 77 senelik yaşamı sadece 7 satırla özetlenmiş gibidir Mehmet Feyzi Efendi’nin. Sabır, takva, çile ve tasavvufla geçen 77 sene… 

Peki kimdir Mehmet Feyzi Efendi?

Mehmet Feyzi Efendi 1912 yılının 28 Martında Kastamonu Hepkebirler mahallesinde dünyaya gelmiştir. Bulunduğu ev Şamlıoğlu çıkmazı denen bir sokaktadır. Ramazan ayında dünyaya gelen Mehmet Feyzi Efendi’nin silsilesi kendisini evlatlık alan teyze ailesi tarafından Peygamber Efendimize ulaşmakta olan Şallıoğlu ailesine mensuptur. Bu aileden gelen dedelerinden Şallızâde Ali Efendi Allâme lakabıyla anılıp Muhtelif yerlerde müderrislik yapmıştır. Ancak bazı vakıf ve tahrir kayıtlarında adı geçen Şallızade Ali Efendi’nin Mehmet Feyzi Efendi’nin dedesi Ali Efendi ile aynı kişi olup olmadığı da net değildir. Şallıoğlu soy isminin bu zattan geldiği sanılmaktadır. Babası Pamukçuzâde lakabı ile anılan İzzet Efendi annesi ise Hafıza Ayşe hanımdır. Baba tarafından dedesinin 93 harbinde şehit olduğu sanılmaktadır. Babası İzzet Efendi Hırdavatçı olup Nakşibendi Şeyhlerinden Hacı Merdan Efendi’nin müridiydi.

İlme ve öğrenmeye son derece hevesli olan Mehmet Feyzi Efendi mahalle mektebinde Çerkez Hoca Hanım’dan tedris görmüştür. Daha sonra bugün Kuyudibi Mahallesi olarak bilinen bölgedeki Yarabcı mektebine geçmiştir. Sinan Bey Camii imamı olan Kastamonulu mutasavvıflardan Hafız Ömer Aköz efendiden Kuran ve tecvit eğitimi almış ve burada daha 6 yaşında hafız olmuştur. Sırasıyla Mercanzâde Hafız Tevfik Efendi’den kıraat, Hafız Abdurrahman Efendi’den fıkıh ve Arapça, Hoca Kamil Efendi’den de adap ve akait öğrenmiştir. Mehmet Feyzi Efendi çocukluk devresini “Hubbilik” dönemi olarak tanımlamıştır.

Mehmet Feyzi Efendi’nin hayatındaki dönüm noktalarından biri de askerlik yaptığı dönemler olmuştur. 1935 yılında vatani görevini yapmak üzere İstanbul’a giden Mehmet Feyzi Efendi çarşı izinlerinde şehrin önemli âlimlerinden dersler alarak ilmini geliştirmiştir. Fatih Camiinde Hüsrev Hoca Efendi’den Hadis, Sultan Ahmet Camiinde Nevşehirli Hoca Hayrullah Efendi ve Beyazıt camiinde Abdülhakim Arvâsi Efendi’den Tefsir dersleri almıştır. Ayrıca Yıldız’daki kışla hayatında asker arkadaşları hatta komutanlarına bile hâkim olduğu ilimlerde dersler vermiştir. 

1938 yılına kadar 3 sene devam eden askerlik görevi bittikten sonra tekrar Kastamonu’ya dönmüştür. 1943 yılında girdiği Denizli hapishanesinde tam dokuz ay hapis yattı. Temyize giden davası sonunda berat etti. İrşatlarına devam eden Mehmet Feyzi Efendi 1948 senesinde tekrar tutuklanarak Afyon hapishanesine gönderilmiştir. Afyon hapishanesinde oldukça zor şartlar altında kalan Mehmet Feyzi Efendi burada vücuduna tasallut eden bronşit ve ağır öksürük nöbetlerini hayatı boyunca vücudunda hissedecektir. 10 ay hapishanede kalan Mehmet Feyzi Efendi bu davadan da berat etmiş ve özgürlüğüne yeniden kavuşmuştur. Bu tarihten itibaren ihtiyatı tercih ederek genelde sohbetlerini evinde yapmayı tercih etmiştir. 1957 tarihinde Kastamonu eşrafından İbrahim Eroğlu’nun 5. Kızı Melek Eroğlu ile hayatını birleştirmiştir. Kendisini çekemeyenlerin yaydığı delilik söylentileri neticesinde başvurduğu belediye tarafından kendisinden sağlık raporu istenmesi gibi küçük düşürücü bir muameleye maruz kalmıştır. Binbir güçlükle de olsa evlilik hâsıl olur. Bu evlilikten Nuriye, Ayşe, Münibe, Mevhibe olmak üzere dört kızı ve Münip isimli bir oğlu dünyaya gelmiştir.

Aile saadeti ve çocuklarının sevgisi ile mutlu bir aile babası olan Mehmet Feyzi Efendi için zor günler devam etmekteydi. 27 Mayıs ihtilali üzerine tekrar gözaltına alındı. Zor yıllar ve yürüdüğü yolda çektiği yalnızlığa rağmen O bildiği yoldan şaşmamış ve tasavvuf disiplinini halkına ve dostlarına öğretmeye devam etmiştir. Ancak artık bu dönemde daha münzevi bir hayat yaşamaya gayret etmiştir. Hayatının bu aşamasını “Sükûtilik” dönemi olarak tanımlar. 

1980’ler le birlikte ilerlemiş yaşının getirdiği bir takım hastalıklarla uğraşmıştır. Yıllardır Tansiyon Hastası olan Mehmet Feyzi Efendi 1975 yılından itibaren böbrek yetmezliği derdi ile de uğraşmak zorunda kalmış, 1980 senesinde de felç geçirmiştir. Özellikle hapis yattığı o zor yıllarda kaptığı bazı kronik rahatsızlıklar yaşlılığı ilerledikçe acıları daha keskin bir biçimde kendini hissettirmekteydi. Bunun yanı sıra nefes darlığı problemi ile de karşı karşıya kalmıştır. 1985 senesinde çok sevdiği eşi ve destekçisi Melek hanımı da kaybedince gözle görülür bir durgunluğa bürünmüştür. Kendisindeki bu durgunluğun sebebini soranlara ise “Artık tûrabiyim” diyerek ecel vaktinin yakın olduğunu belli etmekteydi. 

Mehmet Feyzi Efendi Miraç kandiline tesadüf eden 4 Mart 1989 gecesi Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Binlerin katıldığı cenaze töreninden sonra Hz Pir Camii imamı Faik küçük tarafından cenaze namazı kılınmış ve cenazesi Gümüşlüce kabristanına defnedilmiştir.

Mehmet Feyzi Efendi türlü sıkıntılarla uğraşırken en büyük ilacın Kuran-ı Kerim olduğuna dikkat çekmiştir. O’nun Kuran-ı Kerim yorumu Kurân’nın evrenselliğine ve kapsayıcılığına işaret etmektedir. Mehmet Feyzi Efendi’ye göre Kurân direkt olarak canlı hayatın içindedir. Her yerde karşımıza çıkıp hükümlerini gösterir. Allaha yaklaşmanın olmazsa olmazlarından birinin kayıtsız şartsız Kurân’ı anlama ve anlatma olduğuna da işaret etmektedir. Kurân konusundaki anlayışında kendisini etkileyen hocaları olarak ta ilk Kurân öğretmeni olan Çerkez Hoca Hanım olarak bilinen Ayşe Hanım, Hafız Ömer Aköz’ü göstermiştir.

Mehmet Feyzi Efendi’nin özellikle yaşadığı bölgede ismi “Kalaycı Mehmet Efendi” diye anılmaktadır. Babası hırdavat işleriyle uğraştığı için kap-kacak tamiratı ve kalaylanması işlerinde babasıyla birlikte gençliğinde sıklıkla çalışmıştır. Gençlik yıllarında yaptığı bu işten dolayı çevre halkı tarafından hep bu isimle anılmış ve öldükten sonra bile nezaketen bu isimle anılmaya devam etmiştir. Bu gün bile halen daha Mehmet Feyzi Efendiden ziyade ismi geçtiğinde Kalaycı Mehmet Efendi diye anlatılır. 

Bütün bunların yansıra Mehmet Feyzi Efendi’yi farklı kılan özelliklerden biride hiç şüphesiz Milliyetçi ve ırkına âşık kimliğidir. Mehmet Feyzi Efendi’nin İslam ile Türklük arasında güzel bir bağ kurarak, mensubu olduğu necip Türk milletini dine yaptığı hizmetlerden ötürü devamlı yücelttiğini ve övdüğünü görmekteyiz. “İslam ruh Türklük ise cesettir. (beden)’’ diyerek İslam ve Türklüğü hayat ve yaratılışın bütünlüğü gibi aynı potada birleştiren Mehmet Feyzi Efendi’nin Türk milletinin yüceliği konusunda birbirinden güzel sözleri ve methiyeleri bulunmaktadır. “Sadakat-ı vataniye, mefahir-i milliye, hamiyet-i diniye. Bu üçü bir arada olduğu zaman onulmayacak hiçbir yara kalmaz. Vatan olmazsa millet olamaz, millet olmazsa kim dini yaşayacak? Masonlar bunları ayrı ayrı göstermeğe çalışıyorlar” Yine “ Ehl-i sünnet büyüklerimiz sultan zalim bile olsa beddua edilmez. Sonuçta zulmetse bile çocuğun, ihtiyarın, kadının hukukunu korur. Şimdi siz Beyrut’ta hangi namustan bahsedeceksiniz.” şeklindeki sözüyle vatan, din ve milliyet kavramlarının birbirinden ayrılamayacağına dikkat çekmektedir. Yıllar sonra Ülkücü hareketin kurucusu Başbuğ Alparslan Türkeş’in de sıklıkla zikredeceği bu sözün anısını “İslamiyet ruh, Türklük cesettir sözü bana ait değil, ben o sözün ilhamını Kastamonu’da Mehmet Feyzi Efendi Hazretlerinden aldım ve kendimize bayrak yaptım” sözleriyle insanlara tekrar anlatacaktır. 

Yaptığı tefsirlerde de milliyetçi anlayışının tesirlerini görebilmekteyiz. Maide suresinin 54. Ayetini yorumlarken ayette bahsi geçen milletin Türk milleti olacağını talebelerine bildirmiş ve böylece Kuran’da pek dikkat edilmeyen bir konuyu milli bir bakış açısıyla yorumlamıştır. Mehmet Feyzi Efendi sohbetlerinde daima Milliyetçilik cereyanına himaye tavsiye etmiş ve karşı çıkılmamasını belirtmiştir. 

Siyasi görüşü hususunda taassubu olmamakla birlikte milliyetçi görüşün sadır olduğu Alparslan Türkeş ile şahsi dostluğundan ötürü Milliyetçi bir çizgide olduğu da yine rahatça görülebilmektedir. Yakın çevresindekilere olabildiğince siyasete girmeden sohbetler yapmıştır. Bir keresinde kendisinin siyasi görüşünü bilmeyenler özellikle 70’lerden sonra Türkeş ile gelişen Milliyetçilik ve Ülkücülük hakkında bir soru sorduklarında “Kardaşım ben Milliyetçilik diye bir cereyan çıkacak (Çıkmadan evvel) aleyhinde bulunmayın dedim. Bulundular da ne oldu? (Bunun, Bekir Berk’in Türkeş aleyhindeki beyannamesi olduğunu sonradan öğrendim.) Buraya her türlü insan geliyor. Benim sözlerim su gibi. Gelen kabının rengine göre mana veriyor. Onlara hakkımı helal etmiyorum” diyerek cevap vermiş ve çizgisini açıkça belli etmiştir. Yine bir sohbetinde hangi partiye oy vereceği hakkında bir soru sorulduğunda ise “Kardaşım, ben afaki meseleleri bilmiyorum, istişare ve istihare eder veririsiniz, sola da verecek haliniz yok ya” diye cevap verdiği de yakınları tarafından aktarılmaktadır. 

Mehmet Feyzi Efendi’nin ülkücülere ve milliyetçi çizgiye olan Kayınpederinin de rolünün ve etkisinin olduğu muhakkaktır. Zira kayınbiraderi olan Enver Eroğlu uzun yıllar Kastamonu’da MHP il başkanlığı yapmış ve bundan başka ülkücülerin Kastamonu ayağında çeşitli hizmetlerde bulunmuştur.

Mehmet Feyzi Efendi’nin Başbuğ Alparslan Türkeş ile birkaç defa görüşmesi olmuştur. Alparslan Türkeş 1960’ların sonlarından itibaren Kastamonu’ya seyahatler yapmıştır. İşte bu seyahatlerin birinde Muhtemelen Mehmet Feyzi Efendi’nin kayınbiraderi Enver Eroğlu vasıtasıyla Mehmet Feyzi Efendi ile görüşmüş ve Mehmet Feyzi Efendi’den çok etkilenerek onun irşat ve de dostluk halkasına dâhil olmuştur. Zira sonraki dönemlerde Mehmet Feyzi Efendi’den bahsederken sürekli ona Efendi Hazretleri diye hitap etmesi bunun en büyük kanıtıdır. Mehmet Feyzi Efendi ile Alparslan Türkeş 12 Eylül dönemi sonrasında da görüşmeye devam etmiştir. Türkeş 1976 yılında Haccını ayrıca Mehmet Feyzi Efendi ile de beraber yapmıştır. Yıllar Sonra Alparslan Türkeş Mehmet Feyzi Efendiden bahsederken "Efendi Hazretlerinin irşadını aldım. Kendilerinden de her zaman ihlaslı bir şekilde çok yardım, destek ve muzaheret gördüm. Davamızın muvaffak olması için çok maddi ve manevi desteklerini gördüm. Allah razı olsun. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın Efendi hazretleri. Çok derin, şuurlu, çok imanlı, çok muhterem bir şahsiyetti. Davamız daima ondan güç almıştır." şeklinde kurduğu cümleleriyle Mehmet Feyzi Efendi’ye olan tabiyetini ve de şükranlığını belirtmiştir. Bütün bu anlattığımız manevi bağlardan dolayı Mehmet Feyzi Efendi bazı yayınlarda "Ülkücülüğün Edebalısı” diye tanımlanmıştır. Mehmet Feyzi Efendi’de Türkeş’ten bahsedilirken Türkeş’i “Dürüst ve mert biri” diye tanımlayacaktır. Hatta kıbleyi soranlara mecazi olarak bozkurt işareti yaparak “İktidar ateşten bir gömlek olacak, kimse giyemezken Türk milliyetçileri giyecek” dediği de aktarılan bilgiler arasındadır. 

Tıpkı Osmanlı’nın ilk dönemlerinde ve hatta daha öncesinde olduğu gibi olduğu gibi manevi gönül erlerimiz daima devletlerinin yanlarında olmuşlardır. Mehmet Feyzi Efendi örneğinde olduğu gibi bu değerli insanlar sadece fethedilen yerlerde değil mevcut vatan içinde bile İslam dinine hizmetin yanı sıra devletlerimizin insanlarını manevi anlamda eğiterek bulundukları bölgelerde huzur ve asayişi sağlayan kişiler olarak ünlenmişlerdir. Geçmişte olduğu gibi yaşadığımız dönemlerde de faaliyette olan bu manevi şahsiyetler hiç şüphesiz gelecekte de var olmaya devam ederek bu önemli vazifelerine devam edeceklerdir. Devlet görevlilerinin ya da devleti yönetmeye, devletin içinde görev almaya aday liderlerimizin de merhum Başbuğ Alparslan Türkeş örneğinde görüldüğü üzere bu gönül erleri ve mutasavvıflarımızla barışık olmaya gayret etmeleri gerekir. Temsil ettikleri halkın değerlerinin aynı zamanda ülkemizin üzerinde durduğu manevi sac ayaklarından olduğunu da unutmamaları gerekmektedir.

*Bilim Uzmanı
**
 Mehmet Feyzi Efendi’nin mezar baş şahidesi

Kaynakça:

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)  EV.d…13765 

Naile Baltacı, “Mehmet Feyzi Efendi ve Tasavvufi Görüşleri (Doktora Tezi)”, Türkiye Cumhuriyeti Cukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı, Adana, (2015)

Bilge Karadağ, “Mehmet Feyzi Efendi’nin Kuran’ı Yorumlama İlkeleri”, (Yüksek lisans tezi), Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Kastamonu, (2019)

Fazıl Çiftçi, “Kastamonu Camileri-Türbeleri ve Diğer Tarihi Eserler”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, (1995)

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi”, İstanbul, c. 38. (Burhan Baltacı, “Şallıoğlu Mehmet Feyzi” Maddesi. (2010).

Hasan Erdoğan, “Bediüzzaman'ın Âlim Veli Talebesi Ser ve Sır Kâtibi Mehmed Feyzi Efendi” İttihat Yayınevi, İstanbul, (2010).

Fatih Ergin “Ülkücü Hareketin Edebalisi Mehmet Feyzi Edendi” Yeni Ufuk Dergisi,(2010).
 

Fotoğraflar:

 


Resim 1: Mehmet Feyzi Efendinin Kabri ve baş şahidesi



Resim 2: 1970’lerdeki bir fotoğrafı  


         
Resim 3: Vefatından kısa zaman önceki bir fotoğrafı

Resim 4: Gençlik dönemlerine ait iki fotoğrafı

 

 

 

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum