Büyüklük Ülküsü – Hüseyin Nihal Atsız
Büyüklük Ülküsü
Şahsî çıkara önem vermeyen, toplumun iyiliğini isteyen her düşünce İnsanîdir. Bu İnsanî düşünce, toplumun maddî kazançları ile yetinmeyip manevî kazanç dâvası da güderse, o zaman “ülkü” olur. Ülküler, birer büyüklük davasıdır. Bundan dolayıdır ki, büyümek isteyen, büyüklük ardından koşan milletlerin ülküsü vardır. Bir Nepal’in, bir Panama’nın veya İsviçre’nin ülküsü olamaz. Bunların millî dâvalarının son basamağı, nihayet, huzur ve bolluktur. Huzur ve bolluk ise ülkü olmak özelliğini taşımaz. Çünkü huzur ve bolluk isteği, milletleri heyecanlandıramaz. Vecd hâline getiremez. Onları ölüme kadar varan fedakârlığa sürükleyemez.
Büyüklük dâvası, yâni ülkü, savaşla elde edildiği içindir ki, insanlık tarihinde büyük savaşçıların, kumandanların ve kahramanların dâimâ seçkin bir yeri olmuştur. Savaşlar, kahramanlık ruhunu beslemiş, erdemli insanların yetişmesine sebep olmuş, destanı edebiyatı yaratmıştır. Yirminci Yüzyıla doğru yaklaştıkça, savaşlar daha ızdıraplı bir hâl almakla beraber, hiçbir şey onun ahlâkî karşılığı olamamıştır ve uzun zamandır savaşmayan milletlerde ahlâkî bir bozulmanın başladığı gözden kaçmamaktadır. Meselâ İsveç’te kültür ve refah son dereceye vardığı, bu alanda Amerika ve Almanya’dan bile üstün bulunduğu halde, İsveç halkının ahlâkındaki, günden güne çoğalan yozlaşma, düşündürücü bir durum almaktadır. Bazı bayramlarda İsveçli gençlerin topyekûn yaptığı rezaletler, memlekette homoseksüel derneklerin yasa ile tanınması, çocuk yetiştirebilecek kabiliyetteki aileler arasında bile sun’î ilkahla (sun’î döllenme) çocuk sahibi olmak gibi gariplikler, bu milletin bir iç sıkıntısı, bir manevî bocalama içinde olduğunu gösteriyor. İsveç, iki yüzyıldan beri savaşmamıştır. Bir zamanlar büyük devlet olan İsveç’in artık hiçbir büyüklük emelinin kalmayışı, uzun bir süredir devam eden tarafsızlık, atom savaşına tam mânâsıyla hazırlanacak kadar maddî güç göstermesine rağmen manevî kuvvetlerden yoksunluğu, bu sonuçları hazırlamıştır. Soysuzlaşma durdurulmazsa, İsveç, günün birinde tıpkı Estonya, Letonya ve Litvanya gibi bolşevikliğin ağına düşüverecektir. Çünkü İsveç milletinin heyecan verici bir ülküsü, bir büyüklük emeli yoktur.
Bu örnekler epeyce çoğaltılabilir. Şu kadarını söyleyeyim ki, hükümet darbelerinin sanat hâline geldiği belirli ülkelerde, bunun baş sebebi, bu ülkelerin bir büyüklük ülküsünden yoksun bulunuşlarıdır. İktisâdi yoksulluk, siyasî buhran işin dış tarafıdır. Asıl ve gerçek sebep, millî ülküsüzlüktür.
Millî ülküler, milletleri yüzyıllar boyunca ayakta tutacak enerji kaynağıdır. Ülkücü milletler, fedakâr insanlarla doludur. Fedakâr insanların çokluğu, her türlü İnsanî meziyetlerin hâkimiyeti demektir. İnsan toplumları İnsanî meziyetlerle yaşar. Hayvanlaşmış toplumlar refah ve dıştan büyüklük içinde olsalar da, yıkılmaya mahkûmdur. Eski Roma gibi.
Türk milleti, ülküsü olan mutlu toplumlardan biridir. Bütün tarihi boyunca büyüklük ülküsü ardından koşmuş, birlik ve fetih savaşları yapmış ve Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar da dâima bir büyük devletin sahibi olmuştur.
Bugün, Türkler arasındaki mayalanmanın Kızılelma, Turancılık, Uluğ Türkistan veya Büyük Türkili adlarıyla adlandığını görüyoruz. Bunun mânâsı “büyüyüp birleşmek” veya “birleşip büyümek istiyorum” demektir.
Ancak kabiliyetli ve enerjik olanlar büyüklük ülküsü ardından koşar. Çünkü büyüklük ülküsü, büyük fedakârlıklar ülküsü demektir. Bundan dolayıdır ki, korkaklarla aşağılıklar büyüklükten korkar, daima küçük kalmak isterler.
Büyük Türkeli, 2. Sayı, 25 Nisan 1962
FACEBOOK YORUMLAR