Büyüklük Ülküsü – Hüseyin Nihal Atsız

Büyüklük Ülküsü – Hüseyin Nihal Atsız
20 Mart 2020 - 15:27

Büyüklük Ülküsü

Şahsî çıkara önem vermeyen, toplumun iyiliğini iste­yen her düşünce İnsanîdir. Bu İnsanî düşünce, toplumun maddî kazançları ile yetinmeyip manevî kazanç dâvası da güderse, o zaman “ülkü” olur. Ülküler, birer büyüklük davasıdır. Bundan dolayıdır ki, büyümek isteyen, büyük­lük ardından koşan milletlerin ülküsü vardır. Bir Nepal’in, bir Panama’nın veya İsviçre’nin ülküsü olamaz. Bunların millî dâvalarının son basamağı, nihayet, huzur ve bolluktur. Huzur ve bolluk ise ülkü olmak özelliğini taşımaz. Çünkü huzur ve bolluk isteği, milletleri heyecanlandıramaz. Vecd hâline getiremez. Onları ölüme kadar varan fedakârlığa sürükleyemez.

Büyüklük dâvası, yâni ülkü, savaşla elde edildiği için­dir ki, insanlık tarihinde büyük savaşçıların, kumandan­ların ve kahramanların dâimâ seçkin bir yeri olmuştur. Savaşlar, kahramanlık ruhunu beslemiş, erdemli insanla­rın yetişmesine sebep olmuş, destanı edebiyatı yaratmış­tır. Yirminci Yüzyıla doğru yaklaştıkça, savaşlar daha ızdıraplı bir hâl almakla beraber, hiçbir şey onun ahlâkî karşılığı olamamıştır ve uzun zamandır savaşmayan mil­letlerde ahlâkî bir bozulmanın başladığı gözden kaçmamaktadır. Meselâ İsveç’te kültür ve refah son dereceye vardığı, bu alanda Amerika ve Almanya’dan bile üstün bulunduğu halde, İsveç halkının ahlâkındaki, günden güne çoğalan yozlaşma, düşündürücü bir durum almak­tadır. Bazı bayramlarda İsveçli gençlerin topyekûn yaptığı rezaletler, memlekette homoseksüel derneklerin yasa ile tanınması, çocuk yetiştirebilecek kabiliyetteki aileler ara­sında bile sun’î ilkahla (sun’î döllenme) çocuk sahibi olmak gibi gariplikler, bu milletin bir iç sıkıntısı, bir ma­nevî bocalama içinde olduğunu gösteriyor. İsveç, iki yüz­yıldan beri savaşmamıştır. Bir zamanlar büyük devlet olan İsveç’in artık hiçbir büyüklük emelinin kalmayışı, uzun bir süredir devam eden tarafsızlık, atom savaşına tam mânâsıyla hazırlanacak kadar maddî güç gösterme­sine rağmen manevî kuvvetlerden yoksunluğu, bu sonuç­ları hazırlamıştır. Soysuzlaşma durdurulmazsa, İsveç, günün birinde tıpkı Estonya, Letonya ve Litvanya gibi bolşevikliğin ağına düşüverecektir. Çünkü İsveç milleti­nin heyecan verici bir ülküsü, bir büyüklük emeli yoktur.

Bu örnekler epeyce çoğaltılabilir. Şu kadarını söyleye­yim ki, hükümet darbelerinin sanat hâline geldiği belirli ülkelerde, bunun baş sebebi, bu ülkelerin bir büyüklük ülküsünden yoksun bulunuşlarıdır. İktisâdi yoksulluk, siyasî buhran işin dış tarafıdır. Asıl ve gerçek sebep, millî ülküsüzlüktür.

Millî ülküler, milletleri yüzyıllar boyunca ayakta tuta­cak enerji kaynağıdır. Ülkücü milletler, fedakâr insanlarla doludur. Fedakâr insanların çokluğu, her türlü İnsanî meziyetlerin hâkimiyeti demektir. İnsan toplumları İnsa­nî meziyetlerle yaşar. Hayvanlaşmış toplumlar refah ve dıştan büyüklük içinde olsalar da, yıkılmaya mahkûmdur. Eski Roma gibi.

Türk milleti, ülküsü olan mutlu toplumlardan biridir. Bütün tarihi boyunca büyüklük ülküsü ardından koşmuş, birlik ve fetih savaşları yapmış ve Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar da dâima bir büyük devletin sahibi olmuştur.

Bugün, Türkler arasındaki mayalanmanın Kızılelma, Turancılık, Uluğ Türkistan veya Büyük Türkili adlarıyla ad­landığını görüyoruz. Bunun mânâsı “büyüyüp birleşmek” veya “birleşip büyümek istiyorum” demektir.

Ancak kabiliyetli ve enerjik olanlar büyüklük ülküsü ardından koşar. Çünkü büyüklük ülküsü, büyük fedakâr­lıklar ülküsü demektir. Bundan dolayıdır ki, korkaklarla aşağılıklar büyüklükten korkar, daima küçük kalmak isterler.

Büyük Türkeli, 2. Sayı, 25 Nisan 1962

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum