Bir müntehir, bir kadın, bir şair Nilgün - MEHMET UTKU ŞENTÜRK

Maltepe Üniversitesi İletişim Bilimleri Doktora Öğrencisi Mehmet Utku Şentürk “Nilgün Marmara, genellikle evine şair arkadaşlarını çağırır ve şiir konuşurdu. Nefes alabildiği zamanlar yalnızca bu anlardı” diyor.

Bir müntehir, bir kadın, bir şair Nilgün - MEHMET UTKU ŞENTÜRK
29 Ekim 2021 - 13:18

Bir müntehir*, bir kadın, bir şair Nilgün Marmara

 

Niye izin vermiyorsun yoluna
kuş konmasına

Niye izin vermiyorum yoluma
kuş konmasına

Niye kimseler izin vermez
yollarıma kuş konmasına?

“Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” bir çocuk demiş.

Nilgün Marmara, 13 Ekim 1987’de “Hayatın neresinden dönülse kardır” diyerek, yaşama karşı ölümü seçmiş bir müntehir, bir kadın, bir şair. Bu dünyada yaşamak her ne kadar tercih ise, ölmek de bir tercihtir elbet. Ancak herkesin gitme ve kalma arasında kendi tercihleri vardır. İnsan serüveni doğduğu anda başlar ve aslında ölümün ilk adımıdır bu. Bu incecik çizgi, hayatımızın en büyük gerçeğidir.

Ölmek ve yaşamak, ne eski ne de yeni… Tıpkı 1925’de intihar etmeden önce yazdığı son şiiri gibi Sergey Yesenin’in; “Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm, / Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamak da.” Ölüm yeni bir şey değildir ve her ölüm erkendir ama intihar… İntihar bir seçimdir ve tüm ölüm nedenleri arasında biraz daha erkendir…

“Burada daha ne kadar öleceğim? Yeryüzü ile gökyüzünün aracısı olarak bulutu haraca kestiğiniz yerde?”

Nilgün Marmara, 1958’in soğuk bir şubat gününde İstanbul’da dünyaya geldi. Kadıköy Maarif Koleji’ni ve Anadolu Lisesi’ni bitirdi. Gençlik yıllarından beri kendini gösteren psikolojik sorunlarına rağmen başarılı bir öğrenciydi. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü başarıyla tamamladı. İşte aslında trajedi tam olarak burada başladı. Çünkü Nilgün’ün bölümünü bitirme tezi onun hayranı olduğu şair Slyvia Plath’ın üzerine bir inceleme. ‘”Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi’’.

Sylvia Plath Londra doğumlu şair ve gizdökümcü şiir anlayışının en önemli temsilcilerindendi. Hayatı boyunca psikolojik sorunlar yaşamış ve ‘’Sırça Fanus’’ adlı otobiyografik romanla hayatı kitaplaştırılmıştı. Nilgün Marmara’nın Sylvia Plath üzerine tek incelemesi bu değildi. Marmara için Plath adeta bir takıntı, bir inançtı. Sürekli onu okur ve yazar hala gelmişti. Çünkü kendi hayatını, isteklerini ve duygularını bu denli denkleştirebildiği bir başka şair yoktu. Plath’ın tüm nevrotik bozukluklarının gün yüzüne çıktığı Sırça Fanus ‘ta Nilgün sanki kendini okumuş, kendini bulmuştu.

Nilgün Marmara’nın ‘’Sırça Sığınak’’ adlı yazısından:

Her zaman onu anlatır ozan. Sonradan en karanlık yüzlerimizle, arı suçlarla bir yere döneceğimizi, bıkmadan erinçle.

Kabullendi sırça konutu soylu sevincin bizleri de. Erdem sığınağının kanatları altında, sen ve ben çocuklarıyız açelyaların, kardelenlerin.

Ah bilmem kaçıncılarız?”

Sanırız burada bahsedilen ozan Plath ve onunla birlikte döneceği yer de Slyvia’nın bir gece çocuklarına kurabiye ve süt bıraktıktan sonra kendini gaz dolu odaya kilitleyerek gittiği yer olmalı ki ölüm. Plath intihar ettiğinde henüz 30 yaşındaydı ne var ki Nilgün Marmara hayata bu kadar bile katlanamadı. 1987’nin Ekim ayında Nilgün evinin penceresini içeriye oksijen dolmasın diye açmadı. Zaten bu dünyanın herhangi bir havası ona yaramadı, nefes almasına, anlamasına hiçbir şeye yetmedi. Nilgün Marmara, 29 yaşında evinin penceresinden boşluğa uzanarak Plath’ın fanusuna yerleşti ve ölümü seçti. O uçmak bilmeyen bir kuştu.

İntiharından bir yıl kadar önce sanırız bu pencere önünde ölmeyi arzuluyor ve onun için kokuşmuş dünyayı izliyordu. Günlüğünden 1986 tarihli bir yazıda bahsettiği kaçış penceresinin, ölüm gezegeni olduğu gerçeği tüm okuyanların kanını donduracaktır.

‘’Yeryüzünün tüm bağırsakları uzunluğunca umutsuzluğumuz içeride labirentin karmaşıklığı boyunca katlanan bir saldırma ve saldırılma korkusu. Çıkış yolu mu? Arka pencere hangi gezegene açılır? Baktığı yer yakın bir beyaz duvar, kısaltılmış uzunluk... Aşk bu ya dövüşürler.’’

Ölümünün ardından öldürüldüğüne dair birçok tartışma yaşandı. Hatta olaydan Ece Ayhan bile sorumlu tutuldu. Özellikle yakın arkadaşı Lale Müldür, kendisinin intihar ettiğine hiçbir zaman inanmadı. Ancak Nilgün’ün hayatına, psikolojik durumuna ve yazdıklarına bakıldığında bir intihar ölümü olduğu kanısına varılıyor. Nilgün hep mutsuzdu. Kağan Önal’la evliydi ancak o hiçbir eve sığamadı, yerleşemedi.

Nilgün Marmara, genellikle evine şair arkadaşları Ece Ayhan, Cemal Süreya, Tomris Uyar, İlhan Berk, Haydar Ergülen, Tevfik Akdağ gibi isimleri çağırır ve şiir konuşurdu. Nilgün’ün nefes alabildiği zamanlar yalnızca bu anlardı. Özellikle Ece Ayhan’ın onun üzerindeki etkisi ve yine Nilgün’ün Ece Ayhan üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Ece ve Nilgün’ün dostluğunu ve bir dönem arkadaşlıktan öte ilişkilerini Ece Ayhan’ın bu hayran dizelerinden anlıyoruz:

Hani denizin, özellikle de Ege’de denizin derin yerleriyle sığ yerleri arasında açıklanamaz ve değişik bir mavilik vardır. Evet, işte Nilgün Marmara’nın gözleri de öyle bir renkteydi. Resim boyası satan kırtasiyecilerde bile böyle bir maviliğe rastlayamazsınız. Velhasıl Nilgün Marmara gerçekten kusursuz denenebilecek bir güzellikte, “marjinal” de denebilecek ve sahicilikte eşsiz önemde bir şairdi.’’

Cemal Süreya, Nilgün’e Amerikan yazar Scott Fitzgerald’ın karısının adıyla seslenirdi: ‘’Zelda’’. Ölümünün ardından da, “Hepimizin yapmak istediğini; ama hiçbirimizin yapamadığını bu kız yaptı.” demişti.

İlhan Berk ona ‘’Büyük Nilgün’’ derdi. Zelda hayata bu kadar kısa veda etmeseydi ve yazmaya devam etseydi eminim onun adını da Süreya kadar, İlhan Berk kadar çok duyacaktık. Ama o dünyayı sevemedi. Nilgün Marmara ölümünden önce psikolojik tedavi görüyordu fakat kontrollerine çoğunlukla gitmiyordu. Manik depresif ruh haliyle baş etmeye çalışıyor ve yalnız defterlerine, kalemlerine sarılıyor, şiire sığınıyordu.

Zelda hayattayken ‘’Beyaz’’ ve ‘’Şiir Atı’’ dergilerinde şiirleri yayımlandı. Ölümünden bir yıl sonra şiirleri ‘’Daktiloya Çekilmiş Şiirler’’ adıyla kitaplaştırıldı. 1990’da da mensur şiirleri ‘’Metinler’’ adlı bir kitap haline getirildi. Daha sonra günlüğü ve kâğıt parçalarından toplanan notları kız kardeşi Gülseli İnal tarafından ‘’Kırmızı Kahverengi Defter’’ 1993’te yayımlandı.

Nilgün Marmara neden intihar etmişti? Bu konuyu, yine günlüğüne yazdığı şu satırlar açıklığa kavuşturuyor kanısındayım: “Kendilerini ölmeden ceset olarak algılayanlar intiharlarını başkalarının bir vasiyeti gerçekleştireceği gibi gerçekleştirir. Ölüm yaşarken vardır, olmuştur cesedi yakarak ortadan kaldırmak gerekir.” Bu satırlardan da anlaşıldığı üzere, Marmara’nın ölüme atlayışı, yaşarken ölmüş olan ruhunu ve bedenini yakarak ortadan kaldırmaktan başka bir şey değildir aslında…

* Müntehir: İntihar eden kişi
https://www.karar.com/gorusler/bir-muntehir-bir-kadin-bir-sair-nilgun-marmara-1635849


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum