EYLÜL GEÇMEDEN - Yazan: Emir Şıktaş

EYLÜL GEÇMEDEN - Yazan: Emir Şıktaş
27 Ağustos 2020 - 18:29
EYLÜL GEÇMEDEN

Payız (Sonbahar) gelmiş, tarlalarda kavun, karpuz, salatalık, mısır, ayçiçeği (günebakan), patlıcan, biber, domates vs sebzeler tükenmeye başlamıştı.
Narinciye ve Zeytin dışında her meyvenin yetiştiği ilçede, dostlarının yer bulması ile 1969 yılında  kırsal sayılan, Iğdır Muharrem Bartın şehir stadı ile tahliye kanalı civarında, Halfeli köyü sınırına yakın, elektriği, şehir içme suyu, kanalizasyonu olmayan bir yerde Kelbayı Teymur adlı şahsın tarlasından bir miktar kadar satın almıştı Salih usta.
Eylül geçmeden ev inşaatını başlamıştı ama matbaacılık işini de öğrenmeye çalıştığı için masraftan kaçınmak amaçlı yalnız köyden şehre gelmişti. 
Kışın sonuna kadar yazıhanede kaldıktan sonra Hacı Mirsuca’nın evini kiralayarak köyden evini temelli taşımış, kirada oturmaya başlamıştı.
Briketten, tek katlı bir bina yaptırıyordu arsasında. Sattığı tarlanın parası da bitmek üzereydi zaten. İnşaat malzemesi, usta parası, kira, ev giderleri ağır gelmeye başlamıştı çok geçmeden. 
Çareyi, babadan intikal etmiş topu topu  bahçesiyle birlikte 150 metre kadar olan köydeki ev yerini de satmakta bulmuştu. 
Öyle de yaptı, küçücük ev yeri biraz olsun rahatlatmıştı Salih ustayı.
40 yaşından sonra bir taraftan matbaacılık mesleğini öğrenmeye çalışmakta, fırsat buldukça da inşaatı takip edip bitirmeye çabalamaktaydı. 
Salih usta oğulları ile birlikte mesleği öğrenmeye başlamıştı.
Daha yeni  inşaatı biten, zar, zor üzerini kapattığı binaya soğuk, sıcak demeden, kiradan kurtulabilmek için  biran evvel  evi taşımaya başlamıştı.
Elektriği olmayan, şehir içme suyu bulunmayan, kanalizasyonu hiç olmayan,  emme basma tulumba ile su ihtiyacı karşılanabilen bir meskendi yeni ev.
İlçe merkezinden geçen sulama kanalları ile serinleyen şehir, yaz mevsimi elektrikte olmayınca işkenceye dönüşüyordu. Arıza nedeniyle bir ay kadar elektriksiz kalındığı dönemler  de yok değildi. 
Şehrin Bağlar (Çırçır) mahallesi girişinde dizel bir santral marifetiyle  elektrik enerjisi üretiliyor ve genelde akşam saatlerinde sadece merkezi yerlere kısıtlı olarak veriliyordu.. 
Salih ustanın evinin dışı sıvasızda olsa tamam gibi idi ama bahçenin üç etrafının duvarı yoktu. Prensip gereği Salih usta “hayat (bahçe) hasarsız (duvarsız) olmaz, Kapınızı kilitli tutun, komşunuzu hırsız tutmayın” derdi.
Briket alacak para olmadığına göre çare çamurdan duvar örmek idi.
Bütün ev halkı sabah erkenden kalkar kalkmaz ilk iş duvar için saman karışımı çamuru hazırlamak olmaktaydı. Akşam ise işten eve gelindiğinde sabah hazırlanmış çamurları bazıları el arabası marifetiyle, ya da sırtlarına alarak taşırlardı. Salih usta da mesleklerinden biri olduğu için çamur duvarı hızla örerdi.
Zor ve yorucu olsa da aralıksız ertesi gün yine aynı tempoda devam etmekteydi bu çalışma. Takriben bir aydan fazla sürmüştü. Öyle ki, tahliye kanalı  üzerindeki toprak yığınının tümünü  kullanarak bahçenin etrafında bir metreden fazla yükseklikte duvar örmüştü Salih usta. Artık bahçesine davetsiz kimse giremezdi. 
Fakat halen gazyağı, pilte, üstü camlı gaz lambası, çıra, mum ile aydınlatıyordu tüm mahalleli evlerini. 
Şehir şebekesinden  içme suyu da alamamaktaydı mahalle.
Belediye ile yaptığı sıkıntılı, sürtüşmeli görüşmeler neticesi, mahallede evlerin olduğu yere kadar elektrik çekildi. Çok geçmeden su şebekesi de getirildi.
Çevrede, yıllardır mum ya da çıra ışığında oturan vatandaşlar  elbette memnun olmuşlardı  elektriğin ve suyun gelişine.
Pazar günleri şehir stadında yapılan maçlara akın akın gelen Iğdırlı sporseverlere su, ayran, sakız satıp harçlıklarını çıkarmaktaydılar Salih usta’nın çocukları. 
Bahçe sulama suyu içinde uğraştı usanmadan Salih usta fakat su çok uzaktan geldiği için vazgeçti sulama sevdasından.
 Vakit kaybetmeden çocukları ile birlikte tulumbadan su çekerek bahçeye  meyve ağaçları dikmek, sebze tohumu ekmeyle meşgul oldu.
Bahçesine ekmek pişirecek tandır ve üzerine çardağını, bitişiğinde süt-yoğurt ihtiyacını giderecek ahırını da zaman içerisinde çoğu el emeği ile yapmayı ihmal etmedi.
Dört yada beş yıldır bu mahallede ikamet etmekteydi.
Görünen oydu ki, Salih usta yeni kurduğu, ailesinin emek gücü ile şekillendirdiği evinden, bahçesinden ayrılmak zorunda kalacaktı. 
Nitekim öyle de oldu.
Büyük şehre nakil nedeniyle, matbaasının olduğu idari bina ve küçük ev ve bahçesi satılmak istenmekteydi. Salih ustaya alması önerilmekte idi. Buna da mecburdu. Çünkü yer başkalarına satılırsa matbaayı nereye taşıyacaktı.
Birazcık toparlandım derken şartlar tekrar zorlamaya başlamıştı Salih ustayı.
Öneri cazipti fakat yeni kurduğu evden başka elde sermaye olabilecek bir mal varlığı da yoktu. Üstelik matbaa işleri de pek iyi değildi.
Düşündü, hesap etti, evi satıp, üzerini de borçlanarak alabilirdi ancak.
Mülk sahibine, diğer iki kardeşi mektup yazarak ‘matbaa binasını Salih usta dışında kimseye satma’ diye telkinde bulunmuşlar. (Allah üç kardeşi de rahmet etsin) 
Tavsiye mektubunu Salih ustaya, yeri satıp, devrini yapıp  bitirdikten sonra söylemişlerdi tabi.
Salih usta da 5 yıldır Ailece emek verdikleri evi cambaz Musa’ya satmış ve Basın sokakta şehrin hemen yanı başındaki küçükte olsa yeni evi alıp, taşınmıştı.
Ne garip, hiç düşünmediği, tasavvur etmediği gelişmeler olmaktaydı hayatında.
Şehir, “hem zor, hem yeni gelişmelere açık, değişken bir yapısı olan, her an bir imkanın doğabileceği, kuralları olan  toplu yaşam şekli” diye geçiriyordu içinden.
Yeni çalışmaya başladığı günlerde matbaadan çıkan kazancı götürüp işyeri sahibine “Bunu kazandık, işyerinizin geliri, buyurun” demişti Salih usta. 
Günlük geliri teslim ederken hayret eden matbaa sahipleri “biz aylardır tek kuruş kazanç görmemiştik” demişlerdi. 
Dürüst, açık sözlü, güvenilir, çalışkan insanlar itibar görmekteydi halen.
Salih usta borçlanarak, dostlarının da desteğiyle bir şeyler yapabilme çabasındaydı. 
Yalnız bu muydu? Elbette değil.. 
Salih usta doğru davranışlarının, çalıştığı yere ihanet etmeyişinin,  dürüst, güven verici insan oluşunun da semeresini almaktaydı. 
Bazen, insanın iradesi dışındaki gelişmeler “böyle olması gerek” der gibi yeniden borçlanmaya mecbur etmişti Salih ustayı.
Salih usta da kalan ödemelerini senetle borçlanarak matbaanın yerini almıştı.
“Şehir yaşamı eşittir borçlu bir hayat” diye değerlendirmekteydi artık..
Emir Şıktaş

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum