İlkay Coşkun yazdı: Rubâiyât-ı Âşık Ednâ

Yazar İlkay Coşkun'un Ertem Özuşaklı'nın "Rubâiyât-ı Âşık Ednâ" kitabı üzerine yazdığı yazı

İlkay Coşkun yazdı: Rubâiyât-ı Âşık Ednâ
04 Nisan 2022 - 14:11

Rubâiyât-ı Âşık Ednâ

İlkay COŞKUN

"Rubâiyât-ı Âşık Ednâ" Şair Ertem Özuşaklı'nın Ocak 2022 tarihinde okurla buluşturduğu, rubai tarzında şiir kitabı. Altmış iki sayfa hacmindeki eserde elli üç rubai yer almaktadır.

"Rubâiyât-ı Âşık Ednâ" ismi ne anlama geliyor bir bakalım. Rubâiyât, divan edebiyatında dört dizeden oluşan belirli aruz kalıpları ile yazılan şiirlerdir. Rubainin çoğuludur. Rubâiyât, ayrıca Ömer Hayyam'ın bin civarında rubaisinin yer aldığı kitabının ismidir. "Âşık Ednâ" da şairin mahlasıdır. "Ednâ" az düzeyde yetersizlik bildiren bir kelimedir. Daha aşağı, beri, pek az, sefil anlamlarına da gelir. Şair bir yerde tevazu göstergesi olarak bu mahlası kullandığını düşünüyorum. Bu mahlası tarihimizde, kültürümüzde, değişik zamanlarda birçok ozan kullanmıştır. "Sefil Ednâ, "Derviş Ednâ" bunlardan birkaçıdır. Kitabın ismini daha öz olarak, "Âşık Ednâ'dan Rubailer" olarak düşünebiliriz. Ayrıca Şair, "Ednâ" isimli rubaisinde mahlasının anlamını, mahiyetini serimliyor bir taraftan. "Sinem hançerler için nişangâhımdır benim/ gedalık bu âlemde itibarıdır benim/ biat eylemesem de nâm ü şâne kime ne/ ednalık vasfım tac-ı iftiharımdır benim" (sayfa 46)

Rubailerin özünde özellikle ilahi aşk vardır. Dini ve manevi duyarlılıkların yanında mistik ve felsefi yaklaşımlarda dikkat çekmektedir. Vahdet inanışını etraflıca işlemektedir şair. Tasavvuftaki hiçlik makamı gibi birçok konu gelenekten gelen şekliyle işlenmektedir. “Mevla, hayat, ölüm, cennet-cehennem, yol, ateş, dost, âşık” gibi temalar rubailerde daha çok öncelenmiştir. Halk ve tekke şiirimizin özlerini taşımasının yanında, şair, gönül dünyasında ki aşk devrimini rubailerle yaşatır adeta. Rubailer de İslamî literatür ve felsefesiyle beraber azda olsa zümrüdüanka, kaknüs gibi eski çağ felsefik yaklaşımlara da rubailerde karşılaşmaktayız. Mesela bir rubaisinde "Anka ile yoldaş kıl mülteci ruhumu" demektedir. Başka bir yerde "Anka misali süzülüp geçsem sabah seherinden" diyerek bir benzetmede bulunur. Şairin rubaileri, öz ve ruh olarak, Ömer Hayyam'dan ziyade Yunus ve Fuzuli anlayışına daha yakın olduğunu görmekteyiz. Münâcat övgüsüyle başlaması ve Aksekili Hamdi Karakaş'ın niyazı ile kitabın sonlandırılması, kitap içeriğinin nasihat, inanç nüvelerini daha çok barındırması böyle bir sonuca taşımaktadır. Şair daha çok müstecab bir dua arzusundadır. "Tavaf etsen dünyayı ömrün boyunca/ gönlünde yok ise Kâbe’de bulunmaz" rubai bölümü Koca Yunus'un deyişlerini ne kadar çok andırıyor değil mi? Necip Fazıl'ın "mavera humması" yani "öteleri anlama ateşi" olarak nitelendirdiği Yunus'un izinde bir seyrüsefer sanki.

Kitabın takriz yazısında, Mehmet Veysi Bey, kitaba dair etraflıca bilgiler vermiş ve rubailer ve şair hakkında bazı kapıları aralamıştır. Rubailer, kültürümüzden gelen münâcat-ilahi övgüsüyle girizgâh yapılıyor. Ve üç münacat rubaiye yer verilmiştir. Konu konu işlenir rubailer. "Molla Kasım, Katre, Yolcu, İnsan-ı Kâmil, Zülfikar, Zümrüdüanka, Dil" gibi başlıklarla örnekleyebilirim. Günümüzün tabiriyle, özlü bir söz, sözcümle muhteviyatında bir anlatım diyebiliriz. Rubaileri birçoğu 14’lü hece ölçüsüyle yazılmış olmasıyla beraber, 11'li, 12’li, 13'lü, 15'li, hatta 16'lı hece ölçüsünün kullanıldığı rubailerde bulunmaktadır. Rubailerde daha çok kullanılan kafiye düzeni olan aaba tercih edilmiştir. Şair, rubailerinde çok az “ednâ” mahlasını kullandığı görülmektedir. Bu da geleneğe uygundur. Her ne kadar ara ara unutulmaya yüz tutmuş köklerimizden, kültürümüzden gelen bazı arkaik kelimeler olsa da genel anlamda rubailer anlaşılır. Az biraz sözlük başvurusuna ihtiyaç hâsıl olmaktadır. Daha çok tasavvufta geçen ve sözlük yardımına ihtiyaç duyabileceğimiz azda olsa kelime guruplarını sıralayacak olursam; "kevn ü mekan, Haydar-ı Kerrâr, Molla Kasım, Bekâbillah, fenafillah, kevser, mirat ı mücellâ, rahmet-i baran, zülfikâr, çeşm-i giryan, ehl-i kubur, kevn ü mekân, ateş-baz, bî perva can-ı sefa, heves-i mâsivâ, encüm ü eflâk" gibi.

Sayın Mehmet Veysi Bey'in “Derviş-Meşrep Bey” olarak nitelendirdiği Ertem Özuşaklı Bey'i, aşkla yazdığı bu güzel ilk eserinden dolayı kutlarım. Böyle eserler, geleneğimizi, kültürümüzü, tarihimizi ve köklerimizi yaşatmamız açısından çok önemlidir. Bu tarz kitaplar zaman içerisinde şairlerin muhayyilesindeki yerini alacak ve çoğalacaktır. Bu bağlamda "Rubâiyât-ı Âşık Ednâ" kitabı, bir kılcal damar mertebesinde de olsa, kadim kültürümüzle bağımızı kuvvetlendirecektir. Şairin en çok beğendiğim "Hünkâr" isimli rubaisi ile yazımı sonlandırayım. Hünkâr/ “deryada ateş ateşte derya saklı/ cevherde inci incide cevher saklı/ bu sırrı bilen ariflerin gönlünde/ iki cihanda hünkâr alan aşk saklı” (sayfa 15)

İlkay Coşkun
04.04.2022
İlk yayın: https://ilkaycoskun.blogspot.com/2022/04/rubaiyat-ask-edna.html?fbclid=IwAR1uKEuBC7maqFpruUA28c6HjvLKTzqMAAgwpV8YLkFeMEdlhKX5zZQ-uwk

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum