Reklam
Reklam

Gebele Zirvesi: Türk Dünyasının Güç Mimarisinde Yeni Bir Stratejik Aşama

Gebele Zirvesi: Türk Dünyasının Güç Mimarisinde Yeni Bir Stratejik Aşama
09 Ekim 2025 - 12:00

Rauf Memmedov

Cross Media Analiz Merkezi'nde Analist, Doktor


Gebele'deki Türk Devletleri Örgütü (TDÖ) Zirvesi yalnızca diplomatik bir etkinlik değil, aynı zamanda Türk dünyasının siyasi iradesini, tarihsel hafızasını ve geleceğe yönelik stratejik vizyonunu yeniden şekillendirdiği bir dönüm noktasıdır. "Bölgesel Barış ve Güvenlik" gibi görünen başlık, aslında çok düzeyli bir siyasi manifestonun şifresidir. Bu zirve, Türk dünyasının kültürel ve insani düzeyin ötesine geçerek jeopolitik varlığını teyit ettiği aşamayı simgelemektedir.

Gebele zirvesi, Türk devletlerinin "fikir birliği" aşamasını çoktan geçip "çıkar birliği" aşamasına geçtiğini gösterdi. Bu çok önemli bir geçiş. Geçmişte Türkiye'nin entegrasyonu kültürel kimlik, ortak tarih ve dil birliğine dayanıyorduysa, şimdi bu süreç gerçek ekonomik, askeri ve güvenlik mekanizmalarıyla tamamlanıyor. Başka bir deyişle, Gebele zirvesi, Türk devletlerinin ideolojik değil, stratejik abluka aşamasına çoktan girdiğini kanıtladı.

Bu zirvenin bulunduğu yer olan Gebele'nin kendisi sembolik bir anlam taşıyor. Eski Gebele, Kafkasya Albanya'sının başkentiydi; bu da bu toprakların Türk-Müslüman medeniyetinin ilk izlerini taşıdığı anlamına geliyor. Bu bağlamda, Gebele'de toplanan liderler yalnızca modern devletlerin liderleri olarak değil, aynı zamanda Türk tarihinin, ortak hafızanın ve siyasi geleceğin taşıyıcıları olarak da hareket ettiler.

Günümüz dünyasında "barış" ve "güvenlik" kavramları artık sadece diplomatik terimler değil, ekonomik istikrarın, enerji güvenliğinin ve teknolojik bağımsızlığın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bu kavramlar, Gebele zirvesinde yeni bir bağlamda dile getirildi. Türk devletleri, bölgesel istikrarın garantörü olmanın yalnızca savunma kabiliyetleriyle değil, aynı zamanda ekonomik kaynakların, ulaşım koridorlarının ve enerji akışlarının koordinasyonuyla da mümkün olduğunu gösterdi.

Son yıllarda küresel ölçekte gelişen jeopolitik kaos - Ukrayna savaşı, Orta Doğu'daki gerginlikler, enerji krizi ve tedarik zincirlerinin bozulması - yeni güç merkezlerinin ortaya çıkışını hızlandırdı. Batı ile Doğu arasındaki ideolojik çatışma koşullarında, Türk Devletleri Örgütü bir dengeleyici ve köprü görevi görüyor. Gebele zirvesi bu rolün daha açık bir teyidiydi: Türk dünyası artık sadece bir "geçiş bölgesi" değil, aynı zamanda bir "stratejik merkez" olarak da işlev görüyor.

Bu zirvenin en dikkat çekici yönlerinden biri, güvenlik ve savunma iş birliğine açıkça vurgu yapılmasıdır. 2010'ların başlarında TDC esas olarak insani ve ekonomik bir platform olarak faaliyet gösterirken, artık kapsamı savunma sanayii, askeri tatbikatlar ve güvenlik koordinasyonunu da kapsıyor. Bu, Türk dünyasının "yumuşak güç" modelinden "sert güç" aşamasına geçişi olarak görülebilir.

Bu geçiş tesadüfi değil. Azerbaycan'ın 2020 zaferi bölgede yeni gerçeklikler yarattı. Karabağ Zaferi, yalnızca milli gururun ve toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesi değil, aynı zamanda Türk dünyasının askeri-stratejik potansiyelinin de gerçek bir göstergesiydi. Bu zafer, hem Türkiye ve Azerbaycan arasındaki askeri sinerjinin hem de Türk devletleri arasındaki güvenlik iş birliğinin temel modeli haline geldi. Gebele Zirvesi, bu modelin kurumsal teyidiydi.

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in BM Genel Kurulu ve Avrupa Siyasi Birliği'nde sunduğu "barış gündemi", TPT'nin stratejik yönleriyle örtüşmektedir. Bu gündem, bölgede sürdürülebilir istikrar, karşılıklı güven ve çok taraflı iş birliğini temel öncelikler olarak sunmaktadır. Gebele'de bu fikirler siyasi belgelere dönüştürülmüştür. Zirvenin sonuç bildirgeleri, güvenlik konularında Türk devletlerinin dayanışması ve karşılıklı savunması niyetini açıkça ortaya koymuştur.

TDC'nin güvenlik ve savunma bloku oluşturma yolunda attığı adımlar bazı uluslararası çevrelerde temkinle karşılanıyor. Bazı Batılı uzmanlar bunu "yeni bir Avrasya askeri bloğu" olarak değerlendiriyor. Ancak gerçekte TDC'nin amacı bir savunma ittifakı kurmak değil, kendi kaynaklarıyla bölgesel istikrarı sağlamaktır. Başka bir deyişle, bu model NATO'nun veya Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü'nün bir kopyası değildir. TDC'nin farkı, ortak değerlere, tarihi güvene ve kültürel yakınlığa dayanmasıdır.

Bu güven zemini, Türk devletleri arasındaki siyasi kararların daha esnek ve karşılıklı fayda temelinde alınmasını sağlar. Örneğin, Kazakistan ve Özbekistan gibi devletler uzun süredir tarafsız ve dengeli bir politika izlemiştir. Ancak Gebele zirvesi, bu ülkelerin artık Türk dünyasının güvenlik gündemini açıkça desteklediğini göstermiştir. Bu, hem jeopolitik gerçekçilikten hem de stratejik gereklilikten kaynaklanmaktadır.

Türk devletlerinin enerji, ulaşım ve ekonomik kaynakları bu entegrasyonun temel temelini oluşturmaktadır. Çin'den Avrupa'ya uzanan bir ticaret yolu olan Orta Koridor projesi, aslında Türk coğrafyasından geçmektedir. Bu koridorun istikrarı, güvenlik faktörüyle doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle, TDT'nin "bölgesel barış ve güvenlik" konusunu temel bir öncelik olarak belirlemesi stratejik bir vizyondur. Enerji altyapısı, boru hatları, limanlar ve ulaşım otoyolları, yalnızca askeri değil, aynı zamanda ekonomik güvenlik kavramının da ayrılmaz bir parçasıdır.

Azerbaycan'ın bu süreçteki rolü özellikle vurgulanmalıdır. Ülke artık sadece Avrupa Ekonomik Birliği'nin (TEU) bir üyesi değil, aynı zamanda stratejik yönünü belirleyen ideolojik bir merkez olarak hareket etmektedir. Gebele Zirvesi'ne Azerbaycan'ın ev sahipliği yapması, aslında Bakü'nün diplomatik otoritesinin ve liderlik potansiyelinin bir teyididir. İlham Aliyev'in konuşmalarında, "Türk birliğinin geleceği" kavramı romantik bir fikirden somut bir siyasi stratejiye dönüşmüştür. Bu strateji, ekonomik gerçekler, ulaşım bağlantıları ve güvenlik mekanizmaları üzerine inşa edilmiştir.

TDT'nin 35 alandaki iş birliği formatı, klasik örgütlenme modelini çoktan aşmış durumda. Dinamik ve duruma göre uyarlanabilen bir mekanizma. Gebele'de alınan kararlar, Türk devletlerinin kaynaklarını yalnızca ikili düzeyde değil, aynı zamanda çok taraflı, koordineli ve karşılıklı destek mekanizması şeklinde de yönlendirdiğini gösteriyor.

Özellikle savunma sanayiinde güvenlik alanındaki iş birliği yeni sinerjiler yaratacaktır. Türkiye'nin teknolojik avantajları, Azerbaycan'ın muharebe deneyimi ve Kazakistan ile Özbekistan'ın endüstriyel potansiyeli, bölgesel güç dengesini değiştirmek için bir araya gelebilir. Gebele'de dile getirilen "2026'da ortak askeri tatbikat düzenleme" önerisi, bu yönde atılmış somut bir adımdır.

TDT'nin bu yeni aşaması, Türk dünyasının uluslararası ilişkiler sisteminde bir özne olarak statüsünü de güçlendiriyor. Daha önce farklı uluslararası örgütlerde yer alan farklı aktörler olan Türk devletleri, artık tek bir siyasi konumdan hareket eden tutarlı bir güç olarak karşımıza çıkıyor. Bu aynı zamanda Türk diplomasisinin kolektif bir kimliğe geçişini de gösteriyor.

Gebele Zirvesi, Türk dünyasının bilgi ve kültür alanında yeni bir ideolojik çerçeve de oluşturdu. Bu çerçeve, "ortak çıkarlar ve ortak sorumluluk" felsefesine dayanıyor. Türk devletleri artık yalnızca geçmişin ortak anılarını paylaşmakla kalmıyor, aynı zamanda geleceğe yönelik ortak güvenlik sorumluluğunu da taşıyor.

Bu sorumluluğun en önemli bileşenlerinden biri bilgi güvenliğidir. Modern savaşlar yalnızca silahlarla değil, aynı zamanda bilgi alanında da yürütülmektedir. TDT'nin bu alandaki iş birliği perspektifi özellikle önemlidir. Ortak medya platformlarının, stratejik iletişim merkezlerinin ve siber güvenlik girişimlerinin oluşturulması, Türk dünyasının savunma yeteneklerini daha da güçlendirebilir.

Tüm bu süreçlerin ışığında, Gebele Zirvesi yalnızca bölgesel bir olay değil, aynı zamanda Avrasya mimarisinin yeniden inşasında bir aşamadır. Bu zirve, aslında Türk devletlerinin "kendi kaderlerini belirleme" iradesinin siyasi bir ifadesidir.

20. yüzyıl Avrasya'da Rus ve Batı hegemonyasıyla karakterize edilirken, 21. yüzyıl Türk devletlerinin koordineli politikalarının sahnesine dönüşüyor. Bu ideolojik değil, tarihsel bir zorunluluktur. Çünkü enerji, ulaşım, transit ve ticaret haritası, Türkiye coğrafyasını küresel ekonominin merkezi haline getirmiştir. Bu gerçeklik, askeri ve güvenlik açısından da yeni sorumluluklar doğurmaktadır.

Gebele'de ortaya çıkan söylem, Türk dünyasının önümüzdeki 20 yıllık stratejik vizyonunu da özetledi. Bu vizyonun temel yönleri şunlardır: ortak savunma tatbikatları, birleşik lojistik sistemi, enerji güvenliği ittifakı, ortak savunma sanayi üretimi ve bilgi savaşında koordinasyon.

Bu modelin hayata geçirilmesi sadece Türk devletleri için değil, aynı zamanda Avrasya'nın genel istikrarı için de büyük önem taşımaktadır. Çünkü Türk devletleri bölgede hegemonya veya yayılma peşinde değildir. Temel hedefleri bağımsızlıklarını korumak, barışı sağlamak ve kendi kaynaklarıyla bölgesel istikrara katkıda bulunmaktır.

Sonuç olarak, Gebele Zirvesi, Türk Devletleri Örgütü tarihinde yeni bir aşamanın başlangıcını işaret etti. Bu aşama, yalnızca siyasi iş birliğinden ibaret değildi, aynı zamanda Türk devletlerinin kolektif güvenlik, ekonomik entegrasyon ve stratejik egemenlik yönünde ortak hareket etmelerinin de temelini attı.

Türk dünyası artık jeopolitik bir gözlemci değil, aktif bir aktör. Gebele Zirvesi bunun kanıtıdır - burada sadece söylemler değil, gerçek bir siyasi irade de ifade edildi. Bu iradenin önündeki asıl görev, onu kurumsal bir çerçeveye oturtup gerçeğe dönüştürmektir.

Gebele'den başlayacak bu yeni stratejik aşama, Türk dünyasını yalnızca bölgesel bir güç değil, küresel güvenlik sisteminde sorumlu bir oyuncu haline getirecek. Bu, Türk devletlerinin 21. yüzyılın Avrasya coğrafyasındaki yerlerini yeniden ve kesin olarak tanımladıkları tarihi bir dönüm noktasıdır.

Kaynak: https://crossmedia.az/az/article/49205?


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum