Bugünkü Türkiye'nin hikâyesini kadınlar yazdı
Necip Tosun, Hale Sert, Necati Tonga ve Ertan Örgen 2021’de yayımlanan ‘en iyi hikaye’ kitaplarını KARAR okuyucuları için seçti. Her jüri üyesinin farklı bir yazarın eserinden bahsettiği 17 kitaplık listeye kadınlar damga vurdu.
SALİHA SULTAN
Yıldız Ramazanoğlu’ndan Müzeyyen Çelik’e, Derya Sönmez’den Nilüfer Altunkaya’ya, Zehra Tırıl’dan Nisan Erdem’e Türk hikayesi bu yıl kadınların günümüz meselelerine ayna tutan satırlarıyla örüldü.
2021’İN EN İYİLERİ: ÖYKÜ
ERTAN ÖRGEN: OLAĞAN HAYATIN İRONİSİNE YUMUŞAK BİR DOKUNUŞ
1- Müzeyyen Çelik, Bütün Ağırlıklarım, Hece Yayınları: Çelik’in anlatım tekniği olarak düz bir akışı tercih eden öyküleri, kısa hacimleri ile olay örgüsünü hızlıca öne çıkarıyor. Yazarın, şehir ve güncel esasında işlediği konularda kadın, çocuk başlıkları yeniliklerle kendisini belli ediyor. Konu açısından ise medyanın sıklıkla gündeme taşıdığı kadına şiddet, dul kadın ve boşanma olayları baskındır. Örneğin ‘Üzgünlük’ ve ‘Bütün Ağırlıklarım’da dikkat çekici parçalı resimlerle bu konu işleniyor. Kitaba adını veren ve olağan dışı bir kurguya sahip öykü okuru, daha ilk cümlesi “Saliha ben! Sabaha kadar on tren geçti üzerimden” ile kendisine çekiyor. Koyu olarak yazılan kısımlar şiddetin görülmesi için özellikle öne çıkarılmış ve kurguya teknik imkânlar üzerinden ince ince yedirilmiş, sırıtmayan detaylar olarak alımlanmaktadır. Cefakeş bir kadının ağzından “Cehennemdeyiz’ diye başlayan ‘Beter Yangın’ öyküsü ise sıra dışıdır. Kurgu olarak son derece çarpıcıdır. Öykülerin içinde hayatın gülümseyen taraflarına dokunan ve kitabı bütün bir karanlıktan çıkarıp sıradanın güzelliğine götüren metinler de bulunmaktadır. Yoksul aile, dere balığı ve soğuk su imajlarıyla ‘Balık’, engelli bir kızın neşeli dünyasını özetleyen ‘Dünyanın Sesi ve Reyhan’, anne ve toplum nasıl bakar kıskacında kendi yolunu bulan ‘Nalan’ bu çerçevede anılmayı hak ediyorlar.
2- Betül Tarıman, Sinekler Şehri, Alakarga Yayınları: Şair ve çocuk kitapları yazarı Betül Tarıman’ın, ‘Sinekler Şehri’ kitabı, kısa öykü tarzındadır. Küçük insanların dünyasına eğilişi ve olağan hayatın ironisine yumuşak bir üslupla dokunması bence ilgi çekiciydi. Bağırmayan metinlerin yazılıyor olması, hayatı kuracak iradenin devam etmesi manasına gelir çünkü. Yiyecek ve içecekler, sıradan istekler bir yığın duygu hâlinin karşılığıdır ve yazar oradan bir dönem kroniğini de kaleme almış olur. ‘Tuvalet’te, bir memure hanımın tuvalet ihtiyacı ve çalıştığı küçük kasabalar tatlı bir ironiyle aktarılırken ‘Mercimek Tanesi’nde kadınların asker eleştirisine kendi dillerinden girmelerinin anlatımı, hayatın akışında bir yerlerde neler olduğunun resimleridir. Yazar, öykülerinin yapısını fazlasıyla parçalamış ve bunun okur tarafından tamamlanacağını düşünmüştür. Öykülerdeki italik, eksik harfle yazma gibi teknik denemeler bunu göstermektedir. Elbette bu yapı, şiiri çağrıştıran cümleleri de bünyesinde taşır.
3- Zehra Tırıl, Kapıların Kışında, Yapı Kredi Yayınları: Kısa yapısı, şaşırtıcı finalleri ile Zehra Tırıl, ‘Kapıların Kışında’ olağan hayata bakıyor. Örneğin ‘Olan’ öyküsü, sokak, hastane, kitap, bekleyen sınavlar üzerinden Kovid’li günlerin başarıyla kurgulanmasıdır. Aşkın sıra dışılığını sade hayatlara bezediği ‘Dilde Ağırlaşan’ yine kitabın dikkat çeken metinlerinden birisi olarak anılmaya değer niteliktedir.
4- Nilüfer Altunkaya, Katı Olmayan Şeyler, İthaki Yayınları: Yazar, ‘Katı Olmayan Şeyler’de adıyla zıt bir kitap oluşturarak karanlık, kirli ve yeraltı düzeyinde metinlerle okur karşısına çıktı. Bu tercihin medyayı işgal eden aile içi şiddet haberleriyle bağı açıktır. Kötülerin bu kadar çok ve asıl kişilerin az iyi olduğu öyküler toplamında örneğin ‘Katı Olmayan Şeyler’ adlı metin, kir, kan, çöp ve ev baskısını çok net aktarmaktadır. Çöp atmaya çıkan kızın erkek olma arzusu ve kirden hoşlanması, yükselen yeni bir dalga işareti olarak okunmalıdır. Baba nefreti üzerine kaleme alınmış ‘Meryem’ de aynı yeri göstermektedir.
5- Esra Özdemir Demirci, Deli Cesaret, Hece Yayınları: Deli Cesaret’inde ayna, suskunluk ve engellilik etrafında dönen öyküler kurgulayan yazar, bireyin o kendine çekilmiş kırgın hâllerini dile getirmiştir. ‘Köşe’deki Gülzade, sadece bu çağın değil tüm geçmiş zamanın hatırı sayılmayan genç kızlarını; ‘İğne’deki Eda, hastalıklı derinliğine iğne batırışıyla bu açılışları içerir. Yine hayatın unutulmuş ve fakat daima yanı başımızda duran büyük ebeveynlerini hatırlatan ‘Baston’, büyük ama görünmeyen imtihandan bir örnektir.
HALE SERT: BİR UMUTSUZLUK VE HİÇLİK ANLATISI
1- Yasak Ağacın Altında, Emin Gürdamur, Ketebe, 2021: ‘Yasak Ağacın Altında’ yasaklı konuların üzerindeki perdeyi, dokunulmazlığı kaldırıyor; özgürlük, esaret, iman, zaman, tarih, sonsuzluk, benlik, suç, günah, masumiyet gibi konuları aynı derecede tartışılabilir, üzerine varılabilir kılıyor. Ağacın önündeki yasak sıfatını kaldırdığınızda tüm ağaçlar gölgesinde oturulabilir, meyvesi yenebilir hale geliyor, meyvenin zehirli mi, faydalı mı, faydasız mı olduğu ise yazarın, okurun deneyimine, tecrübesine açık. Yazar geçerli, olağan addedilen düşünce ve duygu temayüllerini tersine çeviriyor; yasaklıyı, iğrenci, kovulmuşu, şüpheliyi eleğin üstünde bırakıyor, çekirdeklerinde mündemiç hakikatler ortaya çıkana kadar sallıyor eleği. Gürdamur’un metni bir umutsuzluk ve hiçlik anlatısıdır. Yazar, metnin dilini aforizmalarla ve güçlü bir Türkçeyle mühürlüyor. Aforizmalar güzel cümle kurmanın hatırına söylenmiş veciz ifadeler değiller. Kaldı ki, tekil aforizmaların Gürdamur’un anlatısı boyunca doğrulandığı, her öyküyle, karakterle bu alımlı, şık cümlelerin ışıltısını veren düşüncenin işlenmeye devam ettiği izlenebilir. Örneğin, “İnsan ne kadar bayağı. Aşağılanmış, kevgire dönmüş bile olsa bir maziye ihtiyaç duyuyor” cümlesini Yasak Ağacın Altında’daki öykülere teşmil edebiliriz. Gürdamur, geçmişini unutmak, yok saymak isteyen ama geçmişinden başka da bir yere gidemeyen insanlık durumunu anlatıyor tüm öykülerinde.
2- Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme, Barış Bıçakçı, İletişim, 2021: Barış Bıçakçı’nın Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme’si sanatla, edebiyatla gerçek hayat arasındaki diyalektiğin sorgulanmasına hasredilmiş. Bir insanın yaşarken ulaşmaya çalıştığı ama hiçbir zaman yakalayamayacağı bütünlük hissini kuran, kurtaran şey sanat mı, edebiyat mı, ya da edebiyat, sözcükler, mecazlı cümleler tam olarak ne için varlar? İnsan asıl bedeli gerçek hayatla baş ederken mi yoksa sanatta bir yetkinlik, bütünlük hissine ulaşmak için mi öder? Kitabın sathına yayılan soruları, sorgulamaları ilkin bu çerçeveye alabiliriz.
Kitabı kuşatan ikinci hat ise, anne ve çocuk daha doğrusu yaşlı anne ve orta yaşlarını süren daha çok kadın karakterlerin ilişkisinin geçmiş kuşak gelecek kuşak karşılaştırmasıyla sarmalanması. Anneden ve annenin temsil ettiği aile yapısından farklılaşacağını tasavvur eden bireylerin nafile çabaları ve gelip annelerinin eteklerine dolanan hayatları. Anne-evlat arasındaki bu gerilim çok yetkin bir şekilde ülkenin geçmişi ve geleceği arasındaki benzerliğe de yorulmuş: “genç insanların geleceğiyle yaşlı insanların geçmişinin birbirlerine hızla yaklaştığını, çarpışmanın, felaketin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum”. Çünkü bu ülkenin kaderi sanki bir yol alamama, başarısızlık hikayesi, öykülerde gölgesi dolaşan darbeler ve günümüzdeki işsizliğe ve çıkmazlara değiniler de bunu anlatıyor.
Kitabın üçüncü hattı ise yazarın hem öykülerin kurgusunda oyuna başvurması hem de hayatın bir oyun olduğu meselesinin öykülerde tartışılması. Oyunun dışında kalanların dudağının kenarındaki bir gülümseme diye okunabilir tüm öyküler.
KARAR JÜRİSİ
NECİP TOSUN: HİÇBİR ZAMAN YAŞANMAYACAK DÖNEMSEL TANIKLIKLAR
1- Yıldız Ramazanoğlu / Cam Kenarı: Ramazanoğlu yeni öykülerinde mülteci olanlarla mülteci olmayanların dünyalarına bakıp okura bu iki hayat arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları bir arada düşünmeye davet eder. Tüm öykülerinde ‘mesele’yi sanat katına yükseltmeyi başarır. Kitapta anlatma sorununu aşmış, dili akıcı ve duyarlı kullanan bir öykücü kimliği sergiler.
2- Ethem Baran / Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor: Baran bu yıl da iyi bir kitaba imza atmış. Yoksulluklarını hayallerle aşmaya çalışan, rüyaları olan insanların dünyasına eğilir. Kimi öyküleri belki de hiçbir zaman yaşanmayacak olan dönemsel tanıklıkları içerir. Genel olarak öykülere bakıldığında güncel sorunlara ilişkin eleştirilerde yoğunlaşıldığı ve aşk ilişkilerinin acemiliğinin öne çıktığını görürüz.
Derya Sönmez / Sırça Kanatlar: Derya Sönmez’in ilk kitabı apaçık bir ilk kitap başarısını gösterir.
3- Öykülerde ağırlıklı olarak insanlar arasındaki iletişimsizlik, anlayışsızlık, sevgi eksikliği ve kaçınılmaz olarak insan yalnızlığı anlatılır. İnsanlar birbirine yabancı bir tren yolculuğunda, bir kafede sadece bakışır sonra herkes kendi yoluna gider. Özellikle kitaptaki ‘Ormanda’, ‘Ay Karanlık’ 2021’in en güzel öykülerindendi…
4- Nisan Erdem / Gör İhtarı: Erdem’in ilk öykü kitabı… Kuşkusuz genç bir yazardan büyük insanlık meselelerini, derin felsefi konuları tartışmaları beklenmez. Ne var ki nasıl bir duyarlık taşıdığı, nasıl bir bakış açısına sahip olduğu ve dil barajını aşıp aşmadığı önemlidir. Nisan Erdem geleceğin umut vadeden yazarlarından biri olarak dikkat çekti.
5- Ali Güney/ Grafen Bulut: Güney, Grafen Bulut’la güçlü bir çıkış yakaladı. İyi bir anlatım, iyi atmosfer ve dilde özen. Öyküleri bazen küçük bir olay, enstantaneyi (dayıya küslük vb.) bazen büyük bir insanlık dramını (bürokrasinin ezdiği insanlar, mültecilerin acıları vb.) ele alarak, meselesini içtenlikle aktaran, kuran, biçimleyen bir yapı içerisinde.
NECATİ TONGA: ZAMAN, EŞYA VE MEKAN MEFHUMLARINA İNCELİKLİ TAHLİLLER
2021 yılında -bir önceki yılda olduğu gibi- salgınla mücadele etmeye ve mümkün olduğu ölçüde edebiyat hayatını izlemeye devam ettik. Bence 2021’in en önemli hikâye kitapları iki usta yazarın kaleminden çıkanlardı. Birincisi Hüseyin Su’nun ‘Ağılı Ağılı’sı, diğeri ise Necip Tosun’un ‘Gidilmemiş Yerlerin Türküsü’. Hüseyin Su, kabuk bağlamamış yaralarımıza odaklanan uzunca bir öykü yayımladı. Necip Tosun ise son kitabındaki öykülerde müzikle, özellikle de türkülerle sıkı bir bağ kurdu. Bu yılın diğer önemli hikâye kitaplarından diğeri Mustafa Çevikdoğan’ın zaman, eşya ve mekân mefhumları ile ilgili incelikli tahliller yaptığı, metinlerası ilişkileriyle de dikkat çeken Geçecek Zaman’ı idi. Merve Sevde Selvi’nin Düğümlere Bitişik adlı kitabı da bir ilk eser olmasına rağmen usta işi öyküleri içeriyordu. Mustafa Çiftci, yılın sonlarına doğru yayımlanan Ağlaya Ağlaya Öldük Anam Bacım’da dergilerde kalmış hikâyelerini bir araya getirdi ve hikâyeciliğimizde bozkırın sesi olmayı, içimizden biri olarak bizi bize anlatmayı sürdürdü.
Kaynak:https://www.karar.com/kultur-sanat-haberleri/bugunku-turkiyenin-hikayesini-kadinlar-yazdi-1645110
FACEBOOK YORUMLAR