Dr. Canan ÇETİNKAYA: "ANKARA'DA GAYRİMÜSLİM TÜCCARLAR VE SOF TİCARETİ (17. YÜZYIL)"

Tarihçi - Yazar Dr. Canan ÇETİNKAYA Hanımefendinin "ANKARA'DA GAYRİMÜSLİM TÜCCARLAR VE SOF TİCARETİ (17. YÜZYIL)" adlı makalesini sitemiz okurlarının istifadesine sunuyoruz.

Dr. Canan ÇETİNKAYA: "ANKARA'DA GAYRİMÜSLİM TÜCCARLAR VE SOF TİCARETİ (17. YÜZYIL)"
16 Ocak 2021 - 16:44 - Güncelleme: 16 Ocak 2021 - 17:07

ANKARA’DA GAYRİMÜSLİM TÜCCARLAR VE SOF TİCARETİ (17. YÜZYIL)*
Canan ÇETİNKAYA**

Öz: 17. yüzyılda Ankara Gayrimüslimleri isimli Doktora çalışmasından üretilen makalede Ankara’da sakin Ermeni, Rum ve Yahudi tüccarların ticari faaliyetleri ele alınmıştır. Şer’iyye sicillerine dayalı olarak hazırlanan çalışmada Mühimme Defterleri’nde yer alan ilgili kayıtlara da yer verilmiştir. Çalışmanın ana konusu gayrimüslim tüccarlar ve sof ticareti olarak belirlenmiştir. Bu noktada Ankara’da sakin olup ticaretle ilgilenen gayrimüslimlerin yanı sıra çeşitli Avrupa ülkelerinden veya Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan çeşitli şehirlerden ticaret sebebiyle Ankara’ya gelen tüccarlar ele alınmaktadır. Tüccarların çeşitli faaliyetlerinin yanı sıra özellikle sof ticaretindeki rolleri üzerinde durulacaktır.

Çalışmanın hazırlanmasındaki amaç Ankara kadı sicillerinde yer alan kayıtlara dayanarak 17. yüzyılda gayrimüslimlerin şehrin sosyoekonomik yapısının oluşumunda üstlendikleri rolü değerlendirmektir. Osmanlı’da önemli bir ticaret merkezi olan Ankara’da Ermeni ve Yahudi tüccarların rolü neydi? Şehrin önemli bir geçim kaynağı olan tiftik ipliği ve sof kumaşı ticaretindeki payları nedir gibi sorulara cevap aranmıştır. Ankaralı gayrimüslimlerin 17. yüzyılda Osmanlı’nın çeşitli yerleri ve Avrupa ülkeleri ile arasında gerçekleşen ticari ilişkilerde hangi ölçüde yer aldıklarının üzerinde durulmuştur. Tüccarların faaliyetlerine dayalı olarak iç ve dış ticarette yalnızca belirli bir bölgede yetişen Tiftik keçisinin kıllarından elde edilen Tiftik ipliği ve bu iplikten üretilen Ankara sofunun uluslararası ticarete konu edilmesindeki payları değerlendirilmiştir. Bu çalışmayla Ankara’nın ticari önemi, gayrimüslim tüccarların şehrin ekonomisine olan katkıları ve sof işçiliğindeki rolleri üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Gayrimüslim, Tüccar, Ankara, Sof.

NON-MÜSLİM TRADERS AND SOF TRADE IN ANKARA (17TH CENTURY)
Abstract: In this article which is produced from the PhD study with the title of “Non-Muslims of Ankara in the 17th Century”, the commercial activities of Armenian, Greek and Jewish merchants in Ankara were discussed. The current study which is based on the records of Ottoman Court, related records in the Mühimme Register are also included. The main subject of study was determined as non-Muslim traders and sof trade. At this point, besides non-Muslims who are interested in trade in Ankara, merchants coming to Ankara due to trade from various European countries or from various cities within the borders of the Ottoman State are discussed. Besides the various activities of the traders, especially their roles in sof trade will be emphasized.

The purpose of the study is to evaluate the role of non-Muslims in the formation of the socioeconomic structure of the city of Ankara in the 17th century, based on the records in the Ankara kadi (Court ) records. What was the role of Armenian and Jewish merchants in Ankara, an important trade center in the Ottoman Empire? An answer was sought for questions such as what the role of these merchants was in the trade of mohair goat and sof fabric trade, which was an important source of livelihood of the city. It was especially focused on the role of non-Muslims of Ankara in the commercial relations between various places of the Ottoman Empire and European countries in the 17th century. Based on the activities of the traders, the role of the mohair, which was obtained from the mohair goat and grew only in a certain region in domestic and foreign trade, and the role of Ankara sof, which was made of the mohair, in international trade were evaluated. This study will focus on the commercial importance of Ankara, the contributions of non-Muslim merchants to the city's economy and their roles in sof crafting.

Key Words: Non-Müslim, Merchant, Ankara, Sof.
*Bu makale hazırlanmakta olan “17. Yüzyılda Ankara Gayrimüslimleri” isimli Doktora tezinden üretilmiştir.
** Doktora Öğrencisi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, [email protected] ORCID: 0000-0002-0304-5517

GİRİŞ
İç Anadolu’nun kuzeybatısında, dağlık Karadeniz bölgesinden uzak ve korunmaya elverişli bir mevkide kurulmuş olan Ankara pek çok yolun uğrak noktası olmuştur. Selçukluların ve Osmanlıların kullandığı tarihi “Kral Yolu” Ankara’dan geçer. 16. yüzyılda hareketliliğini sürdüren Bursa- Tebriz İpek Yolu’nun bir kolu da Ankara’dan geçmektedir.[1] Osmanlı döneminde İç Anadolu’nun önemli bir kavşak noktasında yer alan şehirde sanayi ve ticaret faaliyetleri artmıştı. Şehirde zirai faaliyetlerin yanı sıra sanayi ve ticarette görülen artış ile öne çıkan çeşitli esnaf kolları ve tüccar taifesi arasında sof işçiliği ve sof ticareti önem kazanmıştı. 16. yüzyılda evlerde kurulan 621 sof tezgâhı bulunmakla birlikte bu tezgâhlarda dokunan kumaşlar yerli ve yabancı tüccarlar aracılığıyla İstanbul, Bursa, Şam ve Halep gibi iç pazarlar ile Venedik, Lehistan, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa ülkelerine taşınıyordu.[2] Ankara’da yetiştirilen tiftik keçisinin kılından elde edilen sof kumaşları; renk çeşitliliği, dokuma esnasındaki ustalıklar ve desenlerdeki incelikleriyle dünyaca tanınan bir kumaş haline gelmişti. Özellikle İngiltere ve Hollanda’ya satılan kumaş Avrupa ülkelerinin yanı sıra Arap ülkelerinde de satılmaktaydı.[3]
Ankara’nın meşhur tiftik keçileri ve soflarından övgüyle bahseden Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde şehir halkının genellikle kara ve deniz tüccarı olduğunu söylemektedir. Ankara’da üretilen sof kumaşının İzmir, Frengistan, Arabistan ve yedi iklimde meşhur olduğunu ve bu sebepten halkın seyahat ile ticaret yaptığını vurgulamıştır. Şehirde Ermeni ve Yahudi’nin çok olduğundan bahsederek 10 Ermeni Mahallesi, iki Yahudi cemaati ile az da olsa Rum ve Kıpti’nin yaşadığından söz eder.[4] Sicillerde yer alan kayıtlara bakıldığında gayrimüslimlerin ticari faaliyetleri arasında sof ticaretinin öne çıktığı tespit edilmektedir.  Suraiya Faroqhi de Ankara’nın gelişmesinin temelinde tekstil üretimi olduğunu söyleyerek sof ticaretine vurgu yapmıştır.[5] Ayrıca Ankara’nın 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar sof dokumalarıyla Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa’da ün saldığından bahsederek tiftik keçisinin tüylerinin bir hammadde olarak kullanıldığını da vurgulamıştır.[6] İnalcık Türkiye’de üretilen pahalı kumaşlar arasında yer alan sof kumaşının Rus çarları ve boyarları, İtalyan ve Fransız prens ve prensesleri ile İsveç piskoposları gibi Avrupalı seçkinler tarafından büyük ilgi gördüğünden bahseder.[7] Mahkeme kayıtlarında yer alan davaların içeriklerine bakıldığında 17. yüzyılda Gayrimüslim tüccarlar aracılığıyla Ankara ve çevresinde yetiştirilen tiftik keçisinin kıllarının işlenmesiyle elde edilen sof kumaşının iç ticaret de olduğu kadar uluslararası ticarette de önemli bir yer edindiği görülmektedir.
1. Gayrimüslimlerin Ticârî Faaliyetleri
 Gayrimüslimlerin ticâri faaliyetlerine bakıldığında gerek Ankara’da yaşayan gerek Ankara’ya farklı şehir veya ülkelerden gelen yerli veya yabancı tüccarlara rastlanmaktadır. Özer Ergenç’in verdiği bilgilere göre Ankara’nın Bursa- Tebriz İpek Yolu’nun Anadolu içindeki bir kanadı, Kayseri üzerinden bağlantısı olan Halep- Şam yolu ve Konya üzerinden bağlantılı olan Antalya- İskenderiye deniz yolu gibi ticâri yollarla bağlantılı olması[8] burayı önemli bir ticaret merkezi haline dönüştürmüştür. Mahkemeye intikâl eden kayıtlar incelendiğinde 17. yüzyılda gayrimüslimler şehrin ticaretinde aktif rol almış, şehir yerli ve yabancı tüccarların uğrak yeri haline gelmiştir.
Gayrimüslim tüccarlarla ilgili 17. yüzyılda sicillere kaydedilen toplam 220 kayıt bulunmaktadır. Kayıtlar incelendiğinde başta sof ve sof ipliği ticareti olmak üzere, tiftik ipliği, çivid, keten, İzmir ipliği, çuka, çelik ve hatta köle ticareti yapan tüccarlardan bahsedildiği görülmektedir. Yine bu kayıtlar arasında Müslümanlarla yapılan ticari alışverişlerin yanı sıra iş ortaklığından kaynaklı sorunları içeren kayıtlar da yer almaktadır.
Ankara’nın 17. yüzyılda önemli bir ticaret merkezi olması hasebiyle imparatorluğun her tarafından yerli ve yabancı tüccarların geldiği bilinmektedir. Şehre gelen gayrimüslim tüccarlar arasında Erzincan, Kayseri, Tokat, Bursa, İstanbul, Van, Arapgir, Bitlis, Nizip, Kefe, Karaman, Sivas, Sinop, Erzurum, Eflak, Boğdan, Macar ve Nemçe[9] gibi yerlerden gelen gayrimüslimler de yer almaktadır.

Tablo 1:  17. Yüzyılda Ankara’ya gelen ve Ankara’dan giden yerli veya yabancı tüccarlar ile ticaret metaları

Ticari Ürün

Ankara’ya Gelen

Geldiği Yer

Ticari Ürün

Ankara’dan Giden

Gittiği Yer

Emtia

Aleksanos veled-i Agob

Lehistan

Emtia ve Esbab

Şimon veled-i Abraham

Halep

Sof

Davil veled-i Bedros

Felemenk

Sof ipliği

Aslan veled-i Sefer

İzmir

İzmir İpliği

Mirat Veled-i Mihail

Kayseri

-

Haçatur veled-i Sefer

Kâhire

Sof ipliği

İsak veled-i Yakob

Bursa

Çivit/Keten

Sefer veled-i Yasef

Tebriz

Sof

Gulermo Bolat

İngiltere

Sof

Minas veled-i Aslan

Venedik

-

Meyrim veled-i Tomas

Erzincan

Sof

David veled-i Musa

Fransa

Emtia

Avanis veled-i Manok

Acem taifesinden

-

Arton veled-i Serkis

Kayseri

-

Sava veled-i Lefter

Sinop

-

Yasef veled-i Bulduk

İstanbul

Sof ipliği

Solomon veled-i …

İstanbul

-

Minas veled-i Korpe

Kudüs

-

Françesko

Fransa

-

… veled-i Markos

Erzurum

-

Ostamar

Karaman

-

Murad veled-i Telmus

Sivas


Tabloda kullanılan verilere bakıldığında Ankara’nın 17. yüzyıl içinde gayrimüslim tüccarlar vasıtasıyla gerçekleşen iç ve dış ticaret ağı açıkça görülmektedir. Yalnızca gayrimüslim tüccarların ele alınmasıyla elde edilen veriler dahi kentin ticari önemine dikkat çekmesi açısından kayda değerdir. Sicil kayıtlarında yer alan isim ve ifadelere göre kente ticaret için gelen veya gidenler arasında Hıristiyan ve Yahudi tüccarlar olduğu anlaşılmaktadır. Tabloda dikkat çeken bir diğer husus da diğer bütün ticari emtia içinde sof ve sof ipliği ticaretinin öne çıkmasıdır.
Yabancı tüccarların Ankara’da ikamet ettikleri süre içinde genellikle hanlarda kaldıkları anlaşılmaktadır. Farklı şehirlerden gelen gayrimüslim tüccarlar Kurşunlu Han, Yeni Han, Sulu Han, Çengel Han, Zağferan Han, Elhac Yusuf Ağa Han’ı, Körzade Han’ı, Arslan Ağa Han’ı, Penbe Han, Kazasker Efendi Hazretleri Han’ı, Cedid Han, Hacı İsa Han’ı, Yusuf Çavuş Han’ı, Aşağı Han, Pirinç Han[10] gibi hanlarda kalmaktaydı. Sicillerde yer alan kayıtlara göre gayrimüslimlerin Kurşunlu Han ve Çengel Han’ı diğerlerine göre daha fazla tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Kurşunlu Han Bedesten’e yakın olup 48 odadan oluşmaktaydı. Özellikle sof tüccarlarının konakladığı ve mallarını depoladığı bu han Bedestene yakınlığı ve alışveriş için uygun bir konumda[11] olmasından dolayı daha çok tercih edilmiş olabilir. Atpazarı’nda bulunan Çengel Han’ı da 16.yüzyılda olduğu gibi[12] 17. yüzyılda da işlek bir konaklama merkezi olmuştur.
Ticaret sebebiyle kente gelip hanlarda kalan bazı tüccarların yanlarında getirdikleri ürünleri han içinde sattıkları da olmuştur. Acem tüccarlarından bazılarının Dîvân-ı Hümâyun’a yaptığı şikâyet sonucu yazılan fermandan anlaşıldığına göre bu tüccarlar mallarını han içinde satmaktadır.[13] Bu noktada Ankara’da bulunan hanların gelip giden tüccarlar tarafından hem ikamet etmek hem de ticaret yapmak[14] için kullanıldığını söylemek mümkündür. Belgelere bakıldığında hanların yerli ve yabancı gayrimüslim tüccarlara ev sahipliği yapmasıyla şehrin ticari aktivitelerinde önemli rol oynadığı görülmektedir.
Ankara’da sakin olup Anadolu’nun farklı şehirlerinin yanı sıra Ortadoğu’nun bazı şehirlerine ve hatta Avrupa ülkelerine gidip ticaret yapan gayrimüslimler de bulunmaktadır. Ankara Kalesi’nin Kale Mahallesi’nden olup ticaret sebebiyle Halep, Kayseri, Sivas, İstanbul, İzmir, Erzurum ve Kudüs’e[15] giden gayrimüslim tüccarlar bulunmaktaydı. Yalnızca Kale Mahallesi’nden Ankara dışına ticaret için giden 19 gayrimüslim tüccar kaydedilmiştir. Yine kayıtlarda bu şehirlerden başka Kahire’ye[16] ve Tebriz’e[17] giden tüccarlar olduğu da tespit edilmiştir. 1622 tarihli bir sicil kaydında Minas isimli bir gayrimüslimin ticaret sebebiyle gittiği Venedik’e sof götürdüğü anlaşılmaktadır.[18]
Sicillerde tüccarların ortaklık üzere ticaret yaptıklarına dair kayıtlar da mevcuttur. Ticaret ortaklığı ile ilgili 18 dava kaydı bulunmaktadır. Bunlardan dokuzu Ankara’ya, dördü Keyyalin Mahallesi’ne, biri Boyacı Ali Mahallesi’ne, biri Yakûb Na’âl Mahallesi’ne, biri Erzurum Mahallesi’ne, biri Behlül Mahallesi’ne ve biri de Hatun Mahallesi’ne aittir. Bu kayıtlar genellikle ortaklar arasında çıkan anlaşmazlıklardan kaynaklı davaları içermektedir. Hatun Mahallesi’nde sakin olan Panos ve Aleksan adlı zımmî kardeşler mahkeme huzurunda ortaklıklarına son vermişlerdir.[19] Yine aynı konu hakkında açılmış bir başka dava ise Kayseri’den Ankara’ya gelip Kurşunlu Han’da ikamet eden Uğurlu ve ileri gelen tüccar eşrafından ortağı Komras adlı zımmîlerin ortaklıklarının son bulması hakkındadır.[20]

 2. Ankara’ya Gelen Yabancı Tüccarlar
Osmanlı Devlet’i sınırları içinde oturmasına müsaade edilen yabancılara müste’men denilmektedir.[21] “Sözlükte “emin olmak, güvenmek” anlamındaki emn (eman) kökünden türeyen ve “kendisine eman verilen kimse” manasına gelen müste’men (veya “eman isteyen kimse” anlamındaki müste’min), terim olarak İslâm ülkesine (dâru’l-islâm) eman alıp giren yabancı gayrimüslimi (harbî) ifade eder.”[22] Sicillerde yer alan kayıtlara bakıldığında 17. yüzyılda ticaret için Ankara’ya gelen gayrimüslimler arasında Leh diyarından, İngiltere’den, Fransa’dan, Acem taifesinden, Nederlande (Hollanda)’dan, Felemenk’ten ve Venedik’ten gelen tüccarlara rastlanmaktadır. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden ve Acem diyarından gelen bu tüccarların sof ticaretinde etkin oldukları görülmektedir. Ankara ve çevresinde üretilen sof ve muhayyerin Avrupa ülkelerinden gelen tüccarlar tarafından oldukça ilgi gördüğü ve Ankara sofunu ülkelerine taşıdıkları hakkında pek çok kayıt mevcuttur. Özellikle Venedik’ten[23] ve Lehistan’dan[24] gelen tüccarların 16.yüzyıldan itibaren Ankara’dan sof ve muhayyer aldıkları anlaşılmaktadır.
17. yüzyılın başlarından itibaren şehre gelen yabancı tüccarlar arasında İngilizler de bulunmaktaydı.[25] İngiliz tüccarların Ankara’ya gelmeleri yüzyıl içinde giderek artmış ve geldiklerinde ticaretlerini rahatça yapabilmeleri adına Osmanlı Devleti tarafından güvenlikleri garanti altına alınmıştır. 9 Ağustos 1678 tarihli bir Mühimme efteri kaydında İstanbul’dan İzmir’e kadar kara ve deniz yolu üzerinde bulunan bütün kadılıklara yazılan bir emre göre, İstanbul’dan Ankara, Beypazarı, Bursa, İzmir ve Halep şehirlerine gitmekte olan İngiliz tüccarı Gullemo ve beraberindekilerin tehlikeli yerlerde silah taşıyabileceği ve başlarına sarık sarabilecekleri ifade edilmiştir.[26] Fransız tüccarların Ankara’ya gelmesi ise yüzyılın ikinci çeyreğinin başlarına denk gelmektedir. 17. yüzyıl sicil kayıtlarında ilk defa 1624 tarihli bir defterde isimleri geçmektedir.[27] Sicillerde karşımıza çıkan ve yüzyılın ortalarına doğru kayıtlarda görülmeye başlanan bir diğer tüccar grubu ise Acem taifesi tüccarlarıdır.[28] Acem taifesinden Avanis veledi Manok adlı Ermeni’nin ticaret sebebiyle geldiği Ankara’da Sulu Han’da ikamet ettiği kaydedilmiştir.[29] Acem tüccarlarının da şehirde ticaret yaparken İngilizler gibi bir takım ayrıcalıklara sahip olduğu görülmektedir. Yüzyılın sonuna doğru Ankara’da bulunduğu kaydedilen yabancı tüccarlardan biri de Felemenklerdir. Felemenkler ile ilgili kayıt 13 Ekim 1672 tarihli olup bu tüccarların Ankara’da sof ticareti yaptıkları[30] anlaşılmaktadır. Ankara’ya gelen yabancı tüccarlar içinde 17. yüzyılın son çeyreğinde karşımıza çıkan Hollandalılar da yer almaktadır. Sicil kayıtlarında Nederlande tüccarı ismiyle kaydedilen tüccarların Ankara’dan şarap yapımı için üzüm satın aldıkları görülmektedir. Ekim 1689 tarihli ferman suretinde tüccarların Divân-ı Hümâyun’a yaptıkları şikâyet kaydında eskiden olduğu gibi kendileri için yeteri kadar üzüm satın almak istediklerinde kimse tarafından müdahale edilmeyip ihtiyaçlarını rahatça karşılamaları için gerekenin yapılması[31] buyurulmuştur. Sicil kaydında geçen “eskiden olduğu gibi” ifadesi gayrimüslimlerin ticari alanda geniş haklara sahip olduklarını kanıtlar niteliktedir. Ankara’da ticaret söz konusu olduğunda yüzyıl boyunca kentin iç ve dış ticaretinde gayrimüslim tüccarların etkisi azımsanmayacak boyuttadır.
Ankara’ya gelen bazı tüccarların uzun süre burada kaldıkları ya da daha sık geldiklerinden kendilerine ev satın aldıkları da olmuştur. 1672 yılı Mart ayında İngiliz tüccar Gulbar Hendek Mahallesi’nde Kirkor veled-i Haçatur’dan iki katlı ve içinde iki tezgâhlı bir sof kârhânesi bulunan evi 500 kıt’a esedî[32] kuruşa satın almıştır.[33] İngiliz tüccar içinde sof dokuma tezgâhları olan iki katlı bir evi satın aldığına göre sof ticareti ile ilgilenen zengin bir tüccar olması muhtemeldir. Ankara’da ev sahibi olan tüccarlardan biri de Fransız bir tüccar olan Françesko Yuri’dir. Françesko Ankara kalesinde bulunan iki katlı evini kale sakinlerinden Abraham adlı zımmîye 550 esedî kuruşa satmıştır.[34] Françesko’nun sattığı evde üst katta ve alt katta olan birer odaya ek olarak bir tabhânesi, bir sofası, bir ahır,  bir fırın ve bir hayat bulunmaktaydı.
17. yüzyıl boyunca Ankara’ya gelen yabancı tüccarlara dair kayıtlara bakıldığında vergi muâfiyeti veya indirimi sağlandığı görülmektedir. Buna rağmen bazı tüccarların vergi memurları ile aralarında anlaşmazlıklar yaşandığı kaydedilmiştir. 1679 yılı Mart ayına tarihlenen bir sicil kaydından anlaşıldığına göre; İngiltere tüccarlarından Kölerme ve beraberindekilerin Beypazarı ve Seferihisar’dan satın aldıkları iplik, sof ve muhayyerler için bac ödemekten kaçındıkları ifade edilmiştir. İngiliz tüccarın ellerinde bulunan ahitnameye göre %3 gümrük vergisi ödedikten sonra bac namıyla kendilerinden herhangi bir vergi alınmaması belirtilmiş ve tüccarlardan bac alınmayacağı anlaşılmıştır.[35] Osmanlı merkezî hükümetinin ülkeye giren tüccarlara vergi muâfiyeti hakkı tanıdığı tüccarlar arasında Acem taifesi tüccarları da yer almaktadır. 1692 yılı Mayıs ayında Edirne’den Anadolu kadılıklarına yazılan bir emr-i şerîfe göre Acem tüccarlarından yave cizyesi alınmayacağı ve ölenlerin muhallefâtına beytü’l-mal tarafından el konulmayacağı buyurulmaktadır.[36] Devlet, Osmanlı ülkesine gelen tüccarlara vergi muafiyeti getirmekle kalmamış bu tüccarların tercümanlarını da çeşitli vergilerden muaf tutmuştur. Nederlande elçisi tarafından Dîvân-ı Hümâyun’a yapılan arzuhal neticesinde 1692 Mayıs ayı başlarında yazılan bir berât-ı şerife göre Karaman adlı zımmîye vergi muâfiyetlerini içeren bir tercümanlık beratı verilmiştir.[37] Söz konusu berât kaydında tüccarlara tercüman olan kişilerin gümrük vergisi dâhil bütün tekâlif-i örfiyyeden muaf oldukları ifade edilmiştir. Belgede bu kişilerin vergi muâfiyetleri belirtildikten sonra köle olarak alınıp satılamayacakları, mallarına kimsenin el koyamayacağı, askeriden kimse tarafından evlerine konak konulamayacağı ve bu kişilerle her hangi bir davası olanların yalnızca Divân-ı Hümâyun’a başvurup başka yerde duyurulmayacağı, seyahat ettikleri esnada denizde ve karada gittiği yerlerde yol üzerinde malına mülküne ve kendisine kimsenin dokunamayacağı ifade edilmiştir. Berat kaydında geçen ifadelere bakıldığında Hollanda tercümanı nezdinde bütün tercümanlara aynı imtiyazların tanındığı anlaşılmaktadır. Bu verilerden yabancı tüccarların genelde Osmanlı Devleti’nde ve özelde Ankara’da ticaret hususunda oldukça rahat hareket edebildikleri anlaşılmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde bulunan müste’menler çoğu zaman vergi muafiyetine veya indirimine sahip olsalar da zaman zaman içlerinde vergi kaçırma teşebbüslerinde bulunanlara da rastlanmıştır. Ankara’ya gelen yabancı tüccarlardan bazıları ülkelerine götürmek için satın aldıkları sofları gümrük vergisinden kaçırmaya çalışmışlardır. Ancak hükûmetin bu konuda gerekli önlemleri alarak vergi kaçakçılarına fırsat verilmemesi için çabaladığı görülmektedir. 1625 Ağustos ayına kayıtlı bir ferman suretinden anlaşıldığına göre Leh, İngiliz, Fransız ve Venedikli tüccarlar ve bazı Ermeni taifeleri Ankara’dan satın aldıkları muhayyer ve soflarla vergi kaçırmak için İstanbul gümrüğüne gitmeyip İzmir, Gelibolu ve Karadeniz limanlarından kendi ülkelerine kaçırdıklarından bahsedilmektedir. Divân-ı Hümâyun’dan gönderilen emr-i şerifte bu tüccarların ve yüklerini taşıttıkları katırcı taifesinin mahkemeye çağrılıp tembih edilmeleri buyurulmuştur. Ayrıca katırcıların taşıdıkları sof ve muhayyerleri ve şahısların isimlerini, kaldıkları yerleri deftere kaydedip İstanbul’a getirip teslim etmeleri istenmiştir. Tüccar taifesi katırcıların başka iskelelere gitmediği için yüklerini taşıyacak farklı kiracılar veya beygirler kullanırsa bütün emlak, erzak ve yüklerine devlet adına el koyulacağı bildirilmiştir.[38] Alınan önlemler neticesinde gümrüklerden kaçak mal geçirmeye çalışanların yakalandıkları takdirde bütün mal varlıklarını kaybedecekleri düşünüldüğünde bu tür girişimlerin önlenmesinde etkili olması muhtemeldir.
Avrupa ülkelerinden gelen müste’menlerin vergi muafiyetleri olması ve pek çok açıdan ticaret yapmalarına kolaylık sağlanması için devlet tarafından değişik tarihlerde çıkarılan ferman ve beratlara rağmen zaman zaman ticaret için bulundukları şehir veya kasabalarda vergi memurlarının usulsüzlüklerine maruz kaldıkları da olmuştur. Bu tür kayıtlar incelendiğinde devletin bilgisi dâhilinde olmayan ve usulsüz yollarla para kazanmaya çalışan devlet memurlarının şahsi uygulamaları olduğu görülmektedir. Bununla ilgili olarak 1640 Haziran ayı ortalarında Anadolu Eyaletlerinde vâki olan kadılıklara yazılan bir ferman suretinde Leh diyarından ticaret için gelen Ermeni taifesinin bazı yerlerde vergi memurlarının usulsüz uygulamalarına maruz kaldıkları ifade edilmiştir. Bahsi geçen tüccar taifesinin her gelişlerinde vergi yerine gümrüklere üç veya dört yük ticari meta bıraktıkları ve bu tüccarların her hangi bir yerde sakin olmayıp ticaret üzere perakende[39] olduklarından dolayı yave haracı veya bac vergisi alınmayacağına dair ahidnâme-i hümâyunları olduğundan bahsedilmektedir.[40] Belgede ifade edildiğine göre yave haracı tahsil eden bazı memurlar Ermeni tüccarlardan yave haracı namıyla adam başına 500 akçe almışlardır. Yapılan şikâyet neticesinde yazılan fermanla bu tüccarların herhangi bir yerde bir yıl sakin olanlarından cizye alınacak olup gezen tüccarlardan ahidnâme-i hümâyun’a aykırı bir akçe bile alınmayacağı ifade edilmiştir. Genel olarak gayrimüslim tüccarlarla ilgili belgelerde dikkat çeken şey bu tüccarların herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmaları durumunda doğrudan Dîvân-ı Hümâyun’a başvuru yapabilmelerinin yanı sıra alınan kararların da genellikle tüccarın lehine olduğudur. Osmanlı Devleti’nin tüccarlara tanıdığı hak ve yükümlülüklere bakıldığında ticarete verilen öneme ek olarak tüccarların karşılaştığı sıkıntıların çözümü konusundaki hassasiyet kayda değerdir. Avrupa ülkelerinden ve Acem diyarından bir Osmanlı şehri olan Ankara’ya gelen tüccarların 17. yüzyıl’ın Ankara’sı ile dış dünya arasında kayda değer bir ticaret ağı oluşturdukları görülmektedir.

3. Sof Ticaretleri
17. Yüzyıl Ankara’sında yaşayan gayrimüslimlerin ticari faaliyetleri arasında önde gelen sofçuluk gerek gayrimüslimler gerekse Müslümanlar arasında yaygın bir kazanç kapısı olmuştur. Asırlar boyunca dünya üzerinde sadece Anadolu’da ve bilhassa Ankara’da yetiştirilen Ankara Keçisinin kıllarından elde edilen tiftik ipliği 15. Yüzyıldan sonra dokuma sanayiinde önemli bir noktaya gelmiş ve bu iplikten elde edilen kumaşlar ülke içinde ve dışında büyük rağbet görmüştür.[41] Uluslararası giysi üretiminde bir rekabete sahne olan 17. yüzyılda yünlü kumaşların üretiminin öneminin artmasıyla keçi kılından elde edilen kumaşın Avrupa'da rağbet gördüğü bilinmektedir.[42] Ankara sofu olarak bilinen kumaş Osmanlı Ankara’sında ticaretle uğraşan pek çok kimsenin gelir kaynağı durumuna gelmiştir. Ankara’yı ziyaret eden seyyahların seyahatnamelerinde de sof kumaşı fazlasıyla yer bulmaktadır. Dernschwam Ankara’da çok miktarda sof dokunduğunu ifade ettikten sonra sof dokuyucularının da oldukça fazla olduğundan bahsetmiş ve Ankara’da Rumların sofu nasıl yaptıklarını ayrıntılı şekilde anlatmıştır.[43] Yine 17. Yüzyılda Ankara’ya gelen Polonyalı Simeon da şehir halkının hemen hepsinin sofçu olduğundan ve dünyanın her yerine sevk edilen iyi cins sofun buradan çıktığından bahsetmektedir.[44]
Sicillerde yer alan ticaretle ilgili kayıtlarda Anadolu’dan veya çeşitli ülkelerden şehre gelen gayrimüslim tüccarların ticari faaliyetleri ve sof alışverişi yaptıkları yerlerden bahsedilmektedir. Belgelerde yer alan kayıtlara göre Ankara ve Beypazarı,[45] Seferihisar,[46] İstanos karyesi, Ayaş ve Kalecik[47] gibi yerlerde sof, tiftik ipliği ve muhayyer üreticiliği yapılmaktadır. Sofçuluğa bağlı cendereci, perdahtçı, boyacı, dellal, gassal ve simsarlık gibi mesleklerin genellikle şehrin merkezinde bulunan mahallelerde ve kalede olduğu anlaşılırken ham sof üretilen yerlerin Ankara dâhil, Beypazarı, Ayaş, Kalecik, Seferihisar ve Murtazabad[48] kazaları ile İstanos,[49] Miranos[50]  gibi karyeler olduğu görülmektedir. Buna göre sof üretimi genellikle Ankara dışında kalan kırsal alanlarda yapılırken ham sofun işlenme aşamalarıyla ilgili cendereye çekme, boyama, perdaht gibi sanayi kısmı şehir merkezinde yapılmaktadır. Diğer yandan kayıtlar dikkate alındığında bahsi geçen yerlerde bulunan gayrimüslim halkın da sof üretimi yaptıkları anlaşılmaktadır.
Sicillerde mülk alışverişleri hususunda yer alan satış işlemlerine ait kayıtlarda evlerin kayda değer kısmında sof dokuma tezgâhlarının varlığından söz edilmektedir.[51] Dokuma tezgâhlarına sahip mülkler arasında Behlül Mahallesi’nde bulunan ve bir tabhâne bir sofa bir oda ve iki fırını olan evde üç tezgâhlı bir kârhâne olup altmış bin nakit akçeye satıldığı görülmektedir.[52] Yine Ankara’nın Hendek Mahallesi’nde sakin Kirkor isimli Papaz tarafından oğlu Agop’a 300 aded kuruşa satılan ve içinde bir tabhânesi dört bab odası, örtmesi, fırını ve hayat bulunan evin beş tezgâhlı bir kârhânesi olduğu anlaşılmaktadır.[53] Sicillerde yer alan ev satışlarına dair kayıtlarda evlerin içinde bir ve beş arasında değişen sof dokuma tezgâhları olduğundan bahsedilmektedir. Evlerde yer alan sof kârhanelerinde dokuma tezgâhları olduğu gibi evin bir bölümünün boyahâne olarak kullanıldığı da görülmekteydi. 1655 yılı Mayıs ayına tarihli bir sicil kaydında evlerinde makrama kuşağı işleyen Ermenilerin sof boyacılarından Gebrail adlı zımmî tarafından şikâyet edilmeleri yer almaktadır.[54] Gebrail’e göre sof işleme işlerinin boyahane de yapılması için emri şerif verildiği halde bu kişiler evlerinde makrama kuşak yapmaya devam etmektedir. Sicillere kaydedilen ticâri davalar arasında oldukça fazla yer edinen sof işçiliği gayrimüslimler arasında yaygın olmasının yanı sıra evlerde kurulan sof dokuma tezgâhlarının varlığı gayrimüslimlerin evlerini birer atölye gibi kullandıklarını göstermektedir. Diğer yandan bu tezgâhlar ile gerçekleştirilen dokuma aşamasında büyük ihtimalle gayrimüslim kadınlar da yer almış olmalıdır. Bu durum gayrimüslimler için sof ticaretinin önemli bir geçim kaynağı olduğunu göstermektedir.
Yüzyıl boyunca kaydedilen sicillere bakıldığında gayrimüslimlerin sof işçiliği ve ticâretine yönelik pek çok dikkat çekici kayda rastlanmaktadır. Evlerde yer alan sof dokuma tezgâhlarını hariç tutarsak yalnızca gayrimüslimlere ait olup doğrudan sof ticâreti ile ilgili olan 68 kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtlardan 13’ü de yine Müslim ve gayrimüslim arasında gerçekleşen ticâri alışverişlere dayalıdır. Ayrıca şehrin pek çok yerinde sof işçiliğine bağlı çeşitli iş kollarına ait dükkânlar bulunmaktadır. Bu iş kolları içinde sof boyacısı,[55] sof dellalı,[56] sof gassalı,[57] sof perdahtçısı,[58] sof simsarı,[59] sof cenderecisi[60] gibi meslekler edinmiş Yahudi ve Ermenilere rastlanmaktadır. Sof ticâretinin Tiftik ve sof işçiliğine bağlı çeşitli meslek kolları ortaya çıkarmasıyla gayrimüslimler arasında önemli bir istihdam kaynağı olduğu söylenebilir. Öyle ki sofçuluğu öğretmek için sof ustalarının ücret veya belirli bir zaman dilimi içerisinde hizmet karşılığında sofun işlenmesine dair meslek kollarına yönelik eğitimler verdiklerine dair kayıtlar vardır. Bazı kişilerin sof işinde mahir kimselerden sofçuluk eğitimi aldıkları[61] bazı gayrimüslimlerin de çocuklarının bu mesleği öğrenmeleri için sof ustalarının yanına verip yıllarca eğitim almalarını sağladıkları hakkında bilgiler yer almaktadır.[62] Anlaşılan o ki sof işçiliğine dayalı meslekler 17. yüzyıl Ankara’sında gayrimüslimlerin başlıca geçim kaynaklarından biri hâline gelmiştir. Hatta devlet bazı gayrimüslim vatandaşları miri cendereci ve boyacı olarak istihdam etmiş ve bu kimselere vergi muafiyeti tanımıştır. 31 Mart 1637 yılına tarihlenen bir sicil kaydından anlaşıldığına göre devlete ait olan sofların boyacısı ve cenderecisi olan Melikşah ve oğlu Sefer isimli zımmiler tekâlif-i örfiyye ve tekâlif-i şâkka’dan muaf tutulmuşlardır. Belgenin devamına bakıldığında bu şahısların Orduy-u Hümâyun’a[63]  îlam göndererek miri sofların cenderecisi ve boyacısı oldukları için vergilerden muaf oldukları halde eşkıya istilasından tahrip olan boyahanelerini kendi imkânları ile tamir ettirdikleri sebebiyle tekâlife ek olarak avârızdan da muaf tutulmayı talep etmişlerdir. Orduyu Hümâyun’dan Ankara kadısına yazılan ferman suretinde;  buyurdumki hükm-ü şerîfim vusul buldukda bu babda sâdır olan emrim üzre amel idüb dahî mezbûran zımmîler hidmet-i mezbûre mukâbelesinde ellerinde olan evâmir-i şerîfim mûcebince uslub-ı sâbık üzre kemâkân muaf ve müsellem olub min-ba’d muâfiyetlerine ve hidmetlerine kimesneyi dâhil ve taarruz itdirmeyesin[64] denilmektedir. Devlete ait sofların boyanması ve cenderelenmesi işinin zımmiler tarafından yapılmasının yanı sıra bu işi yaptıkları için vergilerden muaf tutulmaları hem işlerinde mahir olduklarının hem de sof işçiliğine verilen önemin bir göstergesidir. Ankara’da Yahudiler arasında da sof ticaretinin yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Yahudi mahallesinden Ak oğlan lakaplı Danil’in ortağı Aslan adlı Yahudi’den davacı olmasının sebebi ise ticaret ortaklıklarına dayalı bir sorundur.[65] Ortak sof ticareti yapan Yahudilerin arasında çıkan anlaşmazlık sebebiyle açılan davadan anlaşıldığına göre bu kimselerin Ankara’dan satın aldıkları sofları İzmir’de sattıkları anlaşılmaktadır.
Sof işçiliği ve ticaretinin Ankara’da Müslim ve gayrimüslim bütün ahali arasında yaygın olduğu sicil kayıtlarında yer alan davalardan anlaşılmaktadır. Uzun ve meşakkatli bir süreç gerektiren ipliği kumaşa dönüştürme aşamasının ustalık gerektirdiği ve bu işlerde gayrimüslimlerin mahir oldukları görülmektedir. Elde edilen kumaşın renginin parlak ve kaliteli olması için bütün bu süreç boyunca izlenen adımlar ve kullanılan malzemeler kumaşın istenilen kalitede olması açısından önem arzeder. Bu manada keçiden elde edilen kılın kırkılması bile oldukça dikkatli olmayı gerektirmiştir. Bununla ilgili olarak Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde anlattıkları önemlidir.[66] 1631 tarihinde kaydedilen bir davaya göre Ankara’da sakin sofçuların üstadları, şeyh ve kethüdaları ile tüccar taifesi miri boyahane ve cenderecilerden Seferşe ve Ferihşad adlı zımmilerden şikâyetçi olmuşlardır. Mesele işlenen sofların renklerinin canlı olmaması ile ilgilidir. Şikâyetlerinde bizim işlediğimiz sofların renkleri kalb ve cendereden çıkan sof sönük çıkar mâişetimiz ziyâde noksan ve bize küllî gadr boya eczâsında noksan ve cenderelerde hileleri mi var sual olunub kadim olagelen üzre olub noksan olmasun[67] dedikleri görülmektedir. Seferşe ve Ferihşad ifadelerinde boyahaneye gelen su eskiden beri debbağhane dükkânları önünden geçip suya kimse dokunmazken şimdilerde debbağların her dükkâna kazgı açıp suyu kendilerinin kullandığını, bu sebeple suyun kimi zaman hiç gelmediği ve geldiği zaman da bulanık ve milli olduğunu bildirmişlerdir. Mahkeme tarafından inceleme için gönderilen Kasım Efendi’nin debbağhane dükkânlarının hepsinin suyu kendilerine aldıklarını ve hatta Hasan Paşa adlı Yeniçerinin suyu bahçesine akıttığını bildirmesiyle dükkân sahiplerinin boyahane suyunu tasarruf etmemeleri ve su kuyularını kapatmaları konusunda uyarı yapılmıştır.
Osmanlı sınırları içerisinde yapılan sof ticareti gayrimüslimler arasında fazlasıyla yaygınken Osmanlı ülkesi dışına da gerek Ankaralı gayrimüslim tüccarlar vasıtasıyla ve gerek Ankara’ya ticaret için gelen yabancı tüccarlar vasıtasıyla sof ticareti yapıldığı kayıtlardan anlaşılmaktadır. 17. yüzyılda Ankara’nın uluslararası ticareti ve sofun Ankara’dan farklı ülkelere ulaştırılmasında gayrimüslimlerin etkin rol oynadıkları söylenebilir.

Sonuç
Önemli ticaret yollarının kavşak noktasında yer alan Ankara 17. yüzyılda da ticari önemini korumuştur. Diğer yandan bu coğrafyada Osmanlı’da ve Avrupa ülkelerinde Ankara Sofu olarak tanınan ve Tiftik keçisinin kıllarından elde edilen kumaşın üretimi sağlanmıştır. Ticaret yollarının kesiştiği bir noktada yer alan şehirde yalnızca Osmanlı ülkesinde değil tüm Avrupa’da giderek daha fazla tanınan ve tercih edilen bir kumaşın üretilmesi şehri Osmanlı ülkesinin ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelen tüccarlar açısından daha cazip hale getirmiştir. Ankara’nın yerli gayrimüslimleri ve müste’men tüccarların ticaretini yaptıkları ürünler arasında yer alan tiftik ipliği ve sof kumaşı Avrupa’nın seçkin aileleri arasında sıklıkla tercih edilen bir kumaş haline gelmiştir.
Ankara’da sakin Ermeni, Yahudi ve Rumların ticari faaliyetleri arasında önde gelen sofçuluk ve sofçuluğa bağlı meslek kolları gayrimüslimlerin geçim kaynakları arasında yer almıştır. Gerek şehrin merkezinde ve gerekse kırsal alanlarda gayrimüslimler tarafından sof işçiliği yapılmış ve sofçuluk zanaatını öğretmek amacıyla aileleri tarafından çocuklarının sofçuluk alanında usta kişilerin yanında eğitim almaları sağlanmıştır. Gayrimüslimlerin evlerine kurdukları sof dokuma tezgâhları sayesinde evler birer atölye gibi kullanılarak bir nevi tekstil imalâthânesine dönüştürülmüştür. Neredeyse her evde bulunan sof kârhâneleri ile gayrimüslim kadınların da dokuma sanayinde etkin rol aldığı düşünülebilir.  
Ankara’da sakin gayrimüslimler tiftik ipliği ve sof kumaşının üretimi ve işlenmesinde etkin rol alırken Ortadoğu ülkelerinden ve Avrupa’dan gelen yabancı tüccarlar da kumaşın uluslararası ticaretinde rol almışlardır. 17. yüzyıl boyunca ticari önemini koruyan şehrin sakini olan veya müste’men olarak gelen gayrimüslimler iç ve dış ticarette oynadıkları rol neticesinde Ankara’nın ve sof kumaşının dünyaya tanıtılması ile sosyo-ekonomik açıdan kayda değer bir paya sahip olmuşlardır.

Kaynakça
1- Arşiv Kaynakları
Mühimme Defterleri
A.(DVNSMHM.d...24/614- 26 M 982, (18 Mayıs 1574)
A.(DVNSMHM.d...31/164- 09 Ca 985, (25 Temmuz 1577)
A.(DVNSMHM.d...96/1005-29 S 1090, (11 Nisan 1679)
A.(DVNSMHM.d...96/325- 20 Ca 1089, (10 Temmuz 1678)

Şer’iyye Sicilleri

AŞS, 12, 3/34
AŞS, 12, 67/1043
AŞS, 17, 39/353
AŞS, 20, 68/776
AŞS, 21, 47/514
AŞS, 21, 47/515
AŞS, 21, 67/7
AŞS, 22 34/281
AŞS, 23, 73/767
AŞS, 23, 73/767
AŞS, 24, 21/239
AŞS, 24, 33/381
AŞS, 25, 84/736
AŞS, 26, 19/150
AŞS, 27, 89/467
AŞS, 43, 42/187
AŞS, 27, 191/893
AŞS, 27, 39/201
AŞS, 27, 72/383
AŞS, 27, 95/495
AŞS, 29, 61/367
AŞS, 30, 94/825
AŞS, 32, 116/792
AŞS, 32, 5/19
AŞS, 33, 21/149
AŞS, 34, 13/82
AŞS, 35, 44/153
AŞS, 35, 44/153
AŞS, 38, 15/78
AŞS, 40, 15/77
AŞS, 40, 38/217
AŞS, 42, 41/215
AŞS, 43, 34/148
AŞS, 46, 31/192
AŞS, 47, 33/195
AŞS, 54, 16/93
AŞS, 54, 61/387
AŞS, 54, 8/52
AŞS, 55, 49/307
AŞS, 56, 31/225
AŞS, 56, 99/679
AŞS, 57, 76/429
AŞS, 58, 41/238
AŞS, 58, 6/26
AŞS, 59, 101/540
AŞS, 59, 123/660
AŞS, 60, 150/686
AŞS, 60, 17/81
AŞS, 60, 17/81
AŞS, 60, 21/99
AŞS, 63, 15/82
AŞS, 63, 15/82
AŞS, 63, 32/161
AŞS, 63, 46/239
AŞS, 63, 70/374
AŞS, 65, 3/12
AŞS, 68, 14/64
AŞS, 68, 14/64
AŞS, 70, 58/264
AŞS, 72, 120/477
AŞS, 72, 14/64
AŞS, 72, 146/571
AŞS, 74, 45/209
AŞS, 77, 117/461
AŞS, 78, 65/273

Maliyeden Müdevver
Mad.d..3660/1103, Z 29.

2- Literatür Kaynakları

Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014.
Canlı, Gökhan., S. Aybars Erdemli, Ecem Pınar Urhan, Ahmet Arvas,  Ankara Keçisi Tiftik ve Sof, Ankara Kalkınma Ajansı, Ankara 2018.
Dernschwam, Hans.,  İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, çev. Yaşar Önen, Kültür Bakanlığı, Ankara 1992.
Erdoğan, A. Günel, A. Gökçe, K., Osmanlı’da Ankara, Ankara Tarihi ve Kültürü Dizisi:2, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara 2007.
Ergenç, Özer, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2012.
Faroqhi, Suraıya, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, Çev. Neyyir Kalaycıoğlu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2000.
Faroqhi, Suraıya, Onyedinci Yüzyıl Ankara’sında Sof İmalatı ve Sof Atölyeleri, İktisat Fakültesi Mecmuası, C.41, S.14,(tarihsiz), ss. 237–259.
Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, (Hazırlayanlar: Yücel DAĞLI-Seyit Ali KAHRAMAN) Cilt:2, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.
İnalcık, Halil. Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009.
Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2018.
Özdemir, Rifat, Osmanlılar Devri Ankara, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul 1991, ss.206-207.
Özel, Ahmet., Müste’men, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 32, İstanbul 2006, ss. 140-143.
Pakalın, Mehmet Zeki., Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1993.
Pakalın, Mehmet Zeki. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1993.
Sahillioğlu Halil, Esedi, DİA, Cilt 11, İstanbul 1995, ss.368-369                                                    
Sami, Şemseddin. Kâmus-i Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 2010.
Simeon, Polonyalı., Polonyalı Bir Seyyahın Gözünden 16. Asır Türkiyesi,  Kesit Yayınları, İstanbul 2007.
Yenişehirlioğlu, Filiz vd., Tarihi Dokumak Bir Kentin Gizemi Sergisi Sof, Tiftik ve Ankara Keçisinin 600 yıllık Serüveninin İzinde, Vekam Yayınları, Ankara 2018.

 


[1] Abdülkerim Erdoğan, Gökçe Günel, Ali Kılcı, Osmanlı’da Ankara, Ankara Tarihi ve Kültürü Dizisi:2, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara, 2007, s. 57.

[2] Rifat Özdemir, Osmanlılar Devri Ankara, C. 3, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1991, s.206-207.

[3] Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2014, s.516.

[4] Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C.2, Haz., Yücel Dağlı ,Seyit Ali Kahraman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003, s.527.

[5] Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, Çev. Neyyir Kalaycıoğlu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2000, s.4.

[6] Suraiya Faroqhi, Onyedinci Yüzyıl Ankara’sında Sof İmalatı ve Sof Atölyeleri, C.41,  İktisat Fakültesi Mecmuası, S.14.

[7] Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s.303.

[8] Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2012, s.4-5

[9]AŞS, 24, 21/239; AŞS, 58, 41/238; AŞS, 63, 15/82; AŞS, 59, 123/660; AŞS, 27, 95/495; AŞS, 32, 116/792; AŞS, 27, 72/383;
 AŞS, 29, 61/367

[10] AŞS, 46, 31/192; AŞS, 60, 150/686; AŞS, 68, 14/64; AŞS, 54, 61/387; AŞS, 47, 33/195; AŞS, 54, 16/93; AŞS, 56, 99/679; AŞS, 58, 6/26; AŞS, 63, 15/82; AŞS, 63, 32/161; AŞS, 63, 70/374; AŞS, 77, 117/461; AŞS, 43, 34/148; AŞS, 65, 3/12; AŞS, 42, 41/215

[11] Ergenç, Ö. a.g.e., s.10.

[12] Ergen, Ö. a.g.e., s. 12.

[13] “… Dergah-ı muallama arzuhal idüb bunlar ticaretle Acemden Kasaba-ı Ankara’ya gelüb bir hana konub mülk olub ve dükkânları vesair mülkleri olmayub han içinde Acem metâı satarlar iken haliya Ankara’da olan bezzaz taifesi bunlardan salyane ve ordu taleb idüb rencîde ve remîde eyledüklerin bildirüb…” . Bkz: AŞS, 35, 44/153

[14] “… Bütün malların kantarlanması ve alışveriş açık avluda geçer. Her han bir tür malın kapalı pazar yeri olma görevini fermanla tekeline geçirdiği için, burada toplanıp perakendecilere ve esnafa satılan ticaret maddesi başka yerde pazarlanamaz ve toptan satışı yapılamaz. Hanlar toplayıp dağıtma işini yaptıkları malın adını alırlar; örneğin, satılan şey un ise o han “un kapanı”dır. Eğer sebze satılıyorsa, “sebze hanı” ya da “sebze kapanı”, “pamuk hanı”, “pirinç hanı”, “ipek hanı” hep bu maddelerin yüklerle gelip toptan satışlarının yapıldığı yerleri anlatırlar…”. Bkz: Akdağ, a.g.e., s.521.

[15] BOA, MAD.d..3660/1103, Z 29.

[16] AŞS, 59, 101/540

[17] AŞS, 12, 67/1043

[18] AŞS, 20, 68/776

[19] AŞS, 32, 5/19

[20] AŞS, 72, 14/64

[21] Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1993, s. 631.

[22] Ahmet Özel, Müste’men, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 32, İstanbul, 2006,  s.140.

[23] A. DVNSMHM.d...24/614- 26 Muharrem 982, (18 Mayıs 1574)

[24] A. DVNSMHM.d...31/164- 09 Ca 985, (25 Temmuz 1577)

[25] Ergenç, a.g.e., s.157; AŞS, 22 34/281

[26] A. DVNSMHM.d...96/325-20 Ca 1089, (10 Temmuz 1678)

[27] AŞS, 23, 73/767

[28] AŞS, 35, 44/153

[29] AŞS, 68, 14/64

[30] AŞS, 56, 31/225

[31] “… Ankara ve Beypazarı’nda ticâret ile sâkin olan Nederlande bezirgânlarından İsak Fermoş ve Petrorinlo nam tâcirler mûtâd-ı kadim ve ahdnâme-i hümâyun mûcebince beher sene kifâyet mikdarı üzüm iştirâ ve kendü nefisleri içün evlerinde şıra sıkub hamr edüb isti’mâl eylediklerinde bu âna değin müdâhale oluna gelmiş değil iken sen ki nâib-i mezbûrsun tüccar mezbûrun bu sene de üzüm iştirâ eylemelerine mâni ve ibrâz-ı ahdnâme-i hümâyun eylediklerinde amel etmedüğünden gayrı adamların bu yüce darb-ı şedid ile darb ve zulüm eyledüğün bildürüb fî-mâ-bâ’d ahdnâme-i hümâyunun şurût ve kuyûdu kemâ-yenbâği mer’î ve muhterem tutulub tüccarları her vech ile himâyet ve sâbit ve âsûde-i hal müreffeh’ül-îyâl olmaları bâbında…” Bkz: AŞS, 70, 58/264

[32] “Hollandalılar’ın “rex daller” adıyla darb ettikleri gümüş paraya, üzerinde arslan resmi bulunduğu için Osmanlılar “arslanlı kuruş” veya “esedî” adını vermişlerdir.” Bkz: Halil Sahillioğlu, Esedî, DİA, c. 11, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1995, s.368.

[33] AŞS, 55, 49/307

[34] AŞS, 60, 21/99

[35] AŞS, 60, 17/81

[36] “… Memâlik-i Mahrûsemde olan Acem tüccarı taifesinden yave cizyesi alunmayup ve fevt olanlarının muhallefâtlarına beytü’l- mal eminleri tarafından taarruz olunmamak üzere yedlerine nişân-ı hümâyunum virilüp…”. Bkz: AŞS, 72, 120/477

[37] “… Buyurdum ki mezbur vech-i meşruh üzre kemâkân tercümanlık hidmetlerinde olanlar ve oğulları ve hidmetkârları haraç ve avârız ve kassâbiye akçesi vesâir tekâlîf-i örfiyye ve tekâlîf ile rencîde olunmayub ve kul ve cariye istihdam etdirmeyesün bir kimesne haraç ve rüsum talep eylemeye ve mefrûşât ve me’kûlât ve melbûsatına dahl ve taarruz eylemeyüb kadîmden olageldiği üzre akd olunub ve rüsûm-ı gümrük ve bac talep olunmaya ve evleri askerîden konak konulmakla rencîde olunmayub tekâlîf-i örfiyyenin cümlesinden muaf ve müsellem olub ve mezbur ile her kimin davası olur ise ellerinde olan ahdnâme-i hümâyunum mûcebince ve Âsitâne-i Saâdetime havâle olunub gayrı yerde istimâ olunmaya ve mezbur tercüman bazı zamanda bir yere gitmek istediğinde gelişinde ve gidişinde ve karada ve deryâda ve menâzî ve merâhilde kendüye ve esbab ve davarlarına ve emvâl ve erzaklarına ve yanında olan … ve avlakdan ve avlak akçesinden ve gayrı canibinden kimesne dahil ve taarruz eylemeyüb…” Bkz: AŞS, 72, 146/571

[38] “… Hâlâ Leh, ve Venedik ve Fransa ve İngiltere Tüccarı ve bazı Ermeni taifesi varub iştirâ eyledükleri sof ve muhayyerleri İstanbul’a getürmeyüb mükârîleri ile kimi İzmir cânibine ve kimi Gelibolu cânibine ve kimi Karadeniz limanlarına … gemilere koyub vilâyetlerine gitmekle mahsul-ü gümrüğe ziyâde gadr ve zarar ve şart-ı iltizama küllî noksan etdirir olmuşdur…”. Bkz: AŞS, 23, 73/767

[39] “Mecmû ve muntazam olmayan ve bir yerde bulunmayan, dağınık, darma dağın, müteferrik, perişan.” Bkz: Sami, a.g.e., s. 350.

[40] AŞS, 30, 94/825

[41]   Ankara Keçisi Tiftik ve Sof,  Ankara Kalkınma Ajansı, Haz. Nurten Gülbay, Ankara, 2018, s. 10.

[42] Gözde Çerçioğlu Yücel, “Tarihi Dokumak Bir Kentin Gizemi Sergisi Sof, Tiftik ve Ankara Keçisinin 600 yıllık Serüveninin İzinde”, Tarihi Dokumak Bir Kentin Gizemi Sof, Vekam Yayınları, Ankara, 2018, s.12.

[43]Ayrıntılı bilgi için bkz: Hans Dernschwam, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, çev. Yaşar Önen, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1992, s.250.

[44] Polonyalı Simeon, Polonyalı Bir Seyyahın Gözünden 16. Asır Türkiyesi,  Kesit Yayınları, İstanbul, 2007, s. 191.

[45] A.(DVNSMHM.d...96/1005- 29 S 1090, (11 Nisan 1679)

[46] AŞS, 60, 17/81

[47] AŞS, 63, 46/239

[48] AŞS, 34, 13/82

[49] AŞS, 54, 8/52

[50] AŞS, 17, 39/353

[51] AŞS, 26, 19/150; AŞS, 27, 89/467; AŞS, 43, 42/187

[52] AŞS, 21, 67/7

[53] AŞS, 24, 33/381

[54] AŞS, 40, 38/217

[55] AŞS, 21, 47/514

[56] AŞS, 12, 3/34

[57] AŞS, 27, 39/201

[58] AŞS, 21, 47/515

[59] AŞS, 38, 15/78

[60] AŞS, 33, 21/149

[61] AŞS, 74, 45/209

[62] AŞS, 78, 65/273

[63] Ordu seferdeyken yapılan yazışmayı ifade etmektedir. Belgenin sol alt köşesinde be-yurd-ı sahrâ-yı …? İfadesi yer almaktadır. Ayrıca bkz: Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2018, s.114.

[64] AŞS, 27, 191/893

[65] AŞS, 40, 15/77

[66] “Keçinin tüyünü makas ile kırksalar ipliği sert olur ama keçinin yününü yolsalar o kadar yumuşak olur ki sanki Eyyüp Nebi ipliği olur. Fakat zavallı keçileri yolarken feryatları ve inlemeleri göklere yükselir. Ama büyükler, keçilerin feryat etmemelerine yol bulmuşlar. Önce keçileri yolacak meydanda kireç ve küllü suyu bir yerde karıştırırlar. Bütün keçileri bu kireçli karışım ile yıkarlar. Acısız ve zahmetsiz bütün tüyleri kopup çırılçıplak, üryan-püryan-giryan ve nalan kalıp zavallı keçiler tamamen kılsız kalırlar”. Bkz: Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C.2, Haz., Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003 s.520-528.

[67] AŞS, 25, 84/736


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum