Burcu BOLAKAN Yazdı: Rivda ile Metin

Burcu BOLAKAN Yazdı: Rivda ile Metin
03 Ocak 2023 - 11:44
Rivda ile Metin

Yazan: Burcu BOLAKAN


Mukaddes elindeki elbisenin boncuk işlemelerini neredeyse bitirmek üzereydi. İki saattir aralıksız çalışıyor, boncukları elbiseye aşkla nakşediyordu. Gözlerinin yorulduğunu anladı. Elbisenin boncuklarının işlenmesinde hata olmaması için çalışmayı bırakmayı uygun gördü. Ertesi gün devam edecekti. Boncuk işlemesinin olduğu kısımda çok az bir el işçiliği kalmıştı; fakat çok emek vermişti bu elbiseye ve yorgunluğu yüzünden son aşamasında hata yapmak istemiyordu. Elbisenin tüm gösterişi de üstelik bu boncuk işlemeli kısmındaydı. Bu yüzden de kalan kısmı bitirme işini ertesi güne bırakması en doğrusu olacaktı.
Nişan elbisesinin kumaşı için günlerce çarşıda gezmişler; çarşı içindeki tüm kumaşçılara girip çıkmışlardı. Rivda kırmızı renk isterim diye tutturmuştu. Mukaddes onu kırmak istemiyor; oğluna eş olarak layık gördüğü Rivda’nın gönlünü hoş etmeye çalışıyordu. Bu yüzdendir ki bir hafta boyunca her gün çarşıda gezinmişler; kırmızı tafta kumaş, elbisenin üzerine geçirilecek olan gipür kumaş, işlemesi için boncuklar, hafif kabarık durması için kasnak, iç astar, düğmeleri, ayağına dikilecek olan ayakkabı için gerekli malzemelerin hepsini almışlardı. En nihâyetinde tüm malzemeleri eve getirmişler; Rivda’nın beden ölçülerini aldıktan sonra nişan için elbiseyi dikmeye başlamışlardı. Handan saate baktı, ‘‘Anneciğim benim gitmem gerek artık, çocuklar okuldan dönmek üzeredir.’’ dedi. Handan’ın elindeki ayakkabının el dikişlerinin bittiğini gören Mukaddes kızına hafifçe gülümseyerek, gidebilirsin manasında başını salladı. Handan oturduğu sedirden zarif bir şekilde kalktı. Ayakkabıları güzelce nişan sepetinin içine yerleştirdi. Mukaddes’in yanına giderek omuz başlarını sıktı, annesinin yanağını kokladıktan sonra çıkmak üzere dış kapıya yöneldi. Kapıda Metin’le karşılaştı. Kardeşinin girmesi için kapının iç kısmına çekildi.
- Hoş geldin Metin, dedi sevecen bir gülümsemeyle, biz de Rivda’nın elbisesiyle meşgul olduk bugün. Ayakkabılarını diktim. Elbise de neredeyse bitmek üzere.
- Keşke bu kadar yorulmasaydınız, dedi Metin. Handan Metin’de bir huzursuzluk hâli olduğunu anlamıştı; fakat kapı ağzında hissi durumunu sorarak kardeşinin canını daha fazla sıkmak istemedi.
- Her ne ise canını sıkan merak etme nişan düğünü bitince geçecektir. Düğün üzeri hafif gönül darlıkları doğaldır, dedi kardeşine. Allah’a ısmarladık diyerek kapıdan çıktı, gitti.
Metin bir süre ablasının arkasından baktı. Handan uzun boylu, zayıf, narin yapılı bir kızdı. Metin, ablasını çok severdi; Handan’ın çok maharetli ve akıllı bir kız olduğunu bilir; zaman zaman annesinin ona haksızlık ettiğini düşünürdü. Bu yüzden Mukaddes Hanım’la kaç kez tartışmışlardı. Handan on beş yaşındayken Mehmet’i sevip evden kaçtığı için Mukaddes onu bir türlü affedememişti. Eve gelmesine izin veriyordu vermesine ama daima da ‘‘Kuyruğunu kaldırıp ana-babasını dinlemeyen, ne idüğü belirsiz bir adama kaçan kız ile yolunla; ana babasının rızasıyla evlenen kız bir olur mu?’’ diye söyler, Handan’ı ağlatırdı. Handan’ın küçüğü Emel; Mukaddes’in istediği bir gençle evlenmişti. Mukaddes özellikle bu sözleri Emel ile Handan bir aradayken ederdi ki Handan daha beter üzülsün. Emel kaç defa annesini uyarmıştı. ‘‘Ablam sana yakın oturuyor anneciğim bense sana daha uzakta oturuyorum, her derdine, her işine o koşuyor, benim gelmem birkaç günü alıyorken ablamın gelmesi ve sana yardım etmesi derhal gerçekleşiyor.’’ diyordu; fakat Mukaddes’in aldırış ettiği yoktu.
Metin, annesinin bulunduğu salona girdi; bir iskemle çekerek sobaya yakın bir yere oturdu. Başını iki eli arasına almış, düşüncelere dalmıştı.
- Arpacık kumrusu gibi ne düşünüyorsun Metin? Ne oldu annem nen var?
- Yok bir şey anne, dedi Metin, annesine doğru döndü, bir müddet onu süzdükten sonra, aslında var bir şey, dedi.
- Nedir bakalım o var olan, söyle hele! dedi Mukaddes otoriter bir sesle. Mukaddes’in tabiatı bu şekildeydi. Fazla gülmez; daima ciddi durur, sabah namazı için erkenden kalkar ve bir daha gün boyu oturmak nedir bilmez, evi için, evlatları için çalışır, dururdu. Metin annesinin yapısını çok iyi bildiği için biraz sonra söyleyeceklerinin büyük bir şok etkisi yaratacağını biliyor, söyleyip söylememek arasında gidip geliyordu. En sonunda cesaretini toplayarak annesine diyeceğini dedi.
- Anne ben Rivda’yı terk ettim.
- Ne dedin sen? Nasıl terk ettin?
- Bayağı terk ettim işte. Bıraktım yani. Nişan filan olmayacak.
- Ne diyorsun oğlum sen? Bu nasıl iş böyle, bir haftaya kalmaz nişan düğünümüz var. Çabuk söyle Metin, neye kırıldın, eminim sudan bir sebeptir. Ben düzeltirim oğlum aranızı.
- Hayır anne. Sana bitti diyorum o iş.
- Ama neden? Yoksa başka birini mi buldun? Vallahi bak Metin, ben Rivda’dan başka gelin bu eve kabul etmem. Eğer böyle bir durum varsa derhal vazgeçeceksin!
- Anne! Sana Rivda’yı bıraktım diyorum, bıraktım. Nişan düğünü filan olmayacak.
- Nasıl olur oğlum? Siz beşikten beridir birbirinize sözlüsünüz. Birlikte büyüdünüz. Üstelik birbirinizi seviyorsunuz. Ben Rivda’nın annesine ne derim? Kızın babası da yok. Rivda bize emanettir. Vallahi Metin sana sütümü helal etmem! Bırakamazsın!
- Anne söyletme beni.
- Söyle oğlum nen var de hele.
- Rivda’nın hakkında söylenti var anne. Rivda’nın adı çıkmış. Senin hiçbir şeyden haberin yok benim de. Fakat Hüseyin bana hepsini anlattı. Rivda fabrikatör Abdurrahman Bey’le berabermiş. Görenler var. Hüseyin görmüş arabasıyla gezerlerken. Bana yemin etti.
- Yalandır oğlum. İftiradır. Yapma sakın. Bir iftiraya kurban etme. Hem Rivda Abdurrahman Bey’in yanında çalışıyor. Belki iş icabı, ne bileyim oğlum, muhakkak mantıklı bir açıklaması vardır.
-  Öyle bile olsa anne. Bu iş bitti diyorum sana. Ben adı çıkmış kızı koluma takmam. Bu iş burada kalsın. Bak sana söylüyorum anne sakın, sakın beni zorlama.

Üç gün sonra
Rivda’nın ağlamaktan gözlerine kan oturmuş, etrafını göremez olmuştu. Metin’in sözü bozması dünyasını alt-üst etmişti. Çalıştığı fabrikadan annesi mazeret göstererek izin almıştı gerçi. Gitmediği bu üç gün boyunca belki de on kez Abdullah Bey’in şoförü gelmiş, Rivda’nın nasıl olduğunu sormuş, sonra durumu Abdullah Bey’e bildirmişti. Rivda, hakkında çıkarılan bu dedikodulara inanamıyor; üstelik Metin’in alçakça atılan iftiralara inanarak sözü bozmasına, nişandan vazgeçmesine içerliyordu. Mukaddes Hanım, Rivda’yı ziyarete gitmişti. Rivda ona Abdurrahman Bey’in iki kez arabasına bindiğini ve bunların da iş gereği olduğunu; hazırlanan siparişleri teslim ederken Abdurrahman Bey’in yanında bulunması için onca kız arasından kendisinin seçildiğini, Metin’in çok kıskanç olduğunu bildiği için söyleyemediğini anlatmıştı. Mukaddes tüm kalbiyle Rivda’ya inanmıştı. Zaten gerçekte de Rivda masumdu. Rivda haklı olduğu için Metin’le konuşmaya gitmedi, gurur yaptı. Bir hafta evinde istirahat ettikten sonra fabrikadaki görevine geri döndü. Mukaddes Hanım ise ne yaptıysa ne ettiyse Metin’i ikna edemiyor; onu ayrılık kararından geri döndüremiyordu. Birlikte büyüdüğü Rivda’yı gerçekten bu kadar kolay terk edebiliyor olması Handan’ı, Emel’i de çok şaşırtmıştı. Hepsi Rivda’yı çok seviyorlardı. Metin’in kendine gelebilmesini bekliyorlar, muhakkak Rivda ile barışacağını düşünüyorlardı. Aradan yaklaşık bir on gün geçmişti. Rivda’nın ruh hâli günden güne daha kötüye gidiyor, her gün fabrika çıkışında gelmesini umduğu Metin’i göremeyince çok üzülüyordu.
Metin o akşam eve gelmedi. Mukaddes çok fazla telaşa kapılmış; Metin’in yüreğine düştüğü derdi yüzünden başına kötü bir hâlin geldiğini düşünmüştü. Sabaha kadar hiç uyumayan Mukaddes artık daha fazla bekleyemedi. Günün ilk ışıklarının belirmesiyle Handan’ın evine koşturdu. Damadı Mehmet henüz işe gitmemişti. Mukaddes’i eve buyur ettilerse de içeriye girmeyen telaşlı kadını bir türlü sakinleştiremiyorlar; eve girmesi için ikna edemiyorlardı. Hep birlikte karakola gitmeye karar verdiler. Mehmet’in arabasına doluşarak karakola gittiler ve kayıp için başvurdular. Fakat polislerin henüz yirmi dört saat geçmediği için aramaya koyulmamaları Mukaddes’i çılgına çevirdi. ‘‘Oğlum aşkı yüzünden canına kıydı.’’ diye vaveylayı koparıyor, ortalığı birbirine katıyordu. Kimse ikna edemiyordu Mukaddes’i. En sonunda tepesi atan karakolun kumandanı üçünü birden yaka-paça dışarı attırdı. Mukaddes’e de ‘‘Oğlun intihar ettiyse aşkından değil; senin çenen sebebiyledir.’’ diye höykürdü. Mukaddes, Handan, Mehmet karakoldan dışarıya atılınca bir müddet şaşkın tavuk gibi ne yapacaklarını bilmez hâlde karakolun bahçesinde dolandılar. Kayınvalidesi ve karısından daha akli selim olan Mehmet, ‘‘Anneciğim isterseniz eve dönelim, belki Metin gelmiştir.’’ diye fikrini söyledi. Damadını zaten hiç hazzetmeyen Mukaddes ‘‘Sen ne anlarsın, kıydı canına oğlum diyorum, canına kıydı.’’ diye bağırıyor, öfkesini bir türlü bastıramıyordu. Gürültülere daha fazla dayanamayan karakol kumandanı kapıya çıkarak ‘‘Bana bak kadın derhâl burayı terk etmezsen ve hâlâ bağırmaya, çirkeflik etmeye devam edersen; seni ve yanındakileri içeri atarım, bilmiş olasın.’’ diye höykürdü. Yapacak başka bir iş kalmadığı için Mehmet’in arabasına tekrar doluşarak Mukaddes’in evine geldiler.

Evdeki Sürpriz
Kırmızı nişan tuvaleti içinde beyaz tenli, orta boylu, badem gözlü bir kız süzülüyor ve aynanın karşısında kendine hayran hayran bakıyordu. Kara saçları beline kadar salınmış olan bu kız sanki peri masallarından çıkıp gelmiş kadar güzeldi.
- Metin! diye bağırdı Mukaddes. Bu kız da kim? Rivda’nın nişan tuvaleti niye bu kızın sırtında?
- Anne bağırma lütfen. O benim karım Hatice evlendim ben.
- Ne! Evlendin mi, nasıl olur, ne zaman, nerede, nasıl, evlendin mi, nasıl, hangi arada, nasıl?
Fenalaşan Mukaddes olduğu yere yığıldı kaldı. Handan koşturarak annesinin odasına girdi, komodinin üzerinde bulunan kolonyayı aldı. Bir yandan Mehmet bir yandan Handan, Mukaddes Hanım’ın bileklerini kolonya ile ovuşturuyor, diğer yandan teskin edici birkaç cümle söylemek istiyor; fakat bir türlü o teskin edici cümleleri kuramıyorlardı. Mukaddes Hanım kötü bir düşten uyanmak istermişçesine yığıldığı yerde sıçradı. Karşıya doğru baktığında kırmızı nişanlığın içinde peri kızı kadar güzel olan Hatice’yi ve onun elini tutan Metin’i gördü.
Burcu Bolakan

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları