DEDE KORKUT DESTANI'NIN KAYIP METİNLERİ NASIL BULUNDU?

MİLLÎ HAFIZAMIZ DEDE KORKUT DESTANI’YLA İLGİLİ GEÇEN AY İKİ ÖNEMLİ GELİŞME YAŞANDI. PROF. DR. METİN EKİCİ DESTANIN 1 BOYLUK DEVAMINI, PROF. DR. NECATİ DEMİR İSE 7 YENİ BOY BULDUĞUNU AÇIKLADI.

DEDE KORKUT DESTANI'NIN KAYIP METİNLERİ NASIL BULUNDU?
06 Ocak 2020 - 11:27

DEDE KORKUT DESTANI’NIN KAYIP METİNLERİ NASIL BULUNDU?

Yazan: İlker Nuri Öztürk

MİLLÎ HAFIZAMIZ DEDE KORKUT DESTANI’YLA İLGİLİ GEÇEN AY İKİ ÖNEMLİ GELİŞME YAŞANDI. PROF. DR. METİN EKİCİ DESTANIN 1 BOYLUK DEVAMINI, PROF. DR. NECATİ DEMİR İSE 7 YENİ BOY BULDUĞUNU AÇIKLADI.

Bir edebi metin olarak Dede Korkut destanları Türkler için ne gibi anlamlar ifade ediyor? Dede Korkut Kitabı sadece bir dil ve edebiyat eseri değil, aynı zamanda bir kültür hazinesi olarak görülmelidir. Dünya üzerinde kimlikli bir millet olarak yaşayabilmemiz geçmişimizi, atalarımızın hayatını iyi ve doğru anlamakla mümkündür. İşte bu doğruları bulabilmek için de doğru kaynakları, doğru bir şekilde okumak ve onların içinde günümüze verilen mesajları doğru anlamakla gerçekleşebilir. Burada vurgulamak istediğimiz husus, Dede Korkut Kitabı’nın sadece bir macera kitabı, geçmişte yaşanmış olayların aktarıldığı bir kitap olarak değil, gerçek değerini anlamaya çalışarak mümkün olur. Bütün dünya edebiyatının başlangıcı gibi gösterilen Homer’in eserleri olan İlyada ve Odysseus destanlarını herkes bilip, öğrenirken, aynı derecede güçlü bir dil ve edebiyat içeren Dede Korkut Kitabı da yanı derecede bilinmeli ve öğrenilmelidir. Bunu sağlamak için 2016 yılında UNESCO’ya yaptığımız başvuru uygun bulundu ve 2018 yılında yapılan Hükümetlerarası Komite Toplantısı’nda “Dede Korkut-Korkut Ata Mirası: Kültürü, Efsaneleri ve Müziği” adıyla İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan’ın ortak mirası olarak kayıt edilmiştir.

Dede Korkut’un yeni nüshasının bulunması, büyük bir heyecanla karşılandı. Öncelikle şunu sormak isterim Dede Korkut neden bu kadar önemli?

Türk dili ve edebiyatının en güzide eserlerinden bir olan Dede Korkut Kitabı Türk dilinin tarihsel gelişimini anlamak, Türk edebiyatının sanatsal değerini kavramak, Türk kültürünün nasıl bir gelişim gösterdiğini görmek, Türk düşünce tarihini incelemek, Türk felsefesini bilmek için bir temel kaynaktır. Gerek Türkiye’de ve gerekse Türk Cumhuriyetleri ve dünyanın geri kalan bölgelerinde Türkçe, Türk edebiyatı ve kültüründen bahsetmeden bir dil, tarih ve edebiyat, sanat eseri kitabı yazılamaz. Türk dili ve edebiyatı, Türk tarihi, Türk sanatı ve kültüründen bahsederken de en çok başvurulan kaynak eserlerden biri Dede Korkut Kitabı’dır. Bu yeni nüshanın, Türkiye ve diğer Türk boyları başta olmak üzere farklı ülkelerde bu kadar heyecanla karşılanmasının nedeni de bundandır.

Örnek verebilir misiniz?

Dede Korkut Kitabı içinde Türklerin renk estetiği vardır örneğin. Toplum içindeki bir ayıplama kişiye doğrudan söylenmez ama bey de olsa renklerin Türk kültürü içindeki sembolik anlamı üzerinden bu ayıplama ifade olunur. “Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyu” adlı destani hikâyede Dirse han çocuksuz olduğu için “kara otağa oturtulur, altına kara keçe serilir, önüne kara koyun yahnisinde yemek konur”. Bütün bu eylemlerde kullanılan “Kara” sıfatı ile onun bir eksikliği olduğu ifade edilmiş, yani aile birlik ve bütünlüğünü sağlamadığı karalık sıfatı üzerinden aktarılmıştır. Dede Korkut Hikâyeleri’nin 3. nüshasını bulma süreci nasıl gelişti, araştırma nerelerde yapıldı, nerede bulundu? Kısaca Türk dünyasındaki araştırmalarımız sırasında elinde yazma nüshayı bulunduran dostlarımız tarafından bize kopyası verildi. Kendisi bu bilgiyi paylaşma izni vermediği için açıklayamıyorum. Bu konuda daha fazla açıklama yapmam şu anda uygun değildir.

Peki 3. nüsha ile Vatikan ve Dresden nüshaları arasında ne gibi farklar var?

Bilindiği üzere Dede Korkut Kitabı’nın ilk nüshası Almanya’nın Dresden şehrinde 1815 yılında Alman kütüphaneci Fleischer tarafından bulunmuş bilim dünyasına 1815 yılında H. Von Diez tarafından tanıtılmış ve halen orada bulunmaktadır. Bu nüshada bir mukaddime ve 12 destani hikâye bulunmaktadır. İkinci nüsha ise Vatikan’da 1952 yılında İtalyan Türkolog E. Rossi tarafından bulunmuş ve halen Vatikan’da bulunmaktadır. Bu ikinci nüshada da bir mukaddime ve altı destani hikaye bulunmaktadır. Elimizdeki yazma nüsha 61 sayfalık bir metin içermekte. Bu yazmanın her sayfasında 14 satırlık metin, talik yazıyla, Eski Anadolu Türkçesi dönemi dil özellikleriyle yazılmıştır. Bu yazma nüshada, Korkut Ata/ Dede Korkut soylamaları, Oğuz yiğitlerinin vasıflarının anlatıldığı soylamalar ve en önemlisi de diğer iki nüshada bulunmayan 13. Dede Korkut Boyu veya destani anlatması olan “Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi” anlatması bulunmaktadır. Bu hikâyeden neler öğrenebileceğiz? Dede Korkut Boylarının 13.’sü olarak kabul ettiğimiz “Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi” adını verdiğimiz bu anlatma ile Türklerin olağanüstü varlıklar konusundaki bilgileri, onlarla baş etme yolları hakkındaki yaklaşımları, doğayı kontrol etme yetenekleri, Oğuz beylerinin cesareti, Allah’a olan inançları ve bu inanç sayesinde her türlü zorluk ve kötülükten nasıl kurtuldukları gibi konularda bilgi sahibi olduğumuz gibi cesaret, basiret, akıl, güven ve imanın bir Oğuz beyini, bir yöneticiyi nasıl yönetici olarak kabul ettiklerini göstermesi bakımından örnektir. Yine bu anlatmada Oğuzların veya Türklerin kardeşlik, dürüstlük, sadakat gibi kavramları nasıl değerlendirdikleri yanında, mizah ve gülme anlayışlarının örneklerini de görmek mümkündür.

Ejderhayı Öldüren Kazan’ın Kayıp Anlatısı

İlk defe bir Türk destanında ejderha figürüyle karşılaşıldı sanırım. Bunun bir anlamı var mı? Genelde Çin mitolojisinde karşılaştığımız ejderhanın bizim hikayelerimizde de olması sadece bir kültürel etkileşim mi?

Türk destanlarında ve mit, masal, efsane gibi anlatmalarında dev ve ejderha gibi olağanüstü varlıklarla karşılaşmak bir etkileşim değil, en eski Türk kültür unsurlarının, Türklerin doğayla ilgili düşünce ve tasavvurlarının destan ve benzeri halk anlatmalarına yansımasıdır. Bu tür olağanüstü bir varlık diğer nüshalarda Tepegöz olarak karşımıza çıkarken, yine aynı Tepegöz anlatmasında perilerle karşılaşma gibi hususlar da yer almaktadır. Zaten diğer nüshalarda yer alan “Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması ve Oğlu Uruz’un Tutsak Düşmesi” adlı anlatmada Salur Kazan “Yedi başlı ejderha öldüren Kazan” sıfatlamasıyla kendisini tanıtır. Bu da bize Salur Kazan hakkında kullanılan bu ifadenin bir anlatma ile tanıtılmasının gerekliliği noktasına taşımaktadır ki elimizdeki nüsha bu kayıp anlatmayı anlatmaktadır. Çalışma ve tecrübelerinize göre daha eski bir nüshaya ulaşılma imkânı var mı bundan sonra? Bu konuda kesin bir tahminde bulunmak şimdilik doğru olmayacaktır, ancak başka nüshalar ve eski bir nüsha bulunması mümkündür. Kültür tarihimizin, edebiyatımızın, dilimizin önemli kaynaklarından olan bu tür eserlerin yazıya geçirildikten yüzyıllar sonra ortaya çıkması umutlandırmakta ve mutlu etmektedir. İlk iki nüshanın bulunuşu bu eserlerin yazıya geçirildikleri kabul edilen 15-16. yüzyıldan iki-dört yüzyıl sonra söz konusu olmuş. Bu nüshanın da ilk nüshadan iki yüzyıl sonra ortaya çıkması, daha başka metinlerin de çıkabileceğinin işareti olarak da düşünülebilir. Türk dünyasına hizmet etme bilinciyle dolu bir bilim insanı olarak dil, edebiyat, sanat, kültür ve bilim dünyamızı aydınlatmak için çalışıyorum ve araştırmalarımızdan elde ettiğimiz verileri kendi milletimiz ve Türk dünyasının ortak zenginliği olarak paylaşmayı bir görev sayıyorum. İşte bu düşünceden hareketle de, Türk dünyasının ortak kültür mirası olan ve bugün UNESCO tarafından Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası olarak kabul edilmiş Dede Korkut/Korkut Ata geleneğinin bir ürünü olan bu eseri “Türkistan” nüshası olarak adlandırmayı uygun buluyorum.

 

Prof. Dr. Necati Demir:

“DÜNYADAN 7 BOY TOPLADIM”

Dede Korkut Destanıyla ilgili duydukça heyecanlandığımız yeni gelişmeler oluyor. Nedir Dede Korkut’u bizim için özel kılan?

Oğuz Türklüğünün en önemli destanlarından birisi hiç şüphesiz, Dede Korkut Destanı’dır. Dede Korkut diğer adı ile Korkut Ata, Türklüğün derin hafızasının bir değeridir. Söylediği özlü sözler ve atasözleri, hakkında anlatılan efsaneler, destanlar, söylenen manzumelerin hepsi işte bu Türklüğün derin hafızasının ürünleridir. Türk kültürüyle ilgili neler buluyoruz bu metinde? Dede Korkut Kitabı hiç şüphesiz Oğuzname’dir veya Oğuzname’nin bir bölümüdür. Dede Korkut ise bu Oğuzname parçalarını tertipleyen, düzenleyen ve anlatan kişidir. Yani Oğuzname’yi tertipleyen, düzenleyen ve anlatan Dede Korkut olduğu için Oğuzname’nin bazı bölümlerinin adı Dede Korkut Hikâyeleri bir başka söyleyişle Dede Korkut Destanı olmuştur. Bence bu destanı özel kılan en önemli yanı, Oğuz Türklerinin tarihini kırık dökük de olsa yansıtmasıdır. Zira Dede Korkut hikâyelerinin bir kısmı 9-10. yy’da Aral Gölü - Mankışlak taraflarında geçen olaylarla ilgilidir. Bu yüzyıllar Oğuz Türklerinin tarihi kayıtlarının en az olduğu dönemdir. Bu dönemi sadece Arap seyyahlarının verdiği bilgiler ile öğrenebiliyorduk. Dede Korkut hikâyeleri de bu dönemle ilgili bilgiler vermesi bakımından çok önemlidir. Eserin diğer bir yanı da Oğuz Türklerinin hayat tarzları, yaşayışları, gelenekleri hakkında bilgi vermesidir. Bu bakımdan eşi benzeri bulunmaz bir kaynaktır.

Dede Korkut Destanı’nın tarihteki yeri hakkında bilgi verebilir misiniz?

Dede Korkut Destanı’nın ilk şeklini elbette bilmemekteyiz. Ancak Oğuz Kağan Destanı’nın Uygur harfleri ile yazılan biçimine benzediğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Fakat elimizde yazılı bulunan Dresden nüshası ve Vatikan nüshası, Dede Korkut Destanları’nı Türkiye’nin doğu bölgelerinde ve Azerbaycan’da yaşayan halk hikâyeciliği biçimine sokulmuştur. Yani Dede Korkut Destanı sanki bir meddah tarafından sözlü olarak anlatılmış, kalemi çok düzgün biri tarafından meddahın ağzından yazıya geçirilmiş gibidir. Zira sık sık kullanılan “Hanım!”, “Sultanım!” dinleyicileri uyarmak ve dikkatini çekmek için söylenen ünlemler intibaını bırakmaktadır. Metnin manzum mensur yapısı, üslubu ise doğu bölgelerinde, Azerbaycan ve İran Azerbaycan’ında meddahlar tarafından anlatılan Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi halk hikâyelerini anımsatmaktadır. Fakat aslında Oğuz Kağan Destanı’nın bir parçası olduğu pek çok yerde bellidir. Dede Korkut Destanı’nın Dresden nüshası ve Vatikan nüshası boylar hâlinde düzenlenmiştir. Buradaki “boy” kelimesinin bazı araştırmacılarca “etnik topluluk, kabile” anlamına geldiği sanılmıştır. Hâlbuki buradaki boy kelimesi “hikâye, müstakil bölüm” anlamına gelmektedir. Yani her boy ayrı bir hikâyedir ve etnik toplulukla ilgili değildir. Bu hikâyeler gerçeğe ne kadar yakın? Dede Korkut Destanı’nda geçen pek çok olayın aslında rivayet olduğu anlaşılmaktadır. Örnek verecek olursak Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı Boyunun Destanı’nda Kan Turalı’nın Trabzon tekfurunun kızını almak için kara boğa, kara buğra ve kağan aslana karşı verdiği mücadele masal havasını taşımaktadır. Bununla birlikte pek çok bilgi ve olayın da gerçek olduğu bilinmektedir. 1204’te İstanbul’un Haçlılar tarafından işgalinden sonra Trabzon’da bir devletçik kuran Komnenos kardeşleri, Batılı tarihçiler imparator unvanıyla anmış, Türk tarihçileri de akıntıya kürek çekmişlerdir. Yaklaşık beş bin nüfuslu bir şehir devletini yöneten kişiyi imparator sıfatı ile anmak elbette doğru değildir. Halbuki Dede Korkut Destanı’nda Trabzon Komnenosları doğru bir biçimde “tekür, tekfur” yani “baş papaz” olarak anılmaktadır. Dede Korkut Destanı’nın Oğuzlamalar içinde olduğunu söylediniz. Bunu biraz daha açar mısınız? Aslında Dede Korkut Hikâyeleri, Oğuzname’nin bir devamıdır. Demin de söylediğimiz gibi bu Oğuznameleri derleyip toparlayan, anlatan adamın adıdır Dede Korkut. Aslında eser Oğuzname’nin bir bölümü iken Dede Korkut anlattığı için adı Dede Korkut Destanı kalmıştır. Dolayısıyla Dede Korkut Hikâyeleri’ni Oğuzname’nin içinde bulmuş olmamız garip değildir.

Sosyal medya paylaşımınızda yeni boylar bulduğunuzu söylemiştiniz. Dosyanızda neler var? Evet Dede Korkut Destanı’na ekleyebileceğim yeni 8 metin tespit ettim. 2017 yılında Oğuzname ile ilgili çok kapsamlı bir çalışma yapmıştım. Dünya kütüphanelerinin tamamını tarayarak Oğuzname konusunu tam anlamıyla öğrenelim istedim. Sonuçta Oğuzname ile ilgili 10 cilt kitap yazdım. Bir kısmı yayımlandı bir kısmı ise yayım sırası beklemekte. Oğuzname’nin çeşitli nüshaları içerisinde Dede Korkut Destanı’nın bölümleri çıktı. Bunları biriktirdim, sonunda 8 bölüm oldu. Bunlardan 7 tanesi boy sayılabilir. Bir tanesi ise çok kısa olup tarihi bir metinde yer almaktadır. Özetle dosyamızda 8 bölüm var, bunlardan 7 tanesi boy sayılabilir. Birisi ise yine bir katkı sayılabilir. Araştırmanız ne kadar sürdü? Nerelere gittiniz, neler yaptınız? İşin doğrusu ben 30 yıldır Oğuzname konusuna çalışırım. Sürekli okurdum. Sonra baktım ki kaynaklar çok dağınık. 2016’da hepsini bir araya toplamaya karar verdim. Çoğunu toplamıştım nüshaların. 2017’de acaba başka ne kaldı dünya üzerinde diye yeni bir tarama başlattım. Bu kapsamda özellikle Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya, Özbekistan, Azerbaycan, Avusturya, Moğolistan, Hindistan’a bizzat giderek kütüphanelerini taradım. Diğer ülkelerin de kütüphanelerini ya internet üzerinden taradım ya da dostlarımdan yardım istedim. Yeni bir şey çıkar mı bilmiyorum. Toparladıklarımın hepsini yayına hazırladım. Yukarıda bahsettiğim gibi Dede Korkut Destanı’na ekler de buradan çıktı. Metinlerin yanı sıra bulduğunuz türbeler de var. Bunlar hangileri? Evet, bir yandan da Türkiye’nin Fethi ve Danişmendliler Devleti’ni yazmaktayım. Bu kapsamda çalışırken pek çok şey keşfettim. Bunlardan birisi de Dede Korkut Türbesi veya mezarı. Diğeri de Hanlar Hanı Bayındır Han’ın türbesi… Türbeler Ahlat’ta… Bu türbelerin bulunduğu yerleri düşünürsek ne çıkarmamız gerekiyor? Türbelerin bulunduğu yer aslında Türklerin Anadolu’da kurdukları ilk kültür çevresi olan Ahlat. Anadolu’nun fethinin üssü. Bence Dede Korkut, hikayelerini Ahlat’ta kaleme almıştır. Bayındır Han’ın ve Dede Korkut’un türbesinin de Ahlat’ta olması son derece doğaldır. Türbeler aslında bize çok şey söylüyor. Bu duruma bakıp Ahlat’ın Türk tarihindeki yerine yeniden bakmak ve araştırmak gerekir. Halka gelince, konuyu hala aydın çevre kavrayamamıştır. Halkın bu durumda kavraması mümkün değildir.

Türkiye’nin Kültür Dergisi

Alıntı: http://trdergisi.com/wp-content/uploads/2019/11/yee_tr-1.pdf

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum