Churchill Çanakkale Savaşı'nı anlatıyor!

Doğanın ona bahşettiği savunma araçları haricinde, Çanakkale’nin direnişi üç temel unsura dayanmakta idi. Birbiriyle yakından bağlantılı olan bu unsurlar ya birlikte dayanacaklardı, ya da hepsi birden düşecekti

Churchill Çanakkale Savaşı'nı anlatıyor!
00 0000 - 00:00 - Güncelleme: 18 Mart 2020 - 15:41

WINSTON CHURCHILL

Dünya tarihini değiştiren Çanakkale Savaşı hakkında çok şey yazıldı, söylendi... Kuşkusuz bu savaşta önemli bir taraf olan İngiltere’nin söyledikleri de önemli. Zaferin 104. yılında, Çanakkale Savaşı’nın İngiltere cephesinden görünümünü/değerlendirilmesini sunmak amacıyla, İngiltere’nin eski Başbakanı (1940-1955) Winston Churchill’in 1930 yılında “La Revue de Paris” isimli derginin 4. cildinde (Temmuz-Ağustos) yayımlanan makalesini yayımlıyoruz. “Amiral De Robeck ve Mayınlı Alanlar” başlıklı makale, Türkiye’nin Köln Başkonsolosluğu tarafından dilimize tercüme edildi. Boğaz Harekâtı’na karar verenlerden birisi olan dönemin Bahriye Nazırı Chirchill’in uzun değerlendirmesi çok önemli bilgiler taşıyor. Churchill, Boğaz Harekâtının hezimetle sonlanması üzerine istifa etmek zorunda kaldı... İkinci Dünya Savaşı’nın zorlu yıllarında da Başbakan oldu... Yazının ara başlıklara Aydınlık’a aittir.

BOĞAZ’DAKİ AHTAPOT

“Denizdeyiz. Avrupa haritasını çevreleyen, çıkıntı ve açılarıyla uzun ve kıvrımlı cephe hattı, yerini merkez İmparatorlukları açısından hayati darbeyi indirecek olan, düşmeyi bekleyen İstanbul’un ilerisinde yer aldığı körfeze doğru yol alan zırhlı gemilerin keskin hareketlerine bırakmakta.

Çanakkale’ye yönelik deniz saldırısı, zaferin en büyük etkileriyle ayrıntının en ince niteliklerini bir araya getiren savaş harekâtları arasında en ön safhada yer almalıdır. 41 mil uzunluğundaki, 4,5 ila neredeyse bir mil arasında değişen genişlikteki, alçak ve sarp, kayalıklı, çalılıklarla kaplı, her iki tarafı da kalelerle ve birkaçı nispeten modern, diğerleri ise evladiyelik, ancak onları çok güçlü kılan şöhretleriyle tanınan topçu bataryalarıyla korunan, saldırganlara karşı dört deniz mili hızındaki akıntısıyla Boğaz, 1915 yılı ilkbaharında İngiliz donanmasını Türkiye’yi yok etmekten, dünyayı ise savaşın kutsal şekilde kısaltılmasından ayıran eşik ve kapıyı oluşturmaktaydı.

İşte klasik bir hadise! Birbirinden tamamıyla farklı iki güç arasındaki bir çarpışma; muazzam siyasi, askeri ve ahlaki sonuçlara egemen olan ve onların yönünü bir veya diğer bir tarafa çeken ufak yerel etkiler! Avrupa ile Asya arasındaki Çanakkale Boğazı, Türk İmparatorluğunun yaşamsal merkezini korumak için adeta bir ahtapotun dokunaçları gibi ileriye yönelen uzun ve ince Gelibolu yarımadasından oluşmakta ve bu yarımada tarafından korunmaktadır. Victor Hugo’nun kahramanının ahtapota karşı zaferini konu eden hikâyeyi acaba kim okumamıştır? Üzerindeki yüzlerce vantuzuyla ahtapotun dokunaçları, hikâyenin kahramanını çevreliyor, kollarını üzerine peş peşe sarıyor, herhangi bir harekette bulunmasına mani oluyor, onu adeta boğuyor, yakalıyor, yaşamını ve gücünü emiyor; ahtapotun bu korkunç organlarının altında ise kafası gülümsüyor ve kalbi atıyor. Elinde tuttuğu bıçağın iç içe geçmiş dokunaçlara saplanması, tek bir bıçak darbesi bu korkunç yaratığın canını alacaktır. Ancak, bu eli nasıl serbest bırakmalı!

MAYIN TEMİZLİĞİ

anakkale’nin direnişi üç temel unsura dayanmakta idi. Birbiriyle yakından bağlantılı olan bu unsurlar ya birlikte dayanacaklardı, ya da hepsi birden düşecekti. Birlik içinde oldukları takdirde bunlar yenilmezdi; ancak aralarından bir tanesinin imha edilmesi veya sadece geçici olarak etkisiz hale getirilmesi durumunda, diğerleri yıkılmaya mahkûmdu. İlk önce, dokuz hat derinliğinde Boğazları Marmara Denizine kadar engelleyen, önemi ve konumu az çok iyi bilinen mayın hatları vardı. Kaleleri aşabilmek için gemilerin kalelerden atılan ateşe tam maruz kalmaları gereken anda, mayınlarla karşılaşmaları gerekiyordu. Söz konusu mayınlı alanı taramak mümkündü. İkişer olarak çelik halat çeken ufak teknelerin, muhrip veya mayın tarama gemilerinin, mayınların bağlama zincirlerini koparmaları, böylelikle çapalarından kurtulacak bu canavarların güçlü deniz akıntısına kapılarak, zararsız şekilde Ege Denizine sürüklenmelerini sağlamak mümkündü.

Daha sonra ise, bu tür bir mayın tarama faaliyetine karşı mayınlı alanları koruyan top ve havan topu bataryaları, askeri deyişle “seyyar silahlar” vardı. Bunlar farklı farklı mekânlarda, en beklenmedik yerlerde, berzahlarda, çalılıkların arasında, tepelerin arkasında gizleniyorlardı. Bunlar zırhlı gemileri durduracak güçte değillerdi, zira bu gemilerin zırhı onlara top ateşine karşı bağışıklık kazandırıyordu. Ancak bunlar, mayınlı alanların temizlenmesi görevini zor ve tehlikeli kılıyordu. Eski kalelere konuşlandırılan büyük toplardan yirmisi, en büyük ve en modern savaş gemilerine zarar verebilecek güçteydi ki bunlar da mayın tarama gemilerini koruyan donanmanın Çanakkale savunmasını sağlayan üçüncü unsurun ateşine uzun süre maruz kalmasına neden oluyordu.

Özetle, mayınlar temizlenmeden büyük gemiler Boğazlardan geçemezdi; seyyar bataryalar büyük gemiler tarafından kontrol altında tutulmadan, küçük gemiler mayın tarama faaliyeti icra edemezdi; kalelerde konuşlu topçu bataryaları etkisiz hale getirilmedikçe, büyük savaş gemileri seyyar bataryaları imha edebilecekleri konumlarda uzun süre kalamazlardı. İşte Çanakkale sorununun özünde bunlar yer almaktaydı.

NUSRET’İN YAPTIKLARI

Sonuç olarak, şurası açıktır ki, üç savunma unsurundan bir tanesinin akim kalması diğer ikisinin yıkımına sebebiyet verecekti. Örneğin, eğer kaleler imha edilseydi veya uzaktan yapılan bir bombardıman sonucunda orada konuşlu topçu bataryaları susturulabilseydi, büyük gemiler mayınlı alanın yakınına kadar gelebilecekti ve böylece ufak gemilere mayın tarama faaliyetleri sırasında koruma sağlanabilecekti. Bu durumda, ufak çaplı topçu atışlarına aldırış etmeden, büyük gemiler derin kanalı Marmara Denizine kadar geçebilecekti. Eğer mayınlar taranabilse veya kaleler imha edilse veya mühimmatsız bırakılabilse veyahut ufak çaplı topçu bataryalarının konumları bulunabilse, ya da bunlar donanma tarafından kontrol edilebilse ya da duman bulutlarıyla kör hale getirilseydi, savunma sisteminin tamamı çökertilmiş olurdu.

Şubat ayı sonunda, dış savunma hatlarının imha edilmesi donanmaya Boğazlara girme olanağını ve kaleler ile Boğazları daha geniş bir alana sahip Erenköy’den uzaktan bombardımana tabi tutmaya imkân tanıdığında, bu bölge mayınlardan tarandı ve burası yüzer mayın döşenmesine karşı korundu. Buralarda geceleri küçük İngiliz filoları devriye gezdi, gündüzleri ise büyük gemiler ve uçaklar buraları gözetledi. Ancak, her gün burada manevra yapan ve buradan atış yapan gemileri gören Alman Genelkurmayı, genel saldırının hazırlanmakta olduğu bu sırada, bazı bahtsız gemileri batırmak ümidiyle, bir mayın hattı döşenmesine karar verdi. Fırtınalı 8 Mart sabahının alacakaranlığında, İngilizlerin gece nöbetçileri Boğazlardan ayrıldıkları sırada, Türklere ait ufak mayın tarama gemisi Nusret, Boğazların bilinen mayın alanlarının oldukça ilerisinde, fark edilmeksizin 20 adet mayından oluşan bir hat döşemeyi başardı. Bu mayın hattı, mayınlı alanlarda yapıldığı gibi, kanalı diklemesine kesen bir set gibi değil, kıyıya paralel bir hat şeklinde döşendi. Aslına bakılırsa, bu hat, Türklerin ellerinde kalan son mayınlar kullanılarak oluşturuldu. Bu mayınların toplam değeri herhalde altı veya yedi bin sterlini aşmıyordu. 1915 senesinin Avrupa’sında, milyonlarca insan ölümüne bir savaşın içindeydi, büyük taarruzlara teşebbüs edilmekteydi. Büyük ulusların kahramanları korkusuzca savaşa doğru yürüyorlardı. İki veya üç milyon asker yaşamını yitiriyordu, ya da yaralanıyordu. Ulusların serveti oluk oluk uçuruma akıyordu. Dört veya beş bin savaş gemisi denizleri kat etmekteydi. Bununla birlikte, Nusret buharlı gemisi tarafından gizlice döşenen yirmi mayın, savaşın süresi ve dünyanın geleceği açısından diğer tüm güçlerin bileşkesine oranla çok daha noksansız ve belirleyici sonuçlar doğurmaya muktedirdi.

Bir dizi psikolojik güçlüğe sebebiyet veren, İngilizler tarafından sevinçle başlatılan girişimi tam bir durgunluğa mahkûm edenler sadece onlardı. Yalnızca onlar Çanakkale Boğazı’nın deniz yoluyla geçilmesini önlediler, tek başına Türkiye’yi, en büyük mutlulukları olacak bir yenilgiden kurtardılar ve dünya savaşını hem mağlup hem de muzaffer olan Avrupa perişan olana kadar uzattılar.

Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/churchill-canakkale-savasi-ni-anlatiyor-ozgurluk-meydani-mart-2019

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum