Evde Kalmanın Tanımı... / Fevzi Erden

Evde Kalmanın Tanımı... / Fevzi Erden
28 Nisan 2020 - 17:46

Evde Kalmanın Tanımı...

Herhangi bir sorunun cevaba kastını düşünüyorum. Soru sorulmasından veya sormaktan nefret ediyorum. Cevaplarımın buhranlığı bedenimi kaplıyor. Evet ile  hayır kelimeleri mutlu etmiyor artık insanları.

Herkes konuşmak, derdini anlatmak peşinde. Sus biraz sus. Sus, konuşma sadece dinle, arkanı dön ve git. çünkü gerçekten gidenler, gelenlerden daha fazla  akılda  kalıcıdır.

Akılda kalanın yüreğe açtığı kapıyı, aşk zannedenler çıkarcıdır ve gerisi teferruattır.  Eğer gerçekten seviyorum diyorsan başını gökyüzüne kaldır. Yanağına gelen, yağmur değil gözyaşıdır.

Gidenlere inat gelenler sürekli pencereden geliyor. Pencereden içeri bakıyor. Sohbet ediyoruz. Tam sohbet ilerliyor, kapıya gel, içeri gir.diyorum. Tamam diyor. Hemen kapıya koşuyorum, açıyorum. Bekliyorum. Gelen olmuyor.  Dışarı çıkıyorum, evin içine bakıyorum. Yani bir anlamda;  dışarıdan kendime bakıyorum. Korkuyorum.

Korkunun bedendeki sıcaklığı ile oturup kalıyorum olduğum yere. Ne ağlıyorum ne de çığlık atıyorum. Sadece düşünüyorum. Uzaklara bakıyorum. Yanıma bir kedi yaklaşıyor. Hiç yapmam ama kediyi seviyorum. Kedi de beni seviyor. Bacağıma sürtünüyor. Kedinin gay olma ihtimali aklıma geliyor. Çünkü hayvanların eş cinsel olma ihtimali ile ilgili çekmek istediğim film canlanıyor gözümde. Kediye sebepsiz yere kötü davranıp yanımdan gitmesini sağlıyorum. O da gidiyor.

Giden ile gelen arasındaki farkı, duygumun yer aldığı git gelden anlıyorum. Biri gel diyor, diğeri git. Evde kalmanın  tanımını bu olsa gerek. Ama ben bu tanımı yapamadım. Belki de bu tanımı yapamadığım için ilk defa  bu hayatta sona geldiğimi düşünüyorum.

Doğum ile ölüm arasındaki geçen zamanın film şeridi olmasını istiyorum. Ama öyle bir şey olmuyor. Nedendir bilinmez alkış sesi duyar gibi oluyorum. Gözlerim kapanıyor. Öldüğümü hissediyorum. Galiba ölüyorum.

İki kişi geliyor. Biri ayaklarımdan tutuyor, diğeri omzumdan. Yerlerin beyaz, tavanın gri olduğu bir yerde, tekerlekli bir şeyin üstünde ilerliyoruz. Net bir şey duyamıyorum. Tek hissettiğim etrafımdaki hareketlilik.

Sonra beni bir kutunun içine yerleştiriyorlar. Taşımaya başlıyorlar.  Taşıyan kişiler birilerinden yardım istiyor. Bir başkaları da el atıp beni taşıyorlar. Sonra beni bir yere koyuyorlar. Hiç hareket yok. Karanlık bir kutunun içinde bekliyorum.

İnsan seslerini tekrar duyuyorum. Belli bir süre sonra o sesler ve ayak yürüme sesleri sona eriyor. Kendimle karanlığın içinde yok olmak için zamanı kolluyorum.  Geçmeyen yalnızlığın, insana verdiği zamansızlığı tadıyorum. 

Alkış sesini tekrar duyuyorum.

Ölmedim.

İçerisinde bulunduğum kutu; Fazıl Say'ın piyanosunun kuyruğundaki bölüm. Piyanonun içindeyim. Fazıl Say, Kara Toprak bestesini çalıyor. Ben ise dinliyorum.

Sanat uzun ömür kısa...

Fevzi Erden

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum