Ehli vatan olmak… Ama nasıl? - Yazan: AFŞİN SELİM
Ahmet Mithat Efendi, “Vatan bir milletin evidir” derken, haksız sayılmaz. Demek ki vatan büyük evimiz, millet ise büyük ailemizin adı… Çünkü “biz” duygusu nakşedilmekte vatana; vatanda solunan hava, içilen su, yenilen ekmek bambaşka… En azından ehli vatan için! Bu “bambaşkalık” ister istemez aidiyet duygusu oluşturuyor insanda…
Görüldüğü üzere; toprak ekilmiş, vatan biçilmiştir, toprak insana tabi olmuştur. Sonrasında kupkuru toprak, üstündekilerin maddî ve manevî katkısı ile yoğrulmuştur; aynı vatan üzerinde yaşayan vatandaşlar, dünün toprak parçasını, müşterek unsurlarda buluşarak bir nevî özelleştirmişlerdir, mahremiyet oluşuvermiştir böylece… İnsan; vatanını sakınır, göğsüne namahrem eli değmesine müsaade etmez.
Kimisi için doğduğu yer, kimisi için de doyduğu yer olarak algılanıyor vatan; kimisi için ise, çizilen sınırlar nispetinde gereksiz ve geçersiz bir olgu…
Her şeye rahatlıkla uyum sağlayan, her yolu yürünebilir kabul eden yerleşik duyarsızlık âbideleri için vatanın herhangi bir kıymeti var mı? Faydalanabildikleri müddetçe var aslında…
Esasında vatan, doğulsa da, doyulsa da, bir milletin maddî ve manevî birikimini bünyesinde barındırıyor. Sınır bakımından büyüklük bahsi, sahiden büyük olabilmek için yeterli değil kanaatindeyim. Büyüklük başka şey… Doktor Şeriati’nin büyüklük bahsine dâir şu yaklaşımı hatırlanabilir: “Zenci Bilal’in kalbinin fethi, Endülüs kıyılarının fethiyle yanyana düşünülemeyecek kadar büyüktür.”
Öyle ya da böyle, herkes vatan sevebilme iddiasına perçinli; iyi de bunca vatanseverin olduğu bir vatanda nedir bu hâl ve gidişat? Demek ki “sevdim” demekle sevilmiyor. Göndere bayrak çekmekle milliyetçiliğin kalitesinin yükseltilemeyeceği gibi…
O meşhur söz, vatan ile ilişkilendirilerek, şu şekilde tekrarlanabilir: Vatanına yapılmasını istemediğin şeyi, başkasının vatanına yapma! İnsan denilen varlığa mahsus olan vatanın seviliyor olması diğer vatanlara düşman olunacağı anlamına gelmemeli elbette…
Herkesin vazifesini dosdoğru yaptığı bir vatan, yaşanabilir bir vatandır. Bilakis, mesuliyet yerine getirilmediği anda “sahte sevgilileri” oynamak mecburiyetindeyiz. Kendisine, etrafına, tabiata saygısı olmayan bir insanın, vatanına ne hayrı dokunabilir?
Ebeveynler bilir, ergenlikle birlikte alınganlık başlar. Özeleştiriden mahrum bir pozisyonda konumlanarak, her kötü şeyin “dış güçlere” havale edildiği, olur olmaz her konunun laikliğe düğümlendiği, çağdaşlaşmanın ve modernleşmenin ağızlara sakız edilerek çiğnendiği bir ülkede; estetikten, sanattan ve medeniyet tasavvurundan yoksun kalarak güdülen -sözüm ona- bir vatanın seviciliğinin problemli olduğu aşikârdır.
Birbirinin hakkına riayet etmeyen ve birbirine güvenmeyen toplumlar için vatan hakedilmiş değil, devralınmıştır. Esenlik, adalet ve özgürlük bir vatanın yaşanabilir olması açısından öylesine mühimdir ki, gerçekleşmediği takdirde mevcut kimlikler ve kişilikler geçersizleşir. Meselâ, bugünkü gelir dağılımındaki adaletsizliği dert edinmeden, mutsuz Türklerin asgari ücretle nasıl yaşayabildiğini hesaba katmadan güdülen –sözüm ona- bir milletin seviciliği sorgulanmalıdır zannımca…
Kupkuru toprak vatanlaşırken nice bedeller ödenir. Masa başında kaybedenlerin ülkesi Türkiye, etrafı sularla çevrili bir toprak parçasından ibaret olmadığı için vatandır; ve hayli meşakkatli bir süreç sonrasında vatanlaştırılmıştır.
Yalnızca millet olabilenlerin vatanı vardır.
Topluluklar ya da kalabalıklar millet olduğu andan itibaren, müşterek unsurlar devreye girer. Pekiyi, bu milletin millet olarak kalabilmesi nelere bağlıdır? Millet olabilmenin gerekliliklerine: Din, dil, vatan, soy, tarih ve ülkü birlikteliğine… Her biri bir milletin bünyesinde bulunmayabilir, ya da öncelikler değişebilir. Fakat unutulmamalı, zikrettiğimiz bu unsurlar insan varsa vardır…
Mutluluğu ve acısı farklılaşan toplumların, “iyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta” birlikte olabilmesi mümkün müdür?
Her ülke çeşitli ayrışmalar yaşayabilir, fakat bu ayrışmalar, müşterek unsurların önüne geçmemelidir. Müşterek unsurlar aynı vatan üzerinde yaşayan insanları birbirine kenetler. İnsanların etnik kökeni her ne olursa olsun, vatan merkezli milliyetçilik, aynı ülkede yaşayan insanları ayrıştırmaz, karıştırır.
Yarının çocuklarına yaşanılabilir bir vatan bırakmak, ehli vatanın aslî vazifesidir.
Türkyorumhttp://www.turkyorum.com
FACEBOOK YORUMLAR