Camideki Rektör: Erol Güngör / Dursun Gürlek

Dursun Gürlek [email protected] Özellikle Dündar Taşer’in Osmanlı tarihine bakışıyla, Erol Güngör’ün “Devlet-i Ebed Müddet” hakkındaki fikirleri örtüşüyordu.

Camideki Rektör: Erol Güngör / Dursun Gürlek
00 0000 - 00:00 - Güncelleme: 24 Nisan 2020 - 02:31

Merkezi Süleymaniye’de bulunan KOCAV yetkilileri – sağ olsunlar – sık sık telefonuma mesaj yollayıp gerçekleştirdikleri kültürel faaliyetlerden bendenizi de haberdar ediyorlar. Geçen gün şöyle bir mesaj daha gönderdiler: “Vefatının 33. yılında Prof. Erol Güngör’ü anıyoruz. ‘İslam’ın Bugünkü Meseleleri’ kitabı ekseninde bugünün fikri, toplumsal, siyasi meselelerinin ele alınacağı 16 Nisan Cumartesi saat 17’de yapılacak anma programına davetlimizsiniz. Avukat Ali Ürey.”

Bu mesajı okur okumaz birden yıllar öncesine gidip merhum Prof. Erol Güngör’ü ve o kıymetli eserlerini gözümün önüne getirdim. Birlikte olduğumuz demleri hatırlayıp hüzünlendim. Demek merhum genç yaşta aramızdan ayrılalı tam otuz üç yıl oluyor. Evet, o da her fani gibi sayılı nefeslerini tüketip ebedi aleme gitti. Maddi anlamdaki kaybıyla bizleri teessüre sevk etti ama eserleriyle ikinci ömrünü yaşadığını bildiğimiz ve gördüğümüz için teessürümüz teselliye dönüşüyor. Vefatının 33. yıl dönümü dolayısıyla, daha önce “Camideki Rektör: Erol Güngör” başlığıyla kaleme aldığım yazıyı teberrüken siz değerli okuyucularıma takdim ediyorum:

Merhum Erol Güngör, kelimenin tam anlamıyla çalışkan bir ilim adamı, mütevazı bir gönül eriydi. Batı kültürüyle doğu irfanını birleştiren bu örnek şahsiyet, gayreti ve fedakarlığı sayesinde genç yaşta hayli eser kaleme aldı, ilim dünyasında kademe kademe yükseldi, akademik kariyerin en son noktasına kadar çıktı. 12 Eylül’den sonra Konya Selçuk Üniversitesi’nin rektörlüğü kendisine teklif edilince hiç tereddütsüz kabul etti. Zikri ve fikri herkesçe bilinen merhum bir rektör olarak da bu aziz milletin gençlerine yol göstermek, genç beyinlere yeni ufuklar açmak istiyordu.

Erol Güngör, yedi sekiz ay gibi kısa bir sürede, on yılda yapılması mümkün olmayan işleri başardı. Konya gibi büyük bir şehirde iki fakülte üzerine kurulan üniversiteyi birden bire sekiz fakülte ve dört yüksek okul haline dönüştürdü. O, üniversiteye sadece talebe yetiştiren bir kuruluş gözüyle bakmıyordu. İlim müessesesi olan üniversite aynı zamanda halkı aydınlatmalı, etrafına ışık saçmalıydı. Nitekim bu maksatla bir takım faaliyetlere girişti. Yurdun dört bucağındaki idealist elemanlarla temasa geçti. Konya halkıyla el ele, gönül gönüle verdi. Konyalıların önceleri soğuk baktığı üniversiteyi en kısa zamanda sıcak bir ilim yuvası haline getirdi. Kapı kapı dolaşmak suretiyle toplanan paralarla, beş yüz yataklı ve tam teşekküllü bir hastane kurdu. Dağınık halde bulunan üniversite birimlerini bir araya toplamak için gerekli gayreti gösterdi. Bu maksatla yüz binlerce ağacın dikilmesine ön ayak oldu. Bayram dolayısıyla yaptığı bir konuşmada “Üniversitede eskiden fidanlar yıkılıyordu, şimdi ise fidanlar dikiliyor” demiş, üniversitenin daha önceki vahim durumunu dile getirmişti.

Merhumun üniversitedeki faaliyetleri sadece bunlardan ibaret değildi. Üniversite – millet beraberliğinin sağlanması için yeni yeni gelişmelere imza atmaya devam ediyordu. Mesela seri halk konferansları tertipliyor, başta Konyalılar olmak üzere memleketin dört bir yanındaki aydınlara sesleniyordu. Bu seri konferansların birinde merhum Prof. Dr. Ayhan Songar da konuşmuş, büyük bir kalabalık kendisini ayakta dinlemişti. Genç yaşta aramızdan ayrılan Erol Güngör’ün başında bulunduğu üniversite ile ilgili daha birçok projesi vardı. Açmayı düşündüğü Klasik Türk Musikisi Konservatuarı da bunlardan biriydi.

Erol Güngör hayli genç bir yaşta babasından Osmanlıca öğrendi. Daha sonraki yıllarda notlarını Osmanlıca tutmaya başladı. İstanbul’un tarihi mezarlıklarını gezerken mezar taşlarını gürül gürül okuyordu.

Merhumun çok az kimse tarafından bilinen öyle zengin bir gönül dünyası vardı ki, orada meydana gelen fırtınaları dindirmek için İstanbul’un tekkelerini, dergahlarını dolaşıyor, ezcümle Yahya Efendi Dergahı’nda Abdullah Atay Efendi’ye gidiyor, verdiği Mesnevi derslerini büyük bir hazla dinliyordu. Türk sanat müziğine aşina olan ve tanbur çalan Erol Güngör’ün arada bir Nihal Atsız’ın kapısını çaldığı da biliniyor. Ziya Uygur ile Dündar Taşer onun en sevdiği iki emekli askerdi. Özellikle Dündar Taşer’in Osmanlı tarihine bakışıyla, Erol Güngör’ün “Devlet-i Ebed Müddet” hakkındaki fikirleri örtüşüyordu. Ziya Nur tarafından hazırlanan “Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi”ni diğer eserleriyle birlikte okursanız “Marmaratörler” diye tesmiye edilen bu güzel insanların Osmanlı medeniyetiyle ilgili olarak ortaya koydukları göz kamaştırıcı tabloları coşkuyla seyr edersiniz. Merhumun en önemli eserlerinden biri de, Hicretin Onbeşinci Yüzyılı’na Armağan olarak kaleme aldığı “İslam’ın Bugünkü Meseleleri” kitabıydı.

24 Nisan 1983’te 45 yaşında Rabbine kavuşan merhumun cenazesi de muhteşem oldu. Bu değerli ilim adamına bütün bir millet sahip çıktı. Büyük bir kalabalıkla namazı kılındı. Konyalılar tam 25 araba ile ve konvoy halinde merasime katıldılar. Bu büyük alakanın sebebini soranlara gözü yaşlı bir Konyalı, şu cevabı vermişti: “Siz ne diyorsunuz beyim? Değil 25 araba, eğer mümkün olsaydı 125 araba ile gelirdik. Çünkü biz ilk defa camide bir rektör gördük. Allah, onu bizden daha çok seviyormuş ki huzuruna aldı, diye teselli buluyoruz!” Mekanı cennet olsun!..

Kaynak: Gazete Vahdet

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum