Kafkaslar'da Yükselen Türklük ve İki Devlet Bir Millet - Prof. Dr. Susran Erkan EROĞLU

Kafkaslar'da Yükselen Türklük ve İki Devlet Bir Millet - Prof. Dr. Susran Erkan EROĞLU
05 Kasım 2020 - 19:47

Soğuk savaşın bitişi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) çöküşünün ardından birçok Varşova Paktı üye ülkesinde olduğu gibi Kafkasya’da da sorunlar devam etmiştir. Kafkasya, Çarlık Rusya’sının yıkılışında olduğu gibi Sovyetlerin yıkılışında da Rusya’nın büyük güç olma yolunda hep engeller çıkarmıştır. Bununla birlikte Ermenistan ve işgal ettiği topraklar bu mücadelenin önemli dönemeçlerinden biri olmuştur. Kafkasya ile sürekli uğraşmak zorunda kalan Rusya için bölge stratejik öneme sahip olmuştur ve bu durum halen geçerliliğini korumaktadır. Azerbaycan ve Gürcistan’da eski otoritesini sağlayamayan Rusya için tek dayanak olarak Ermenistan kalmıştır. Şimdilerde sesini pek çıkarmayan Rusya için Ermenistan vazgeçilmez olmasa da Rusya bu konuda stratejik düşünmek zorundadır. Türkiye’nin Azerbaycan’ın haklı davasında aktif yer alması bazı dengeleri sarsmış ve dosta düşmana adeta bir daimî birlik mesajı vermiştir. Yalnızca hükümetler düzeyinde değil toplumsal düzeyde de hem Azerbaycan’da hem de Türkiye’de aynı birlik düşüncesi mevcuttur. Ayrıca ifade etmek gerekir ki ne Türkiye eski Türkiye’dir, ne de Azerbaycan eski Azerbaycan’dır.

Türkiye ve Azerbaycan hızlı ve etkili kararlar alabilmekte ve bu kararları hiçbir dış etki altında kalmadan, egemenlik haklarının birer gereği olarak uygulayabilmektedir. Bölgede ve uluslararası arenada söz sahibi haline gelen Türkiye’ nin birçok alanda kalkınmış olması bu durumu daha da perçinlemektedir. Başta savunma sanayi olmak üzere gelinen nokta caydırıcılığın anahtarı olmaktadır. Tarih, kültür ve soy bağlarının yanı sıra, terörden yana hep eziyet çeken Türkiye için terörün psikolojik ve sosyolojik açıdan travmaların nelere yol açtığı aşikârdır, bu yüzden terörün ne olduğunu çok iyi bilen Türkiye’nin Azerbaycan’ın yanında yer alması oldukça doğaldır. Bölgesel liderliğini, gücünü ve savunma sanayisini her geçen gün arttıran Türkiye’nin, aktif siyasi rol üstlenmesi elbette bölgesel ve küresel düzeyde rahatsızlıklara neden olmaktadır. Bundan dolayı başlatılan Türkiye karşıtı propagandaların (İslamofobi, karikatür skandalı), Türkiye’nin sadece Türk ve İslam dünyasının lideri olmasından değil, güçlü ve kararlı bir duruşa sahip olmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Ayrıca güçlü bir Türkiye’nin varlığı, yalnızca güçlü bir Azerbaycan’ın değil tüm Türk ve İslam dünyasının gücünü simgelemektedir.

Türkiye’nin başta Cumhurbaşkanlığı düzeyinde olmak üzere; bakanlar, partiler ve toplum düzeyinde de Karabağ konusundaki hassasiyeti Türkiye’nin Azerbaycanlı kardeşlerini sevindirmekte ve bu destek onlara moral kaynağı olmaktadır. Türkiye’nin Karabağ konusundaki duruşu açık ve nettir. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Ermenistan’ın uzlaşmaz ve şımarık tavırları nedeniyle 30 yıldır adeta kangrene dönmüş bu meselenin çözümü işgalin son bulmasıdır. İşgali meşrulaştıran önerilerin artık sahada uygulanma şansı yoktur. Azerbaycan’ın da topraklarını özgürleştirme konusunda son derece kararlı olduğunu görüyoruz” cümleleri Türkiye’nin kararlı tutumunu açıkça ortaya koymuştur. Geçmiş dış politika hatalarından biri olan Minsk Grubu’nda yer alamayışımız ancak bu yolla güçlü şekilde telafi edilebilmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin “Meclisimize ihanet edenlerin torunları bugün Karabağ’da cinayet nöbetindedir. Osmanlı Devleti’nin topraklarına hücum edip onun bir parçasını işgal eden Fransa da bunun destekçisidir. Silah ve mühimmat temin etmektedir. Yani Türk düşmanları Dağlık Karabağ’da faaldir” sözleri ise açık adresi göstermiş ve Sayın Cumhurbaşkanının tespitini tamamlar nitelikte olmuştur. Bu sözler temelini, güney ve doğu sınırlarımızdan kardeşlerimize karşı savaşmaya giden teröristlerden ve Fransa’da yaşayan Ermenilerin devlet destekli kampanyalarından almaktadır. Libya’da, Suriye’de, Karabağ’da yaşanan mağlubiyetler başta Fransa ve Hollanda olmak üzere eskimiş kıtada Türk ve İslam medeniyetine karşı bir söyleme dönüşmüştür. Kadim ve şerefli bir tarihin mirasçısı olarak Türkiye, Edirne’yi korumanın Saraybosna’dan olacağını, Erzurum’u muhafaza etmenin Atayurt’tan olması gerektiğini ve Antalya’nın Trablus’tan savunulacağını çok iyi bilmektedir.

Ermenilerin savaş bölgesi dışındaki sivilleri vurması ise onların tükenmişliğinin göstergesidir. Bu tavır Ermeni siyasetinin yüzyıllık kodları arasında yer almaktadır. Bu yüzden uluslararası hukuk, onlarca ülkede ayaklar altına alınarak Türk diplomatlarının şehadeti ile sonuçlanmıştır. Hocalı’daki katliama sağır ve dilsiz kalan dünyanın Gence ve Berde’deki masumların katledilmesine ses vermesi beklenemez. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına doğru giderken üzerimizdeki sorumluluk devletlere, örgütlere güvenmeden güçlenmek ve bekleyenlere ümit olmaya devam etmektedir. Türk beklenendir.

Her ne olursa olsun zalimlerin bağrına Hak nidasıyla saplanan Azerbaycan’ın hak çağrısına biz de ses veriyor ve daha da gür bir şekilde beyan ediyoruz: Karabağ Azerbaycan’dır!

Prof. Dr. Susran Erkan EROĞLU
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Rektör Yardımcısı

Kaynak: KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

kafkassam.com


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum