"DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK"İN MÜMKÜN YOLLARI - Prof. Dr. Nurullah Çetin
04 Ekim 2020 - 00:02
"DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK”İN MÜMKÜN YOLLARI
*Amaç: Bütün dünya Türklerinin istiklali ve birliğidir. Birlik kurabilmenin temeli siyasi, ekonomik, askerî ve kültürel istiklâldir. İstiklâlin temeli de dil istiklâlidir. O halde büyük Turan Türk birliği, dil temelli istiklâle ve birliğe bağlıdır. Bu iki unsuru açalım.
*Dil Temelli Türk İstiklâli:
İstiklâlci büyük Türk hakanı Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.(1930)” sözünde bizim tam istiklalimizi içeren 3 temel unsur ve kavram var:
1. Ülkeyi korumak: Bu, askerî ve ekonomik emperyalizme ve işgale karşı Türk milletinin kendi vatanını, yer altı ve yer üstü bütün zenginliklerini korumasıdır. Yani her türlü işgal ve sömürüye karşı vatanın, millî kaynakların ve millî ekonominin istiklali önemlidir. Ülkesi, vatanı, kan dolaşım sistemi olan yer altı ve yer üstü bütün kaynakları doğrudan ve dolaylı olarak işgal altında olan, sömürülen, yağmalanan, talan edilen bir millet, bağımsız sayılamaz.
Biz destanî Millî Mücadeleyi bir ülke, bir vatan müdafaası olarak verdik. O zaman hem askerî hem de ekonomik anlamda Haçlı işgalcileri, ülkemizden kovduk yani ülkemizi koruduk. Bugünkü siyasetçi ve idarecilerimizin de ülkemizi askerî, siyasi, ekonomik, kültürel anlamda her bakımdan yabancı işgallerden koruması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
2. Yüksek istiklâli korumak: Bu da siyasi manada Türk milletinin kendi vatanında, kendi devletinde, kendi milletinin bağımsız siyasi iradesini kendi idaresine hâkim kılması, dışarıdan gelebilecek her türlü siyasi emperyalizme ve baskıya karşı, bağımsız millî iradesini koruması ve bunu özgürce idaresine hâkim kılmasıdır.
Biz, Millî Mücadeleyi Haçlı devletlerin siyasetimiz, idaremiz, devletimiz üzerindeki manda ve himaye dayatmasına karşı verdik. “Ya istiklâl ya ölüm” dedik. Yani ya kendi vatanımızda kendi devletimizle tam bağımsız, şerefli bir millet olarak yaşarız, ya da ölürüz. Hiçbir şekilde üçüncü bir seçenek olan mandayı, siyasi esareti, gâvurun idaresi altında yaşamayı istemiyoruz, dedik.
Bugün de Türk idareci ve siyasetçileri siyasi bağımsızlığımızı korumalıdır. Her türlü Haçlı Siyonist emperyalist devletlere ve odaklara teslim olmamalıdır. Onların siyasi talimatlarına, dayatmalarına ve emirlerine boyun eğmemelidir. Manda ve himayeyi hem doğrudan hem de dolaylı olarak kabul etmemelidirler.
3. Dili yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak: Bu da kültürel istiklâli sağlamaktır. Dil, bir milletin varlığının, kimliğinin ve millî kültürünün temelidir. Millî kültür, bir milletin şahsiyetidir, şerefidir, özgürlüğüdür, varlığının belgesidir. Sanatı, edebiyatı, geleneği göreneği, âdetleri ve gündelik yaşantısından oluşan millî kültürün ifade aracı ise dildir.
Kültür istiklâli, dil istiklâli ile mümkündür. Dil istiklâli de o dilin özgün yapısını, zenginliğini, derinliğini, güzelliğini, işlekliğini koruması, geliştirmesi ve yaymasıdır. Batı Türkistan Türklerinin Türkçeleri Rusçanın, Doğu Türkistan Türklerinin Türkçesi Çincenin, Güney Azerbaycan, Afganistan ve Tacikistan Türklerinin Türkçeleri Farsçanın, Suriye ve Irak Türklerinin Türkçesi Arapçanın, Türkiye Türklerinin Türkçesi de Fransızca ve İngilizcenin boyunduruğu altında olmuştur.
O halde tam bağımsızlığımızın temeli olan dil bağımsızlığımız için bu yabancı dillerin, güzel dilimiz üzerindeki etkileri yok edilmelidir. Ancak o zaman bağımsızlığımızı koruyabiliriz.
*Turanın Kültürel Zemini: “Dilde, Fikirde, İşte birlik”: Büyük Turancı İsmail Gaspıralı, 1911 yılında Tercüman gazetesinin başlığının altına “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ifadesini koymuştu. Bütün Türklerin birliğinin temel ilkesi olan “dilde, fikirde, işte birlik” projesinin bugün itibariyle nesnel şartlarda gerçekleşme zemininin temeli dilde birliktir. Dilde birlik olmazsa fikirde birlik olmaz, fikirde birlik olmazsa işte birlik olmaz. Zira fikri üreten kaynaklardan biri dildir.
Zihnimizde soyut olarak ürettiğimiz fikirleri dille somutlaştırır ve ifade ederiz. Aynı dili konuşmadan aynı fikirlerde buluşamayız. O bakımdan ortak bir iletişim dizgesine sahip olmamız lazım.
“İş”te yani ekonomide, ticarette, bilimde, sanatta, askerlikte, sosyal ve siyasi her alanda Türk birliği de “fikir”de ve “dil”de birliğe bağlıdır.
Bu ilkede yer alan üç temel kavram, Turan Türk birliğinin alt yapısıdır, kültürel zeminidir. Dil, bütün Türklerin ortak millî kültür değerlerini ifade eder. Sanatımızın, edebiyatımızın, geleneklerimizin, yaşama biçimimizin, törenlerimizin, âdetlerimizin hepsinin yani Türk millî kültürünün kavramsal karşılığı “dil”dir. Zira millî kültürü üreten, kurumsal hâle getiren, somut bir kalıba ve ifadeye döken ve yaşatan temel kaynak, dildir.
Fikir ise Türklerin duygu, düşünce, heyecan ve inanç birliğidir. Bunun içine sanat ve din birliği girdiği gibi, ortak değerlere ve ortak bir amaca inanma birliği de girer. Ortak bir gelecek tasavvuru da fikir birliğidir. 350 milyonluk bütün dünya Türklüğünün aşağı yukarı 4 milyon kadarı Hristiyan, geri kalanının tamamı Müslümandır. Demek ki fikir birliğinin inanç birliği boyutu büyük ölçüde sağlanmış durumdadır. Diğer ortak manevi değerler ve gelecek tasavvuru konusunda da fikir birliğini güçlendirmemiz lazım.
“İş” ise bizim sosyal, siyasi, ekonomik, askerî, turistik, bilimsel ve diğer alanlardaki ilişkilerimizi güçlendirmektir. İşte birlik için önce dilde, sonra fikirde birlik olmalıdır.
Büyük Turan Türk birliğini sağlayabilmemiz için dilde, fikirde, işte birliği sağlamak zorundayız. Fikirde ve işte birliğin ilk şartı da dil birliğidir.
O halde bütün dünya Türklerinin dil birliği nasıl sağlanacaktır?
Bunun için Esperanto gibi yapma bir dil ya da tek ortak dil Türkiye Türkçesi olsun gibi bir önerimiz yok. Var olan nesnel gerçekliği zemin alarak bir dil birliğinin, ortak iletişim birliğinin mümkün yollarına bakacağız.
Ses, şekil, yapı, anlam bakımından birbirinden farklı olan iletişim dizgelerine dil denir. Buna göre Türkçe, İngilizce, Arapça ayrı ayrı dillerdir. Aynı dil içinde bazı küçük ses, şekil ve kelime farklılığı bulunan alt kollara da lehçe denir. Lehçeler ayrı ayrı dil değil; bazı küçük değişikliklerle bir dilin alt kollarıdır.
Tarihin akışı içinde Türk milleti, dünyanın değişik bölgelerine dağılmış, araya uzun tarihî süreler ve farklı coğrafî alanlar girmiştir. Farklı coğrafi bölgelerde uzun zaman birbirinden ayrı kalan Türkler, değişik boy, soy, oymak ve aşiretler halinde varlıklarını korumuştur.
Buna göre en eski Türkçe, bütün Türk boylarının ortak kaynak dilidir.
6-8. yüzyıllar arasında var olan büyük Türk devletinin yani Türk boylarının hemen hemen hepsini ya da çok büyük çoğunluğunu çatısı altında toplayan Göktürk Devletinin adı, aynı zamanda “Türk Kağanlığı”dır. Batı ve Rus kaynaklarında da “Türk Kağanlığı” diye belirtilir. Ayrıca Orhun Abidelerinde “Türk budun” yani Türk milleti ifadesi geçer. Dolayısıyla o devletin ve milletin adı “Türk”tü.
6.yüzyılda yazılan Bizans kaynakları, Orta Asya bölgesinin adına “Türklerin yaşadığı yer” anlamında “Turkhia” yani “Türkiye der. Yine 9.-10. yüzyılda da Volga’dan Orta Avrupa’ya kadar olan bölge için, 12. Yüzyılda Anadolu, 13. yüzyılda Mısır ve Suriye coğrafyası için “Türkiye” adı verilir.
Zamanla başka milletler de Türk boylarının ortak adına “Türk” ve diline de “Türkçe” dediler. 15. yüzyılda Ali Şir Nevai, çoğunlukla kendi dönemine ait şairlerin hayat hikâyelerine yer verdiği Mecâlisü’n-Nefâis adlı tezkiresinde yer verdiği şairlerin Türk Tili ile yazdığını söyler.
Yani en eski zamanlarda Özbek, Kazak, Kırgız gibi bütün Türk boylarının ortak dilinin adı Türkçe, Türk Tili veya Türkî idi. 19. yüzyıldan sonra, özellikle de 1920’lerden sonra Rusların bir tezgâhı olarak Türkçenin lehçeleri, boy adlarına izafeten Azerice, Türkmence, Özbekçe gibi ayrı ayrı dilmiş gibi sunulmaya başladı.
Nitekim 19. yüzyıl ortalarında Kazan Üniversitesinde hoca olarak çalışan Ortodoks misyoner papaz Nikolay İlminskiy, her Türk boyunun konuşma dilini Kiril harfleriyle ayrı bir yazı dili ve edebiyat dili hâline getirmeyi telkin etti. Maalesef onun bu çabaları sonuç verdi. Çarlık Rusyasının Türkleri diğer alanlarda olduğu gibi dil alanında da bölmek ve ayrıştırmak çalışmalarına tepki olarak İsmail Gaspıralı, 1883’te Tercüman gazetesini bütün Türk boylarını ortak bir yazı dilinde birleştirmek için çıkardı.
Halbuki Türkiye Türkleri, Özbek Türkleri, Kazak Türkleri Türk milletinin alt kollarıdır. Bunun gibi Özbek Türkçesi, Kazak Türkçesi ve Türkiye Türkçesi de eski kaynak Türkçenin birer kolu ve alt dalları olan lehçelerdir.
Bir örnek olarak Orhun Abidelerinde yazılı olan Türkçeyi bütün Türk boylarının eski, ortak, kaynak dili kabul edelim ve buna sadece “Türkçe” diyelim. Zamanla bu ortak Türkçenin çeşitli sebeplerle oluşmuş alt kolları ortaya çıkmıştır. Bunlara da lehçe diyelim.
Bunlar: Eski Türkçenin bir kolu olan Oğuz lehçesi, belli bir aşamaya gelerek Türkiye Türkçesi olmuştur. Bunun gibi diğer lehçeler: Azerbaycan Türkçesi, Özbek Türkçesi, Tatar Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Kazak Türkçesi, Uygur Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Çuvaş Türkçesi, Yakut Türkçesi gibi adlar alır. Bu lehçelerin hepsi, eski kaynak Türkçeden bazı ses, şekil ve kelime düzeyinde küçük farklılaşmalar gösterdiği için lehçe olmuşlardır.
Bu durumda bugün dünyanın değişlik yerlerinde kullanılan Türkçe çeşitlerinin hepsi eşitlenmekte ve hepsi eski kaynak Türkçenin bir kolu, bir lehçesi olarak görülmektedir.
Dünya Türk birliğini sağlayabilmemiz için önce dil birliğini, daha doğru bir ifadeyle iletişim, anlaşma birliğini sağlamamız lazım. Bunun için yapılması gerekenler şunlardır:
1. Siyasi Çalışmalar
*Türk devlet ve toplulukları, kendi aralarında Avrupa Birliğine benzer şekilde kurumsal anlamda bir Türk Birliğini hemen hayata geçirmeli ve ortak iletişim dili Türkçe konusunda ilgili alt birimlere imkân ve yetki vermelidir.
*Türk devlet ve toplulukları arasında siyasi ilişkiler, kurumsal birlikler oluşur ve yoğun olarak işler hale gelirse ortak bir anlaşma sistemine doğru gidebiliriz.
*Yazı dilinde Latin kökenli abece dizgesini bütün Türk devlet ve topluluklarının siyasi bir kararlılıkla kabul etmesi ve uygulamaya geçmesi lazımdır. Bazıları bunu kabul etti, bazıları hâlâ bu dizgeye geçemedi.
*Türk devlet ve toplulukları, kendi aralarında bütün lehçelerde yayın yapan ortak televizyonlar ve internet gazeteciliği yapan siteler kurmalıdır.
2. Bilimsel Çalışmalar
* Her Türk lehçesinden bir bilim adamının temsilci olduğu “Ortak Türkçe Kurulu” oluşturulmalıdır. Bu kurul, bütün Türk lehçelerinde yaşayan ortak söz varlığını tespit etmeli ve bunların her lehçenin edebiyatında, basın yayın organlarında ve eğitim kurumlarında kullanılmasını teşvik ve tavsiye etmelidir. Böylece ortak söz varlığı üzerinden bir anlaşma zemini çıkarılacaktır.
Nitekim ben, Özbekistan dışında diğer Türk devletlerinde ve esaret altındaki bazı topluluklarında bulundum. Bu süreler içinde karışık dille konuşma yöntemiyle sözlü iletişim kurabildik. Yani ben Türkiye Türkçesi ile, muhatabım da kendi lehçesi ile konuşuyorduk ve ortak söz varlıklarını dikkatle izleyerek meramımızı ifade edebiliyor ve anlaşıyorduk.
* Ortak Türkçe Kurulu, Türkçenin değişik lehçelerinde var olan Rusça, İngilizce, Çince, Farsça ve Arapça bilimsel, sanatsal, meslekî ve teknik terimleri ve isimleri kaldırıp yerlerine ortak Türkçe terimler ve isimler üretmelidir. Türkçenin kurallarına ve kökenlerine göre üretilecek bu terim ve isimler, yabancı terim ve isimlere göre daha kolay benimsenecek ve öğrenilecektir.
* Her Türk devlet ve topluluğundaki üniversitelerde Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümleri açılmalıdır. Bu bölümlerde hem lisans, hem de lisansüstü seviyede bilimsel araştırmalar, eğitim ve öğretim yapılmalıdır. Böylece Türkçenin bütün lehçelerinin zenginliği, derinliği, güzelliği ortaya çıkarılmalı ve kullanım alanında dolaşıma sokulmalıdır.
3. Eğitim Çalışmaları
* Yedi bağımsız Türk devletinde ve Rus, Çin, Fars, Arap esareti altında yaşayan diğer Türk toplulukları, önce kendi lehçelerini geliştirmeli, güçlendirmeli ve kendi devlet, boy ve topluluklarında hâkim kılmalıdır. Muhtar Şahanov, Almatı’da bir yemekte bana “Hocam Kazakistan’da 2 milyon Kazak, Kazakçayı bilmiyor” dediği zaman çok şaşırmıştım.
Kendisi öz be öz Kazak Türkü olduğu halde ana dili olan Kazak Türkçesini bilmiyor. O halde ilk yapılacak iş, herkes kendi lehçesini tek eğitim dili, tek resmî dil, tek kültür, sanat, ticaret dili ve gündelik hayatta iletişim dili haline getirmelidir. Bu da ancak anaokulundan üniversiteye kadar çok sıkı, kararlı ve ciddi bir eğitimle olur.
* Her Türk devlet ve topluluğundaki okullarda bütün lehçeler öğretilmelidir.
* Türk devlet ve toplulukları arasında altışar aylık ya da birer yıllık üniversite öğrenci değişim programları uygulanmalıdır. Böylece Türk gençleri, hem gittikleri ülkelerde kullanılan Türkçenin lehçesini öğrenecek, hem birbirleriyle kaynaşacaklar ve tek millet; Türk milleti olma bilincini güçlendireceklerdir.
4. Sanat Çalışmaları
*Sinema: Her Türk devlet ve topluluğunun filmleri birbirlerinin sinema ve televizyonlarında özgün lehçesinde konuşturulup diğer lehçede alt yazı verilerek gösterilmelidir. Mesela bir Kırgız filmi Türkiye’de özgün Kırgız lehçesiyle ve Türkiye Türkçesi alt yazısıyla gösterilmelidir. Böylece Türkiye Türkleri, Kırgız Türkçesini belli bir seviyede de olsa öğrenecektir. Bu uygulama bütün Türk devlet ve topluluklarında yaygınlaştırılmalıdır. Böylece hem kültür birliği, hem dil birliği sağlanacaktır. Zira kültürün en etkin taşıyıcılarından biri sinemadır.
*Edebiyat: Türk devlet ve toplulukları arasında karşılıklı edebiyat eserleri dolaşıma sokulmalıdır. Bu da iki lehçede olmalıdır. Mesela Kazak Türkçesiyle yazılmış bir roman, Türkiye Türkçesine aktarılmalı, sol sayfada Kazak Türkçesi, sağ sayfada da Türkiye Türkçesi olacak şekilde yayınlanmalıdır. Böylece karşılaştırma yapılarak diğer Türk lehçesi öğrenilebilecektir.
*Müzik: Türk devlet ve toplulukları arasında şarkı ve edebiyat gibi sanat yarışmaları, geniş katılımlı konserler, toylar, şölenler, festivaller düzenlenmelidir. Özellikle şarkı yarışmaları ve konserler, çok daha geniş toplulukların ilgisini çektiğinden Türk lehçelerinin karşılıklı öğrenilmesine büyük katkı sağlayacaktır.
5. Spor Çalışmaları
* Türk devlet ve toplulukları arasında başta güreş olmak üzere bütün ata sporları ve sporun diğer dalları arasında olimpiyat benzeri “Turan Müsabakaları” düzenlenmelidir. Bu faaliyetin Türkler arasında her anlamda kaynaşmasına, birbirlerinin lehçesini öğrenmesine ve birliğine büyük hizmeti ve katkısı olacaktır.
6. Toplumsal Çalışmalar
* Türk devlet ve toplulukları arasında; özellikle gençler arasında internette, Facebook gibi sanal paylaşım alanlarında arkadaşlıklar çoğaltılmalıdır. Meslek, ilgi ve merak alanlarına göre ortak topluluklar kurulup sürekli yazışarak irtibat halinde olunmalı. Böylece dünya Türkleri birbirlerinin lehçelerini öğrenebileceklerdir.
* Türk devlet ve toplulukları arasında yaz aylarında gençlik kampları, geziler, Amerika’nın work and travel uygulamasına benzer tarzda etkinlikler düzenlenerek Türk gençleri arasında dil, kültür birliği sağlanacaktır.
* Türk boyları arasında karşılıklı evliliklere imkân sağlayacak zeminler hazırlanmalıdır. Böylece hem toplumsal ve kültürel anlamda Türk birliği projemiz daha kolaylaşacak, hem de ortak Türkçeye doğru bir hayli mesafe alınacaktır.
Son Söz:
Tûran'ın bir ili var
Ve yalnız bir dili var.
Başka dil var diyenin,
Başka bir emeli var.
Türklüğün vicdanı bir,
Dini bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisanı bir.
Ziya GÖKALP
Kaynakça:
Nevzat Özkan, Türk Dilinin Yurtları, Ankara, 2009.
Ahmet Bican Ercilasun, Dilde Birlik, Ankara, 1993.
Fuat Bozkurt, Türklerin Dili, İstanbul, 1992.
Türkçenin Dünü, Bugünü, Yarını, Uluslararası Bilgi Şöleni Bildiriler, 7-8 Ocak 2002, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002.
İsmail Bey Gaspıralı ve Ziya Gökalp Sempozyumları, Bildiriler, Türksoy Yayınları, Ankara, 2003.
Prof. Dr. Nurullah Çetin
FACEBOOK YORUMLAR