ESKİ TÜRKÇE GEZEGEN ADLARI / Osman KABADAYI

ESKİ TÜRKÇE GEZEGEN ADLARI / Osman KABADAYI
11 Ocak 2020 - 22:12

ESKİ TÜRKÇE GEZEGEN ADLARI

 

Osman KABADAYI (*)

 

Özet

Eski Türk boyları arasında gök cisimlerinin önemli bir yeri vardı. Örneğin; Kırgızlar, Venüs ve Satürn’e taparlar; ancak Mars’ın uğursuz olduğuna inanırlardı. Kumanlar, yıldızlara taparlardı. Çiğil Türkleri de Güneş’i ve yıldızları büyük bir tutkuyla sevmekteydiler.

Bu bildirinin konusunu başlangıçtan 11. yy’a kadarki Türk toplumunun bilim kaynaklarından biri olarak karşımıza çıkan astronomi ve Eski Türkçe bazı gezegen adlarının dil merkezli bir incelemesi oluşturmaktadır. Araştırmada öncelikle Eski Türkçe (Köktürk-Uygur-Karahanlı Türkçesi) dönemi metinleri taranarak Eski Türkçe gezegen adları tespit edilmiş, sonra tespit edilen Türkçe kökenli gezegen adları ses bilgisi, anlam bilgisi ve köken bilgisi (etimoloji) bakımlarından incelenmeye çalışılmıştır. Araştırmamıza asıl konu olan Eski Türkçe gezegen adları şunlardır: arzu tilek, irpis kudrugu, altun, ärklig, sewit, yaruk yulduzı, yir suv, bakır sokum, kürüd, oot, erentüz, kara kuş yultuz, oñay, yıgaç, sekentir, topraq.

Araştırmada Eski Türkçe dönemi metinlerinde geçen ancak Türk dili kökenli olmayan gezegen adlarına da yer verilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Eski Türkçe, astronomi, kozmoloji, gezegen adları.

ESKİ TÜRKÇE GEZEGEN ADLARI

Osman KABADAYI

GİRİŞ

Bu bildirinin konusunu başlangıçtan 11. yy’a kadarki Eski Türkçe bazı gezegen adlarının dil merkezli bir incelemesi oluşturmaktadır. Araştırmada öncelikle Eski Türkçe (Köktürk-Uygur-Karahanlı Türkçesi) dönemi metinleri taranarak Eski Türkçe gezegen adları tespit edilmiş, sonra tespit edilen Türkçe kökenli gezegen adları dil yönünden incelenmeye çalışılmıştır. Araştırmada gezegen adlarının geçtiği Eski Türkçe metinlerden bir örnek cümleye de yer verilmiştir. Araştırmamıza asıl konu olan Eski Türkçe gezegen adları şunlardır: arzu tilek, irpis kudrugu, altun, ärklig, sewit, yaruk yulduzı, yir suv, bakır sokum, kürüd, oot, erentüz, kara kuş yultuz, oñay, yıgaç, sekentir, topraq. Araştırmada Eski Türkçe dönemi metinlerinde geçen ancak Türk dili kökenli olmayan gezegen adlarına da yer verilmiştir.

Eski Anadolu Türkçesinde gezeğen ‘daima gezen’ anlamıyla kullanılmıştır. Bu sözcük ağızlarda da ‘çok gezen kimse’ anlamındadır. Gök bilimi terimi olan gezegen ise, gezegenlerin sürekli hareket hâlinde olmasından yola çıkılarak Cumhuriyet devrinde türetilmiş bir terim olsa gerektir (Kara 2004: 50).

“Gezegen”, Gökbilim Terimleri Sözlüğü’nde “Duran yıldızlara göre sürekli olarak yer değiştiren, Güneş çevresinde dolanan, ondan aldığı ışığı yansıtan gök cisimlerinin ortak adı” (Kızılırmak 1969: 36) şeklinde tanımlanmıştır. Eski Türkçe metinlerde gezegen adları, “yıldız” karşılığında da kullanılmaktadır. Eski Türkçe döneminde bugünkü dokuz büyük gezegenden altısı bilinmektedir. Eski Türkçe devresini içine alan tarama yaptığımız eserlerde geçen “gezegen” anlamındaki terimler şunlardır: grax ~ garx (< Toh. grak, < Skr. graha) “Planet (gezegen)” (BT III 1974: 89); pagarlı (< Sogd. paxar) “Seyyare; gezegen” (ETY 1987: 831); raòu (< Skr. rāhu) “Seyyare, planet” (EUTS 1993: 126; TT VII: 115); kitu (< Skr. ketu) “Gezegen” (TT VII: 109); ülkär (< Tü. ülkär) “Gezegen” (Ögel 2002: 205).

Eski Türkçe Gezegen Adları

1. Merkür

1.1. arzu tilek: Merkür yıldızı (KB-DİZİN 1979: 27).

< Far. arzu + Tü. ti-l+e-k

Kutadgu Bilig’de Merkür için biri Farsça diğeri Türkçe iki isim kullanılarak bu gezegene arzu tilek denilmiştir. Oysa Harezm Türkçesi eserlerinden Kısasü’l-Enbiyâ’da bu gezegen için sadece Farsça arzu isminin kullanıldığını görülmektedir (Toprak 2005: 21).  

Clauson tilek sözcüğünün kökeninin tile- fiili olduğunu söylemekte, kelimenin tarihî lehçelerdeki durumuna değinmektedir (ED: 498). “tilek” sözcüğünün kökü bizce Etü. ti- “demek” fiil köküne kadar indirilebilir. ti- fiilinden -l fiilden isim yapma eki ile til “dil” ismi yapılmış (Eren 1999: 112), sonra -e ile fiil; -k ile de isim yapılmıştır.

Merkür, Türklere göre uğurlu bir gezegendi. Bunun için Eski Türkler de ona, tilek yani ‘dilek’ demişlerdir. Merkür’e karşı dilekler dilenir ve bu dileğin yerine getirilmesi beklenirdi (Ögel 2002: 206).

basa keldi arzu tilek arzular

úayuúa yaàuşsa añar öz ular (KB / 136).

 

1.2. bud: Merkür yıldızı, (EUTS 1993: 34); Utarit (gezegen) (ETG 2000: 270).

< Skr. budha

buu şiqan-lıγ, taγ-daqı topraq qutluγ, bud grax ilänür (TT VII 1/3).

 

1.3. irpis úuêruàu: Merkür yıldızı (DTSl: 211).

< Tü. irpis + *úuêur-àuú+u

Bu söz grubu Drevnetyurkskiy Slovari’de “Merkür” gezegeni olarak tanımlanmıştır (DTSl: 211).

irpis sözcüğü, EUTS’de “kedi cinsinden ‘şak’ denilen hayvan, vaşak” olarak açıklanmaktadır (EUTS 1993: 65). Clauson irbiş ~ irbiç ~ irpis sözcüğünün “Sibirya panteri” anlamını vermiş ve bu sözcüğün Avrupa zooloji terminolojisine de girdiğini söylemiştir. Araştırmacı, sözcüğün orijinal telâffuzunun irpiş olabileceğini düşünmektedir. Eski Uygur alfabesinin bazı güçlüklerinden dolayı sözcüğün son sesinin kesin olmadığını; son sesin belki -s olabileceğini ama ve -z olamayacağını ifade etmiştir (ED: 199).

Clauson, úuêruú sözünün kökünün *úuêur- olabileceğini düşünmüş, sözcüğü úuêur-àaú şeklinde açıklamıştır (ED: 604). Hasan Eren ise sözcüğün kökü hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamaktadır (Eren 1999: 271).

İrpis úuêruàu adını taşıyan Merkür gezegeni, Uygur sanatında bir cins tug olarak gösterilmektedir. İrpis úuêruàu, göksel şekilde uğurlu sayılmakta; fakat yer altındaki hareketlerinde kötü bir ruh görünümü almaktadır (Esin 2001: 91).

kün yorıγı, ai ölütçi, ärklig, tai-sui sarıγ oruñuluγ, irpiz qudruqı, yumuzuγluγ biş türlüg topraq ärkligi, yir täñri qanı, soltun kök luu, oñdun aq bars, küntün qızıl saγızγan, kidin qara yılan, altı qap yaraşmazı… (TT VI 93).                                                                                   

1.4. suv: Merkür gezegeni (TT VII: 116).

< Tü. suv

suv [yu]lduz sangış-ı bir [yg]rmi-gä köãünür köãün[ür] baêar (TT VII 1/19). 

2. Venüs

2.1. altun: Zühre (Venüs) yıldızının adı, sabah (akşam) yıldızının adı (EUTS 1993: 9).

< Tü. altun

Hasan Eren, bu sözcüğün Eski Türkçeden başlayarak kullanıldığını, Orta Türkçede altÿn olarak geçtiğini ve kökeninin açık olarak bilinemediğini kaydetmektedir (Eren 1999: 9). Tuncer Gülensoy ise kelimeyi al+tın şeklinde vermektedir (Gülensoy 2007: 67). “Altın” anlamının dışında bu sözcüğün Eski Uygur Türkçesinde “Venüs” gezegeni anlamı da bulunmaktadır.

alêun yultuz toquz ygrmi-gä tünlä särilür (TT VII 1/45).

2.2. ärklig: Zühre (Venüs) yıldızı (EUTS 1993: 50).

< Tü. ärk+lig

ärk “kuvvet, güç, kudret” (EUTS 1993: 49) anlamındaki sözcükten +lig isimden isim yapma eki ile türetilmiştir. ärklig sözcüğünün “güçlü, kuvvetli; hükümdar” anlamları da bulunmaktadır (EUTS 1993: 50).

Türkler Venüs gezegenine önem vermekteydiler. Venüs yani ärklig (ärlig) ‘güçlü, yiğit’ denilen bir kişi gün ağarırken görünen yıldızları öldüren savaşçıdır. Türkçede 1202 yılından beri belirtilen cehennemler tanrısı ve ölüler dünyasının hükümdarı Yama’nın karşıtı olarak modern zamanların Ärlik Han’ı olmak üzere gökten yere inecektir (Roux 2002: 131). Yer altı ve ölüm tanrısı Ärklig Úan’a verilen ärklig unvanı, aynı zamanda Venüs gezegenine de ait bulunmaktaydı. Çin’de olduğu gibi Türklerde de Zühre (Venüs); savaş, silahlar, zırhlar gibi askeri kavramların ve ölüm cezasının simgesi sayılmaktadır. Köktürk dönemi alp mezarlarının birinde adı geçen Ärklig’in, Zühre veya Yama olması ihtimal bulunmaktadır. Her ikisi de ölüm ve yeraltındaki hareketlerinde Yir teñri-kanıyla ilişkilidir. Türklerde Toprak yultuz ve sarı renginin dünya merkezindeki toprak unsurunun simgesi olması nedeniyle Sarıg-orungulug (Sarı-bayraklı) denen Zuhal de, bir Türkçe metinde Ärklig Úan, Ärklig (Zühre) ve yir teñri-kanı ile birlikte sayılmaktadır (Esin 2001: 75,76).

kün yorıγı, ai ölütçi, ärklig, tai-sui sarıγ oruñuluγ, irpiz qudruqı, yumuzuγluγ biş türlüg topraq ärkligi, yir täñri qanı, soltun kök luu, oñdun aq bars, küntün qızıl saγızγan, kidin qara yılan, altı qap yaraşmazı… (TT VI 92).

2.3. naàıd: Venüs gezegeni (ETY 1987: 820).

< Sogd. ngıd

yürün taş urmızt tözlüg ol sarıg taş nagıd tözlüg ol kara taş kiwan tözlüg ol tig taş mag tözlüg “Açık taş Jüpiter aslındadır. Sarı taş Venüs esasıdır. Kara taş Satürn esasıdır. Sarı kırmızı taş Ayın esasıdır.” (ETY 1987: 250).

2.4. sevit: Zühre (Venüs) yıldızı (KB-DİZİN 1979: 394).

< Tü. sew-i-t

Venüs gezegeni, astrolojide aşk ve sevgi kavramlarını da simgelemektedir. Buradan hareketle sevit gezegen isminin sev- fiiliyle ilgisi kurulabilir.

Clauson da sözcüğün kökünün sev- fiili olduğunu söyledikten sonra kelimenin “Venüs gezegeni” anlamında kullanıldığını ve KB’nin yazarı tarafından icat edildiğini söylemektedir. Ayrıca Rabàuzî’nin de sözcüğü KB’den aldığına değinmiştir (ED: 785).

Imre Gyarmati, An Enigmatic Turkic Planet Name başlıklı makalesinde KB’de sevit olarak geçen Venüs gezegenin Çağatay Türkçesinde saúıt şeklinde görüldüğünü, bunun da bir yazım hatası olduğu söylemektedir. KB’de v sesi Arap harfleriyle kaf’ın üzerine üç nokta ile gösterilmekteydi. Bu ses Çağataycada ú olarak algılanmış, böylece KB’deki sewit sözcüğü bu lehçede saúıt olmuştur (Gyarmati 2003: 81-86).

sevüg yüz urundı bişinçi sevit

seve baútı erse sen özni avıt (KB / 135).

2.5. yaruú yulduzı: Tan yıldızı (DLT-DİZİN 1999: 754). Bu sözcük, Eski Türkçede Venüs (Zühre) gezegeni anlamında kullanılmıştır.

< Tü. *ya-r+u-ú + *ya-l+tuz+ı

Fatma Özkan, konuyla ilgili bir çalışmasında hem yaruk hem de yulduz sözcüğünün kökeninin “ışık saçmak, parlamak, aydınlatmak” temel anlamlarındaki *ya- fiili olduğunu söylemektedir. *ya-l+tuz sözcüğünde *ya- kökündeki -y- sesinin etkisiyle ilk hecede daralma meydana gelmiş, -a- sesi, -ı-’ya dönmüştür. Fakat aynı kökten olan yaldız sözcüğünde bu daralma olmamıştır (Özkan 2003: 164).

Batı âleminde Venüs, Ön Asya’da da Zühre gibi adlarla anılan bu gezegen her iki dünya mitolojisinde de büyük bir yer tutmuştur. Türk mitolojisinde de bu, Kutup yıldızından sonra, en fazla önem kazanan bir gezegen olmuştur. Türk mitolojisine göre bu gezegen, çok güzel bir kızdır. Batıdaki Venüs ve Zühre de daima kadın güzelliğinin bir sembolü olmuşlardır.

Bu yıldız sabaha karşı doğar. Bunun için de Anadolu’nun birçok yerinde Sabah yıldızı da denmiştir. Bu yıldıza Akyıldız diyenler bulunduğu gibi Doğu Anadolu’da ‘Sarı-Yıldız, Kanlı-Yıldız, Mavi-Yıldız’ da denir.

Eski Türkler bu gezegene Yaruk yulduz yani ‘Parlak yıldız’ demişlerdir. Kaşgarlı Mahmud’un sözlüğünde derlediği çok eski bir Türk şiirinde Zühre’nin doğuşu ve sabahın oluşu şöyle anlatılmaktadır:

Yaruk yulduz togarda, udhnu kelip bakarmen,

Satulayu sayraşıp, tatlığ ünün kuş öter! (DLT III, 194). 

“Parlak yıldız doğanda, uyanarak bakarım,

Gevezelik ederek, tatlı sesle kuş öter!”

Eski Türk edebiyatında da Zühre, güzelliğin bir sembolü idi. Nitekim Kutadgu Bilig, bu yıldız için şöyle demektedir:

sevüg yüz urundı bişinçi sevit

seve baútı erse sen özni avıt (KB / 135).

“Beşinci Zühre çıktı, vurdu güzel yüzünü,

Sabah vakti karşıla, sen de avut gönlünü!...”.[1]

 

2.6. şükür: Venüs gezegeni (ETG 2000: 296).

şukur ~  şükür

< Skr. śukra

buu küskü-gä sanlıγ, qı şipqan-lıγ, supraq alêun qutluγ, şükür grax ilänür uêrabaùrbt yulduz-luγ it yıl-qı örêünmiş biş grax-lar yorıγ-ı sangış ol: oot, suv, yıγaç, alêun, topraq säkiz (TT VII 1/74).

3. Dünya

3.1. cihan: Âlem, kâinat, dünya, yeryüzü (KB-DİZİN 1979: 125). 

< Far.

ne öêrüm ne köêrüm ne ersig eren

ajunda tetig er yidi bu cihan (KB / 279).

3.2. çambudivip: Dünya, kâinat (EUTS 1993: 39).

çambudivip ~ çambudiwip ~ çimbudvip

< Skr. samdudvipa

bu çambudvip uluş üç türlüg uluà çoà yalınúa tükellig bolàay “Bu dünya üç çeşit büyük ışığa sahip olacak.” (Maitr 20/6).

3.3. dünya: Dünya, âlem (KB-DİZİN 1979: 136). 

< Ar.

yaàız yir yıpar toldı kafur kitip

bezenmek tiler dünya körkin itip (KB / 64).

3.4. yer: yeryüzü, dünya (DLT-DİZİN 1999: 775).  

yér ~ yir ~ ir

< Tü. yér

Türklere göre Dünya’nın şekli, gök kubbesinin şekli bakımından kubbeli bir tepsi gibidir. Gök kubbesinin yuvarlaklığı ve yıldızların dönüşü, Türklere dünyanın bir tepsi gibi olduğunu düşündürmüştür. Türklerin bu düşüncesi, İslâm dinindeki felek ve felekiyat düşüncesine de uymaktadır (Ögel 2002: 243). Günümüzde de “dünyanın dört bir köşesi”nden söz edilmektedir. Bu durum, eski bir Türk inanışını yansıtan bir söyleyiştir. Türklere göre dünyanın dört bir köşesinde düşmanları yaşamaktadır. Kendileri de dünyanın tam merkezinde bulunmaktadırlar. Orada Ötüken olarak bilinen bir dağ vardır ve bu dağın hem göğün temel direği hem de dünyanın ekseni olduğu kabul edilmektedir. Türklerin bu tepsiye benzeyen kare dünya anlayışı daha sonraki yıllarda Kaşgarlı’nın haritasında yerini bir daire şekline bırakmıştır (Roux 2002: 107).

Eski Türkçe metinlerde udu yer, yertünçü sözcükleri de “dünya” anlamında kullanılmaktadır.

yer yüzüne yer kırtışı denir. Herhangi bir yüze ve yaygıya ‘kırtış’ denmez (DLT I, 461). 

3.5. yér suv: Dünya, cihan (Çaştani 1945: 73).

< Tü. yér + sub

yer suv sıralamasıyla birleşik olarak kullanıldığında bu ibarenin karaları ve suları ile birlikte gökyüzüne karşı olarak “yer-su, yeryüzü, dünya”yı ve daha sınırlı olarak “belli bir toprak parçası, bölge, vatan”ı karşıladığı anlaşılmaktadır (Özönder-Barutçu 1998: 171). Bu sözcük, Türklerin dünyaya bakış açılarını da göstermektedir. Türkler dünyayı yer (toprak) ve su olarak algılamışlardır. Zaten kâinat da Türklere göre  gök ve yer suv’dan oluşmaktadır. Bu Türklerin en eski, belki de öz kozmolojileridir. Bu kozmoloji anlayışı gök ve yer’in temsil ettiği iki ilkeye dayandığı için de ‘dikotomi’ (iki ilkeli sistem) adını almaktadır  (Esin 2001: 19).

kiçmedin ara bu yirtinçü yirsuvda buròanlıà künteñri örleyü toàa kelgey “Ara(sı) (çok) geçmeden bu dünyada burhanlı Güneş tanrı gibi yükselerek doğup gelecek.” (Çaştani: 280).

4. Mars

4.1. angaraú: Mars (Merih) gezegeni (EUTS 1993: 11).

< Skr. angāraúa

üçünç ai küçüg bir yangı-sı bu yont pi-i kün barani yultuz angarak garx ol altı yangı-γa tsirki… (TT VII 4/19).

4.2. baúır soúum: Merih (Mars) yıldızı (DLT-DİZİN 1999: 63; KB-DİZİN 1979: 55). 

baúır soúum ~ baúırsuúun

< Tü. baúır + soú-u-m  

Räsänen, baúır kelimesinin Farsça baòır şeklinden geldiğini söylemektedir (Räsänen 1969: 58). Bu görüş bizce zayıf kalmaktadır; çünkü bakır sözcüğü başta DLT olmak üzere birçok Eski Türkçe kaynakta geçmektedir. Fakat sözcüğün kökenini tam olarak bilemiyoruz. Eski Uygur Türkçesinde baúr “bakır”, baúırlaà “bakırdan yapılmış”, baúı “bakır, tartı ölçüsü, sikke, para, mangır” (EUTS 1993: 21) sözcükleri mevcuttur. Bir maden olarak bakır’ın, dünyada ilk defa Anadolu’da (Elazığ - Maden İlçesi) işlendiği bilinmektedir. Bakırın ilk bulunduğu tarih M.Ö. 7000 yıllarına kadar dayanmaktadır. Bakır, tahminen M.Ö.2000 yıllarında Asurlar, daha sonra Romalılar tarafından işlenmiştir.[2] Dolayısıyla bakır, kültürel ve ticarî alışverişler neticesinde Asya’ya daha sonraları gitmiş olmalıdır. Yerleşik bir toplum olan Çinlilerin ise Türklerden daha önce bakırı işledikleri muhakkaktır; zaten Kaşgarlı Mahmud da bakır sözcüğünü açıklarken önce “Çin parası” demekte, sonra “bakır” anlamını vermektedir (DLT-DİZİN 1999: 63). Bu nedenle kökeni net olarak kestirilemeyen bu sözcüğün Türkçeye belki Çince yoluyla geçtiği düşünülebilir.

Clauson, sukım sözcüğünün kökünü suk- fiili olarak verdikten sonra sözcüğün anlamları üzerinde durmuş ve DLT’deki bakır sukım’ın “Mars gezegeni” anlamında olduğunu ifade etmiştir (ED: 811).

Etü. baúır soúum söz grubu, Kıpçak Türkçesi metinlerinden Kitâbü’l-idrâk’te bagırsagan ‘Deberan Yıldızı’ açıklamasıyla verilmektedir (Toprak 2005: 22).

 Eski Türklerin Merih (Mars) gezegeniyle ilgili düşüncesi, Çin’dekine benzemektedir. Merih (Mars), silahlı alpları, orduları ve ölüm cezası verenleri temsil eden yönüyle batı gezegeni Ärklig’e (Zühre, Venüs) de benzemektedir. Mars’ın Eski Türkçe adları Bakır sokum ve Körüd idi. Mars’a atfedilen kızıl renk ve bakır sokum (bakırdan ok temreni) simgeleri, yine ‘Künırk’ında bulunmaktadır (Esin 2001: 62,63).

Mars gezegeninin Eski Türkçe adı olan baúır soúum, kızıllıkta bakıra benzer. Soúum, Eski Türkçede bir “kap” veya “kapak” manasında söylenmiş olmalıdır. DLT, Soúum sözcüğü için şu açıklamayı vermektedir: “Bir ağaç parçasıdır ki, çam kozası şeklinde kesilerek içi oyulur. Üç tarafından delinerek okun üzerine konur” (DLT-DİZİN 1999: 528). Bu bir ıslıklı ok olsa gerektir. Eski Uygur Türkçesinde bu sözcük bakır sokra yultuz (TT VII, s.57) şeklinde geçer. KB’de ise bakır sokına yultuz (KB / 2889, 4889) şeklinde geçmektedir (Ögel 2002: 217).

uêıp bardı azraú oêundı yana

töpüdin savılmış baúırsuúuna (KB / 4888).

4.3. körüd: Merih (Mars) yıldızı (KB-DİZİN 1979: 303).

körüd ~ kürüd

< Tü. *kö-r-ü-d

Clauson bu sözcüğün pratik amaçlar için “Mars gezegeni” anlamında kullanıldığını ve KB’nin yazarı tarafından icat edildiğini söylemektedir. körüd sözcüğüne bir de Rabàuzî’de rastlanıldığına ve Rabàuzî’nin de sözcüğü KB’den kopyaladığına değinmiştir (ED: 738).

Mars gezegeni Körüd adıyla kuraklık simgesi olan hiddetli bir kişinin yüzü olarak düşünülmektedir (Esin 2001: 63). Mars gezegeni astrolojide de savaş, hiddet, kuraklık kavramlarını karşılamaktadır (Toprak 2005: 22).

Merih (Mars) gezegeninin kızıl rengi Türklerin gözlerinden kaçmamıştır. Avrupa’da bu gezegene, Kırmızı yıldız denilmektedir. Eski Türkler ise, Mars gezegenine bakır sokum da demişlerdir. Bu gezegenin Türk mitolojisi ve düşüncesi bakımından Kutup yıldızı, yani temür kazukla da bir benzerliği vardır. Anadolu’da Mars’a, Yaldırık da denmiştir. Karahanlılar çağında Mars’a körüd dendiği görülmektedir. Türklere göre Mars gezegeni, korkunç ve ateşi ile her şeyi yakan bir gezegendir (Ögel 2002: 206). bakır sokum adı da bundan dolayı verilmiş olmalıdır. Kutadgu Bilig, Mars gezegeni için şöyle diyordu:

üçünçi kürüd keldi köksün yorır

úayuúa bu baúsa yaşarmış úurır (KB / 133).

4.4. oot: Mars gezegeni (TT VII: 111).

< Tü. oot

oot yultuz aram ai pürvabadirpt, uêrabaùrapat, rivadi toquz yangıγa baêar (TT VII 1/6). 

5. Jüpiter

5.1. baròasuvadi: Jüpiter (Müşteri) yıldızı (EUTS 1993: 22). 

baròasuvadi ~ braòaswadi ~ br(a)òasiwadi

< Skr. brhaspati

aş-lar-ı ärsär, adity-a garx-qa süt ügrä som-a garx-qa yoγrut-luγ aş angarak garx-qa yaşıl burçaq öz-äki aş bud garx-qa yaγ-lıγ aş barxasuvaêi garx-qa süt şükür garx-qa yaγ-lıγ aş şanişçar garx-qa yaşıl burçaq, qundu burçaq öz-äki aş raxu garx-qa künçit öz-äki aş kitu garx-qa banıt qatıγlıγ künçit öz-äki aş… (TT VII 16/12).

5.2. erentüz: Terazi yıldızı; Müşteri (Jüpiter) yıldızı (DLT-DİZİN 1999: 188; KB-DİZİN 1979: 157).

eren tüz ~ erentir

< Tü. er+en+tüz

Terazi burcu ile Jüpiter gezegeni çeşitli kaynaklarda birbirine karıştırılmıştır. Bunun en iyi yorumunu Brockelmann yapmıştır: Eski Türkçedeki Erentüz sözü, yıldız olarak Jüpiter’i burç olarak da Terazi burcu için söylenmiştir. Jüpiter manasına Kara kuş ile yer değiştirmiştir. Kara kuş, burç olarak Terazi ve yıldız olarak da Jüpiter için söylenmiş olmalı idi. (Ögel 2002: 217).

Sözcük hem DLT’de hem de KB’de “terazi burcu” olarak çevrilmektedir. Clauson ise sözcüğün “ikizler burcu” anlamında olması gerektiği üzerinde durmaktadır.

Clauson, Early Turkish Astronomical Terms başlıklı çalışmasında erentüz sözcüğü hakkında bu yıldızın gerçek kimliğinin belli olmadığını, harflendirilmesinin de yanlışlıklar içerdiğini, KB’nin Arat neşrinde bu sözcüğün erentir olarak yazıldığını ve bunun bir hata olduğunu; çünkü bu yazımın KB’nin diğer nüshalarına uymadığını ifade etmektedir (Clauson 1964: 363,364). 

Clauson, etimoloji sözlüğünde ise kelimeyi eren (men) ve tüz (alike) şeklinde bir birleşik isim olarak açıklamış ve sözcüğe KB’de “ikizler burcu” anlamını yüklemiş; DLT’deki çevirilerin ise yanlış olduğunu söylemiştir (ED: 237).

Biz ise kelime kökünün “er, erkek, yiğit” anlamına gelen er ismi olduğunu, -en ekinin de sadakat ve kuvvetlendirme anlamı katan (eski çokluk eki) (Gabain 2000: 44) ek olduğunu düşünüyoruz. Sözcüğün sonundaki -tüz eki ise sekendiz “Satürn”, yiltiz “kök, temel, esas”, kunduz “kunduz”, küntüz “gündüz”, savdız “yazılı ve sözlü edebiyat”, yaldız “alevli, parlak” örneklerindeki gibi isimden isim yapan bir ektir.

yarudı basa yıldrıú aêàır bile

tizilti erentir özin belgüle (KB / 5676).

5.3. úara ú yulduz: Müşteri yıldızı. Bkz. erentüz (DLT-DİZİN 1999: 265); Jüpiter gezegeni (KB-DİZİN 1979: 223).

< Tü. úara + ú + *ya-l+tuz

Úara ú adı altında Jüpiter gezegeninden söz eden Eski Türkçe iki beyit, bu gezegeni zaman bakımından bir ‘mizan’ (ölçü) unsuru olarak tanıtmaktadır. Bu beyite göre yeşil-mavi renkte firuzeden bir kubbe gibi düşünülen gökte, beyaz yeşim taşlarına benzetilen yıldızlar arasında Úara ú gezegeni, gün ve gecenin mizanını düzenlemektedir:

Yarattı yaşıl çeş

Savurdı ürüng kaş

Tizildi úara ú

Tün-kün üze yürkenür (Kaşgarî, varak 166).

Ancak şu var ki, Kaşgarî, Úara ú’un Türk illerinde sabah gözüktüğünü kaydetmekle, ‘mizan’ görevini yıllara değil, gündüz ve gecenin dolanımına bağlamaktadır (Esin 2001: 47). Ayrıca Türklerde bazı yırtıcı kuşlar Gök Tanrısının temsilcisi sayılmaktadır. Örneğin; Türklerde kuzgun, Gök Tanrısının kuşudur. Jüpiter gezegeninin adı Úara ú’tu (kartal). Kızıl-sagızgan (saksağan) adını, bir yıldız takımına vermişti (Esin 2001: 88). Bu durum Eski Türklerde bazı kuşların kutsal sayıldığını da göstermektedir.

Bu gezegen adı Kutadgu Bilig’de ise şu şekilde geçmektedir:

baúa kördi öñdün úara ú toàup

úopa keldi yirdin yalın teg bolup (KB / 5675).

5.4. oñay: Jüpiter gezegeni (KB / 132).

< Tü. oñ+ay

Kutadgu Bilig’de geçen ve “Jüpiter gezegeni” anlamında kullanılan bu sözcük, Kutadgu Bilig’in dizininde bu anlamıyla yer almamaktadır.

” sözcüğü “sağ, batı yönü” anlamındadır. Jüpiter anlamındaki oñay sözcüğünün kökü bizce ismidir. Clauson etimoloji sözlüğünde bu sözcüğün Jüpiter gezegeni anlamında olduğunu, sözcüğün KB’de geçtiğini, DLT’de bu sözcük için kara kuş söz grubunun kullanıldığını söylemekte, kelimenin kökeni hakkında ise herhangi bir izahta bulunmamaktadır (ED: 191).

Jüpiter, Eski Türklerin takvim bilgilerinde önemli bir rol oynamıştır. Jüpiter’in Eski Türkçe adı erentüz idi. XI. yüzyıldan sonra Türkler bu gezegene oñay demeye başlamışlardır. Bugün Anadolu’nun birçok yerinde bu gezegene Öñay veya Öñey adı verilmesi de, üzerinde durulması gereken bir husustur. On iki hayvanlı Türk takvimi, on iki gezegen burcun, dönüş sürelerine göre kurulmuştur. Jüpiter’in dönüş süresi de, on iki burcun dönüşlerine yakındır. Bu bakımdan Türkler, Jüpiter’e büyük bir önem vermişlerdir (Ögel 2002: 206). Kutadgu Bilig, bu gezegen için şöyle demektedir:

anıñda basa boldı ikinç oñay

bir evde úalır on aêın iki ay (KB / 132).

5.5. tai-sui: Müşteri (Jüpiter) yıldızı (EUTS 1993: 144).

< Çin. t’ai-suei

kün yorıγı, ai ölütçi, ärklig, tai-sui sarıγ oruñuluγ, irpiz qudruqı, yumuzuγluγ biş türlüg topraq ärkligi, yir täñri qanı, soltun kök luu, oñdun aq bars, küntün qızıl saγızγan, kidin qara yılan, altı qap yaraşmazı… (TT VI 92).

5.6. urmızt: Jüpiter gezegeni (ETY 1987: 876; DTSl: 614).

< Sogd. xwrmzt

yürün taş urmızt tözlüg ol sarıg taş nagıd tözlüg ol kara taş kiwan tözlüg ol tig taş mag tözlüg “Açık taş Jüpiter aslındadır. Sarı taş Venüs esasıdır. Kara taş Satürn esasıdır. Sarı kırmızı taş Ayın esasıdır.” (ETY 1987: 250).

5.7. à: Müşteri (Jüpiter) yıldızı (EUTS 1993: 191).

ıàaç ~ yıàaç

< Tü. ı+à

Nişanyan, bu sözcüğün Etü. ıàaç / yıà şekline değindikten sonra “ağaç, tahta” anlamını vermiştir (Nişanyan 2003: 6). Clauson, ıàaç / yıà sözcüğünün kökünü “bitki” anlamındaki ı ismine götürmektedir (ED: 79). Marcel Erdal da -à ekinin isimden isim yapan bir ek olduğunu söylemiş ve ıà örneğini vererek Clauson’un bu etimolojisine katılmıştır (Erdal 1991: 84). Tietze de sözlüğünde ağaç sözünü açıklarken bu görüşleri benimsemiştir (Tietze 2002: 109). Gülensoy da sözlüğünde sözcüğü < ‘Ağaç topluluğu, koru, orman’ + -à ‘küçültme eki’ şeklinde vermiştir (Gülensoy 2007: 52). Bugünkü ağaç sözcüğü Eski Türkçede ıà, bilhassa Uygurcada y protezi ile à şeklindedir. Sözcük DLT’de de bu şekildedir. Bu sözcüğün “ağaç” anlamı dışında Eski Uygur metinlerinde “Jüpiter gezegeni” anlamı da bulunmaktadır.

yıγaç yultuz abiçi, şiravan, şiravan, tört yangıγa särär şiravan-ta särär… (TT VII 1/32).

6. Satürn

6.1. kivan: Satürn yıldızı (EUTS 1993: 76; ETY 1987: 813).

kivan ~ kiwan

< Sogd. kēwān

yürün taş urmızt tözlüg ol sarıg taş nagıd tözlüg ol kara taş kiwan tözlüg ol tig taş mag tözlüg “Açık taş Jüpiter aslındadır. Sarı taş Venüs esasıdır. Kara taş Satürn esasıdır. Sarı kırmızı taş Ayın esasıdır.” (ETY 1987: 250).

6.2. sekentir: Zühal (Satürn) yıldızı (KB-DİZİN 1979: 385).

sekentir ~ sekendiz

< Tü. *sek+en+tir

< Tü. *sek-(g)en+tir

Clauson, An Etymological Dictionary of Pre-thirteenth-Century Turkish’te sözcüğün Satürn gezegeni anlamında olduğunu söyledikten sonra sekentir’in yazımının şüpheli olduğuna değinmiştir. Sözcüğün son sesinin bazen -r bazen de -z ile yazıldığını, diğer gezegenlere göre en yüksekte sekentir’in bulunduğunu, onun 2 yıl ve 8 ay boyunca bir burçta kaldığını belirtmiştir. Araştırmacı ayrıca, bu sözcüğün Türkçe etimolojisinin yapılmasının mümkün olmadığını söylemekte ve sözcükle ilgili herhangi bir köken yorumu da yapmamaktadır.  (ED: 822).

Brockelmann sekentir şeklinin sekendiz’e dönüşmüş olduğunu belirterek buradaki ekin yultuz, küntüz, muntuz kelimelerinde görülen isimden isim yapma eki olan +tIz eki olduğuna dikkat çekmektedir (Toprak 2005: 23).

Biz, bu kelimenin etimolojisi iki şekilde olabilir diye düşünüyoruz: Birincisi; “erentüz” sözcüğünden hareketle “sekentir” kelimesinin de analoji yoluyla türetilmiş olabileceği düşünülebilir; ancak tarihî kaynaklarda *sek isim köküne rastlanılamamıştır. Bu kelimeyle ilgili ikinci görüşümüz ise, sözcüğün kökünün *sek- fiili olabileceğidir. Bu hâlde düşünülürse kelimedeki -en eki, -gen şeklinden orta hece düşmesiyle oluşmuş bir sıfat-fiil ekidir. Fakat sıfat-fiilden sonra +tir ekinin gelmesi düşündürücüdür. Funda Toprak, konuyla ilgili çalışmasında sözcüğün köküyle ilgili olarak bizim de belirttiğimiz ikinci görüş üzerinde durmuştur (Toprak 2005: 23).

bularda eñ üstün sekentir yorır

iki yıl sekiz ay bir evde úalır (KB / 131).

6.3. şaniçar: Zühal (Satürn) gezegeni (ETG 2000: 295).

şaniçar ~ saniçar

< Skr. śanaiścara

şanişçar garx-qa yaşıl burçaq, qundu burçaq öz-äki aş  (TT VII 16/13).

6.4. toprak: Satürn gezegeni (TT VII: 119).

< Tü. topur+(a)k

Çağdaş diyalektlerde de topur kökü, ‘toprak’ anlamıyla saklanmıştır. Clauson’a göre bu sözcük topra- ‘kurumak’ fiilinden -k ekiyle yapılmıştır (ED: 443). Doerfer’e göre bu sözcük, Türkçe top kökünden -rak ekiyle kurulmuş bir türevdir. Ligeti ise bu sözcüğü Ana Altayca yoluyla toz biçimine bağlamıştır. Ona göre Ana Türkçeye toprak ve toz olarak geçmiştir.Ramstedt, Türkçe toprak sözcüğünü Moğolca *towusun ‘toz’ biçimiyle birleştirmiş, daha sonra Moğolca tobraà’ın Türkçe toprak’tan geldiğini yazmış; Moğolca toğuraà biçimini de Türkçe toprak sözüyle karşılaştırmıştır (Eren 1999: 412). Eski Türkçede sözcüğün Satürn gezegeni anlamı da bulunmaktadır.

topraq yultuz mul yana [mu]l-ta mul mul yana [mu]l-ta mul mul mul altı yangıγa baêar (TT VII 1/58).

İŞARETLER, KISALTMALAR VE KAYNAKÇA

*             Tahmin edilen şekil

>             Bu şekle gider.

<             Bu şekilden gelir.

~             değişken şekil

 

Ar.          Arapça

Çin.         Çince

Etü.         Eski Türkçe

Far.         Farsça

Skr.         Sanskritçe

Sogd.      Sogdca

Toh.        Toharca

Tü.          Türkçe

 

BT III                  TEZCAN, Semih (1974), Das uigurische Insadi-Sutra, Berlin. (Berliner Turfan-Texte III).

CLAUSON, Sir Gerard (1964), “Early Turkish Astronomical Terms”, UAJb, 35, 1964: 350-368.

Çaştani                MÜLLER, F.W.K. / GABAİN, A. Von (1945), Çaştani Bey Hikayesi, (Çev.: S. Himran), TDK Yay., Ankara.

DLT                     Kaşgarlı Mahmud (1999), Divanü Lügat-it-Türk, I-II-III (Haz.: Besim Atalay), TDK Yay., Ankara.

DLT-DİZİN        ATALAY, Besim [Haz.] (1999),  Divanü Lügat-it-Türk Dizini “Endeks” IV, TDK Yay., Ankara.

DTSl                    NADELYAEV, V. M., D. M. NASİLOV, E. R. TENİŞEV, A. M. ŞÇERBAK (1969), Drevnetyurkskiy Slovari, Leningrad.

ED                       CLAUSON, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-thirteenth-Century Turkish, Oxford.

ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic word formation, A functional approach to the lexicon, Bd. 1-2, Wiesbaden.

EREN, Hasan (1999), Türk Dilin Etimolojik Sözlüğü, Ankara.

ESİN, Emel (2001), Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

ETG                     GABAİN, A.Von (2000), Eski Türkçenin Grameri, (Çev.: Mehmet Akalın), TDK Yay., Ankara.

ETY                     ORKUN, Hüseyin Nâmık (1987), Eski Türk Yazıtları, TDK Yay., Ankara.

EUTS                  CAFEROĞLU, Ahmet (1993), Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Enderun Kitabevi, Ankara.

GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü I,II, TDK Yay., Ankara.

GYARMATI, Imre (2003), “An Enigmatic Turkic Planet Name”, AOH, Vol.56, 2003: 81-86.

KABADAYI, Osman (2007), Eski Türkçe Gök Bilimi (Astronomi) Terimleri, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).

KARA, Mehmet (2004),  Ayrı Düşmüş Kelimeler, Çağlar Yay., Ankara.

KB                       ARAT, Reşid Rahmeti (1991), Kutadgu Bilig I: Metin, TDK Yay., Ankara.

KB-DİZİN      ARAT, Reşid Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig III İndex, (Haz.: Kemal Eraslan, Osman Fikri Sertkaya, Nuri Yüce), TKAE Yay., Ankara.

KIZILIRMAK, Abdullah (1969), Gökbilim Terimleri Sözlüğü, TDK Yay., Ankara.

Maitr                    TEKİN, Şinasi (1976), Uygurca Metinler II Maytrısimit Burkancıların Mehdîsi Maitreya ile Buluşma Uygurca İptidaî Bir Dram, Ankara.

NİŞANYAN, Sevan (2003), Sözlerin Soyağacı, Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, Adam Yayınları, İstanbul.

ÖGEL, Bahaeddin (2002), Türk Mitolojisi, II. Cilt, TTK Yay., Ankara.

ÖZKAN, Fatma (2003), “Yıldırım, Yıldız, Alev, Alaz/Yalaz, Işın ve Işık Kelimeleri Nereden Geliyor?”, bilig, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi/Journal of Social Sciences of the Turkish World, Sayı: 27, Ankara, Güz 2003: 157-179.

ÖZÖNDER BARUTCU, F. Sema (1998), “Yenisey Kitabeleri ve Yer-Sular.”, Journal of Turkish Studies, Türklük Bilgisi Araştırmaları Vol. 22, 1998: 171-184.

RÄSÄNEN, Martti (1969), Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen, Helsinki.

ROUX, Jean-Paul (2002), Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (Çev.: Aykut Kazancıgil), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

TİETZE, Andreas (2002), Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, Birinci Cilt A-E, Simurg Yayınları, İstanbul.

TOPRAK, Funda (2005), “Türklerde Kozmoloji Bilgisi ve İslam Sonrası Metinlerde Geçen Yıldız-Gezegen İsimlerinin Etimolojisi”, 31 Mayıs-4 Haziran 2005, I.Türkoloji Sempozyumu, Kırım/ Ukrayna. 

TT VI                  BANG, Willi, Annemarie von GABAİN und G. R. RAHMATİ (1934), Türkische Turfan-Texte VI. Das buddhistische Sûtra Säkiz Yükmäk, Berlin.

TT VII                 ARAT, Reşid Rahmeti (1937), Türkische Turfan-Texte VII. von Dr. G. R. Rachmati Mit sinologischen Anmerkungen von Dr. W. Eberhard, Berlin.

 


* Öğr. Gör., Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, e-posta: [email protected] 

 

[2] http://tr.wikipedia.org/wiki/Maden,_Elaz%C4%B1%C4%9F

 

Kaynak: Kabadayı, Osman (2013), “Eski Türkçe Gezegen Adları”, VI. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bildirileri 20-25 Ekim 2008, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, s.2435-2448.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum