Hîç! - Erol Sunat
Adam, iyiden iyiye kızdığı, içerlediği birini yaka-paça karşısına getirtti, kinle ve nefretle dedi ki, şu haline bir bak! Ben kimim? Sen kimsin? Sen bundan böyle benim gözümde bir hiçsin ve hiç olarak kalacaksın, anladın mı? Hiç mesabesindesin artık!
Ne yaptı bunu söyleyen, muhatabını kendince aşağıladı, yerden yere vurdu, kendini ise, ben kimim diye başlayan bir takdimle yüceltti gitti!
Bizim siyasetimizde böyle…
Hiç olarak görülenler, hiç kabul edilenler aramadığınız kadar.
Hz. Mevlana, "Sen benim bu alemde ünümü duymadın mı hiç? Ben bir hiçim, hiç!" demiş bundan sekiz yüz yıl önce…
Biz hiç olmayı, hiç anlayamadığımız dönemlerden geçiyoruz!
Bir dönem, hiç yazılı yüzükler ve takılar vardı. O takıları ve yüzükleri takanlar, hiç kavramına yakınlaştıklarını mı düşündüler, yoksa hiç olmanın kendilerini sarıp sarmaladığını mı? Yoksa o günün modasının havasına mı uydular bilinmez.
O günlerde peynir-ekmek gibi satılmıştı, "hiç" yazılı yüzükler ve takılar!
"Hiç" olmak yüzük ve takı takmakla mümkün olsaydı, kalplerde var olan "hiçliği" nasıl anlayacaktık?
Hiç olmanın manevi boyutu, manevi zenginliği takılara rağbet etmekle de gerçekleşecek bir şey değildi.
Hiç olmak, tevazu sahibi olmak demekti.
Hoş görmekti
Anlayış sahibi olmaktı.
Bulunduğu mevki ve makamı, elindeki güç ve kudreti hiç olduğunu hatırlayarak yeniden, sil baştan gözden geçirmekti.
Hiçliğinin farkına varmaktı, muhataplarına karşı da öyle davranmaktı.
Eğer hiç olmanın farkına varılabilseydi, egolara, gururlara ve kibirlere dur denilebilseydi, başta Pandemi olmak üzere, bugün sıkıntısı çekilen ve içinden halen çıkılamayan pek çok konu oldukça yüzeyden atlatılabilir, kırgın ve dargın gönüller, yaşadığımız oldukça zor hayat şartları, yangın yerine ve harabeye dönmezdi.
*****
Hiç olduğunu bilmek, hiçliğin derin manasıyla hareket etmek, hiçliğe amiyane bir yaklaşımla, olumsuz, aşağılayan, küçük gören anlamlar yüklememek ve bu konuda titizlik göstermek erdemdir anlayana.
Benlik ve egoların tavan yaptığı günümüzde, her şey kendi etrafında dönüyor zannedenler, ne bilsinler hiç olmayı?
Ne bilsinler hiç kelimesinin manasını ve anlamını?
"Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen bir "hiç" ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir." demiş Hz. Mevlana.
İnsanı ayakta tutan hiçlik bilinci olmadığı içindir ki, böyle kaba-sabayız!
Anlayıştan bihaberiz!
Öfkemize hakim olamadığımız gibi, kontrolde edemiyoruz!
Üstelik, hiç kavramının dışında kalmaya, kendimizi bir şeyler oldum sanmaya da devam ediyoruz!
Hiç kavramına hiç yakışmayan, karşısında kim varsa hiçmiş, yokmuş gibi gören halimizle üstelik.
O hiç, bu hiç değil inanın!
*****
Hani Nasreddin Hocaya sormuşlar, sen kimsin demişler. O da "hiç" demiş. Nasıl yani demişler. bunda anlaşılmayacak bir şey yok, "hiç kimseyim" demiş.
Muhatabı da başlamış saymaya, ben şuyum, buyum, sülalem bu, soyum-sopum bu, makamım bu, şöhretim, namım bu, göreceksin daha neler olacağım diye anlatmış durmuş.
Nasreddin Hoca ise, her defasında sonra ne olacaksın diye soruyormuş, o insanda hayallerine varıncaya kadar saymış bir bir, ya sonra ne olacaksın dediğinde, sayacakları biten adam;
Hiç demiş!
Hoca da, az önce bir dünya makam saydın durdun ya demiş, geleceğin en son makam orası işte!
Sonunda olup olacağın, görüp göreceğin yer, hiçlik makamı. Dünya makamlarının bittiği, bizlerinde, makamlarında hiç olduğu yer.
Anlayamadığımız nokta, Nasrettin Hocanın işaret ettiği o nokta.
O noktayı en baştan anlayabilsek, yaşadığımız dünya bir başka olurdu. Kimse kimseye yalan söylemez, kimse kimseyi kandırmaz, dolandırmaz, hırpalamaz, aşağılamaz, hor ve hakir görmez, çıkarı ve menfaati için kumpaslar ve tuzaklar kurmaz, herkes hakkına rıza gösterir, kimse kimsenin kalbini kırmaz, düşene herkes el uzatır, herkes herkesin halinden ahvalinden anlardı.
*****
Osmanlının büyük divan şairi Fuzuli, "hiç" konusunda öyle bir dörtlük yazmış ki, o dörtlük umuda açılan bir kapı, kulum benden umudunu kesme diyen Rabbimizin kulunu yalnız bırakmadığının, bırakmayacağının, kelâm-ı kibâr bir şekilde anlatımı. Bakın ne demiş o büyük şair;
"Fakr-ı hâlin etme izhâr Hâlıkın bilmez mi hîç,/ Âleme ihsân eden Allah, sana vermez mi hîç, / Rabbine ağlar isen gözyaşın silmez mi hîç,/ Tâ ciğerden âh edersen matlûbun vermez mi hîç."
Bazılarımız beni hiç anlamadılar diyebilir.
Ne yapsak hiç kimseye yaranamıyoruz diyenlerde olabilir.
Yarabbi ben bir hiçim, hiçlerin hiçiyim diyerek divana duran Şems-i Tebrizi'nin anlatmaya çalıştığı hiçliğin neresinde olduğumuzu ve durduğumuzu ne kadar anlayabildik, hiç düşündünüz mü?
Ey, başkalarını hiç olarak gören, sen bir hiçsin diye aşağılayan, kendi üstünlüğünü ilan eden!
Ey hiç olan insan! Kabul etsen de, etmesen de, sen de bir hiçsin, hâlâ neyin derdindesin?
Kaynak: Hîç! - Erol Sunat
FACEBOOK YORUMLAR