EZİLEN KADINLARIN GÜNÜ MESELESİ - Prof. Dr. Nurullah Çetin

EZİLEN KADINLARIN GÜNÜ MESELESİ - Prof. Dr. Nurullah Çetin
14 Mart 2021 - 19:03

EZİLEN KADINLARIN GÜNÜ MESELESİ
Nurullah Çetin


Doğu Türkistan’da canavar Çinlilerin cinsel tecavüz şiddetine maruz kalan Uygur Türkü ana ve bacılarımızın özgürlüklerine kavuşma umudumuzu diri tutarak, bütün şehit analarımızın; bilgisiyle, kültürüyle, emeğiyle, soylu duruşuyla, namusuyla, iffetiyle kadınlık onuruna ve ailesine, çoluğuna çocuğuna, Türk milletine sahip çıkan bütün analarımızın, Türk-İslam ahlakıyla yetişip hem her alanda Türk milletine hizmet aşkı taşıyan hem de nüfusumuzu çoğaltma azminde olan bütün kadınlarımızın her günü kutlu olsun.

Anası, bacısı, karısı, kızı, halası, teyzesi, gelini kadın olan erkek, kendisini doğurup büyüten anasına, kendisine şefkatle muamele eden bacısına, her türlü ihtiyacını gören karısına, sevgi meleği olan kızına ve diğer kadınlara şiddet uygulama gibi bir canavarlıkta bulunamaz. Bulunuyorsa bütün insani, medenî, millî ve İslamî özelliklerini kaybetmiş demektir.

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”(Rum, 21) diyen bir Allah’ın kulu olan Müslüman Türk’ün kadınlarına şiddet uygulaması olacak iş değildir.

Veda Hutbesinde “Kadınlar size Allah'ın emanetidir!” diye vasiyet eden ve kız çocuklarını diri diri gömülmekten kurtaran Hz.Muhammed’in ümmetinin bu emanete hıyanet etmesi bir büyük faciadır.

"Kadının yaptığı ev yıkılmaz, kadının yıktığı ev yapılmaz..." diyen Oğuz Kağan’ın torunlarına kadına şiddet uygulamak yakışmıyor.
Kadına şiddet, “Dünyada her şey kadının eseridir” diyen Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusuna da yakışmıyor.

Bazı kadınların bugün dayak şiddetine maruz kaldığı ve kocaları tarafından aldatıldığı doğrudur ve bu durum hiçbir şekilde kabul edilemez ve onaylanamaz. Ama aynı zamanda bazı erkeklerin de karıları tarafından ekonomik şiddete maruz bırakıldığı ve aldatıldığı da doğrudur. Bunun da onaylanacak bir tarafı yoktur. Şiddet ve aldatma çift taraflıdır.

İlk düğme yanlış iliklenmiştir. Bu yüzden sonraki düğmelerin doğru iliklenmesinin imkân ve ihtimali yoktur. Sadece ve tek taraflı olarak “kadınlar eziliyor” diye bağırmak, kadın-erkek ilişkisine dayalı toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlamayacak yanlış bir zemin döşeme hatasıdır. Birileri “Dünya Kadınlar Günü” ve “Dünya Erkekler Günü” diye iki ayrı gün üretmiş. Erkekler günü neredeyse hiç kutlanmıyor, sözü bile edilmiyor ama kadınlar günü kutlamaları yeri göğü dolduruyor. Böyle bir tavır, kadınlara iyilik değil kötülüktür.

Tek taraflı olarak sadece erkeklerin suçlanması meseleyi çözmez, karmaşık hale getirir. Zira hem erkeği, hem kadını hem de kadın-erkek arası ilişkileri darmaduman eden, kördüğüme dönüştüren hayatın tamamını kuşatmış zehirli bir sistem ve derinden işleyen karanlık bir mekanizma var. Asıl suçlu, erkek ya da kadın değil; kadını ve erkeği, aileyi ve ahlakı, kutsal değerleri ve insanlığı, maneviyatı ve vicdanı, merhameti ve şefkati buldozer gibi ezen bir sistemdir. Asıl suçlu, modernizmin piç evladı kapitalizmdir.

Kapitalizm, kadını ve erkeği cin çarpmışa döndürdü ve birbirine düşürdü. Bu karmaşada kim kime şiddet uyguluyor, kim kimi aldatıyor belli değil. O zaman meselenin özüne ineceğiz.

Soru: Erkek karısına neden fiziksel şiddet, kadın da erkeğe neden ekonomik şiddet uygular? Kadın ve erkek birbirlerini neden aldatır?
Elcevap: Kapitalizm, insanı insani özünden, doğasından koparıp salt bir ekonomik insan biçiminde yeniden şekillendirdi. İnsanı salt bedene dönüştürdü, insan için hayatın amacının salt madde, para, süs, eğlence, tüketim, gösteriş olduğunu belletti. Sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel hayatın bütününü salt bu amaca göre kurguladı. Bu durumda kapitalist hayat kumpası, erkeğin ve kadının kalbinden karşılıklı insani doğal haklara saygı, hesabî değil hasbî sevgi, saf şefkat, samimi merhamet, kalpten acıma, karşılıksız insanlık, içten sahiplenme, koruma, himaye, affetme, hoşgörme duygularını ve bu duyguların bizim kültürümüzdeki asıl kaynaklarından biri olan sağlam İslam imanını aldı ve yok etti.

Kadın ve erkek, sınırsız maddi, tensel ve cinsel arzu ve hazlarının tatmini konusunda birbirlerine yetmemeye başlayınca birbirlerine şiddet uygulamaya ve aldatmaya başladılar. Zira kapitalist mekanizmanın tellalı olan reklamlar, dizi filmleri, müzikler ve diğer basın yayın şebekeleri hem kadına hem de erkeğe, hiçbir zaman ulaşamayacakları masalsı periler kadar olağanüstü güzellik, insanüstü yakışıklılık, sınırsız zenginlik, sonu gelmez eğlence ve dibi görünmez bir tüketim arzu ve tutkusundan oluşan bir zehiri içirmeye devam ediyorlar.

Bu zehirle sersemleyen kadın ve erkek, ne istediğini bilemez halde hırçın bir saldırgan olarak birbirine düşüyor. Hanzo ağa, mafya ve holding patronu dizileriyle erkekler, hem “en güzel kadınlar benim hakkımdır” sanrıları görmeye başlıyorlar ve karılarını beğenmeyip aşağılıyorlar, itip kakıyorlar, hem de feodal bir ilkellikle “ya benim olursun ya toprağın” dayılanmasıyla kadınlarına kan kusturuyorlar.

Öbür taraftan lüks, şatafat, gösteriş, entrika, moda, magazin, yemek gibi program ve dizilerin etkisiyle de kadınlar, hayallerinde tasarladıkları olağanüstü yakışıklı, çok zengin ve karizma erkek beklentileriyle koca beğenmez oldular.

Bugünkü kadın-erkek sorunlarının temelinde bu çarpık zihniyet vardır. Sorun, modernizm ve kapitalizmin değiştirip dönüştürdüğü bu zehirli hayat zihniyetinin yeniden asli yapısına, doğal, fıtrî, insanî, İslamî ve millî yapısına döndürülmesiyle çözülebilir ancak.

Bu gâvur işi, kutsal Türk aile kurumunu, kadına değer veren, ona eşit bir birey olarak saygı duyan, onu sahiplenen, koruyup kollayan Türk töresini ve İslam merhametini yok etti. Gâvur, kadınla erkeği ayırdı, birbirine düşman etti, sonra da barıştırmak için entelektüel ve siyasi gevezeliklerle zeytin yağı gibi suyun üzerine çıkma şaklabanlıkları yapıyor.

İş temelinden sakat. Kadın haklarını savunmak için piyasaya fırlayan feminizm, işi erkek düşmanlığına kadar götürdü. Kadın hakları kavramını, kadınların erkekleri köleleştirme hakkı olarak anlayıp anlattı. Bu durumda kadınlar da erkekler karşısındaki en doğal kadın haklarının ötesine geçerek erkeği ezmeye başladılar. Bu kavga bugün ülkemizde maalesef bazı ailelerin dağılması, boşanmaların hızla artması sonucunu doğurdu.

Halbuki kadın ve erkek, biri diğerinden üstün ve ayrıcalıklı cinsler değil, birbirini tamamlayan eşit insanlardır. Ancak kapitalizm, hem erkeklerde başka kadın arzusu doğurdu hem de çok para kazanabilmek için kadınları tahrik etme politikası takip etti. Üretilen ürünlerin mal ve hizmetlerin yüzde sekseni kadına hitap ediyor. Çok süslenerek, çok ve pahalı eşya sahibi olarak toplumsal üst konum elde etme derdindeki kadına çeşidi, kalitesi, türü çok fazla ürün sundular.

Ayrıca kadınları ve erkekleri hiç zahmet çekmeden, çalışmadan, emek ortaya koymadan her zaman ve çok masraflı eğlenceye yönlendirdiler. Böylelikle çok para harcayarak çok ürün ve hizmet alarak güzel, yakışıklı, mutlu olacağına inanan üstün ve ayrıcalıklı kadın ve erkek tipini ürettiler. Neredeyse bütün dizi filmleri, reklamlar, müzik ve diğer sanatlar çok büyük ölçüde kadını ve erkeği emek sarfetmeden çok para harcamaya yönlendirmektedirler.

Bu durumda baba, ya da koca olan erkek, kızının ve karısının lüks yaşama tutkusunu tatmin etmek için gece gündüz var gücüyle çalışmak zorunda kalıyor. Bunu karşılamak mümkün olmayınca da anlaşmazlık çıkıyor, kavga gürültü patlıyor. Sonunda kadın ve erkek, evli oldukları halde ya kendilerine lüks ve mutlu yaşama vaadinde bulunan başka erkeklere ve kadınlara kaçıyorlar, ya kötü yola düşüyorlar ya da boşanıyorlar. Zinayı suç olmaktan çıkaran kanun düzenlemesi de özellikle evli kadınları ve erkekleri yuvasından koparıp belirsiz maceralara sürüklemektedir.

Halbuki Türk-İslam kültür geleneğinde ve töresinde kadın-erkek dengesi son derece doğal, insanî, millî ve İslamî bir dengede tutulmuştur.

735 yılında Bilge Kağan atamız, Göktürk Devletinin neden dağılıp gerilediğini vurgularken şöyle diyor: “Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, (…) Çin milletine beylik erkek evlâdı kul oldu, hanımlık kız evlâdı cariye oldu.”

Demek ki Türkün erkeği bey, kızı hanım olarak birbirini tamamladıklarında her ikisi de saygın bir konuma yükselirler ve şerefli bir Türk milleti olarak yaşarlar. O zaman Çin emperyalizmi, bugün de Batı emperyalizmi, bey olacak Türk erkeğini kendi emperyalist yağma, gasp, talan mekanizmasında canı çıkıncaya kadar az ücretle çalışan bir kul, köle, esir yaptı; hanım olacak kız evladını da yine aynı mekanizmanın hem hizmetçisi, cariyesi ve kölesi hem de süsü ve eğlence ürünlerinin müşterisi yaptı.
Çare ve çözüm, hem Türk erkeğinin hem Türk kadınının kendi özüne, kimliğine, millî ve manevî değerlerine, İslamî ve insanî doğasına, Türk-İslam ahlakına dönmesidir. Bu durumda ancak kadın, toplumda ve kamusal alanlarda dişiliği ile değil kişiliği ile görünür.

Kadın cinsiyeti yağmalanacak bir mal değil, neslimizin devamını sağladığı için saygı duyulacak bir biyolojik değerdir. Erkek de kadın da cinsiyetlerini kendileri seçmediği için ne erkek cinsiyeti üstündür ne de kadın cinsiyeti aşağı.

Ne erkek cinsiyet avantajını kullanarak kadın üzerinde tahakküm kurma, baskı oluşturma ve şiddet ayrıcalığına sahiptir; ne de kadın yine cinsiyetinden dolayı edilgen, ikincil, mahkum ve mecbur konumundadır. Hâkimiyet, üstünlük sadece yaratıcıya aittir. Yaratılmışların hepsi yaratık olma konumları bakımından eşittir. “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir, O dilediğini yaratır: Dilediğine kız çocukları bağışlar ve dilediğine de erkek çocukları bağışlar.” (Şura Suresi, 49)

Kadın ve erkek, sorumluluklarının farklığının ve gerekliliğinin bilincinde olarak erdemli, ahlaklı, güven ve itimat veren bir birlikteliği sağlayabilirlerse, mutlu aile ve huzurlu millet yapımız işte o zaman inşa edilebilir.

Gerçek kadın erkek eşitliği, feminist bağırtılarla değil, gerçek İslam’la gelir. Kadın ve erkeği yaratan, yarattıklarını elbette en iyi bilendir ve onlara dair verilebilecek en uygun yargıyı verendir: “İnanan erkeklerle inanan kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.” (Tövbe Suresi, 71)


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum