HACI BEKTAŞ VELİ'NİN BESMELE TEFSİRİNDEN KENDİLİĞİMİZE/VARLIĞA BAKARKEN - Prof. Dr. Altan Çetin

HACI BEKTAŞ VELİ'NİN BESMELE TEFSİRİNDEN KENDİLİĞİMİZE/VARLIĞA BAKARKEN - Prof. Dr. Altan Çetin
14 Ağustos 2020 - 22:29

Bismillah kelimesi lafızyla dilimizde pelesenk olsa da Hacı Bektaş tabiriyle bir varlık tarifi olduğu azımızın malumudur. Kürselleşen çağa milli/dini yahut kültürel olandan cihanşumül teklifler vaz’ etmek zamanımızın en esaslı ve zorlu meselelerindendir. Anlam kaybı ile malul modern zamanlara bir mana göstermek “evrensellik” iddiası taşıyanlar için öncelikli bir ülkü olmalıdır. Medeniyetçi milliyetçiliğimizin de esas davalarından biri bu olsa gerektir.

İnsan düşünen varlıktır. Varlık insan ile düşünceye dalar. Düşünen ile varlık var olduğunu idrak eder. Düşünürken mefhumu müdrik olan akıl varlığın fizik ve ötesi âlemine dairi tefekkür eder. Nereden geldim, neredeyim, nereye gidiyorum. Bu sorular insanın düşünce düzeyinde kendine ve kâinata sorular sormasına yol açar. Mebde, meaş ve mead olarak gelenekte kavramlaştırılan bu sorunun cevabı dünyada bulunuş sebebimizi ve bunun hikmetini ortaya koyar. Bu insan için bir iç oryantasyon vesilesidir.

Mefhûmunu belirleyen insan o özün teferruatıyla hayatını ve kendi olma şuurunu tespit eder. Bunun üzerinden mebde yani nereden geldiği sorusuna bir cevap ile varoluş esasını tespit ile meaşe yani neredeyim ya da neden “buradayım”a geçer. Var olduğu fiziksel dünyada bulunuş sebeplerini varoluş nedenleri üzerinden kurarak dünyadaki “öz”e dair hareket planını yapar ve tarihi var eder. Tarih hafızadır. Hafızasını kaybedenlerin geldikleri bir yer olmayacağı gibi bulundukları “an”da manasını yitirir. Bu durumda mead yani sona dair düşünceler de karamsarlaşır. Hayat yani tarih tek varoluş imkânımız mıdır? Ölüm gerçeğinin ötesinde ne vardır. Mead gelenekte dönmek manasınadır. Bunun cevabı insanın dünyadaki duruşunun diğer bir yönünü oluşturur. İnsan geldiği ve gideceği arasındaki felsefesi, anlam dünyası ve değerleri ile tarih yapar. Bu duruşun fiziki dünya odaklı açıklamaları olabileceği gibi onun ötesinde anlam dünyasına dayalı değerlendirmeleri de mümkündür. Gönül odaklı bir değerlendirme bu bakımdan geldik gidiyoruz denilen dünyanın mana içeriği ve mefhumu açısından geleneğin günümüze taşıyacağı önemli aydınlıklardan birisi olacaktır.

Hünkâr Hacı Bektaş Velî gibi ruh abidelerimizin gölgesinde bilgi ve düşünce ile kurulacak ilişkiler günü daha manalı ve yaşanır kılabilecektir. Hacı Bektaş Velî’nin eserlerinden bu manada gönül aydınlatan, akla yön veren ve hayata mefhumu fısıldayan önemli malumat vardır. Bunları hatırlamak gönül hafızamızın bu değerli hünkârının izinden hakikate doğru ilerlemeyi sağlayacaktır. Bu cümleden olarak, özellikle Besmele tefsiri odağından olmak üzere, Hünkârın bazı düşüncelerinden yola çıkarak erenlerin gönlünden ve sözünden mebde, meaş ve mead’a dair malumatımızı genişletebiliriz.

Bismillahirrahmanirahim merkezinde vazedilen düşüncelere mebde-meaş-mead temasından bakıldığında hayattaki yerimize dair önemli kavramlar edinebiliriz. Öze dair sözler fiziki dünyanın manevi boyutunun izlerini taşımaktadır. Hünkârın nasıl bir sultan olduğunu fark etmek için Besmele üzerine yazdığı tefsirindeki değerlendirmelerini okumak ve anlamak kendilik bilincimize değerli boyutlar katacaktır. Aşk meydanı, erenlerin ve bilenlerindir, diyen hünkârın izinde bilmek ve bu meydanda neden var olduğumuz anlamak bugünkü modern kaosa düzen vermek adına son derece değerlidir. Hz. Muhammed’e vahiy edilen üzerinden Allah tarafından bildirilenler cümlesinden Besmeleyi gönül terazisinde tartan Hünkâr Allah ismi, Rahman ve Rahim isimlerinin mebde-meaş ve mead noktasındaki anlamlarını ifade ile aklımıza önemli bir mefhumlar cümlesi kazandırmaktadır. İnsan kitabının sayfalarını besmele ile aralayan Hünkâr ona geldiği olduğu ve gideceği güzergâhta besmele üzerinden yön çizmekte ve anlam dünyasına kendine görelik kazandırmaktadır. Modern zamanlarda özünü ve mefhumu yitirmiş bir medeniyetin çocukları için bunlar son derece hayatidir. Mefhumu olanın mefkûresi, mefkûresi olanın medeniyeti olacağı aşikârdır.

MEBDE

Varlık düşüncesi olan tefekkür zinciri kendisine bir başlangıç, bir ilk zuhur tayin eder. Kökenlere dair bu tespitle öznenin nerden geldiğine, bu varlık alanına varoluş meşherine nasıl ulaştığına dair görüşler ortaya konulur. HAYdan gelip HUya gitmek geleneğin ortaya koyduğu önemli bir süreç aforizmasıdır. Besmele tefsiri vesilesi ile Hünkâr mebdeye dair gönül şehrinin güzellikleri ile bir çerçeve çizer. Gönül öyle bir şehirdir ki Hak Teâla yeryüzünde ve gökyüzünde ne yaratmışsa o şehirde hepsi vardır. İşte bu şehrin iki sultanı vardır ki bunlardan birisi Rahmani, diğeri ise şeytanidir. Rahmani sultanın adı akıldır. Yardımcısı iman, zabiti de miskinliktir (Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, Ankara, 2010, s. 563). İslâmın temeli güzel ahlâk; ahlâkın özü bilgi; bilginin özü akıldır.

Hacı Bektaş Velî bu sözüyle açtığı yolda ahlak, bilgi ve akıl merkezinde bir varoluş metafizik bir gerçeklik ile mefhumunu kurar. Varlık rahmani ve şeytani iki uç söz konusudur. Kendilik bilincini Hünkarın sözü üzerinden özlendirenlerin dünyasında varlık akıl, iman ve miskinlik (dünyaya bağlanmama) üzerinden kurulur. Dünyaya bağlanmamaktan kasıt dünya için çalışmamak değil çalıştığını bir üst gayeye dair gerçekleştirmek olsa gerektir. Felsefesinin ontolojik esası bu gerçek üzerinden kurulur. İmanı akl ederken bunun kavramlarını İslami olarak; “Tanrı Teâla “Ey Muhammed, ism-i azamın Allah’tır. Keremimi bildiren adım Rahman’dır. Lütfumu bildiren adım Rahîm’dir. Eğer her halde “Bismillahirrahmanirrahim” dersen ben keremim ve lütfum ile bekçin olurum” dedi (Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 218), yaklaşımı ile kurar. Allah, Müslümanlar için varoluşun özüdür. Bu noktada Peygambere (sav) varoluş düşüncesinin esaslarını iletir. O’na iletirken ““Ey Ahmet, gökten inen dört kitabın tamamını topladım, Fatiha’nın içine koydum. Fatiha’da ne varsa Bismillahirrahmanirrahim’in içine koydum. Senin ümmetinden kim bir kez iman ile doğru olarak Bismillahirrahmanirrahim derse; Tevrat’ı, İncil’i; Zebur’u, Kuran’ı okumuşçasına ve bunlarla ibadet etmişçesine sevap vereyim. Bu ne güzel kerem, bu ne güzel lütuf ki birkaç damla murdar sudan meydana gelmiş insana bu kadar fazla ihsanda bulunuyorum. (Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 271) ifadeleriyle onun izinden gidenlere de Bismillah’ın nasıl bir ontolojik hakikat kapısı olduğunu bildirir. İnsanı beşer olmaktan insan olmaya çıkaran imanın akıl ile fizik alemde kurduğu gerçeklik onun ötesinde bu şekilde metafizik bir makuliyet kazanır. Dünyaya gelen insan erenlerin izinde çerağını her yakışında cem silsilesi boyunca bu aydınlıkla yeniden kendini idrak eder. Varlık cana gelir canlar var olur.

Meaş ve Meadı ise müteakip yazıda değerlendireceğiz diyerek soralım: Nereden geliyorsun hem şehrim? Yolun nedir, yol gayretin neyedir? Varış gayen nedir? Küreselcilerin bize muhtelif kökenler gösterdiği yerde geleneğin/kültürün dünyasından görmek adına Hacı Bektaş fikriyatı önemlidir. Yapay zekâlar bize kökenimiz ve kendiliğimiz hakkında da esaslı algoritmalar üretebilecek midir?

İnsan kendini var ettiği mana aralığından görür alemi…

İnsan manasına çerağı nereden bulursa önünü o ışıkla aydınlatır. Işığın hakikatten kaynaklanması oranında yol yolcuyu maksuda eriştirir. İnsanın mebdesi yani nereden geldiği sorusuyla yüzleştiğimiz ilk yazıdaki incelememizden sonra bu yazıda meaş ve mead başlıkları ile devrimizi tamamlamış olacağız. O halde neredeyim ve nereye gidiyorum sorularına Hacı Bektaş irfanınca bakarak yolumuza revan olalım.

MEAŞ-Bismillah

İnsanın dünya hayatındaki ahlaki ve manevi içeriği dış dünyayla kuracağı süreği de belirler. Bismillah üzerinden Hünkâr İslam’ın miftahı olan bu sözden yola çıkarak bir yol haritası çizmektedir. Allah rahman ve rahîmdir sözleri ile oryante olan insanın Hz. Muhammed çerağından aydınlanarak nasıl müstakim kalacağını bildirir. “Senin ümmetin benim kullarımdır. Sen onlara şefaat edersen ben lütufta bulunurum. Eğer onlar benim kudretimin ve büyüklüğümün hakkı için Bismillahirrahmanirahim derlerse; her işlerinde onlara kendilerinden daha yakın olurum. Allah’lığımla onların dünyadaki ayıplarını örterim. Er-Rahman’lığımla ahirette diğer insan arasında rezil etmem. Er-Rahîm’liğimle işledikleri günahları, sevaplarla (iyiliklerle) değiştiririm dedi(Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 219). Tanrı Teâla kitabının başını Rahman ve Rahîm ile tertip etti. Elbette asilere bağışı dergâhına layık olan Kur’an’dır. Kitabın başı rahmet ile süslenmiştir.”(Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 275). Peygamber ile söyleşme üslubu ile aktarılan bu sözlerde Hz. Muhammed’in Hünkâr’ın zihin dünyasındaki önemli yeri ve onun üzerinden besmele ile takipçilerin nasıl bereketlere ulaşacağı ortaya konulmaktadır. Hayat içerisinde bismillah ile bu açılımı yapan Hünkâr ibadet dünyasında da aynı yaklaşımı sergiler: “Ümmetine söyle Bismillahirrahmanirrahim desinler. Allah dedikleri için bütün ömürlerini ibadetle geçirmiş gibi kabul edeyim. Er-Rahman dediklerinden dolayı, gecenin bir kısmında ibadet etmişlerin mükâfatını vereyim. Er-Rahîm dediklerinden dolayı, gün boyu oruç tutmuş ve gazilik yapmışlara verdiğim sevabı vereyim.”(Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 267).

Soyut bir mebde ile kendisine öz biçen insan sözü ile de tarihte yerini alacaktır. Hünkâr “Müslümanlık beş şarta bağlıdır: Namaz kılmak, zekât vermek. Allah 2/43 ayette buyurdu: “Namazı kılın, zekâtı verin.” Oruç tutmak. Bu konuda Allah Kur’an’ın 2/183 ayetinde buyurdu: “Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de farz kılındı.”( Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 31). “Ey Derviş bil ki oruç üç derecedir. Birincisi halk (avam) derecesi, ikincisi seçkinler (havas) derecesi ve üçüncüsü ise seçkinlerin seçkini derecesidir. Birinci derece orucu, karnı ve cinsel organları orucu bozan şeylerden korumaktır. İkinci derece orucu, gözü namahreme bakmaktan, kulağı uygun olmayan sözleri duymaktan ve dili haksız konuşmaktan korumaktır. Üçüncü derece orucu ise peygamberlere ve evliyalara mahsustur ki bunlar, gönlü haktan gayri şeyden korurlar. Nitekim Hz. Ali –Allah yüzünü aziz kılsın: “Dünya bir gündür ve orada bizim için oruç vardır.” buyurmaktadır.(Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 419). sözleriyle tarihi süreçte Müslümanlık bağlamında çerçevesini çizer.

Bismillah’ın nasıl bir varoluş ve hayat çekirdeği olduğu Hacı Bektaş Velî’nin bu ölümsüz tefsiri ile daha iyi anlaşılmaktadır. Dünyada neden buradayım sorusuna cevap arayan modern insana sonsuzluktan gelen bir sestir Hünkâr. “Bizim müminler için lütfumuz vardır. Hiç bunu düşünmez misin? Benim izzetim hakkı için müminlerin dilleri dünya sözleri ile meşgul olursa, ben onlara Euzu billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim kelimelerini verdim. Euzu desinler dilleri arınsın, Bismillah desinler gönülleri temizlesin ki benim adıma dilleri, sevgime gönülleri layık olsun.”(Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 321). Bu yolla kendini bilmenin de kapıları aralanmaktadır. Kendini bilen Yaratanı tanıyacaksa Yaratanın kendinden ona verdiklerini tanımakla yola başlamalıdır. Çalab Tanrı’nın gözsüzlere göz olan bilgisi ile gönüllerde çerağlar yanacaktır. Gönüller temizlensin ki erenlere yer açılsın. Sonsuzdan gelen insana dünya durağından Besmele üzerinden verdiği derslerle sonsuzluk kapılarına çağıran Hünkâr, nihai olarak varılacağa yani meada dairde tefsirinde bazı ip uçları sunmaktadır.

MEAD

İslam, hayatı sonsuzluktan gelen ve nihai olarak ahirete giden bir süreç bütünü olarak takdim eder. İnsanın ilk meçhulü nerden geldim ise diğeri de ölümden sonra nereye gideceğim. İslamî literatür açısından kıyamet ve ötesinde neler olacak soruları zihinlerde dönüp durur. Buna dair cevaplar Kur’an ve hadis kaynaklarında kendi kavram dünyasına uygun olarak cevaplanmıştır. Hünkâr da bu yoldan çerağını tutuşturanlardan olarak mead yani dönüş meselesine Besmele tefsiri bağlamında izahlar getirmektedir. Şüphesiz diğer eserleri ile birlikte düşünüldüğünde bu cevabın yekûnu ve derinliği artacaktır. “Hak Teâla lütfuyla Resul’üne “Ya Muhammed sana ve ümmetine müjde olsun ki Bismillahirrahmanirrahim’i nasip kıldım. Allah adımın karşılığı olarak aklınız Sur’dan korkmasınlar. Er-Rahman adımın karşılığı olarak, Alıcı sur üfürüldüğünde, meleklerin bile öldüğü zaman onlar, benim arşımın gölgesinde, nur kürsüsünde oturup benim nurumu görmenin zevkinde olsunlar. Er-Rahîm adımın karşılığı olarak, bütün yaratılmışlar tekrar dirildiği zaman ben kullarıma “Ey Âşıklar, ey sadıklar, ey Taha ve Yasin ehli, dünyada yeterince durdurunuz, şimdi hangi kapıdan isterseniz cennetlere girin. Ben sizinim, siz benimsiniz, derim” buyurur.”(Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 263). Besmele üzerinden sona dair yapılan bu enfes izah İslam’ın en öz hakikatinin bile sona dair olgulara nasıl izahlar getirebileceğini açık ve seçik ortaya koymaktadır. “Tanrı Teâla;“Allah demek müminlerden, mezardan başkaldırdıkları zaman yüzlerini aydan nurlu, güneşten daha parlak (etmek benden). er-Rahman demek müminlerden, amel defterlerini sağ ellerine vermek benden. er-Rahîm demek müminlerden, Sırat köprüsünü kolay gösterip çabucak geçirmek benden.”(Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Veli Külliyatı, s. 269). Kutadgu Bilig kavlince bilgi insanı insan eder. Hünkârın tabiriyle; Kendini tanımayan, Yaratan’ı da bilemez. İslam’ın hayat döngüsü varlık dairesi böylece tamamlanır. Nerden geldiğini düşünen insan neredeyim diyerek süren tarihi macerasını nereye gideceğim ile tamamlar.

Bu kısa iki yazı etrafında Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin yoluna yoldaş olup aklına sırdaş olunduğundan buna dair veciz ve değerli cevaplar alınmaktadır. Erenlerin dünyası sonsuzluğun ışığının aynasıdır. Orada hakikat görünür ve o aynada insanlar kendilerini değerlendirirler. Kendini tanımak, kendilik bilinci kazanmak varoluşunun manasını idrak etmektedir. Mefhumu olmayan mefkûresiz kalır bunun sonu ise medeniyetsizlik karanlığıdır. Gönül hafızamızın sonsuzluk bekçilerinden Hacı Bektaş Velî ile yoldaş olunan bu iki kısa yazı bu konuda düşüncelerimize bir damlacık anlam katabilirse erenlere gösterilmiş bir vefa olarak yerini aldığı gibi ruhlarımızda da sonsuzluk çerağlarının habercisi olacaktır. Modernin manasızlık çöllerinde kavrulan akıllara nerenden gelip nereye yolcu olduğunu hatırlatmak babında derkenardır efendim…

Bismillah dendiğinde meğer ne çok şey söylenir imiş…

Bismillah şahım… Demine devranına HU…

Vesselam

Prof. Dr. Altan Çetin

Kaynak: https://kafkassam.com/


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum