İLK TÜRK KADIN FOTOĞRAFÇI NACİYE HANIM

 İLK TÜRK KADIN FOTOĞRAFÇI NACİYE HANIM
28 Temmuz 2024 - 10:21

İLK TÜRK KADIN FOTOĞRAFÇI

NACİYE HANIM

AYŞEGÜL KILINÇ

 

Naciye Hanım, takvimler 23 Nisan 1881’i gösterdiğinde Üsküp’te Salih Paşa’nın kızı olarak dünyaya gelmiştir. Henüz yirmi ikisindeyken, çok iyi Fransızca bilen pek yakışıklı Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey ile dünya evine girmiştir. Balkan Savaşı’nın sonlarında Naciye ve İsmail’in çoktan 1 kızı ve 2 oğlu dünyaya gelmiş, Naciye 4. çocuğa hamiledir; dönemde Osmanlı İmparatorluğu zayıf düşmüş ve Rumeli’deki toprakları kaybedince bölgedeki Türklerin çileli günleri başlamıştır. İsmail Bey ve gebe olan eşi Naciye Hanım kendi hayatlarını kurtarmak adına ne var ne yoksa bırakıp Anadolu’ya göç etme kararı almışlardır. İsmail Bey ailesini bir asker arkadaşına emanet ederek Viyana’ya sığınmış, Naciye hanımlar ise İstanbul yolculuğuna başlamışlardır. Dördüncü çocuk Macaristan sınırında tren yolculuğundayken dünyaya gelmiş fakat kısa bir süre sonra hayatını kaybetmiştir. Uzun geçen göç yolculuğu sonrasında aile nihayet İstanbul’a yerleşmiştir.

Beşiktaş Yıldız’da Sait Paşa konağına yerleşen aile sürgün sürecini geride bırakmaya odaklanıp yeni bir hayat kurma çabasına girmişlerdir. İsmail Bey Viyana’da fotoğrafçılığı öğrenmiş, dönerken de fotoğrafçılığa dair tüm malzemelerini yanında getirmiştir. Böylece konağın çatı katını kendi hobisine göre şekillendirip bir fotoğraf stüdyosuna çevirmiştir. Diğer evlerde çamaşırlık olarak kullanılan bu alan camla kaplı olup, giren ışığı perdelerle yönetmeye münasiptir. Bu hobi sayesinde tüm aile fotoğrafçılığı iyiden iyiye tanıyıp özümsemiştir. Gitgide fotoğrafçılık bu ailenin kişisel aktivitesi haline dönüşmüştür.

İsmail Hakkı Bey, Naciye Hanım, kızları Nedret, oğulları Nusret ve Fikret

İsmail Bey Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla cepheye gitmiş, uzun süren savaş yıllarında Naciye Hanım maddi açıdan zayıflayınca önce takılarını sonrasında eşyalarını satmaya başlamıştır. En nihayetinde aile yadigârı olan gümüş tepsiyi satmak zorunda kalınca bu olay onu müthiş bir şekilde üzmüş ve gelecek konusunda karar almasında bir dönüm noktası olmuştur. “Ben insan değil miyim, ben hayatımı kazanamaz mıyım, çocuklarıma bakamaz mıyım? İlla ki bunları satarak mı yaşayacağız!” Tek başına ailesine bakma girişiminde bulunup, İsmail Bey yokken çatı katındaki odayı değerlendirmek adına 1919 yılında bir fotoğrafhane açmıştır. Zaten her şeyi hazır olan fotoğrafhanenin tek eksiği tabela olmuş onu da bir askerle birlikte giderek “Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi- Naciye” ismiyle yaptırmıştır. Tek başına bir anne olarak çocuklarına geçim sağlamaya çalışmış, bir kadın olarak dönemde ilk Türk kadın fotoğrafçı vazifesiyle yerini almıştır. Halk fotoğrafa karşı mesafeli olduğundan diğer Müslüman fotoğrafhaneleri (Yeraltı ve Resne fotoğrafhaneleri) bir tehdit olarak algılayıp vitrinlerini kırmışsa da, Naciye Hanım’ı hızlıca kabul etmişlerdir. Fotoğrafhaneye ilk gün 10 kişi gelmiş fakat sonrasında dönemde kadınların tek başına erkek fotoğrafçılara poz vermesi doğru karşılanmadığı için Naciye Hanım’a istedikleri rahatlıkta ve açıklıkta poz vermeleri eşlerin işine gelmiş, bu sayı git gide artmış, Naciye Hanım kısa sürede rağbet görmüştür. Bu sayede kadınlar da kişisel fotoğraflarını, cephede savaşan eşlerine yazdıkları mektupla birlikte gönderme şansı yakalamışlardır.

Naciye Hanım fotoğrafhanesinde renkli bir fon kullanmış, kadrajında sehpa, sandalye, çiçek gibi aksesuarlara yer vermiştir. Fotoğrafhane dışında düğün çekimlerine gitmiş, Sultan Reşat’ın torunlarına sarayda haftada iki gün fotoğrafçılık dersleri vermiştir. Haftada bir gün ise fotoğrafhaneye sultanlar ve harem ağaları karanlık oda dersleri almak için gelmişlerdir.

İsmail Bey, savaş yıllarında yaralandığı vakit eve dönmüş ve tedavi süreci boyunca evde kalmıştır. Kızları Nedret Ekşigil o zamanı şu sözlerle aktarmıştır: Biz çocukluğumuzda babamı hiç görmezdik. Harpten harbe gider, yaralanır gelir, ancak öyle görürdük onu. İyileşir, hadi gene harbe giderdi. Kafkasya’ya gitti parmakları koptu, kasığından vuruldu, kalbinden yaralandı. Parça parça bir adam. Yani hiç baba görmedik. Babamız var, hayal gibi. Böyle geçti hayatımız.”

En nihayetinde İsmail Bey sağlık durumundan kaynaklı Kurtuluş Savaşı’na katılamamış ve gelen hanımlara görünmeden karanlık odada bütün gün baskı ve rötuş yaparak Naciye Hanım’a yardım etmiştir. İsmail Bey, Naciye Hanım’ın tek yardımcısı değildir elbette; Nedret Hanım’ın “çok okuyan ve çok kültürlü bir paşa kızı” diye nitelendirdiği, annesinin gençliğinden beri yakın arkadaşı olan Saide Hanım asistan vazifesiyle fotoğrafhanede düzenin ve temizliğinden sorumludur.

Savaşa katılamayan İsmail Bey, cepheye desteğini Kumkapı’dan Ankara’ya gizli bir şekilde askeri malzemeler göndererek sağlamış; Naciye Hanım ise gizliden gizliye kadınları toplayarak teşkilat kurmuş, bu kadınlar hep birlikte aralıksız fanila ve eski kıyafetleri söküp askerlere eldiven çorap gibi kıyafetler örüp göndermişlerdir.

Naciye Hanım gelen yoğun ilgi sonrası fotoğrafhaneyi büyütme çalışmasına gitmiş, 1921 yılında Beyazıt’ta tramvay durağında bir apartmanın üç katını tutmuş, ilk iki katı kendileri için yaşam alanı, çatı katı ise daha geniş bir fotoğrafhane olmuştur. Aynı yıl Kadınlar Dünyası dergisinde fotoğrafhane tanıtılmış, kadınlar açısından desteklenmesi için şu cümleler yazılmıştır: “Naciye Hanım namında bir hemşiremizin hanımlara mahsus bir fotoğrafhane işletmekte olduğunu haber aldık. Bu müteşebbis ve faal hemşiremizi takdir ve teşvik etmek borcumuzdur."

Zaman geçtikçe savaş, İsmail Bey’de sadece bedeninde değil manen de izler bırakmış, bu izler onu daha hırçın ve sinirli bir adama dönüştürmüştür. Aralarında çıkan kavgalar neticesinde ikili ayrılmış ve soyadı kanunu sonrasında Naciye Hanım, oğlunun soyadını alıp Naciye Suman olmuştur. Oğlu Nusret Suman çok iyi bir heykeltıraş olarak kendini geliştirmiş ve Ankara’daki şaheser Hitit Güneş Kursu’nun yaratıcısı olmuştur. Naciye Hanım dokuz yıl kadar Beyazıt’taki stüdyosunda çekimlere devam etmiş, kızı doğum yapınca 1930’da Ankara’ya yerleşerek torunu Sevgi Divitçioğlu’nun ressam olma aşamalarında kendisine destek olmuştur. Hayatı boyunca kadınlara destek olmuş ve aynı şekilde kadınlardan destek almıştır. Yine kadın dayanışması adına torunu için pek sevdiği işini bırakmıştır. 23 Temmuz 1973’te, ilk Türk kadın fotoğrafçı sıfatıyla, savaş yıllarında ailesine ve Türk askerlerine bulunduğu destek ve çaba ile tanınma izini bırakarak, göğe yükselmiştir.

Naciye Suman, kızı Nedret Ekşigil ve torunu Sevgi Divitçioğlu

Fotoğraflara damga vurulmaması ihtimali yönünde fotoğrafhane arşivi kayıplara karışmış olup fotoğraf tarihçisi Gülderen Bölük, Osmanlıca dergilerden Naciye Hanım’ı keşfetmiş ve oluşturduğu Naciye Suman arşivine altı fotoğraf ekleyebilmiştir. Gülderen Bölük, Naciye Hanım’ın 15 yılı geçen fotoğrafçılık kariyerinden nice hatıralarla örülmüş kadrajına dair izleri aramaya devam etmektedir.

Kadınlar Dünyası Dergisi, 1921

Naciye Suman

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum