Bir Öğretmeni Muhteşem Yapan Nedir: Pedagoji Bilgisi mi, Kişiliği mi?

Bir Öğretmeni Muhteşem Yapan Nedir: Pedagoji Bilgisi mi, Kişiliği mi?
07 Aralık 2019 - 11:49

“Çocuklarla arası çok iyi olan bir insan.”

“Çocukların derslerini sevmesinin nedeninin onun kişisel özellikleri olduğunu düşünüyorum.”

Muhtemelen buna benzer yorumlar duymuşsunuzdur. Ben de benzerlerini söyledim. Bunlar öğretmenlerin işlerine taşıdıkları güçlü ve eşsiz kişiliklerini tasdik etse de, beni aynı zamanda rahatsız da ediyor. Öğretmenliğin niteliğini belirleyen pedagoji bilgisinin ve tüm o karar alma süreçlerinin önemini azaltıyorlar ve bu da öğretmenliğin olduğundan daha az profesyonel bir iş olarak görülmesini pekiştiriyor.

Elbette bir öğretmenin tutkusu, karizması, sıcaklığı ve mizah duygusu öğrencilerin sınıftaki öğrenme deneyimlerini etkiler. Fakat öğretmenler aslında sınıfta öğrencilerle nasıl bağ kuracaklarını ve onlara nasıl ilham vereceklerini bilerek doğmazlar. Bunun yerine, bu kapasitelerini, sürekli olarak pedagojik bilgilerini ve sosyal-duygusal yeteneklerini geliştirerek artırırlar.  

Kişilik ne kadar önemli?

Harika kişiliğin bir insanı harika öğretmen yaptığı fikri bir hayaldir. Çoğumuz bize “doğru” gelen yeni öğretmenler ya da konuşmacılarla karşılaşmışızdır: Kendilerinden emindirler. İnsanlara özen gösterirler ve yaratıcıdırlar. Fakat çoğu, ilgili öğretme becerileri olmadan, öğrencilerle birlikteyken etkili değildir.

Öğretmenlikteki ilk yılımdan önceki yaz, Doğu Harlem’deki bir yaz okulundaki yedinci sınıf öğrencilerini gözlemledim. Oradaki öğretmen, yıl boyunca anaokulunda öğretmenlik yapmış, fakat yaz için ortaokulda görevlendirilmişti. Okulun ilk günü, motosiklete binmeyi nasıl öğrendiğini ve bunu neden sevdiğini anlatarak öğrencileri heyecanlandırdı. Ardından öğrencilerin her birinden yapmaktan hoşlandığı bir şeyi paylaşmasını istedi. Öğrenciler kısa sürede onu sevdiler ve sınıfta bunun harika bir yaz okulu deneyimi olacağına ilişkin olumlu bir hava oluştu.

Fakat ilk günden sonra öğretmen, okulun verdiği paket programdaki akademik çalışmaları yaptırmaya başladı. Çalışmalar oldukça sıkıcıydı ve öğrenciler sıkıldıklarında ya da zorlandıklarında tipik ergen tepkileri vermeye başladılar. Öğretmenin anaokulu tecrübesi ortaokula dönüşememişti ve öğretmen, öğrencilerin hayal kırıklıkları ile baş etmekte zorlanmıştı. Her ne kadar bu öğretmenin, öğrencilerin başlangıçta kendilerine yakın hissettikleri bir kişiliği olsa da, onların öğrenmelerini kolaylaştıracak araçlara sahip değildi. İlgili müfredat veya pedagoji bilgisi olmaksızın, “kişilik” olarak adlandırabileceğimiz her şey sınıf içinde kısa sürede yetersiz gelmeye başlar.

Aynı şekilde, eğer bir öğretmen başarılı ise, bunu sadece kişiliğe bağlayamayız. Öğretme yöntemleri, öğrencilerin eğitsel çıktıları için çok önemlidir ve bütün yöntemler veya müfredatlar eşit ölçüde etkili değildir.  Hatta yukarıdaki örnekte olduğu gibi, öğretmenin ilk gün doğru yaptığı da sadece kişiliğinden kaynaklanmıyordu. O, bazı pedagojik kararlar vermişti: Öğrencileriyle bağ kurmak için zaman harcamak, kendileri hakkında konuşmaları için yapılandırılmış bir yol açmak ve onları ilgiyle dinlemek.

Peki, “kişilik öğretmenlikte hiç önemli değildir” diyebilir miyiz? Pek öyle sayılmaz. Kişilik önemlidir, fakat en önemli olan özellikler sabit olanlar değildir.

Bir öğretmen sesi çok çıkmayan bir olabilir, yani dışa dönük ya da komik olarak tanımlayacağımız biri olmayabilir, fakat yine de mükemmel bir öğrenme ortamı yaratabilir. Gerçekte önemli olan şefkat ve duygusal tutarlılık gösterme becerisi; güven oluşturmak için ihtiyaç duyulan kültürel yeterlilik; öğrencileri anlayabilmek; risk alma ve dürüst olabilme cesaretidir.

Bu “insani” beceriler, bir öğretme yönteminin aktarılmasını destekleyebilecek güçlü bir öğretmen karakterini oluşturur. Ve çekici kişilikleri olan öğretmenler başarılı olduklarında; unutmayalım ki onlar buna sebep olacak becerilere de sahiptir.

Öğretmenliğin temeli: Öz farkındalık

Kişiliğin öğretmenlikteki rolü bilmecesini çözmeye çalışırken, Vanessa Rodriguez’in aydınlatıcı bir araştırmasını buldum.  

Kendisi de eski bir öğretmeni olan Rodriguez’in Öğreten Beyin Teorisi (Teaching Brain Theory), öğretmenin tıpkı öğrenmek gibi bir gelişimsel süreç olduğu fikrine dayanır. Ancak öğretme eşsizdir, çünkü etkileşime bağlıdır. Kendiniz öğrenebilirsiniz, ama öğretmek için öğrenecek birine ihtiyaç duyarsınız. Rodriguez, bu etkileşim sürecinde olanlara ilişkin farkındalığın, başarılı bir öğretmenliğin temeli olduğuna inanıyor.  

Rodriguez ve ekibi çalışmalarında beş farklı “farkındalık” türünden bahsediyor: Öğretmen olarak kendinin farkında olmak, öğretme sürecinin farkında olmak, öğrenenin farkında olmak, etkileşimin farkında olmak ve bağlamın farkında olmak. Bunların her biri bir süreçtir ve öğretmenler bunları birbirlerinden farklı oranlarda geliştirirler.

Öğretme üzerine bu şekilde düşünmek bana çok anlamlı geliyor. İdeal öğretmenlik, belli bir anda bütün bu faktörlerin farkındalığını gerektiriyor.

Bana göre öz farkındalık, öğrenenin farkındalığı veya öğretme sürecinin farkındalığı kadar önemli. Öğretmenlik eğitimi ve mesleki gelişimde odağımız genellikle öğretme pratikleri ve birer öğrenen olarak öğrencilerimizi nasıl anlayabileceğimizdir. Fakat nadiren kendi kimliklerimizi incelemeye davet ediliriz. 

Belki de ideal öğretmenliğe en çok katkıda bulunan kişilik unsuru – pedagoji bilgimiz, öğrencilerimizi tanımamız ve elbette alan bilgimiz ve tutkumuz kadar gerekli olan – öğretmenlik rolümüz içinde güçlü bir benlik duygusu geliştirebilme becerimizdir.

Kaynak: https://www.edweek.org/tm/articles/2019/09/25/what-makes-a-great-teacher-pedagogy-or.html

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları