Hatayi'nin bir kasidesi üzerine

Dr. Ahmet Yılmaz SOYYER Hocamız büyük Türk şairlerinden Hatâyî'nin bir kasidesini şerh etti.

Hatayi'nin bir kasidesi üzerine
20 Şubat 2021 - 18:20

Hatâyî, büyük şairdir, bir kasidesini şerh ettim.

Ey ki yohdan bu cihânı vâr iden Perverdigâr
Yiri kâyim gökleri devvâr iden Perverdigâr

Perverdigâr Farsça besleyen terbiye eden yetiştiren demektir; özel anlamıyla ise Allah’ı işâret eder. Beyitte Tanrı’nın evreni yoktan var ettiği, yeri sabit tutup gökleri döndürdüğü söylenmektedir.16 yüzyılın astronomi bilgisi yerin sabit olduğu, yıldızların onun etrafında döndüğü şeklindedir. Yoktan var etmek Şah Hatayî’nin anlam dünyasında sıradan kişilerin (Allah dostu olmayanlar) göremediğinin görünür kılınmasıdır. Çünkü vahdet-i vücud herşeyi Tanrı’nın tecellisi sayar; yani her şey Tanrıdandır.

Küntü kenzen ayeti vasfunda olmışdur nüzül
Varlığına künfekân ikrar iden Perverdigâr

“Küntü kenzen mahfiyen fe ahbebtü en u’rafe fe halektül halke li u’rafe bihi” ‘Ben gizli bir hazineydim; bilinmeyi sevdim, bilinmek için de halkı yarattım’ şeklindeki bu söz tasavvuf çevreleri ve bilhassa Kızılbaş dünyası için kudsî, yâni mânâsı Tanrı’ya, söylenişi Hz. Muhammed’e âit olan bir hadistir. Yaygın hadis kitaplarında bu şekliyle bir ibare bulunmamaktadır. Hatayî, bu sözü kudsî hadis biçiminde görenlerden olduğu için âyet hükmünde tutmakta ve bu hadisin Tanrı’yı tarif edebilmek için indiğini belirtmektedir. Varlığını da “ol dedi oldu” emriyle evreni yaratıp (tecellî edip) açığa çıkarmıştır demektedir.

Cümle-i ‘âlemde sen günden dahî zâhir velî
Dilde dâyim adını settâr iden Perverdigâr

Bütün evrende sen gündüzden bile daha açık görünmektesin ey dost, dillerde ise adını gizleyen/gizleyici olarak koymuş olan peverdigârsın. Burada yine sıradan insanların görmeden inandığı ama tasavvuf dünyasınca Hz. Ali’ye atfedilen “gayb perdesi açılsa yakînim artmayacak” sözü uyarınca Allah gönül gözü açık olanlarca müşâhade edilir. Arapça aslı “Lev küşife’l-gıtâu mâ ezdedtü yakinen” biçimindedir. Hz. Ali’ye atfedilen Sad Kelime kitaplarının ilk sözlerinden biri olarak görülmektedir. (Sarıkaya, 2004, 254)

Mü’mine mesken kılupdur bağ-ı cennât-ı naim
Kâfir ü münkir makâmın nâr iden Perverdigâr

Nimete erenlerin cennet bağını müminlere mekân yapan; kâfir ve münkirler (gerçeklerin üzerini örtüp gizleyenlere ve hakikati inkar edenler)in elde edecekleri dereceyi ateşten yer yapan perverdigârsın. Şah Hatayî burada kâfir ve inkarcıyı ayrı ayrı zikretmektedir. Çünkü kâfir gerçekliği bildiği halde inkâr eden, münkir ise inanmayarak inkarcı olandır.

Cümle eşyâlar gözin der-hâb idendür giceler
Gökde kevkebler gözin bîdar iden Perverdigâr

O, geceleyin eşyaların gözünü uykuya salandır; gökteki yıldızların gözlerini uykudan uyandıran perverdigârdır. Burada dünyadaki nesneler ışık vermedikleri için karanlığa gömülmekte ışıklar ise güneşin, tasavvufî deyişle Hakk'ın yansıtıcısı olduklarından Parlayan göz kesilmektediler denilmektedir.

Bir kulını oda yâhup kıldı fî nârü’s-sakar
Bir kulını mahrem-i esrâr iden, Perverdigâr

Bir kulunu cehennem kızgınlığıyla ateşte yakıp, bir kulunu sırların mahremiyetine eren eyleyen perverdigârdır.

Mısr içinde Yûsufı bir kul iken sultân iden
Derd ilen Ya‘kûbını bîmâr iden Perverdigâr

Hz. Yûsuf’u bir kulken Mısır’a sultan eden; Yâkubu dert ile hasta edendir. Kur’an kıssasına dayanan bir anlatımda Hz. Yâkub, annesi ölen oğlu Yûsuf’u çok sevmektedir. Onu halası büyütür; o vefat edince babasının yanına döner. Hz. Yâkub’un 12 oğlu vardır; Yûsuf aleyhisselâm bir gün bir rûyâsında onbir yıldız ile ay ve güneşin kendisine secde ettiklerini görür. Babası rûyâsını yıldızların kardeşleri ve onları anneleri oldukları şeklinde yorumlayarak, “Rabbin seni öylece seçecek, sana rüya tabirini öğretecek ve daha önce büyük babaların İbrâhim ile İshak’a olan nimetini tamamına erdirdiği gibi sana ve Yâkup ailesine de nimetini kemale erdirecektir. Çünkü Rabbin her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (Yûsuf/ 6)” der. Bununla birlikte bunu kardeşlerine anlatmaması hususunda tenbihler. Kardeşleri babalarının sevgisini kıskanmaktadırlar, onu ya öldürmek ya da bir kör kuyuya atma konusunda düşünceleri vardır. Kör kuyuya atarlar, eve dönünce de babalarına Yûsuf’u kurtların yediğini söylerler. Dalil olarak ise onun gömleğini ceylan kanına bulayarak gösterirler. Yâkup Yûsuf’un acısıyla derde düşer. Yûsuf’u kuyudan Mısır’a giden kervancılar kurtarır ancak onlar da onu köle ederler. Yûsuf’u Mısır’ın önemli bir yöneticisi satın alır; saraya geldikten sonra yöneticinin hanımı Züleyha’nın ona iftira atmasıyla zindana atılır.

Yûsuf yedi yıl zindanda kalır ve Allah kendisine rüya yorumlama bilgisini verir. Mısır hükümdarının gördüğü bir rüyada yedi cılız inek yedi semiz ineği yemekte, yedi kuru başak da yedi yeşil başağı sarmaktadır. Bu rüyayı Yûsuf, yedi yıl bolluktan sonra yedi yıl kıtlık olacağı şeklinde yorumlar. Rûyâsı aynen çıkar. Hükümdar bu yorum üzerine Yûsuf’u zindandan çıkarıp ülkesine vezir yapar.

Yûnusı derya içinde yudduran bir balığa
Âteşi İbrahîme gül-zâr iden Perverdigâr

Yûnus aleyhisselamı denizde bir balığa yutturan; Hz. İbrahim’e ateşi gül bahçesi eden perverdigârdır.

“Kur’ân’daki Yûnus kıssasının birinci safhası, Hz. Yûnus’un inkârcı bir belde halkına peygamber olarak gönderilişi ile ilgilidir. Kur’ân’da Hz. Yûnus’un görevlendirildiği beldeyi terk edişi ise kendisi tarafından “kaçış” (Saffat/140) olarak nitelendirilmektedir. Bir peygamberin bir yerden ayrılışı Allah’ın iznine bağlı olduğu halde, o böyle bir izin beklemeden görev mahallini terk ettiği için bu durum mecâzen “kaçış” olarak balirtilmekte ve kendisini kınamaktadır. “Kendini kınarken onu bir balık yutmuştu. Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrara dirileceği güne kadar balığın karnında kalacaktı. Halsiz bir halde iken onu sahile çıkardık. Onun üzerine geniş yapraklı bir bitki (yaktîn) yetiştirdik”; (Saffat/ 140- 146) Beldeden ayrılış sürecinde Hz. Yûnus’un bindiği gemiden atılışı balık tarafından yutuluşu, balığın karnında iken tövbe ve istiğfarla geçirdiği süre ve balığın karnından karaya çıkarılışı Kur’ân’a göre Yûnus kıssasının ikinci safhasını tAşkil etmektedir.” (Polater, 2007, 140-153)

İbrahim kıssası ise şöyledir. Hz. İbrahim bütün peygamberlerin tebliğ vazifesini yerie getirmiştir. Hem milleti hem de babası ona inamamış, o ise onları kna için mücadele etmiştir. İbrahim aleyhisselam bir gün bütün şehir halkı ehir dışındayken putları kırmış, baltayı da onları en büyüğünün omuzuna asmıştır. Halkı döndüklerinde putlarının parçalanmış olduklarını görünce hemen bu işi İbarhim’in yaptığı kanaatine varıp ou Nemrudun huzuruna götürmüşlerdir. “Bunları tanrılarımıza sen mi yaptın?” diyerek sorguya çekmişlerdir. İbrahim bu soruyu putlarınıza sorun demiştir. Halkı, başlarında Nemrut olduğu halde onu yakmaya karar vermişlerdir. İbrahim, ateşten korkmamıştır. O, Allah’a güvenmiş, O’na dayanmış, yardımı ancak O’ndan beklemiştir. Bunun sonucu olarak da Allah ateşe “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” diye emrederek bir bahçeye dönüştürmüştür.

Yağduran deryaya gökden ebr-i nisan yağmurın
Katresinden lü’ lü’-i şehvâr iden Perverdigâr

Gökten denizlere nisan bulutlarından yağmur yağdıran, bir damlasından şahlara layık inciler oluşturan perverdigardır.

“Ebr-i nîsan nisan bulutu demektir. Nisan yağmurlarının kutlu ve bereketli olduğuna inanılır. Bu ayda yağan yağmurlar kaplarda toplanarak hem içilir hem de bu suyla yıkanılır. İçilince sıhhat bulunacağına yıkanınca cildin pürüzsüz ve yumuşak olacağı kanaati vardır. Eskiden tekkelerde de nisan yağmurları biriktirilirdi. İstiridyelere nisan yağmuru damlasının girdiği böylalikle incinin oluştuğu bir efsane hâlinde anlatılırdı.”

Enbiyâlar bahsine yazduran a‘lâ mertebe
Mustafânı cümleden muhtar iden Perverdigâr

Nebiler konusuna bir yüce mertebe ilave ederek Mustafa’yı cümleden daha seçilmiş kılan perverdigardr. “Hz. Peygamberin ismi olan Mustafa seçkin demektir; muhtar da aynı anlama galir. Burada “seçilmişi seçen” derken mânâ kuvvetlendirilmektedir.

On iki ma’sûm-ı pâki piş iden ümmetlere
Murtazânı Haydar-ı Kerrâr iden Perverdigâr

On iki mâsum-ı pâkı inancında ön safa çıkaran ümmetlere kendisinden razı olunmuşu (Murtaza), döne döne savaşan (kerrar) eden perverdigar. On iki pâk masum, Emevî iktidarıca öldürülen ehl-i beyt mensubu imamlara verilen isimdir.

Lutf ile ahvâline kılgil Hatâyî’nin nazar
‘Işk içinde vâlih-i didâr iden Perverdigâr

İyi muameleyle (lütuf) Hatâyî’nin hallerine bak; Aşk içinde güzelliğiyle şaşkınlığa düşüren Perverdigâr. (Macit, 2017, 233)

Dr. Ahmet Yılmaz SOYYER

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum