ÇAĞDAŞ TÜRK YAZINI VE MEDENİYETİNİN GENETİĞİ - Yazan: Mehmet BİLGEHAN

ÇAĞDAŞ TÜRK YAZINI VE MEDENİYETİNİN GENETİĞİ - Yazan: Mehmet BİLGEHAN
11 Kasım 2020 - 17:54

ÇAĞDAŞ TÜRK YAZINI VE MEDENİYETİNİN GENETİĞİ

İnsanlık tarihi milletler mücadelesi tarihidir. Bu mücadeleler sırasında millî bir medeniyet de oluşturulmuştur. Millî medeniyet, kültür; dışarıda, milletleri bir diğerinden ayıran özelliklere de sahiptir.
Milletleri birbirinden ayıran bu özellikler içeride ise o milletin benzerini oluşturur.
Milletler mücadelesi, dünyanın değişik coğrafyalarında, değişik milletlerle yaşanmıştır.
Yeryüzündeki hiç bir millet, belli bir coğrafi mekânda tek başına yaşamamıştır.
Milletler ailesi bir şekilde birbirleriyle mücadele ederken, birbirleriyle temasa da geçmişlerdir.
Milletlerin tarihi mücadelelerinde milleti bir araya toplayan kurucu unsurlar; kendilerini yine kendi milletlerine ve diğer milletlere anlatma ihtiyacı duymuşlardır.
Devlet adamları ve bilge insanlar tarafından dil yadigârları yaratılmıştır.
Bu dil yadigârları abidevî değerdedir.
Milletler kendi değerlerini ve gerçeklerini kendi milletine de telkin ederek kendi doğrularını anlatmışlardır.
Milletler temasta oldukları diğer milletleri de tanımak ve kendi değerlerini, doğrularını ve gerçeklerini temasta oldukları diğer milletlere de anlatma ihtiyacı hissetmişlerdir.
Türk milleti tarihin her döneminde dünya ölçeğinde kültür ve medeniyetin yaratıcısı olan büyük devletler kurmuşlardır.
Büyük Türk milletin tarihin derinliklerinden günümüze kadar yüz yirmiden fazla büyük devletler, beylikler ve atabeylikler kurmuşlardır. Bu devletlerden on altısı dünya ölçeğinde büyük devletlerdir.
Bu devletler sömürge (emperyalist) yapıda olmamasına rağmen; dünya ölçeğinde durumunu ve büyüklüğünü belirtmek amacıyla, imparatorluk olarak kabul edilebilir.
Bunlar sayesinde biz Türkler, dünyanın en eski medeniyetini yaratmış ve eski tarihe sahip olmuşuz.
Tarihin kaydettiği bu on altı devlet, birbirinden farklı alfabelerle, farklı yazılı abideler yaratmışlardır.
Bunlar Türk medeniyetini yaratılmasında mühim vazifeler gören Türk dili yadigârlarıdır.
Bu Türk dili yadigârları, Türk yazılı abideleri; aynı zamanda, Türk milletinin dünya görüşünü, millî düşünce yapısını maddî ve manevî dünyasını zengin dil hazineleriyle günümüze aks ettiren çok değerleri sanat eserleridir.
Bu dil yadigârları, Türk dilinin tarihi gelişimini, yönünü, ses yapısını, söz hazinesini ve dil yapısının şekillenmesinde, biçimlenmesinde ve dilin sınırlarını belirlenmesinde önemli rol oynamıştır.
Çağdaş Türk edebiyatı ve medeniyetinin genetik yapısı da bu eski Türk medeniyeti ve Türk dili yadigârlarına dayanır.
Bu bakımdan eski Türk abidelerinin tetkiki, neşri, fakültelerin Türkoloji, filoloji ve tarih fakültelerinde ders olarak açılması Türk tarihinin, medeniyetinin, yazısının öğretilmesi çok önemlidir.
Eski Türk yazılı abideleri, Türk yazı sistemleri, ayni zamanda çağdaş Türk dillerinin mukayeseli gramerinin oluşturulmasında, sistematik tetkikinde önemli roller üstlenecektir.
Eski Türk dillerini tetkik etmek için bu şarttır. Türk dillerinin eski yazılı abideleri ve yadigârları, Türk dilinin eski yazılı abideleridir. Eski Türk yazılı abidelerinin yayılma alanı Orhun-Yenisey havzası, Uygur, Türkistan, Altaylar, Kafkaslar, Balkanlar, Kırım ve Macaristan’dır. Abidelerin çoğu Yenisey ırmağı havzasındadır. Yenisey ırmağı havzasında 106, Altay’da 78, Orhun’da 54, Turfan’da 38, Talas’da 15 abide kayda girmiş ancak bunlara her geçen gün bunlara yenileri de eklenmektedir.
Eski Türk yazılı abideleri alfabe yapılarına göre: runik harfli Türk abideleri, Uygur harfli Türk abideleri
Ve Arap harfli Türk abideleri olmak üzere tasnif edilebilir.
Eski Türk yazıtlarında kullanılan alfabedeki harfler, İskandinav runik yazısındaki harflerle benzerlik gösterdiğinden Batılı Türkologlar bu alfabeye “eski Türk runik yazısı” adını da vermişlerdir.
Ancak Türk asıllı Türkologlar bu alfabeyi “Göktürk Alfabesi” ya da “Orhun Alfabesi” olarak adlandırmışlardır. Eski Türk runik alfabelerini deşifre eden Thomsen ise alfabedeki bazı harflerin “ay”, “ok”, ok/uk” ve çadır biçimindeki “eb” harflerinin resim-yazı (ideogram) kökenli olabileceğini öne sürmüştür Altayist ve Mongolist “Tuncer Gülensoy” gibi Türkologlar ise Göktürk alfabesinin eski Türk “tamga”larından çıktığı görüşündedirler.
Tuncer Gülensoy, ”Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları” adlı eserinde: “İnsanlık resimden piktografa, daha sonra da piktogram’a geçmiş olmalıdır. Türk damgaları, işte bu safhada, yâni piktograf ile piktogram arasında doğmuş olabilir.” demektedir.
Asıl Orhun Yazıtları Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında kullanılan alfabe 38 harften oluşur. Tonyukuk yazıtında kullanılan “aş” ve baş” işaretleri ile birlikte bu alfabedeki harflerin sayısı 40’tır.

Mehmet BİLGEHAN

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum