İstanbul'un yedi tepesi
Sinan Genim
Uzun yıllar boyu bir şehir efsanesi sürer gider; “Yedi Tepeli Şehir”. Yıllardır İstanbul’un kuruluşunun Byzantion ile birlikte başladığı efsanesinin bir kurmaca olduğunu söylerim. Dionysios Byzantios, MS II. yüzyılda kaleme aldığı “Anaplus Bosphori Tharcii / Boğaziçi’nde Bir Gezinti” isimli kitabında; “Bosporos Burnu’nun biraz yukarısında Athena Ekbasia Sunağı vardır. Koloni kurucuları tam burada karaya çıkmış ve tıpkı vatanları için çarpışanlar gibi savaşmışlardı” demektedir. Daha sonra üzeri örtülen bu açıklama bize doğruyu bulmakta yardımcı olmalıdır. Kim boş bir alana çıkıp da vatanı için çarpışır? Demek ki bu bölgede bir yerleşim alanı vardı ve yeni gelenler buradakilerle savaşmak durumunda kalmışlardı.
Ligos / Lygos
Doktora çalışmamda ve 1980 yılındaki savunmasında yaptığım benzer bir açıklama bazı hocalarımca kabul görmemiş ve eleştirilmiştim. Rahmetli hocam Doğan Kuban yıllar sonra, 1996 yılında yayınladığı “İstanbul Bir Kent Tarihi” isimli kitabında bu konuya değinerek, Yaşlı Plinius’un sözünü ettiği efsanevi “Ligos / Lygos” kentinin bu bölgede bulunduğundan söz eder.
Lygos, daha sonra Dionysios Byzantios’a göre MÖ 695 yılında kurulan “Byzantion”a dönüşür. Her iki şehrinde zaman zaman tahrip edildiğini ve yıkıma uğradığını bilmekteyiz. Byzantion en büyük yıkıma Pescennius Niger ile Septimus Severus arasındaki taht kavgası sonrası maruz kalır. 193 yılında Septimus Severus’un birlikleri tarafından kuşatılır ve yaklaşık iki buçuk yıl sonra, 195-196 kışında açlık nedeniyle teslim olur. Surları ve önemli yapıları yıkılır, şehir statüsü kaldırılır ve bir köy olarak en yakın idare merkezi olan Perinthos’a (Marmara Ereğlisi) bağlanır. 197 yazında Septimus Severus, muhtemelen oğlu Caracalla’nın isteği üzerine, bir dönem “Antonia / Antoninia ” adı ile anılacak olan şehrin yeniden yapımına başlar.
Nea Roma / Yeni Roma
326 yılında Contantinus ile Roma’nın pagan üst tabakası arasındaki görüş farklılıkları, onun yeni bir başkent oluşturmak için araştırmalara başlamasına yol açar. Yeni başkent olarak Byzantion seçilir ve başkent için gereken inşa faaliyetlerine başlanır. Bir iddiaya göre Roma’yı en ince ayrıntısına kadar örnek alarak inşa edilen kent, 11 Mayıs 330 günü görkemli bir açılış merasimiyle kutsanır. Şehrin yeni adı artık “Nea Roma / Yeni Roma”dır. Ne kadar süre boyunca kullanıldığını bilmediğimiz bu isim daha sonra yerini “Konstantinopolis”e bırakacaktır.
Bazı araştırmalar ve yazılı kaynaklara dayanarak bildiğimiz kadarıyla Byzantion şehrinin surları, Septimus Severus tarafından genişletilir. Roma’nın başkenti olması çalışmaları sırasında şehri koruyan surlar bir miktar daha ötelenir ve kent alanı yaklaşık altı kilometre kareye ulaşır.
Constantinus’un surlarla çevirdiği bu alan içinde söylenenden farklı olarak yalnızca üç tepe bulunmaktadır. Roma’nın yedi tepesine karşın Yeni Roma’da üç tepe vardır.
Birinci tepe
Bu tepelerin ilki günümüz Topkapı Sarayı Bâb-ı Selâm kapısının (II. Avlu’ya giriş kapısı) bulunduğu alan olup denizden 44 metre yüksekliğindeki tepedir. Her ne kadar Bâb-ı Hümâyun’un (Birinci kapı) bulunduğu alan da 42 metre yüksekliğinde bir tepe ise de söylencelerde yer almaz.
İkinci tepe
İkinci tepe Constantinus tarafından yaptırılan ve orijinal yapımından yalnızca Çemberlitaş’ın günümüze erişebildiği Constantinus Forumu’nun bulunduğu alan olup denizden 56 metre yüksekliğindeki tepedir. Günümüzde bu tepenin en yüksek noktasında Atik Ali Paşa Camii, Haliç’e doğru inen yamacında ise Nuruosmaniye Camii yer almaktadır.
Birinci tepedeki Topkapı Sarayı Bâb-ı Selâm kapısı, Claude Ferrier, 1860
Üçüncü tepe
Üçüncü tepe günümüzde Beyazıt Kulesi’nin bulunduğu noktadır. Denizden 60 metre yüksekliğindeki bu tepenin üzerinde bir dönem “Forum Theodosius” adı ile anılan büyük bir hayvan pazarı bulunmaktaydı. Fetih sonrası, forumun bulunduğu alana “Eski Saray” inşa edilir.
Dördüncü tepe
Günümüzde söylendiği gibi Fatih Camii, bir dönemin Aziz Havariyyun Kilisesi’nin bulunduğu, denizden 60 metre yüksekliğindeki alan bir tepe olmayıp, hemen gerisinde yer alan ve beşinci tepe olarak nitelen tepenin yamacıdır. Ancak söylenceler buranın dördüncü tepe olarak kabul edilmesine yol açar.
Nereden çıkar bu “Yedi tepeli şehir” efsanesi?
Constantinus’un şehri Roma’nın yeni başkenti olarak ilan ettiği sırada yaptırdığı surlar anlaşılacağı gibi üç, daha sonraki yakıştırma ile dört tepeyi kapsamaktadır. Nereden çıkar bu “Yedi tepeli şehir” efsanesi? Sanırım çoğu kez olduğu gibi bizim insanımız hikâye ve efsanelere meraklıdır. Araştırıp, çalışıp doğru bilgiye erişmek yerine kulaktan duyduğu bir yakıştırmayı doğru kabul edip, tekrar etmeye devam eder. Yalnızca halk mı bu söylemi tekrarlar? Akademik ünvan sahipleri de ne yazık ki merak edip araştırmak yerine doğru olmayan bu söylenceyi devam ettirmekte bir mahsur görmezler.
IV. yüzyılın başlarında artan şehir nüfusuna yeni yerleşim alanları sağlamak için II. Theodosius döneminde (408-450) Praefus praetus Anthemios’un önderliğinde Constantinus Surları’nın yaklaşık bir buçuk kilometre batısında yer alan kulelerin yapımına başlanır. 413 yılında büyük oranda yapımı biten bu surları “Theodosius Surları” olarak bilmekteyiz. Bu surların yapımı ile birlikte şehir alanı on dört kilometre kare gibi dönemi için oldukça büyük bir alanı kapsar.
II. Theodosius döneminde genişletilen surlar alışıldığı şekilde üç, gerçekte ise dört tepeyi kapsamaktadır.
Altıncı tepedeki Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii
Beşinci tepe
Bu tepelerin beşincisi denizden 70 metre yüksekliğinde olup üzerinde Kumrulu Mescit ile Nurettin Tekkesi bulunmaktadır. Tepenin Haliç’e doğru uzanan yamacında Yavuz Sultan Selim Camii yer alır.
Altıncı tepe
Altıncı tepe denizden 76 metre yüksekliğinde olup Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii bu tepe üzerine yapılmıştır.
Yedinci tepe
İstanbul’un tepeleri Haliç’e paralel bir dizi hâlinde sıralanmakta olup, yalnızca yedinci tepe Marmara silüetine egemendir. Yedinci tepe denizden 58 metre yüksekliğinde olup üzerinde herhangi bir yapı bulunmaz. Bu tepenin bir yamacında Macuncu Mescidi, diğer yamacında ise Mokios Sarnıcı / Çukur Bostan bulunmaktadır. Bu arada surların Topkapı Girişi’nin kuzeyinde denizden 68 metre yüksekliğinde bir tepe daha bulunmaktadır. Bu tepe üzerinde Hagios Nikolaos Kilisesi yer almaktadır. Ancak tıpkı Bâb-ı Hümâyun’un bulunduğu tepe gibi bu tepe de İstanbul tepeleri arasında sayılmaz.
İstanbul’un tepeleri
Zaman zaman İstanbul’un tepeleri sorulunca; “Çamlıca Tepesi, Alemdağ, Kuştepe, Gayrettepe” gibi isimlerin söylendiğine şahit olmaktayım. Üstelik çoğu kişi de bilmiyorum demek yerine, abuk sabuk şeyler söylemeyi marifet sanmakta. Bir şehirde yaşayanlar nasıl olur da onun hakkında bu kadar bilgisiz olur, anlamak gerçekten zor! “İstanbul” ismi çok yakın tarihlere kadar bu şehirde yaşayanlar için Suriçi’ni tarif için kullanılırdı. Şehrin diğer ana bölümleri ise “Eyüp, Galata (Beyoğlu) ve Üsküdar” olarak belirtilirdi.
Toplumlar genelde daha öncede belirttiğim gibi hikâye ve efsanelere meraklıdırlar. Gerçeklerden çok bu gibi anlatılar hoşlarına gider ve kolay kolay unutmazlar. “Yedi tepeli şehir” anlatısı o kadar rağbet görür ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi logosunda yedi üçgen figürü ile kendine yer bulur.
Sanırım içinde yaşadığımız bu şehir hakkında gerçek bilgi sahibi olmak için çok daha fazla çalışmamız gerekiyor. İstanbul için yabancı araştırmacılar değil, biz merak edip, araştırmalıyız. Bu konularda çalışmayı, araştırmalar yapmayı içinde yaşadığımız şehre borçlu olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isterim…
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.’’
Yahya Kemal Beyatlı
Kaynak:
İstanbul'un 7 Tepesi kaynak: NOSTALJİK İSTANBUL FOTOĞRAFLARI
FACEBOOK YORUMLAR