Hasan Barın: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Hasan Barın: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
06 Şubat 2021 - 00:30

Çok ünlü bir avukat olan Julian Mantle, bir yoğun çalışmanın verdiği yorgunluğun ağırlığıyla, bir dava esnasında kalp krizi geçirerek duruşma salonunda yığılır kalır.
Bu olaydan sonra da üç yıl boyunca ortadan kaybolur. Hiç kimsede onun hakkında hiçbir haber alamaz.

Julian Mantle üç yıllık bir sürenin ardından yakın arkadaşı John’un ofisinin kapısını çalar. Dostu John onu ilk görüşte tanıyamaz, çünkü Julian çok değişmiştir. Çok uzun yıllar birbirini görmeyen iki dost yoğun bir muhabbete dalar. 
Muhabbet esnasında, bir ara Julian, John’dan on tane masaj çekmesini ister, yıllardır şınav çekmeyen John, on tane şınavı zor bela çeker, onuncusunu çektiğinde; “ öldüm bittim, bir tane bile çekecek halim kalmadı” der demez, Julian; iki tane daha çek der.
John iki tane daha masaj çektikten sonra aklı başına gelir, “on tane demiştin, ama iki tane daha çektirdin niye?” diye sorar.
Julian bu soruya ders niteliğinde olan şu cevabı verir: On tane şınavı çekince öldüm bittim bir tane bile çekemem diyordun, ama iki tane daha çektin, kendini tanımıyorsun, demek ki yapabiliyormuşsun!
Robin S. Sharma’nın, Ferrarisini Satan Bilge kitabından alıntı yaptığım bu olayı hemen hemen hepimiz biliyoruzdur.

Ergenekon Destanı’da buna benzer bir olayı anlatır. Dağlarla çevrili olan alana yerleşen Türkler, nüfusları artıp o alana sığmayınca oradan çıkıp yayılmak isterler. Ama bir problem vardır, bulundukları yere giriş kapıları ya kaybolmuş veya kapanmıştır. Uzun uğraşlar sonucu koca dağı delerek yol açıp oradan kurtulurlar.

Bu iki olayda, şartlarını, güçlerini zorlayan, olumsuz durumdan olumlu duruma geçme; veya iyi durumdan daha iyi bir duruma geçme çabalarına güzel birer örnektir. 

Kendi gücünün farkında olan insanlar, hiçbir zaman olumsuz şartlarına, zorluklara teslim olmazlar. Hep kendilerini, şartlarını zorlayarak çareler üretirler.

Çünkü bu insanlar yapabileceklerinin, şu anki yaptıklarının çok ötesinde olduğunu bildiklerinden, yaptıkları ne kadar iyi olsada, bunu hiçbir zaman yeterli görmezler. O yüzden mükemmeli bulsalarda, hep mükemmellik ötesini ararlar. 
Zaten, medeniyet, şu anki teknoloji de bu insanlar sayesinde var olmamış mıdır!
Edison,” Bilmem kaç bin deney yaptım olmadım, yapamadım yeter, kim yaparsa yapsın banane” demiş olsaydı, ben bu yazıyı, kulağımda kulaklık müzik dinleyerek değil, hamamda çok beğendim cırtlak sesimle türkü çığıra çığıra, laptopa değil de, muhtemelen, mum ışığında bir kağıt parçasına divitle yazmaya çalışıyor olurdum.

Sosyal medyada da sık sık gördüğüm bir foto vardır.
Küçücük bir çocuk, ince, küçücük bir ipe bağlanmış koskoca hayvanı, kenarı uçurum olan dar bir yolda, ipinden çeke çeke götürmektedir.
Koskoca hayvan, çocuğu altına alıp ezebilir, ufak bir boynuz darbesiyle uçuruma yuvarlayabilir, en masumane basit davranışla, çocuğun elinde hafifçe tutulmuş ipten, boynunu sağa sola sallayarak kurtulabilir.
Ama bunları yapmaz, yapamaz!
Çünkü, ona, kendine bağlanan ip, ufacık çocuğun elinde olsa bile, arkasından gitmesi, bunun zorakiyet olduğu, ancak bunu yaparsa başına olumsuz bir şey gelmeyeceği öğretilmiştir. Bu yüzden zavallı, çaresizlik duygusunu kabullenip çocuğun arkasından tıpış tıpış gider. Hayatıda bu davranışla aynı orantıdadır.

Bu olayın Psikolojideki adı; öğrenilmiş çaresizlik.
Bu psikolojideki insanlar; ancak kabuklarında kalır, yapabileceklerini, daha iyiyi aramak için şartlarını zorlamazlarsa başına bir şey gelmeyeceğini öğrenmiştir.
Sadece öğrenseler iyi, aynı zamanda da öğretirlerde!

Ben bu duygunun bilinçaltında yatan sebebin; kendini ve sevdiklerini koruma duygusu olduğuna inanıyorum.
Bu insanlar çaresiz midir?
Çare aramıyorlarsa tabiki de çaresizdirler!
Bu kişilerin savunması ise, kaderin bile insanın gayretine bağlı olduğu bilgisini bir kenara bırakılarak, kaderle açıklamalarıdır.
 
Olaya Aristoteles mantığındaki mantık önerme karşılıkları olarak bakmak gerekirse; mantıksal önermelerin sayısal karşılığı, doğru, bir; yanlış ise sıfır ile değerlendirlir.
Yazımın başında anlattığım ilk iki hikaye mantıksal önerme sayısal değere göre doğru olarak değerlendirdiklerinden, değer olarak bir; son örnekteki olay ise yanlış olarak görüldüğünden sıfırdır.

Toplumu oluşturan insanların davranışlarını mantık önermeleriyle homojenleştirirsek;
Toplumların, milletleri oluşturan insanlarda birer varlıktan oluşur, dolayısıyla da gelişme ancak, toplumu ve milleti oluşturan bir insanların ne derece bir olduklarıyla, birlerin çoklukları ve birbirleriyle bağlantılarıyla alakalıdır.
O halde;

Bir veya sıfır olmak, bir birey olarakta; birleri ve sıfırları biriktirmekte; birbirleriyle bağlantı kurdurmakta bize kalmış.

Saygı ve huzurla kalın!  

https://asasmedya.info/news/authors


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum