Burcu BOLAKAN Yazdı: Gelin Ata Binmiş ve Ya Nasip Demiş
Yeni yazarlarımızdan Burcu Bolakan'ın yeni hikayesi: "Gelin Ata Binmiş ve Ya Nasip Demiş"
01 Ocak 2023 - 20:51 - Güncelleme: 02 Ocak 2023 - 07:33
Gelin Ata Binmiş ve Ya Nasip Demiş
Yazan: Burcu BOLAKAN
Birliklerin içinden kır atının üzerinde heybetle süzüldü. Ardından gelen üç askeriyle birlikte iki yana dağılmış olan yaya süvarilerin içinden fütursuzca ilerliyordu. Önceden gelecek olan misafirler ile ilgili malumat alan asker gelen bu üç atlıya ilişmiyor; rahatça geçmeleri için yolun kenarına çekiliyorlardı. Yağıkara, kendinden emin ve gururlu ve küstahça atının üzerinden askerlere bakıyor; bir gün bu topraklara hâkim olma hayâlini kuruyordu. Şah Ali’nin otağının bulunduğu yere kadar rahat ve hiç endişe duygusuna kapılmadan geldi. Atından bir hamlede indi. Kapı önündeki muhafıza mühürlü yüzüğünü gösterip Şah Ali’nin kendisiyle görüşmek istediğini söyledi. Muhafızın otağa girmesiyle etrafa göz gezdirdi. Şah Ali’yi avlamak kolay olacaktı; ordusunu yeterince disiplinli ve kuvvetli bulmamıştı. Onu düşündüren ağabeyi Devlet Sultan’dı. Şah Ali daha önceden geleceklerinden haberdar olduğu bu üç kişiyi otağına kabul etti. Gelen misafirleri Türk töresi ve âdetince buyur edip hürmet gösterdi. Yağıkara yeterince kuvvetlendiklerini ve İmparator Aleksios tarafından da desteklendiklerini daha fazla beklemelerine hacet olmadığını söyledi. ‘‘Harekete geçmeliyiz, benim bir planım var.’’ dedi, Şah Ali’ye bakarak.
Şah Ali durgundu. Ağabeyi Devlet Sultan’a karşı isyan bayrağını açmıştı bir kere açmasına fakat vicdanı rahat değildi. Babası ölmeden hanlığı üç oğlu arasında pay etmişti. Şah Ali, babasının ölmeden önce kendisine verdiği toprakları yönetmek üzere gelmiş ve kendine kalan mirasa sahip çıkmıştı. Ağabeyi Devlet Sultan’ın hırsı yüzünden bu hâle gelmişlerdi. Ağabeyi önce küçük kardeşini katletmiş ve hükmettiği toprakları ele geçirmişti. Şimdi sıra kendisindeydi. Devlet Sultan’ın gönderdiği iki casus Şah Ali’yi tam öldürecekleri sırada kendisine sadık olan erleri tarafından kurtarılmıştı. Ağabeyi onun canına bir kez kastetti ise bir daha yapacak ve hiç durmayacaktı. Ta ki bu aciz canını alıncaya kadar ve hükmettiği topraklar ona geçinceye kadar durmayacaktı. Yağıkara, Şah Ali’nin durgun hâlini görünce söylediğini yüksek sesle bir daha tekrarladı. Şah Ali seni duyuyorum der gibi elini salladı ve planını söylemesi için izin verdi. Yağıkara söze girdi.
- Buğra Han’ın kızı Banu Hatun ile ağabeyin Devlet Sultan’ın düğünlerinin kurulacağını Sağır Sultan bile duymuştur, siz de bilirsiniz Sah Ali. İşte planımı bu düğün üzerine yaptım.
- Bilirim elbette, dediğin doğrudur. Nedir planın anlat hele.
- Banu Hatun’un düğün kervanını basıp kızı kaçıracağım. Böylelikle ağabeyin Devlet Sultan ile savaşma sebebi ortaya çıkacak. Bizi destekleyen dostlarımız sayesinde onu yıkmak çok zor olmayacak. Siz de Şah Ali vereceğiniz destek sonucunda kendi topraklarınız üzerinde canınızdan ve malınızdan emin bir şekilde yaşayabileceksiniz. Sizi her zaman koruyacağımıza beyliğim adına söz veriyorum.
Şah Ali düğün kervanının basılmasını hiç münasip bulmuyor ve bu durumu erliğe yakıştıramıyordu; fakat ağabeyi Devlet Sultan başka çare bırakmamıştı.
İki gün sonra Sar Dağ’ı eteğinin ucundan geçmesi beklenilen kervanın önünü kesmek üzere on kadar asker kayalıkların arkasına saklanmışlar, ellerinde pusatları hazır vaziyette bekliyorlardı. Düğün Kervanı uzaktan gözüktü. Yağıkara bulunduğu yerde hareketlendi. Ufukta bir nokta gibi beliren kervana gözünü kırpmadan bakıyor ve Devlet Sultan’a getirilen Banu Hatun’u düşlüyordu. Banu Hatun’u kaçırdıktan sonra kendisine nikâhlamayı düşünse de sonradan bu düşüncesinden vazgeçti onu kendilerine destek veren Zeynel Bey’e verecekti. Bu en makul olanıydı. Kervandan kaçırdığı gelini kendine nikâhladı diye söz edilmesine tahammül gösteremezdi. Yağıkara yanındaki adamlara ‘‘Benim işaretimi beklemeden sakın harekete geçmeyin,’’ diye talimat verdikten sonra yavaşça kayalıklardan süzüldü ve dağın eteğinde mevzilenecek bir kaya bulup beklemeye başladı. Çok geçmeden uzaklardan gelen kervanı getiren atların nal sesleri, develerin ve insanların çıkardığı sesler düz alanda yankılanmaya başladı. Yağıkara kargısının ucuna taktığı mendili hafifçe salladı. Harekete geçmek için verilen bu işaretle on askeriyle birlikte Yağıkara dağın eteğinde geçmekte olan kervana saldırdı. Kervanı koruyan muhafızlar kadınları ve yanlarında bulunan birkaç çocuğu çembere alıp korumaya çalıştılar ve gelen oklara karşı onlar de kendilerini koruyabilecekleri bir yer arandılar; fakat bulamadılar. Kıstırılmışlardı; göğüs göğüse; kılıç şakırtılarının işitildiği mücadelenin sonunda kervanı korumakla görevli olan yedi ya da sekiz kişiden oluşan muhafızlar öldürülmüştü. Develerin ve atların üzerinden indirilen altı kadın ve dört çocuk da şaşkın; başlarına geleceklerin korkusuyla sessiz bekleşmekteydiler. Derken içlerinden bir kadın öfkeyle öne atıldı. Bu kişi Banu Hatun’dan başkası değildi.
- Nasıl olur da Devlet Sultan’a gidecek olan düğün kervanına saldırır ve bizleri bu şekilde atların üzerinden indirip canımıza ve malımıza ve dahi ırzımıza göz dikme cüretini gösterirsiniz? Hâlinden ve tavrından; gururlu vakur duruşundan onun Banu Hatun olduğunu anlayan Yağıkara ürkütücü bir kahkaha attığını zannederek Banu Hatun’un yanına yaklaştı.
-Siz gelin Banu Hatun musunuz? Korkmayınız. Size bir zarar verecek değiliz. Ancak bugünden sonra Devlet Sultan’ı bir daha asla göremeyeceksiniz. Bizimle gelmek zorundasınız.
- Asla sizinle gelemeyiz. Bizi derhal bırakınız. Saldırdığınız ve el koyduğunuz bu malların hepsi ve ben ve buradaki kadınlar, çocuklar Buğra Han’ın beyliğindendir. Ve bizler Devlet Sultan’a düğün hediyesi olarak gönderilmiş olan kullarız. Siz önce benim bey babama daha sonra da Devlet Sultan’a çok büyük hakarette bulunuyorsunuz. Bunun bedelini canınız ve malınız ile ödersiniz. Derhal bizi bırakınız.
Banu Hatun’un kendinden emin tavrı ve güzelliği karşısında afallayan Yağıkara böyle bir güzelliği Zeynel Bey’e vereceği sözünü hatırlayınca kahretti ve fakat kendini derhal toplayıp adamlarına kadınların ve kızların ellerini bağlamalarını emretti. Elleri bağlanan kadınlar ve çocuklar, el konulan mallar Yağıkara’nın beyliğine getirildi. Kervana baskın verileceğinden haberi olan beyliğin ileri gelenleri şehrin giriş kapısında Yağıbasan ve kervanı karşıladılar. Düğün kervanında bulunan develer ve atların üzerindeki ağırlıktan ele geçirilen ganimetin değerinin paha biçilmez olduğu anlaşılıyordu. Fakat herkes en çok Devlet Sultan’a nikahlanmak üzere götürülen, Banu Hatun’u merak ediyordu. Beyliklerin birbirleriyle girecekleri mücadelenin siyasi sembolü hâline getirilen güzel kız attan Yağıkara tarafından indirildi.
Devlet Sultan’ın topraklarında kurulacak olan toy Karaağaç Beyliği’nde kurulmuştu. Düğün yemekleri için sofralar açılmış, eğlenceler iki gün boyunca devam etmişti. Yardımcı kadınlar tarafından hazırlanan Banu Hatun Zeynel Bey’i beklemek üzere kendisi için kurulan eve götürüldü. Banu Hatun oturduğu sedirin üzerinde kapının açılmasıyla içeriye giren kişinin Zeynel Bey olmadığını anlamış ve ‘‘Sizsiniz değil mi Yağıkara?’’ diye öfkeyle bağırmıştı. Yağıkara, Banu Hatun’un yanına geldi, Hatun’un dizininin dibine çöktü ve minicik elini avcunun içine aldı.
Devlet Sultan şahsına ve hanlığına yapılan bu çirkince saldırıyı hazmedemezdi. Ordusunu derhal toparladı; önce önüne çıkan kardeşinin ordusunu ve daha sonra da hanlığına başkaldıran diğer beylikleri sırasıyla ortadan kaldıracaktı.
Yazan: Burcu BOLAKAN
Birliklerin içinden kır atının üzerinde heybetle süzüldü. Ardından gelen üç askeriyle birlikte iki yana dağılmış olan yaya süvarilerin içinden fütursuzca ilerliyordu. Önceden gelecek olan misafirler ile ilgili malumat alan asker gelen bu üç atlıya ilişmiyor; rahatça geçmeleri için yolun kenarına çekiliyorlardı. Yağıkara, kendinden emin ve gururlu ve küstahça atının üzerinden askerlere bakıyor; bir gün bu topraklara hâkim olma hayâlini kuruyordu. Şah Ali’nin otağının bulunduğu yere kadar rahat ve hiç endişe duygusuna kapılmadan geldi. Atından bir hamlede indi. Kapı önündeki muhafıza mühürlü yüzüğünü gösterip Şah Ali’nin kendisiyle görüşmek istediğini söyledi. Muhafızın otağa girmesiyle etrafa göz gezdirdi. Şah Ali’yi avlamak kolay olacaktı; ordusunu yeterince disiplinli ve kuvvetli bulmamıştı. Onu düşündüren ağabeyi Devlet Sultan’dı. Şah Ali daha önceden geleceklerinden haberdar olduğu bu üç kişiyi otağına kabul etti. Gelen misafirleri Türk töresi ve âdetince buyur edip hürmet gösterdi. Yağıkara yeterince kuvvetlendiklerini ve İmparator Aleksios tarafından da desteklendiklerini daha fazla beklemelerine hacet olmadığını söyledi. ‘‘Harekete geçmeliyiz, benim bir planım var.’’ dedi, Şah Ali’ye bakarak.
Şah Ali durgundu. Ağabeyi Devlet Sultan’a karşı isyan bayrağını açmıştı bir kere açmasına fakat vicdanı rahat değildi. Babası ölmeden hanlığı üç oğlu arasında pay etmişti. Şah Ali, babasının ölmeden önce kendisine verdiği toprakları yönetmek üzere gelmiş ve kendine kalan mirasa sahip çıkmıştı. Ağabeyi Devlet Sultan’ın hırsı yüzünden bu hâle gelmişlerdi. Ağabeyi önce küçük kardeşini katletmiş ve hükmettiği toprakları ele geçirmişti. Şimdi sıra kendisindeydi. Devlet Sultan’ın gönderdiği iki casus Şah Ali’yi tam öldürecekleri sırada kendisine sadık olan erleri tarafından kurtarılmıştı. Ağabeyi onun canına bir kez kastetti ise bir daha yapacak ve hiç durmayacaktı. Ta ki bu aciz canını alıncaya kadar ve hükmettiği topraklar ona geçinceye kadar durmayacaktı. Yağıkara, Şah Ali’nin durgun hâlini görünce söylediğini yüksek sesle bir daha tekrarladı. Şah Ali seni duyuyorum der gibi elini salladı ve planını söylemesi için izin verdi. Yağıkara söze girdi.
- Buğra Han’ın kızı Banu Hatun ile ağabeyin Devlet Sultan’ın düğünlerinin kurulacağını Sağır Sultan bile duymuştur, siz de bilirsiniz Sah Ali. İşte planımı bu düğün üzerine yaptım.
- Bilirim elbette, dediğin doğrudur. Nedir planın anlat hele.
- Banu Hatun’un düğün kervanını basıp kızı kaçıracağım. Böylelikle ağabeyin Devlet Sultan ile savaşma sebebi ortaya çıkacak. Bizi destekleyen dostlarımız sayesinde onu yıkmak çok zor olmayacak. Siz de Şah Ali vereceğiniz destek sonucunda kendi topraklarınız üzerinde canınızdan ve malınızdan emin bir şekilde yaşayabileceksiniz. Sizi her zaman koruyacağımıza beyliğim adına söz veriyorum.
Şah Ali düğün kervanının basılmasını hiç münasip bulmuyor ve bu durumu erliğe yakıştıramıyordu; fakat ağabeyi Devlet Sultan başka çare bırakmamıştı.
İki gün sonra Sar Dağ’ı eteğinin ucundan geçmesi beklenilen kervanın önünü kesmek üzere on kadar asker kayalıkların arkasına saklanmışlar, ellerinde pusatları hazır vaziyette bekliyorlardı. Düğün Kervanı uzaktan gözüktü. Yağıkara bulunduğu yerde hareketlendi. Ufukta bir nokta gibi beliren kervana gözünü kırpmadan bakıyor ve Devlet Sultan’a getirilen Banu Hatun’u düşlüyordu. Banu Hatun’u kaçırdıktan sonra kendisine nikâhlamayı düşünse de sonradan bu düşüncesinden vazgeçti onu kendilerine destek veren Zeynel Bey’e verecekti. Bu en makul olanıydı. Kervandan kaçırdığı gelini kendine nikâhladı diye söz edilmesine tahammül gösteremezdi. Yağıkara yanındaki adamlara ‘‘Benim işaretimi beklemeden sakın harekete geçmeyin,’’ diye talimat verdikten sonra yavaşça kayalıklardan süzüldü ve dağın eteğinde mevzilenecek bir kaya bulup beklemeye başladı. Çok geçmeden uzaklardan gelen kervanı getiren atların nal sesleri, develerin ve insanların çıkardığı sesler düz alanda yankılanmaya başladı. Yağıkara kargısının ucuna taktığı mendili hafifçe salladı. Harekete geçmek için verilen bu işaretle on askeriyle birlikte Yağıkara dağın eteğinde geçmekte olan kervana saldırdı. Kervanı koruyan muhafızlar kadınları ve yanlarında bulunan birkaç çocuğu çembere alıp korumaya çalıştılar ve gelen oklara karşı onlar de kendilerini koruyabilecekleri bir yer arandılar; fakat bulamadılar. Kıstırılmışlardı; göğüs göğüse; kılıç şakırtılarının işitildiği mücadelenin sonunda kervanı korumakla görevli olan yedi ya da sekiz kişiden oluşan muhafızlar öldürülmüştü. Develerin ve atların üzerinden indirilen altı kadın ve dört çocuk da şaşkın; başlarına geleceklerin korkusuyla sessiz bekleşmekteydiler. Derken içlerinden bir kadın öfkeyle öne atıldı. Bu kişi Banu Hatun’dan başkası değildi.
- Nasıl olur da Devlet Sultan’a gidecek olan düğün kervanına saldırır ve bizleri bu şekilde atların üzerinden indirip canımıza ve malımıza ve dahi ırzımıza göz dikme cüretini gösterirsiniz? Hâlinden ve tavrından; gururlu vakur duruşundan onun Banu Hatun olduğunu anlayan Yağıkara ürkütücü bir kahkaha attığını zannederek Banu Hatun’un yanına yaklaştı.
-Siz gelin Banu Hatun musunuz? Korkmayınız. Size bir zarar verecek değiliz. Ancak bugünden sonra Devlet Sultan’ı bir daha asla göremeyeceksiniz. Bizimle gelmek zorundasınız.
- Asla sizinle gelemeyiz. Bizi derhal bırakınız. Saldırdığınız ve el koyduğunuz bu malların hepsi ve ben ve buradaki kadınlar, çocuklar Buğra Han’ın beyliğindendir. Ve bizler Devlet Sultan’a düğün hediyesi olarak gönderilmiş olan kullarız. Siz önce benim bey babama daha sonra da Devlet Sultan’a çok büyük hakarette bulunuyorsunuz. Bunun bedelini canınız ve malınız ile ödersiniz. Derhal bizi bırakınız.
Banu Hatun’un kendinden emin tavrı ve güzelliği karşısında afallayan Yağıkara böyle bir güzelliği Zeynel Bey’e vereceği sözünü hatırlayınca kahretti ve fakat kendini derhal toplayıp adamlarına kadınların ve kızların ellerini bağlamalarını emretti. Elleri bağlanan kadınlar ve çocuklar, el konulan mallar Yağıkara’nın beyliğine getirildi. Kervana baskın verileceğinden haberi olan beyliğin ileri gelenleri şehrin giriş kapısında Yağıbasan ve kervanı karşıladılar. Düğün kervanında bulunan develer ve atların üzerindeki ağırlıktan ele geçirilen ganimetin değerinin paha biçilmez olduğu anlaşılıyordu. Fakat herkes en çok Devlet Sultan’a nikahlanmak üzere götürülen, Banu Hatun’u merak ediyordu. Beyliklerin birbirleriyle girecekleri mücadelenin siyasi sembolü hâline getirilen güzel kız attan Yağıkara tarafından indirildi.
Devlet Sultan’ın topraklarında kurulacak olan toy Karaağaç Beyliği’nde kurulmuştu. Düğün yemekleri için sofralar açılmış, eğlenceler iki gün boyunca devam etmişti. Yardımcı kadınlar tarafından hazırlanan Banu Hatun Zeynel Bey’i beklemek üzere kendisi için kurulan eve götürüldü. Banu Hatun oturduğu sedirin üzerinde kapının açılmasıyla içeriye giren kişinin Zeynel Bey olmadığını anlamış ve ‘‘Sizsiniz değil mi Yağıkara?’’ diye öfkeyle bağırmıştı. Yağıkara, Banu Hatun’un yanına geldi, Hatun’un dizininin dibine çöktü ve minicik elini avcunun içine aldı.
Devlet Sultan şahsına ve hanlığına yapılan bu çirkince saldırıyı hazmedemezdi. Ordusunu derhal toparladı; önce önüne çıkan kardeşinin ordusunu ve daha sonra da hanlığına başkaldıran diğer beylikleri sırasıyla ortadan kaldıracaktı.
FACEBOOK YORUMLAR